Sanatçının bir insan olarak doğuştan getirdiği mizaç özellikleri yanında özellikleçocukluk ve ergenlik dönemlerinde çevresiyle kurduğu/kuramadığı ilişkiler, onun yaratmaedimiyle doğrudan ilgilidir. Süperego ile uyum sağlamış bir egonun ürettikleri karşısında, budengeyi kuramamış bir başka egonun ürettikleri arasında yapısal ve tematik bütünlükbakımından farklar vardır. Can Yücel’in ilk şiirinden son şiirine doğru yapılacak kronolojik birokumada göze çarpan ilk şey, şiirlerdeki öznenin gittikçe marjinalleşen bir şekilde güzel vegüzellik duygusundan uzaklaşmaya başlamasıdır. Bu da bize onun –bahsettiğimiz- süperegoego uyumsuzluğunun içinde olduğunu düşündürmektedir. Şiirlerdeki özne güzel olana karşıadeta savunma oluşturmuş ve savaş açmış gibidir. Tahammüden girişilen bu tutum ego inşaederken kendine özgü bir varoluş biçimi arayan şairin bulduğu sıra dışı yol ile ilgili olmalıdır.Diğer taraftan şiir türünün estetik ilkeleri düşünüldüğünde bir şairin mesleğine mugayyir birşekilde güzellikle işinin olmadığını söylemek de kolay değildir. Şairin hemen her şiirine yansıyanbu tezatlı durum, onun şiir estetiğinin de en belirgin yönlerinden birini oluşturur. Bu çalışmanınamacının Can Yücel’in psikolojisini tahlil etmek ya da şiirleri ile psikolojisi arasında bağlantıkurmak olmadığını öncelikle belirtmek gerekir. Amaç, onun şiirlerinde bu olgunun ne denliyoğun bir biçimde karşımıza çıktığı ve estetiğinin yapı taşlarından biri olduğunu ortayakoymaktır
|
Türkiye’de var olan kültürel farklılıklarla beraber toplumda farklı iki hâkim kültür olarakmuhafazakâr-dindar ve seküler- laik kültürlerin varlığından bahsedilebilir. Bu iki hâkim kültürdeyer alan yetişkinlerin farklı kültürlere olan bakış açılarından ziyade gençlerin bakış açılarınıbelirlemek, gelecekte farklı kültürlerle bir arada yaşama açısından yapılması gerekenpolitikalara önemli bir veri kaynağı sağlayabilir. Bu nedenle çalışmada Türkiye’de farklı kültüröbekleri olarak görülebilen Sünnilere, Alevilere, Suriyelilere, Türklere, Kürtlere, cinsel yönelimifarklı olan bireylere, Rumlara ve Ermenilere, muhafazakâr ve seküler gençlerin sosyal mesafeoranları üzerinden bir arada yaşamaya yönelik bakış açıları belirlenmiştir. Gençlerin bukültürlere olan bakış açılarında ölçüt örnekleme ile belirlenen eğitim, sosyo ekonomik düzey, il(mekân) ve cinsiyet değişkenlerine göre farklılıkların olduğu belirlenmiştir. Çalışmada“Bogardus’un sosyal mesafe ölçeği” literatürce düzenlenerek “Bir arada yaşam ölçeği” olarakkatılımcılara uygulanmıştır. Veriler parametrik olmayan testlerle ele alınmış ve likert tipiölçeklere verilen cevaplar yüzdelik dilime çevrilerek değerlendirmeler yapılmıştır. Araştırmadaseküler ve muhafazakâr gençlerin sosyo ekonomik düzeyi yüksek olanlarıyla eğitim düzeyiyüksek olanların farklı kültürlerle bir arada yaşamaya daha yakın oldukları belirlenmiştir.Cinsiyet açısından kadınların erkeklere oranla farklı kültürlerle bir arada yaşamaya daha olumlubaktıkları görülürken seküler ve muhafazakâr gençlerin farklı kültürlere bakış açılarındamuhafazakâr ve seküler olmalarına göre verilerin de değişiklik arz ettiği görülmüştü.
