I argue that the advent of artificial intelligence poses a new problem forthe fine-tuning argument and design arguments for God in general, since animpersonal supreme designer, conceptually based on artificial intelligence, is arelevant alternative to God as the designer of the universe (or the designer ofallegedly irreducibly complex biological structures, etc.) There are of coursedifferences between a personal designer, like a human being, and an impersonaldesigner, like a narrow-AI system, but, as I argue, only if humans have souls wouldit be more reasonable to regard God as the supreme designer rather than animpersonal designer modeled on soulless artificial intelligence. In other words, thefine-tuning argument for God can only be successful if something like substancedualism is demonstrated to be true. Dialectically speaking, this makes thefine-tuning argument considerably less effective.
|
Nörofelsefe denilen akım felsefeciler tarafından bazen indirgemeci, bazen eleyiciama çoğunlukla hem indirgemeci hem eleyici olarak nitelenir. Bunun kuvvetle muhtemelgerekçesi eleştirmenlerin itirazlarının altında yatan şu varsayımdır: Bir kuram veya onaiçkin varlık kategorisi indirgeniyorsa, artık o varlık yok sayılmaktadır ve bilimselterminolojimizden elenmektedir. Halbuki bir şeyin indirgenmesi hiçbir şekilde onunvarlığının inkarı değil aksine ilanıdır. İşte bu nedenle, bu çalışmada ben, nörofelsefeninindirgemeci ve eleyici materyalizm olarak adlandırılmasının son derece yanıltıcı sonuçlaryarattığını ve bu olumsuz sonuçlardan kurtulmanın yolunun, birkaç defa kendilerininönerdiği gibi, Churchland tipi nörofelsefeyi nitelemek için birleştirici ve yenileyicimateryalizm ifadesinin kullanılması gerektiğini savunacağım.
|
This essay presents an interpretation of Avicenna’s idea of metaphysics asa science of being qua being. Avicenna occupies a crucial place in the history ofontology. Part of the reason of this importance lies in his distinguishingmetaphysics (as a science of being qua being), the first science, methodologicallyfrom theology and in his ascribing to it a systematical foundational function. Butmetaphysics is not only the source and origin of all other sciences, but it is also theend of them. Avicenna believes that the meaning of being and its basicdeterminations (meanings of thing, existent and necessary) are a priori and assuch self-evident. Human knowers thus possess an a priori, immediateintelligibility of being that forms the starting points of any philosophicalreflection after reality. Avicenna’s idea of metaphysics as the science of being quabeing rests on taking being as a matter of pure self-evidence and certainty, andthis point is quite important for his project of sciences as a whole. Being fulfillsthis function as the most general meaning of human mind. We will here explorethe implications of this idea of science in a critical manner
|
Bu makalede öncelikle Rousseau ve Hegel’in mülkiyet ve özgürlükarasındaki ilişkiyi nasıl konumlandırdıkları ortaya konulmuş, daha sonra bugörüşler benzerlik ve farklılıklarıyla ele alınarak tartışılmıştır. Her iki filozof daözgürlüğü ‘isteklerin gerçekleştirilmesi’ olarak tanımlamasına rağmen, bu isteğingerçekleştirilme koşullarına ilişkin farklı görüşler sunmuşlardır. Rousseau,özgürlüğü doğal bir hak olarak görmüş ve doğal bir hak olmayan, aynı zamandainsanın doğal hakkını da elinden alan mülkiyeti yozlaşmanın bir nedeni olaraktasarlamıştır. Öte yandan Hegel ise özgürlüğü insanlık tarihinin ulaşması gerekenbir amaç olarak görmüş, mülkiyeti ise en temel hak ve özgürlüğüngerçekleşmesinin ön koşulu olarak tasarlamıştır. Bu ayrımların yanı sıra her ikifilozof da benzer bağlamda mülkiyeti toplumsallığın bir parçası olarakyorumlamış ve mülkiyet fikrine yönelik olumlu ve olumsuz tavırlarını toplumanlayışlarıyla paralel tutmuşlardır.
