Ülkelerin kalkınmaları çerçevesinde sınıflandırılmaları için sadece iktisadi büyümenin dikkate
alınmasının yeterli olmayacağı düşüncesi doğrultusunda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
tarafından 1990 yılından itibaren İnsani Gelişmişlik Endeksi verileriyle de kalkınmaları
sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, İnsani Gelişmişlik Endeksi değişkenleri ve Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programında kullanılan sınıflama dikkate alınarak seçili ülkelerin diskriminant ve
kümeleme analizleriyle sınıflandırılmasını yapmaktır. Ayrıca, birleşmiş milletler kalkınma
programındaki sınıflandırma ile çalışmada kullanılan diskriminant ve kümeleme analizlerinden elde
edilen sınıflandırmaları kıyaslamak amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, Türkiye’nin de üyesi olduğu İslam
İş Birliği Teşkilatı’na üye 52 ülkenin 8 insani gelişmişlik değişkeni kullanılmıştır. Bu değişkenler
toplam nüfus, kentsel nüfus, cep telefonu abonelik sayısı kişi başına gayri safi milli gelir, sağlık
harcamaları, ihracat ve ithalatın GSYİH oranı, doğumda yaşam beklentisi, kadınların parlamentodaki
payı olmak şeklindedir. Araştırma sonucunda, Diskriminant Analiziyle yapılan sınıflandırmanın
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın İnsani Gelişme Endeksindeki sınıflandırma baz
alındığında %90,38 düzeyinde örtüştüğü tespit edilmiştir. Ayrıca Kümeleme Analizi doğrultusunda
İslam İş Birliği Teşkilatı (İİT)’ye üye ülkelerin iki veya dört kümeye ayrılabilecek kümeler
oluşturulduğu saptanmıştır.
|
This study aims to determine the obstacles to SMEs' R&D activities, which have an essential role in
sustainable development. In this direction, Turkey performed a descriptive multi-case analysis to
determine the barriers to R&D success. The results achieved in line with the research design
consisting of literature review, interview and document review, interview, analysis and evaluation
stages are as follows. Obstacles to R&D activities in SMEs are classified into four categories: human
capital-related factors, cost-related factors, information-related factors and management-related
factors. While outlining these categories in the conclusion section, thoughts and suggestions of R&D
professionals are also embraced.
|
İşyerinde çalışanın hiçbir iş yapmadan boş olarak oturmaktan sıkılması boreout sendromunu ifade
etmektedir. İşgörenler bu sıkılma neticesinde özellikle mesai saatleri içerisinde sanal ortamda vakit
geçirmek isteyebilirler yani sanal kaytarma davranışı gösterebilirler. Sanal kaytarma olumsuz olarak
algılansa da boreout sendromunun olumsuz etkilerinin azaltılmasında faydalı olabilir. Bu durum
sonucunda üretkenlik karşıtı iş davranışlarında da azalma gözlenebilir. Bu çalışmada amaç; boreout
sendromunun üretkenlik karşıtı iş davranışı üzerine etkisinde sanal kaytarmanın aracılık rolünü
tespit etmektir. Nicel araştırma yöntemine göre tasarlanan araştırma verileri Kayseri ilinde faaliyet
gösteren bir tekstil işletmesinin çalışanlarından (n= 270) elde edilmiştir. Yapılan analiz sonuçlarına
göre, boreout, sanal kaytarma ve üretkenlik karşıtı iş davranışını pozitif yönde etkilediği tespit
edilmiştir. Ayrıca boreoutun üretkenlik karşıtı iş davranışı üzerine etkisinde sanal kaytarmanın
aracılık rolü oynadığı belirlenmiştir.