|
COVID-19 pandemisi başta toplumsal kurumlar olmak üzere toplumsal yaşamın heralanında değişime neden olmuştur. Küresel salgınla birlikte adeta bir zorunluluk haline kapanmave kısıtlamalar bireylerin gündelik yaşam pratiklerini dönüştürmüştür. Alınan önlemlerin etkileri,özellikle eğitim kurumlarının kapanması ve çevrimiçi eğitime hızlı geçiş ile doruk noktasınaulaşmıştır. Bu çalışma, COVID-19 pandemisinde eğitimde meydana gelen dönüşümleri üçbölümde incelemeyi amaçlamaktadır. İlk bölümde, Pierre Bourdieu, Jean-Claude Passeron veZygmunt Bauman'ın vurguladığı farklı sosyo-ekonomik statüden öğrencilerin karşılaştıklarısorunlar tartışılacak ve bu sorunların pandemi döneminde derinleşip derinleşmediğiincelenecektir. Dezavantajlı gruplardan öğrenciler internete ve çevrimiçi eğitim gereçlerineerişimde sorun yaşayabilmektedir. Bu durum özellikle pandemi döneminde öğrenciler arasındasorunlara olabilmektedir. İkinci bölümde, öncelikle Emile Durkheim ve Anthony Giddenstarafından ortaya atılan eğitimde toplumsallaşma süreci tartışılacak, ikinci olarak datoplumsallaşma sürecinin çevrimiçi eğitimle birlikte dönüşümü ve öğretmen-öğrencietkileşimindeki değişim ortaya konacaktır. Eğitimde toplumsallaşmanın hem öğrenciyi hem deöğretmeni kapsadığı göz önüne alındığında çevrimiçi eğitimin doğası gereği söz konusutoplumsallaşma süreçlerinde değişim de kaçınılmazdır. Son olarak, üçüncü bölümde ise,Foucaultyen bir bakış açısıyla, bilgiye erişim ve bilgiyi tüketme hızının artması nedeniylepandemi döneminde “bilgi”, “iktidar” ve “özne”nin kesişimselliğinin dönüşümü irdelenecektir.Çevrimiçi eğitime geçişle birlikte eğitimde denetim de dönüşmüştür. Öğrencinin bilgiye ulaşımıve tüketimi hızlanmıştır. Bu durum iktidarın üretimi ve yeniden üretiminde köklü bir değişimeneden olmaktadır.
|
Dünyadaki önemli doğal gaz ve petrol kaynaklarını barındıran, özellikle Avrupa ülkelerive Çin Halk Cumhuriyeti'nin enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli yeri olan, hızla gelişen vegeleceğin potansiyel küresel ekonomik merkezlerinden olmaya aday, Orta Asya, Hazar Bölgesiile bu bölgelerin çevrelerini oluşturan coğrafi alandan meydana gelen Avrasya coğrafyası;günümüzde başta büyük güçler olmak üzere irili ufaklı devletler, uluslararası ve ulusüstüörgütler, terör grupları ve çokuluslu şirketler gibi çok sayıda aktör tarafından oynayan YeniBüyük Oyun'un sahnesini teşkil etmektedir. Burası 19. yüzyılda Büyük Britanya ve Rusİmparatorluğu arasında yaşanan emperyalist güç mücadelesini tarif eden meşhur BüyükOyun'un yaşandığı aynı bölgedir. 1907 yılında iki hasım devlet arası imzalanan antlaşmaylabirlikte son bulduğu düşünülen Büyük Oyun ve bölge üzerinde yaşanan güç mücadelesi, SovyetSosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılışıyla bağımsızlığını kazanan yeni devletlerle birliktebölgenin geleceğinin değişik ihtimallere açık hale gelmesi sonucu, 20. yüzyılın sonlarındayeniden uluslararası ilişkiler disiplininin gündemini meşgul eden konular arasında üst sıralardayer almaya başlamıştır. Eski ve yeni büyük oyunlar arası aktörler, çekişme alanları,mücadelenin kapsamı ve bağlam bakımından çeşitli farklılıklar bulunuyor olsa dahi temel olantek bir şey vardır: bu bölge yüzyıllardır dünyanın büyük güçlerinin çıkarları için büyük önemtaşımaktadır. Bu çalışmanın amacı tarihi Büyük Oyun ve günümüzde sürmekte olan Yeni BüyükOyun'u karşılaştırmak, benzerliklerini ortaya koymak ve yeni oyun eskiye göre çok daha büyükçaplı olsa da iki olgunun temel sebebinin aynı olduğunu ortaya çıkarmaktır.
