The term "phraseology" is derived from the Greek words phrasis-speech and logos-teaching. Phraseological units cover a lot of drawbacks of the English language and it is one-third part of the colloquial speech. The aim of the study is to consider phraseological units as a means of communication and to explore their theoretical and practical meanings in the formation of students' oral-speech skills. The study was carried in in Gagauzia in Moldova, at the secondary school Yessentuki MOU SOSH № 4, where the methodological association of teachers is represented quite a lot and studied 4 four weeks. Qualitative research methods were utilized. Foreign language teachers at their meetings make reports on the improvement of the pedagogical process, on the introduction of new techniques, talk about new professional literature and the possibilities of its use by both teachers and students. The themes of integrated and non-traditional lessons are discussed, which pursue not only teaching but also educational objectives aimed at the all-round development of the personality. During the test in the control group students showed the following result: 10% of students made 1-5 mistakes, 90% of students made more than 5 mistakes (the first application). In the second application all pupils gave wrong answers, i.e. 100% of pupils made more than 5 mistakes. Consequently, the developed phraseological set of exercises is effective for use at the secondary level of school.
|
Bu çalışmada, Türk yazılı basınında COVID-19 terimlerinin kullanımına ilişkin sorunların açığa çıkarılması ve sorunların çözümü için öneri sunulması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, COVID-19 terimleri, Türk yazılı basınında yer alan COVID-19 haberleri aracılığıyla incelenmektedir. COVID-19 terimlerinin kullanımında, Türkiye’deki terminolojik düzenlemelerin ardından herhangi bir değişiklik olup olmadığını görebilmek için terimlerin kullanımı, hastalığın ilk çıktığı dönem ile terminolojik düzenlemelerden sonraki dönem olmak üzere iki dönemde incelenmektedir. Ayrıca, terimlerin uygunluğu önceden belirlenen terim değerlendirme ölçütlerine göre değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda, çalışmada, ilk olarak, basında kullanılan COVID-19 terimlerinin değerlendirilmesinde başvurulacak ölçütler belirlenmekte, ardından, COVID-19 terim sorunlarına ilişkin söylemler Türkiye bağlamında ele alınmakta ve sorunların çözümü için hangi terminolojik düzenlemelerin gerçekleştirildiği açığa çıkarılmaktadır. Daha sonra, Türk yazılı basınından haber örnekleriyle, COVID-19 terimlerinin, terminolojik düzenlemeler öncesi dönem ile sonrası dönem olmak üzere iki dönemdeki kullanımlarının analizi gerçekleştirilmektedir. Çalışmada elde edilen veriler ışığında, COVID-19 ile ilgili Türkiye’deki terminolojik düzenlemeler öncesi dönem haberlerinde, daha ziyade yabancı kökenli terimlerin kullanıldığı ve ödünçlenen yabancı kökenli terimlerin Türkçe yazılışlarında farklılıklar olduğu gözlemlenmiştir. Aynı haber metni içerisinde dahi aynı kavramın farklı belirtimlerle karşılandığı görülmüştür. Yabancı kökenli terim kullanımının, basın dilinde hedef kitle olan halka hitap etmediği ve açıklık ilkesiyle örtüşmediği anlaşılmıştır. Terminolojik düzenlemeler sonrası dönem haberlerinde ise yabancı kökenli terim kullanımının kısmen devam ettiği fakat terimlerin Türkçe karşılıklarının kullanımının yaygınlaştığını söylemek mümkündür. Bununla birlikte, hayati öneme sahip alanlarda teknik terim kurullarının hazır bulundurulması gerek Türkçe karşılıkların daha kısa sürede önerilmesiyle terim sorunlarının çözülmesine gerek dilin gelişimine katkı sağlayacaktır.
|
Translation as a cognitive process has been a topic of inquiry for a couple of decades in Translation Studies. There has been a shift from an information processing model of human mind to a situated cognition approach in defining mental processing in Cognitive Science recently. In the information processing model, human mind is likened to a machine or computer working individually and accumulating knowledge and skills in a pre-definable and programmed manner. On the other hand, the situated cognition approach takes the role of dynamic factors including social, physical, and emotional ones, into consideration, in other words the ‘situationally embeddedness’ of the human mind (Kiraly, 2005; Risku, 2002). When learning is evaluated from the perspective of situated cognition, it can be inferred that learning is a situated and context-dependent process, which leads to the importance of integrating various professional, real-life situations into education (Kiraly 2005; González-Davies & Enríquez-Raído 2016; Risku, 2002). This study aims to present the implementation process of a situated learning translation project in the Translation and Interpreting Department at Bolu Abant İzzet Baysal University and to contribute to the prevalence of situated learning tasks in translator education. The project has been conducted with 14 learners in two elective courses called ‘Special Topics in Translation III’ (5th semester course) and ‘Special Topics in Translation IV’ (6th semester course) in 2019-2020 Academic Year. The project included the task of translating scientific texts for a digital science blog. With this situated learning translation project, the learners had the opportunity to take part in a real-life translation task, which helped “to break the stranglehold of the ‘who’ll take the next sentence’ teaching technique in translator education” in Kiraly’s (2005) term.