|
Retro pazarlama son yıllarda ilgi gören bir pazarlama yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçmişe
duyulan özlem son yıllarda sık dillendirildiği için geçmişe ait ürünler de haliyle gündeme gelmeye
başladı. Buna bağlı olarak retro pazarlama konusu da literatürde yerini bulmuştur. Fakat yeni
sayılabilecek bir konu olduğundan farklı boyutlarıyla, daha farklı değişkenlerle birlikte ele alınmaya
muhtaç bir konudur. Mal ve hizmetlerin günümüze uyarlanarak yeniden pazara sunulması
literatürde Retro pazarlama olarak yer almaktadır. Bu çalışmada retro pazarlamanın bir boyutu olan
retro ürün konusunda tüketicilerin tercih nedenleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaç
doğrultusunda 500 katılımcıyla yüz yüze anket yapılmıştır. Verilerin analizi için SPSS ve AMOS paket
programları kullanılmıştır. Çalışma için gizil değişkenler arasındaki ilişkileri ortaya koymak adına
ikinci mertebe doğrulayıcı faktör analizi kullanılmıştır. Ölçüm modelleri için sıklıkla kullanılan bir
yöntem olan doğrulayıcı faktör analizi, gizil değişkenler arasındaki ilişkileri incelemek için elverişli
bir çeşit yapısal eşitlik modellemesidir. Çalışmada öncelikle açıklayıcı faktör analizi yapılmıştır.
Açıklayıcı faktör analizi sonucunda retro ürün tercihinde etkili olan altı alt boyut tespit edilmiştir. Bu
alt boyutlar; Retro Ürün Kalitesi ve Performansına olan İnanç, Geçmişe Duyulan Özlem, Retro Ürün
Bağlılığı, Retro Ürün’ün Kişide Yarattığı (Bıraktığı) Olumlu Etki, Retro Ürün Fiyatı, Retro Ürün’ün
Toplumsal İmajı olarak isimlendirilmiştir. Bu çalışma eski bir marka ya da ürünü yeniden piyasaya
sunmak isteyen firmalara öngörü sağlamada yardımcı olacaktır. Okuyucular, eski ürünlerin hangi
yönlerinin ön plana çıkarılması durumunda tüketiciler tarafından tercih edileceği noktasında önsel
bir bilgi sahibi olacaklardır.
|
Araştırmanın temel amacı plansız satın alma davranışlarının satın alma sonrası pişmanlık ve
webrooming davranışına etkisini inceleyerek tüketicilerin satın alma sonrası pişmanlığın etkisiyle
webrooming davranışı gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini belirlemektir. Nicel bir araştırma
tasarımı kullanılan bu çalışma kapsamında kolayda örnekleme tekniği ile veriler toplanmış, çevrim
içi anket formu üzerinden 594 kişiye ulaşılmış, bunlardan 588’i geçerli olarak kabul edilmiştir.
Doğrulayıcı faktör analiziyle geçerlik ve güvenilirliklerinin test edilmesinin ardından değişkenler
arasındaki ilişkilere yönelik oluşturulan yapısal eşitlik modeli test edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre,
satın alma sonrası pişmanlığın plansız satın alma davranışı ile webrooming niyeti ve webrooming
davranışı arasında aracılık etkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Tüketicilerin webrooming niyetinin
davranışa dönüştüğü görülmüştür. Ayrıca niyet ve davranışın da webrooming’den algılanan
faydadan etkilendiği tespit edilmiştir. Araştırmanın sonuçları plansız satın alma davranışının satın
alma sonrası pişmanlığa etkisi olduğunu göstermiştir. Çalışmada satın alma sonrası pişmanlığın
webroominge etkisi iki alt boyut ile incelenmiş; sonuç pişmanlığının webrooming niyetini etkilediği,
webrooming davranışını ise etkilemediği görülmüştür. Diğer taraftan, süreç pişmanlığının
webrooming niyeti ve webrooming davranışı üzerinde de etkisi gözlemlenmemiştir. Ayrıca satın alma
sonrası pişmanlığın plansız satın alma davranışı ile webrooming arasındaki ilişkide aracılık etkisi de
saptanamamıştır.
|
Tüketici satın alma davranışı, ürünleri arama, satın alma, kullanma, değerlendirme, ekonomik
ömrünü dolduran ürünleri yenileme ya da elden çıkarma eylemlerini içermektedir. Bu eylemler
kültürel, sosyolojik ve ekonomik pek çok faktörden etkilenmektedir. Dolayısıyla tüketici satın alma
davranışı, söz konusu faktörlerden etkilenen karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda kurgulanan
çalışmanın amacı, tüketim metaforu ile tüketicilerin kişisel ve fiziksel özelliklerinin satın alma
davranışı üzerindeki etkisini incelemektir. Araştırmada veri toplama aracı olarak anket yöntemi
uygulanmıştır. Toplanan verilerin analizinde SPSS 22.0 programından yararlanılmıştır. Analiz ve
yorumlarda betimsel ve çıkarımsal istatistiklere başvurulmuştur. Bu istatistikler, Yapısal Eşitlik
Modeli (YEM) ile test edilmiştir. Araştırma sonucunda, tüketicilerin kişisel ve fiziksel özellikleri ile
tüketim metaforunun satın alma davranışı üzerinde anlamlı bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir.