|
İnsanların iletişim algıları, pek çok farklı faktör tarafından etkilenir ve tayin edilir. Bireyseldüzeyde iletişime yön veren faktörler çeşitlilik gösterse de insan gruplarının iletişim algı veyönelimleri, genel eğilimleri saptanarak tespit edilebilmektedir. Grupların belirgin hassasiyetleri,hayatlarına yön veren temel değerler, değerler sisteminin getirdiği öncelik sırası, ortakdeneyimler, temel düşünme stratejileri, yaklaşım biçimleri, yaşadıkları dönemin sosyokültürelözellikleri gibi faktörler onların iletişim algılarını belirler. Siyasal iletişim ise kendine özgü iletişimbiçimlerine sahip bir iletişim alanı olarak bu algılardan ayrı ve uzak değildir. İnsan gruplarınıniletişim algılarına yön veren faktörler, siyasal iletişim alanında belirleyiciliği yüksek olan önemlibir değişkenler kümesidir.Kültür, kuşak ayrımları ve liderlik algısı ise alan yazınında iletişime yön veren temeletkenler arasında sıklıkla sayılmaktadır. Bu çerçevede çalışmanın temel hipotezi; X, Y, Zkuşaklarının arasında kültürel farklar bulunduğu ve bu farkların siyasal iletişim bağlamında dafarklı algılamalar meydana getirdiğidir. Çalışmada bu ana hipotez çerçevesinde kuşaklarınsiyasal iletişim algıları arasındaki farklarının kültür ve liderlik değişkenleri açısından tespitedilmesi amaçlanmıştır. Bahsi geçen ana amaç ekseninde öncelikle X, Y ve Z kuşaklarınınsiyasal iletişimlerinin farklı olmasını sağlayan faktörler tespit edilmiştir. Tespit edilen bu temelfaktörler etrafında iletişim, liderlik, kültür açısından kuşaklara yön veren temel dinamiklerbelirlenmiştir. Literatür taraması yöntemi kullanılarak saptanan kuşaklar arası siyasal iletişimalgı farklılıklarının ardından söz konusu farklılıklar, kültür ve liderlik perspektifinden elealınmıştır. Araştırma sonucunda kuşakların farklı iletişim stratejileri kullandıkları, her bir kuşağınkendine özgü kültürel dinamikleri olduğu ve liderlik yaklaşımlarının kuşaklara göre çok belirginfarklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Liderlik, kültür ve iletişim gibi üç ana değişkenin kuşaklaragöre farklılıklar göstermesinin siyasal iletişim algısına da yansıdığı saptanmıştır. Elde edilen bubulgular, araştırmanın sonuç bölümünde değerlendirilmiş ve önerilerde bulunulmuştur.
|
This study focuses on governmental institution in Islamic and Muslim societies and therole of civil societies in them. In the period from the early years of Islam until today's nation-statestructures, the stance of the civilian people as an organization against the state has previouslydiffered to a certain extent, but these differences have largely disappeared today. In the Islamictradition, placing the state and power discourses on sacred ground and the measures taken bythe groups holding political power from the past to the present to protect the survival of statehave led civil society to remain more passive compared to the Western societies of today.Therefore, in Islamic and Muslim societies, the foundations, which can be defined as civilsociety, are different from the civil organizations that occur in Western societies. In thesesocieties, although some groups such as clergy and merchants gained partial autonomy beforenation-state structures, today they are able to find space for movement only to the extent thatthey are allowed by the government in power. In this context, this study seeks to reach a causeand-effect relationship in the light of historical events by analyzing the debates about how civilsociety is positioned in İslamic and Muslim societies where the states and government in powerhave acquired a sacred image in general.