|
As reflected through the highly imaginative storyteller of Charlotte Perkins Gilman’s “The Yellow Wall Paper” (1892), this article underlines how secret diaries kept in mind expose the inner worlds of individuals who expose what they have in their consciousness. As both a work of feminist literature and a work of psychological fiction, the target one indicates a fragmented female mind of the secretive narrator kept behind the wallpaper. Recording her thoughts about the wallpaper implies that the narrator, named as Jane or not Jane, is the stereotype representing such kind of women in society and keeps most of her thoughts behind the wallpaper. To illustrate, she has some conflicts existing between her and her husband so that she manifests them in her diary kept in mind through her writings. Although her husband seems to love his wife, yet, he does not understand the negative impact he has on her that indicates their alienation. Reflecting the existence of a strong inner/outer world distance in this short story, this article highlights that as the narrator alienates herself from the outer world, she comprehends her inner world realities better in her loneliness. In this case, the narrator has a great psychological suffering. She has great imagination and identifies herself as the trapped woman behind the wallpaper. In this case, she has an obssession of marginalizing herself with the wallpaper.
|
Küçücük bir beden içine hapsolan insan için, yaşadığı dünya bir yandan sürprizlere gebe hoş bir yer bir yandan da içinde gizem ve korku yüklü büyük, tehlikeli ve kaotik bir yerdir. İçinde paradokslar barındıran dünyada yaşam serüvenine başlayan insanın hayatını devam ettirmesi hiç de kolay değildir. İnsan hem dünyadaki her türlü dış etmene hem de bu dış etmenlerin iç dünyasında yarattığı psikolojik faktörlere karşı mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. İnsan için yaşam dış dünya ve iç dünya arasında denge kurmakla rayında devam edebilir gibi görünmekte iken her insanın kişisel özelliklerinin farklı olması nedeniyle durum karmaşık bir hal almaktadır. Bu noktada dış dünyadan gelen her türlü tehlikeye karşı insanın yapması gereken ise hem beden sağlığını hem de ruh sağlığını korumaktır. Bu korunmayı sağlayan insan için hayat serüveni biraz daha seyrinde devam edecekken aynı korunmayı sağlayamayan veya dış dünyadan gelen tehlikelere karşı kendini koruyamayacak kadar güçsüz kalanlar için hayat daha da zorlaşmaktadır. Dış bir gerçekliğe sahip insanın tüm yaşananlar karşısında ürettiği iç gerçekliği de edebiyatın ve tiyatronun temel konularından biridir. Bu noktada tiyatroda travma, melankoli, histeri ve nostalji gibi insanın iç gerçekliği veya bilinçdışı ile ilintili tatsız anlatılar üretilmiştir ve üretilmeye de devam etmektedir. Sorbonne Üniversitesi öğretim üyelerinden Solange Ayache, 2017’de yaptığı “‘In-Yer-Head’ Theatre: Staging the Mind in Contemporary British Drama Towards a Quantum Psychopoetics of the Stage” başlıklı doktora tez çalışmasında 2000’li yıllarda İngiliz tiyatrosunda ön plana çıkan bu tatsız anlatıları, Aleks Sierz’in ‘Suratına Tiyatro’ (In-Yer-Face Theatre) kavramına gönderme yaparak ‘Kafana Tiyatro’ (In-Yer-Head Theatre) veya “Akıl Uzamı Tiyatrosu’ (Theatre of Mental Space) örnekleri olarak tanımlamaktadır. Bu çalışma, psikolojik gerçekçilik ve travma konularını merkeze koyarak ‘Kafana Tiyatro’ kavramını açıklamayı ve İngiliz tiyatrosunun deneysel ve yenilikçi oyun yazarlarından Sarah Kane (1971-1999), Sarah Daniels (1956-) ve Anthony Neilson’dan (1967-) seçilmiş örnek oyunlar üzerinden travma temelli tatsız anlatıları örneklendirmeyi amaçlamaktadır.