|
24 Ocak 1980 kararları ile Türkiye ekonomisinde başlayan serbestleşme hareketleri Türk lirasının
4.4.1990 tarihinde konvertibilite kazanmasının yolunu açmıştır. Ancak iktisadi, siyasi ve toplumsal
açıdan bir dönüm noktası olan 2001 Şubat krizine kadar sürekli değişen koalisyon hükümetleri,
ekonomik krizler, depremler ve sıra dışı olaylar nedeniyle konvertibilitenin olumlu etkileri Türkiye
ekonomisine yansımamıştır. Bu nedenle zaman zaman konvertibilite ilanının zamanlaması
eleştirilmiştir. 2001 krizinin etkilerinin 2002 yılı başlarında geçmeye başlaması ve 3 Kasım 2002’den
sonra siyasi istikrarın ekonomik istikrara dönüşmesinden dolayı Türk lirası güçlenmiş ve
konvertibilite daha anlamlı hale gelmiştir. Bu çalışma; 1987:2-2001:4 ve 2002:1-2019:2 dönemleri için
kurulan iki model yardımıyla Türkiye’de bankalarda tutulan yabancı mevduatın toplam mevduatlar
içindeki payının bir önceki döneme göre değişim hızı ile temsil edilen Türk lirasının itibarı ve talebi
ve seçilmiş makroekonomik değişkenler arasındaki ilişkileri Autoregressive Distributed Lag Modeli
ve Error Correction Model ile incelemekte ve karşılaştırmaktadır. Yapılan ampirik analizlerden çıkan
anlamlı sonuçlara göre; 1987:2-2001:4 ve 2002:1-2019:2 dönemlerinde Türkiye’de bankalarda tutulan
yabancı mevduatın toplam mevduatlar içindeki payının bir önceki döneme göre değişim hızını
etkileyen iktisadi kriz yaşanma sıklığı, seçilmiş makroekonomik değişkenler ve değişkenlerin etki
yönleri hem kısa hem de uzun dönemde farklılık göstermektedir.
|
Son yüzyılda dünyada üretim faaliyetlerinin artması ile birlikte enerjiye olan talepte hızlı artış
görülmüştür. Enerji arz kaynakları açısından yetersiz olan ülkeler enerji talebini karşılamak için enerji
ithalatlarını arttırmıştır. Dünyada enerji talebinde ve döviz kurundaki artışlar enerji fiyatlarının
yükselmesine sebep olmuş ve gelişme yolundaki ülkelerin enerji ithalatına daha fazla pay
ayırmalarına yol açmıştır. Enerji arz kaynakları açısından yetersiz olan Türkiye, enerji ithalatına
büyük oranda harcama yapmaktadır. Gelişme yolunda ülkelerde ve Türkiye’ de artan enerji ithalatı
cari açığın en önemli nedenlerinden biri durumundadır. Bu makalede Türkiye’nin enerji ithalatının
cari açık üzerine etkileri “1990-2019” dönemi yıllık verilerle ampirik olarak analiz edilmektedir. Enerji
ithalatı ve cari açık arasındaki ilişkiler ADF, PP ve LS çift kırılmalı birim kök testleri, Hacker ve
Hatemi-J simetrik ve zamanla değişen nedensellik testleriyle tahmin edilmektedir. Sonuçta 1999 ile
2008 ve 2010 ile 2019 yılları arasında enerji ithalatından cari açığa, 2000 ile 2009 yılları arasında ise cari
açıktan enerji ithalatına doğru nedensellik ilişkisi olduğu tespit edilmiştir.
|
Dollarization is evaluated under two subheadings in the literature: full dollarization and partial
dollarization. In full dollarization, the country ultimately uses its currency and uses another currency.