|
Sözlü anlatı geleneğinin en önemli yapı taşlarından biri olan masal, içerisindebarındırdığı olağan ve olağan dışı unsurlarla toplumların düşünüş, inanış ve hayat tarzınıyansıtan sembolik bir anlatı türüdür. Geçmişten günümüze önce dilden dile ardından yazıyaaktarılan masal, günümüzde çeşitli masal anlatıcıları tarafından dijital ortamlardasürdürülmektedir. Yeni bağlamının yanı sıra doğal ortamında da sürdürülen masal gündelikhayat içerisinde kişilere ortak bir kültür ve kültürel şuur sunar. Sözlü gelenekte önemli yeresahip masallar, kolektif bilinçaltının arketiplerini barındırmaktadır. Carl Gustav Jung’un DörtArketip adlı kitabında bahsettiği arketipler insanlığın ortak bilinç dışında yer alır. Bilinç vebilinçdışının ürünü olan masal ortaklığın yanı sıra anlatıldığı bağlamda yenidenşekillenmektedir.Bu çalışmada Türk masal tiplerinde önemli bir yere sahip olan Keloğlan masalı,Mardin’in merkez Artuklu ilçesinden derlenmiştir. Keloğlan tipi yöre Arapçasıyla “Il akra’a” “kelkişi” diye adlandırılmakta ve bilinmektedir. İncelenen masalda başkişi olan Keloğlan zeki,uyanık, güldüren, külyutmaz cesur vb. özelliklere sahip Keloğlan tipi özellikleri taşımaktadır.Buözellikler evrensel olmanın yanı sıra bir toplumun karakterini yansıtmaktadır. ÇalışmadaArtuklu’dan derlenen Keloğlan masalı Jung’un bahsetmiş olduğu ve Joseph Campbell’ıngeliştirdiği arketipsel sembolizm bakış açısıyla ele alınmıştır. Tespit edilen arketipler; animaanimus, gölge, persona, aşama, yeniden doğuş, kahraman, yüce birey-yaşlı bilge, hilebaz vebaba arketipleri olmak üzere dokuz alt başlıkta incelenmiştir. Masalda var olan sembollerinçözümlemesi yapılarak tablo halinde sunulmuştur.
|
Türkiye’de Alevîlik ve Bektaşîlikle ilgili son yıllarda pek çok çalışma ortaya konulmuştur.Alevî-Bektaşî kültürünün farklı yönleri ile ilgili yapılan alan araştırmaları sayesinde pek çok yeniterim akademik alanlarda tanınmaya başlamıştır. Farklı yörelerdeki Alevî- Bektaşî sahalarındanderlenen yeni terimlerin toplu olarak araştırmacıların hizmetine sunulacağı sözlüklere ihtiyaçolmasına rağmen bu konuda hazırlanan sözlük çalışmaları ne yazık ki arzu edilen seviyededeğildir. Esat Korkmaz’ın 1993 yılında yayımladığı sözlük 2014 yılına kadar bu alandaki teksözlük olarak kalmıştır. 2014’te Alper Çağlayan, küçük bir sözlük yayımlamıştır ve 2019 yılındaYılmaz Soyyer ve Ahmet Gökbel art arda Alevîlik ve Bektaşîlik terimleri sözlüğüyayımlamışlardır. Bu çalışmada, bu dört sözlük, kaynak kullanımları, Alevîlik ve Bektaşîliği nasıltanımladıkları, bu alanda çalışma yapmanın zorlukları ve bu zorlukların sözlüklere nasılyansıdığı bakımından ele alınmıştır. Sözlüklerin madde özellikleri ve kaynak kullanımları tablobiçiminde karşılaştırılmıştır. Yazarların, bazı terimlere getirdikleri açıklamalar eleştirel bir gözlekarşılaştırılarak Alevîlik konusunda nasıl bir bakış açısı sergiledikleri tespit edilmeyeçalışılmıştır. Sözlüklerde ele alınan terimler değerlendirilerek, yazarların özellikle ağırlık verdiğialanların olup olmadığı incelenmiştir. Alevîlik-Bektaşilik gibi inançla ilgili bir alanda, Alevîlerinkendilerini nasıl algıladıkları ve Alevî- Bektâşî terminolojisini açıklama görevini üstlenmiş sözlükyazarlarının bazı terimleri açıklarken Alevîlerin anlam dünyasına göre mi kendi anlamdünyalarına göre mi açıklama yaptıkları tespit edilmeye çalışılmıştır. Son olarak da Alevîlik veBektaşîliğe dair hazırlanabilecek yeni bir sözlük önerisinde bulunulmuştur.