|
Resimli çocuk kitapları, hemen her yaştan çocuğun dil gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Özellikle erken çocukluk dönemi olarak da adlandırılan okul öncesi dönemde yararlanılan resimli çocuk kitapları, çocukların bilişsel ve duygusal gelişimleri için okullarda, okul sonrası etüt merkezlerinde, çocuk atölyelerinde ya da ev gibi çeşitli ortamlarda kullanılabilmektedir. 21. yüzyıl çocuklarının sıklıkla karşılaştıkları bir kavram olarak göç, bugün resimli çocuk kitaplarında görülmektedir. Çocukların anlam evreninde doğal bir akışta kendine yer bulan göç kavramının resimli çocuk kitaplarında nasıl ele alındığı ve hangi çerçevelerde sunulduğu önem arz etmektedir. Çünkü bu kitapların çocukların bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimlerine katkı sunmakla beraber kültürlerarası duyarlılığını artırması öngörülmektedir. Bu bağlamda resimli çocuk kitaplarının ele aldığı unsurları özellikle bilişsel ve duygusal gelişimin kritik dönemlerini yaşayan erken çocukluk dönemindeki çocuklara anlatı çerçevesinde nasıl bir dille aktardığının tespiti, bu çalışmanın temel amacıdır. Bu kapsamda çalışma, nitel araştırma modeliyle yapılandırılarak 9 farklı yazar tarafından kaleme alınmış resimli çocuk kitabı, göç ve kültürlerarası duyarlılık çerçevesinde anlatıdaki metinsellik ölçütleri ve sunumu bakımından incelenmiştir. Bu kapsamda anlatıcıların genellikle kahraman anlatıcı olarak eşit cinsiyet rollerine sahip oldukları, “gece, korku, veda, çanta/bavul, dalga, tekne/bot, umut, bomba, savaş, deniz feneri, sıralanmış insanlar, dil” metaforlarının/betimlemelerinin sıklıkla kullanıldığı, incelenen resimli çocuk kitaplarının metinsellik ölçütlerine büyük oranda uygun oldukları tespit edilmiştir.
|
What role language plays in the process of construction of the Self is an area of debate in many fields including linguistics, psychology, philosophy and literature. She Unnames Them (1985) by Ursula K. Le Guin is a short story in which the power of language is manifested through the female protagonist’s unnaming of animals in the Garden of Eden. Le Guin does not name the woman in the story because along with the animals, she gives her name back to Adam and his father. As a Biblical allusion of Genesis, the story gives readers a fresh version of the creation story in which women do not hold a passive, inferior, and subordinate position, on the contrary, the power of language is challenged and so is the position of authority. The female protagonist challenges the patriarchal assumption that power is the dominion of men and will remain so. Her rebellion causes a new life without inequality, stereotyping and, most importantly, without classes, to emerge. Through the female protagonist’s self-reinvention, a new era begins seeing that she leaves Adam and the Garden of Eden, taking the future generations with her. This is not just a story of a self-reinvention of a woman who was once named Eve, rather this is the story of the reinvention of humanity.
|
Geçmiş ve bugünkü çalışmaların ışığında meydana getirilen Türkçe Sözlük’te evlilik kavram dünyasına ait belirlediğimiz ad ve eylemlerin çokluğu, çeşitliliği, anlamları, köken ve yapıları bize Türkçenin evlilik temelli söz varlığına dair kapsamlı bir bilgi sunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türk dili ve kültüründe köklü bir yeri olan evliliğe dair sözcüklerin köken bakımından tasnifini ortaya koymaktır. Çalışmanın problem durumunu; “Türkçe Sözlük’te -madde başları ile sınırlandırılan- evlilik kavramlarının kökenleri nelerdir? ”sorusu oluşturmaktadır. Çalışmanın alt problemleri ise şunlardır: 1) Türkçe Sözlük’te evlilik kavramıyla ilişkili adlar ve eylemler nelerdir? 2) Evlilik kavramları köken bakımından nasıl bir görünüş sergilemektedir? Nitel araştırma yaklaşımının benimsendiği araştırmada doküman analizine yer verilmiştir. Çalışma 2011 yılında yayımlanan TDK Türkçe Sözlük’te yer alan evlilik kavramına ilişkin adlar ve eylemler taranarak hazırlanmıştır. Evlilik kavramına dair madde başı olarak 581 ad ve eylemin geçtiği tespit edilmiştir. Bu kavramlardan 305 sözcük isim sınıfından, 87 sözcük fiil sınıfından, 188’i söz öbeği hâlinde, 1’i de cümle hâlinde sayılmıştır. Evlilik kavramı incelenirken Türkçe kökenli sözcüklerin 215, yabancı kökenli sözcüklerin 153 olduğu, söz öbeği hâlindeki kavramlardan Türkçe + Türkçe kuruluşundakilerin 103, Türkçe ile kurulu yabancı kökenli söz öbeklerinin 63, her iki sözcüğü yabancı kökenli söz öbeklerinin ise 44 olduğu belirlenmiştir. Cümle hâlindeki 1 kavram da yabancı köken + Türkçe kuruluşundadır. Aynı köke sahip 2 kavramın kökeni belli değildir. Çalışmada ele aldığımız sözcüklerin ezici çoğunluğunun Türkçe kökenli olduğunu; Türkçe Sözlük’teki sözcük hâlindeki evlilik kavramlarında Doğu dillerinden Arapçanın, Batı dillerinden Fransızcanın; söz öbeği hâlindeki kavramlarda Doğu dillerinden yine Arapçanın, Batı dillerindense Yunancanın etkisinin diğer dillere oranla daha fazla olduğunu görmekteyiz.