In contrast, partial dollarization corresponds to the axis dislocation of foreign currencies in asset
purchases to protect the purchasing power of economic units in a country due to the devaluation of
the domestic currency in a high inflation situation. From this point of view, Turkey has practised the
concept of partial dollarization during periods of high inflation and sudden shocks over the years,
and studies in this area have maintained their continuity. Therefore, there is strong evidence in the
literature that there is a relationship between dollarization and inflation or the exchange rate. Based
on the fact that the relationship may change over time, time-varying Granger causality analysis was
used in this study. Unit root, non-linear unit root, and CMS break unit root tests were applied in this
context. In this study, which investigates the asymmetric causality relationship between the
dollarization index obtained by the ratio of the total foreign currency deposits in the banking sector
(including the deposits of natural domestic persons) t o the M 2 m oney s upply and t he U SDTRY
nominal exchange rate, the monthly data of 12.2012 – 10.2021 were used. According to the findings
obtained from the analysis, there is causality between the exchange rate and dollarization in Turkey,
but it is not continuous. Depending on the cyclical fluctuations, the pass-through effect from USDTRY
to Dollarization index and from Dollarization index to USDTRY has been determined in different
periods. When the causality is decomposed, it is concluded that the variable-time Granger causality
results. At the same time, dollarization is the cause of USDTRY in political tensions and uncertainty
cases. USDTRY is the cause of dollarization in financial tensions and economic uncertainty cases.
|
Pazarlama çalışmalarında psikolojik unsurların önemi fark edildiğinden beri bu unsurlar, yoğun olarak
reklam, pazarlama ve artık sosyal medya mecralarında da yoğun olarak kullanılmaktadır. Tüketicinin
bilinçaltına etki edecek mesajların, sembollerin, çağrışımların iletişim çalışmalarında kullanımı pek çok
araştırmaya da konu olmuştur. Psikanalist Carl Gustave Jung tarafından geliştirilen arketiplerin
insanların duygu, düşünce, tutum ve davranışlarına etkisi fark edilince tüketiciyle daha güçlü bağlar
kurmak üzere bu model pazarlama alanına uyarlanarak “arketipsel marka kişilik modelleri”
geliştirilmiştir. Markalar kendilerine insani sıfatlar eklediğinde, tüketicilerden çoğunlukla olumlu
geribildirimler almış, bunu daha da etkili kılmak üzere de arketipsel kişilikleri kullanmıştır. Tüketiciyle
etkileşimin en güçlü olduğu ve kişilerarası iletişim araçlarının da yoğun kullanıldığı sosyal medyada
arketipsel kişilikler üzerinden paylaşımlar yapılarak, tüketici ile duygusal bağların daha güçlü
kurulması amaçlanmıştır. Bu çalışmada marka kişiliğinde arketip yaklaşımı ele alınarak, KantarBrandZ
tarafından seçilen 2021 yılının en değerli ilk 10 markasının arketipsel marka kişilikleri incelenmiştir.
Çalışmada amaçsal örneklem ile seçilen markaların Instagram hesaplarında 2021 yılı boyunca yaptıkları
gönderiler, arketipsel marka kişilik modeli kapsamında göstergebilimsel analiz ile incelenmiştir. Elde
edilen bulgulara göre markaların resmi Instagram hesaplarında arketipsel marka kişiliği kullandıkları,
marka kişiliği ile uyumlu bir yapı gösteren arketip tercihlerinin takipçileri ile etkileşimlerini güçlü
kıldığı gözlemlenmiştir. Araştırma sonucunda markaların tercihlerinde öne çıkan arketip boyutlarının;
kaşif, soytarı, bilge, saf, anne, bizden biri, hükümdar, yaratıcı, asi olduğu, markaların ürün ve hizmetleri
ile uyumlu olarak teknoloji alanında yer alanların genellikle saf, soytarı, bilge, yaratıcı, kaşif; bankacılık
alanındaki markaların anne; gıda sektöründeki markaların hükümdar ve kaşif; sosyal medya
markalarının bizden biri, asi, soytarı arketiplerini tercih ettiği tespit edilmiştir. Markalara kişilik
atfetmede arketipsel marka kişilik modelinin kullanışlı bir araç olduğu görülmektedir.
|