|
Türkiye Cumhuriyeti devletinin şekillenmesinde etkin olarak faaliyet göstermiş olanHalkevleri, 1932 yılındaki kuruluşlarından 1951 yılında kapatılmalarına kadar geçen süredesomut olan ve somut olmayan kültürel mirasın korunması temelinde çalışmalardabulunmuşlardır. Maddî ve manevî unsurlara yönelik bu çalışmalarda temel yöntem sahaaraştırması olmuştur. Bu araştırmalarda halk kültürü ürünlerinin tespiti, derlenmesi ve kayıtaltına alınması gibi koruma yöntemleri uygulanmış, araştırmaların sonuç raporları bazenHalkevlerinin kendi yayın organları tarafından yayımlanmış bazen de halkevi raporları şeklinderesmî kurumların kütüphanelerinde yer almıştır.Toplumsal ve kültürel yaşamın özellikle bütün alanlarını kapsayacak biçimdeteşkilatlandırılan Halkevleri, yeni kurulan rejimin halka benimsetilmesinde önemli rollerüstlenmişlerdir. Çalışmaları itibariyle “Atatürk dönemi” ve “Atatürk sonrası dönem” biçiminde ikidevre niteliği gösteren Halkevleri, yeni Türkiye’nin inşasında kültür üreten ve ürettiği kültürüyaygınlaştıran kurumlardan olmuşlardır. Bu süreçte folklor çalışmalarından çokçayararlanılmıştır. Halkevleri, yerli ve millî kültürün yeniden inşasında ve yaygınlaştırılmasında“kültür merkezi” işlevi görmüşlerdir. İcraatları ise Türkiye’de folklor çalışmalarının ivmekazanmasında etkili olmuştur.Bütüncül bir bakış açısının temel alındığı bu çalışmada Halkevleri, kültür politikalarıbağlamında ve folklor çalışmaları özelinde incelenmiştir. Çalışmada, dönemin Halkçılıktemelinde oluşturulan kültür politikalarıyla uyumlu olarak çalışan ve 22 Şubat 1935 tarihinde“Halk Dersleri ve Kurslar” ile “Müze ve Sergi” haricinde yedi şubesiyle Bartın’da açılan BartınHalkevi örneklem olarak alınmıştır. İncelemeler sonunda Bartın Halkevindeki folklorçalışmalarının niteliği ortaya konulmuş; özelde Bartın Halkevinin, genelde ise Halkevlerinin Türkfolklor çalışmaları tarihindeki yeri ve önemi tespit edilmiştir.
|
Amasya’da 15. ve 16. Yüzyıla ait tezkireler incelendiğinde önemli dört kadın şaire yerverildiği görülmektedir: Zeynep, Nisayi, Ayşe ve Mihri Hatun. Mihri Hatun’un divanının dörtnüshasının bulunmasına rağmen bahsi geçen diğer kadın şairlerin eserlerine sadece tezkire veyazışmalar üzerinden ulaşabiliyoruz. Bu şairelerin tamamı erkek şairler tarafından erkek okurlariçin tasarlanmış divan edebiyatı sınırları içinde eser vermiştir. Buna benzer bir örneği on iki veon üçüncü yüzyılda Oksitan edebi muhitlerinde de görüyoruz. 1150-1250 yılları arasında birgrup kadın, trobador erkeği merkeze alan kendi klasik edebiyatlarının sınırları içinde şiirlerüretmiştir.Bu mukayeseli çalışma yukarıda belirtilen kadın yazarların eserlerinde kadınlık veseslerin çokluğu kavramına odaklanmaktadır. Oksitan bölgesinden (Fransa'nın güneykesiminden) ve Amasya'dan (Anadolu'nun kuzey kesiminden) kadın yazarların kimliğini inşaeden sosyal koşulları daha iyi anlamak ve ilerlemelerinde önemli olup olmadığını araştırmak içininceleniyor. Ele alınan üç karşılaştırma hususu söz konusudur: birincisi, cinsiyet söylemi sorunu,farklı konular hakkında çoklu sesler kullanarak yazmak ve bu iki durumun kadın yazarların edebitarzlarını ne ölçüde etkilediğidir. İkinci olarak, kadın yazarlar arasındaki mektup yazışmalarıveya şiir üzerinden ne gibi etkileşimler olduğu da bu araştırmanın konusudur. Bu çalışma,dönemin kadın ve erkek şairleri arasındaki etkileşime de odaklanmaktadır. Her iki durumda dakadın yazarlar, söz konusu teknikleri erkek hegemonyası sınırları içindeki edebi dünyada statükazanmak için bir müzakere aracı olarak kullanmışlardır.
|