|
Temel düzey (A1-A2), yabancı dil öğretiminde önemli bir eşiktir. Toplumsal işlevleri gösteren tanımlayıcıların çoğu bu düzeydedir. Yolculukta, yurt dışında ve günlük hayatta dilsel etkileşim için gerekli, temel ihtiyaçların giderilmesi için kazanılması gereken yeterliklere de bu düzeyde yer verilmektedir (TELC, 2013, s. 39). Dolayısıyla temel düzeyi bitiren bir yabancıdan kendisini hedef dilde rahatlıkla ifade etmesi ve günlük hayatını sorunsuz bir şekilde sürdürmesi beklenmektedir. Yabancı dil olarak Türkçe öğrenenlerin okuma, dinleme, konuşma ve yazma becerilerinin geliştirilmesi, süreçte becerilerle birlikte öğrencilere dil bilgisi yapılarının öğretilmesi hedeflenmektedir. Dil bilgisi ayrı bir beceri olarak değerlendirilmemektedir. Fakat özellikle üretici beceriler olarak adlandırılan konuşma ve yazmanın geliştirilmesinde dil bilgisi önemli bir yere sahiptir. Öğrenciler öğrendikleri dil yapılarını konuşarak ve yazarak deneyimleme imkânı bulmaktadır. Bu araştırmada Türkiye’de yabancı dil olarak Türkçe öğrenen A2 düzeyindeki öğrencilerin dil bilgisi yapılarını kullanma alışkanlıkları araştırılmıştır. Dil bilgisi yapılarının belirlenmesinde Türkiye Maarif Vakfı (2020) tarafından hazırlanan “Türkçenin Yabancı Dil Olarak Öğretimi Programı” esas alınmış, öğrencilerin yazma kâğıtlarında bu yapılardan hangi sıklıkla yararlandıkları incelenmiştir. Araştırma A2 düzeyi öğrencilerinin en çok kullandıkları dil bilgisi yapılarını ortaya koyması açısından önem arz etmektedir. Türkçeyi yabancı dil olarak Türkiye’de öğrenen öğrencilerin en çok ihtiyaç duydukları ve kullandıkları dil bilgisi yapılarının tespit edilmesinin dil öğretim süreçlerinin planlanmasına ve öncelikli dil bilgisi yapılarının tespit edilmesine yardım etmesi beklenmektedir.
|
The sonnet which is originated in Italy is a highly structured poetic form. It flourishes in the Elizabethan period in order to write love sonnets about a beloved and idealized lady. This study focuses on the theme of time in both Edmund Spenser’s Amoretti and Epithalamion, and William Shakespeare’s Sonnets. Spenser’s Amoretti, which covers New Year’s Day celebrations, reflects on Spenser’s past forty-one years of life. In Epithalamion, Spenser records the hours of the day from pre-dawn to wedding night, including the passage of a year in 365 long lines which also correspond to days in a year. Its content moves from the excitement of youth to the anxieties of the middle age, beginning with high hopes for a happy day and ending with record of the speaker’s legacy for future generations. Spenser tries to prevent the passage of time by freezing it in his verses. Shakespeare’s Sonnets begins with the narrator’s begging the fair lord to find a woman who will bear his child so that his beauty can be assured for posterity. The poet complains about the ravages of time and its harmful effects on the beauty of the fair lord, and tries to fight the inevitable by forcing the fair lord to convey his perfection to a child. The poet defines time as a dimension of suffering, and asks the fair lord to leave him. In conclusion, time is described as unmanageable power of unforeseen changes and chances as well as a non-personal ominous determinant.
|