|
Rousseau’s early work on political philosophy, Discourse on the Origin ofInequality, seeks to conceptualise the transformation of the savage human of the stateof nature into the rational human of the state of civilisation. The overall narrativeseems to construct a pessimistic narrative of history, demonstrating the inevitabledownfall of humanity from a blissful starting point to a bloodstained, conflict-riddenterminus. In this article, I aim to re-evaluate this negative value of the state of naturein Rousseau. To this end, I emphasise the shift in the role of society as regards freedomin his later political work, On the Social Contract, in which not the egoist savagehuman but the sociable modern human being is thought to be the ultimate goal. Isuggest that, instead of considering the hypothetical period of the state of nature as abygone era of humanity, it could be re-evaluated as providing us with a goal for thehuman being of the state of civilisation. The simplicity and compassion of the savagehuman, who is immune from the destructive sentiment of amour propre, might beseen as equipping the modern human of excessive egoism with a horizon to determineits line of development.
|
Sofistlerin göreli düşünme biçimi, kavramları şüpheli hale getirentutumları Sokrates ve ardından gelen Platon için büyük bir sorun teşkiletmektedir. Sofistlerin kavramlara şüpheyle baktığı ve bunların altını oyduğu,Sokrates ve Platon’un ise bunları sağlam temellere oturtmaya çalıştığıgörülmektedir. Böylesi bir ortamda Platon’un siyasi dizgeyi nasıl temellendirdiğimerak uyandırır. Söz konusu düzenin en önemli ayaklarından biri şüphesizyasaların biçimlendirilişidir. Platon’un biçim verdiği siyasi düzen anayasaltasarıyla şekillendiğine göre, onu teşkil eden yasaları incelemek kayda değerolmalıdır. Bunun yanı sıra yasa koyucunun niteliklerini belirlemek büyük önemarz etmektedir. Bu bağlamda, makalenin amacı yasaları ve onun kaynaklarınıbelirlemek olup yasa koyucunun niteliklerine ışık tutmaktır.
|
Metnin amacı moderniteyle ortaya çıkan çalışma ve üretme kaygısınındeğiştirdiği ve mekanikleştirdiği insan algısını eleştirmeye dayanmaktadır. “Deusex machina”nın müdahaleci ve olayları kontrol altına alan tutumu toplumsalyapılanma ve egemenle birlikte ele alınırken bu durumun insanı “homo exmachina”ya dönüştürerek mekanik ve tek tipçi bir tavra büründürmesikaçınılmaz görülmektedir. Modernizmin bu tavrı postmodernite ile kırılgan veparçalanmış bir belirsizliğe dönüşürken, tekinsizlik bir dehşet noktasını karşımızaçıkarmaktadır. Bu “homo ex labes”dir, kendi bulanıklığının farkında olan kent vekent-dışılık noktasında arada kalmış olan ve enfeksiyonlu bireye bir vurgudur.“Homo ex machina” konumundaki kentli persona ve hem bulaşmaya yatkın hemde enfeksiyonlu “homo ex labes” arasındaki tutum farkı incelenecektir. Bir yandaitaatkar, çalışkan, üreten ve kendisi de yeniden üretilebilir bir çark olarakyükselen kentli persona bulunmaktayken; diğer yanda zaten dışlanmış olan biryabancı durumundaki bulanık pharmakon’un durumu konumlanmaktadır.Mevcut metin bulanıklık, tiksindiricilik, kent ve doğa durumu üzerinden ortayakonan bir tartışma çabasıdır.
|
Bu çalışma geç Stoa düşüncesinde kendilik tekniklerini ele almakta, Helenistikdöneminde “etik” bir sorunsal olarak kendilik tekniklerini hem dönemin düşünürleribağlamıyla hem de Michel Foucault’nun yaklaşımıyla analiz etmektedir. Geç Helenistik veerken Roma döneminde var olan ve “iyi yaşam nedir” sorusu üzerine kendinikonumlandıran Stoa düşüncesi, kendine eğilen ve kendi varoluşsal ereğini anlamlandıransaikle ortaya çıkmış ve Antik felsefe tarihinde önemli yer edinmiştir. Öznenin kendiyle,hakikatle ve özgürlükle olan bağını bütünsel olarak ele alan Stoa felsefesi öznelliğintarihsel değişimini analiz eden Michel Foucault tarafından modern iktidar çözümlemesinekarşı bir öznellik projesi olarak kucaklanmıştır. Foucault açsından modern özne moderniktidar teknikleriyle tamamıyla kuşatılmış ve öznenin hem kendiyle hem de hakikatle olanbağı iktidar yapılarının baskısıyla ortadan kalkmıştır. Bu bakımdan Foucault açısındanAntik Yunan’da öznellik pratiklerine eğilmek gerekmekte ve bu dönemin öznelleşmesüreçleri güncel dünyada baskı altında olan özne açısından yeni bir çıkış yolu olarakdüşünülebilir. Bu nedenle Antik Yunan’da özellikle de Stoa öğretisinde kendilik tekniklerimodern öznenin kuşatılmışlığına karşı başvurulabilir bir kaynak olarak Foucaulttarafından ele alınmış ve analiz edilmiştir. Bu bakımdan çalışma bu sorunsalın etrafındanilerleyerek hem Geç Stoa döneminin öğretilerinin öncü düşünürlerine odaklanmakta hemde Foucault’nun analizleri etrafından özneleşme pratiklerini değerlendirmektedir.
|
Çevrecilik, Sanayi Devrimi sonrası süreçte ortaya çıkan yoğun üretimrejiminin yarattığı ekolojik sorunlara tepki olarak gelişti ve bugün kaynaklarıntüketimi ve küresel iklim değişikliği felaketi beklentisiyle özellikle 1992 KyotoProtokolü ve 2015 Paris Anlaşması sonrasında siyasal tartışmalarda ve küreseliktidar ilişkilerinde en önemli gündem maddeleri arasında yerini aldı. Ancak, herne kadar çevrecilik bilincinin dayandığı korku, bilimsel temellere dayanıyor veönlem alınmamasının Soğuk Savaş dönemindekine benzer, insan eliyle üretilmişbir felaketle sonuçlanması ihtimali de olsa kimi politik ve ekonomik aktörlerçevrecilik sorununu başka ajandalar için rıza üretiminde kullanmaktalar. Buolgu, özellikle reklamcılık ve yeşil pazarlama alanında literatüre yeşil aklama(greenwashing) olarak girdi. Bu makale, çevreciliğin ortak bilincinin halklailişkiler propagandalarında olduğu gibi ortak korkunun kullanılması yoluylasosyo-psikolojik süreçlerde nasıl yeşil aklamaya dönüştürüldüğü ve bu yolla nasılrıza üretiminde kullanıldığı konusunda bir tartışma başlatmayı amaçlamaktadır.
|
Tarihsel süreçte davranış kalıplarına ve kişilik gelişimlerine, Freud tarafındangeliştirilen psikanalitik kuram ile farklı bakış açıları sunulmuştur. Psikanalitik kurambaşlangıçta bir tedavi yöntemi olan psikanaliz olarak ortaya çıkmıştır. Zamanla psikanalizyöntemi kuram olarak algılanmaya başlanmıştır. Freud, İnsan davranışlarının ve kişiliğininbilinçdışı unsurlar tarafından yönlendirildiğini, bireylerin davranışlarını doğuştan geleniçgüdüsel temellere dayandırdığını rüya analizi yapma yöntemi kullanarak ileri sürmüş;bireylerin davranışlarının doğuştan getirdikleri saldırganlık ve cinsellik dürtüleri ilebağdaştırmış; kişilik ve davranışı tanımlamada topografik model, yapısal model, psikoseksüelgelişim dönemleri ve savunma mekanizmaları olmak üzere dört temel unsura dikkat çekmiştir.Bireylerin sorun çözme, baş edebilme yeteneklerini geliştirme, gelişimsel kapasitelerini ve sosyalişlevselliklerini arttırmayı amaçlayan sosyal hizmet mesleğinin uygulamalarında medikal modeladı da verilen psikanalitik kuram kullanılmıştır. Yapılan ilk uygulamalarda bireylerinproblemlerinin kaynağı, psikanalitik kuram doğrultusunda bireylerin kendisinde aranmıştır.Sosyal hizmet mesleğinde zamanla, bireyin davranışları ve kişilik gelişiminde çevre etkisinin deolduğu, söz konusu gelişimlerde birey odaklı hareket etmenin doğru olmayacağı fikri kabulgörmeye başlayıp, ‘’çevresi içinde birey’’ kavramı ile hareket eden ekolojik model kabul görmeyebaşlayınca psikanalitik kuramın meslek disiplinindeki etkisi azalmaya başlamıştır. Bu derlememakalede psikanalitik kuramın tarihsel gelişimi, temelleri, tedavi yöntemleri ve sosyal hizmetmeslek disiplini ile olan ilişkisi incelenecektir.
|