Çalışmada yoksullara hizmet veren sosyal hizmet uzmanlarının duygusal emeğiHochschild (1983)’ün duygusal emek teorisine referansla incelenmiştir.Derinlemesine görüşmelere dayanan araştırmada artan yoksulluk, artan vakayükleri ve yoksullukla mücadelede yoksulluğu azaltmaktan ziyade kontrol altındatutan sosyal politika uygulamalarıyla karşı karşıya olan sosyal hizmetuzmanlarının duygularına odaklanılmıştır. Örnek olay çalışması niteliğinde olanaraştırmada kartopu örnekleme ile 18 sosyal hizmet uzmanı ile görüşmeyapılmıştır. 20 Eylül 2020-5 Ekim 2020 tarihleri aralığında yürütülengörüşmelerin bir kısmı (13 görüşme) yüz yüze bir kısmı ise (5 görüşme) çevrimiçigerçekleştirilmiştir. Bulgular yoksullarla çalışan sosyal hizmet uzmanlarınınbirbiriyle alakalı üç yönünü ortaya koymuştur: a) sosyal hizmet uzmanlarınınçalışma rutinlerinde sıklıkla sorunlarla karşılaşmaları, b) artan vaka yükleri vesürekli yoksul insanlarla iç içe olmanın duygusal refahları üzerindeki olumsuzetkisinin ve bunun sosyal yaşamlarına yansımalarının teyidi, c) sürekliyoksullarla karşılaşmanın duygusal tepkisiyle baş etmek için duygusal hissizlik/duygusal duyarsızlaşma ve duygusal bölünme gibi duygusal emekuygulamalarına başvurmadır. Ayrıca araştırma bulguları sosyal hizmetuzmanlarının profesyonel olarak duygusal koruyucu bir destek almadıklarınıortaya koymuştur.
|
Bu çalışmanın temel amacı, sığınmacıları ve mültecileri suç ve şiddetleilişkilendiren söylemlerin Türkiye yazılı basınında nasıl inşa edildiğini veyeniden üretildiğini anlamaya çalışmaktır. Bu çerçevede Laclau ve Mouffe’unsöyleme ilişkin düşünceleri temel alınmıştır. Çalışma, nitel araştırmadesenlerinden durum deseni çalışmasıdır. Verilerin toplanmasında amaçlıörneklem stratejilerinden ölçüt örneklem kullanılmıştır. Araştırmanın verilerini,2010 ile 2020 yılları arasında Hürriyet (161 haber) ve Sözcü (115 haber)gazetelerinin internet haber portallarında yer alan yazılı haberleroluşturmaktadır. Veriler, içerik analizi tekniği ile ATLAS.ti nitel veri analizprogramında analiz edilmiştir. Çalışmanın bulguları, Türkiye yazılı basınındasuç ve şiddetle ilişkilendirilen sığınmacıların, medya tarafından kurulansöylemlerle yeniden “failleştirildiğini” göstermektedir. Bu söylemlerin inşasındasayısallaştırma, uyruğa dayalı temsil etme ve “kaçak” söylemi öne çıkmaktadır.Suçla ilişkilendirilen sığınmacılara yönelik “yakalandı”, “yasak”, “sınır dışıetme” ve “mülteci operasyonu” kullanımları ile “fail” söylemi yenidenüretilmektedir. Her iki gazetede sığınmacıları suça sürükleyen koşullar elealınmamaktadır. Sonuç olarak sığınmacılar hakkında medyada inşa edilen veyeniden üretilen söylemlerin, hem toplumdaki hegemonyanın sürdürülmesinekatkı sağladığı hem de sığınmacıların düzene “tehdit” olarak görülmelerinesebep olduğu düşünülmektedir.
|
Bu çalışmanın amacı yaşlanmayla ilgili kalıp yargı tehdidinin 55-70 yaşarasındaki kişilerin bellek performansı üzerindeki etkisini incelemektir.Katılımcılar negatif kalıp yargı tehdidi koşulu, pozitif kalıp yargı tehdidi koşuluve kontrol koşulu olmak üzere üç deneysel koşula rastgele olarak atanmışlardır.Manipülatif metinlerin sunulmasının ardından kalıp yargı tehdidinin bellekperformansı üzerindeki etki süresini gözleyebilmek için katılımcılara art arda ikibellek görevi verilmiştir. Çalışmanın bulguları kalıp yargı tehdidi ile ilgilimetinlere maruz kalan katılımcıların bellek performansının gruplar arasındaanlamlı şekilde birbirinden farklılaşmadığını göstermiştir. Katılımcıların ardışıkiki kelime listesinde hatırladıkları kelime sayıları benzerdir. Katılımcılarınhatırladıkları kelime sayısı ile cinsiyetleri ve eğitim düzeyleri arasında anlamlıilişkiler bulunmuştur. Kadınlar erkeklere göre, üniversite ve üzeri eğitimgörenler, üniversite altı eğitim görenlere göre daha iyi bellek performansıgöstermişlerdir.
|
This study focuses on determining the strategic social work managementprinciples in digital violence against women. The aim of this study is to determinethe strategic factors for the implementation of measures in the determination andmanagement of the causes and effects of violence against women by social workthrough digital elements. The systematic review method was adopted in the study.The results of the study showed that the behavioral patterns of digital violenceagainst women were disruptive behavior, bullying, harassment, stalking,intimidating, controlling. It was determined that strategic social workmanagement consisted of analysis and planning, implementation, control,competitive power, feedback, and strategic renewal stages/steps. According toother findings, it was determined that women were exposed to digital violencethrough computer games, cyber harassment, cyber warfare, cybercrime fraud,social media, smartphone applications, e-articles. Recommended applicationsfor the implementation phase of social work are e-gender discriminationmeasures, women's e-refuge / e-shelter, electronic sportswomen.
|
Foucault’nun fikirleri sosyal çalışma teori ve pratiğini yaratıcı yollarlabütünleştirmeye olanak vererek disiplininin gelişmesine ve dönüşmesine katkısağlama potansiyeline sahiptir. Çalışmanın amacı; Foucault’nun bazıfikirlerinin sosyal çalışmayla ilgisini kurmak böylece sosyal çalışma teori vepratiğine katkı sağlama potansiyelini tartışmaktır. Foucault’nun iktidar,biyopolitika, söylem ve yönetimsellik kavramları üzerinden yapılan sosyalçalışma analizi; sosyal çalışma pratiğinde yer edinen iktidar uygulamalarına,bilgi otoritelerine ve ahlaki zorunluluklara işaret ederek öz eleştiri fırsatısunmaktadır. Ayrıca sosyal çalışmacılara ve sosyal hizmet öğrencilerine referansalınan anlam çerçevelerini fark etmeleri ve baskın söylemleri tanımlamaları içinolanak vermektedir. Bunların yanında sosyal çalışma pratiğinin, bağlam- söylemile şekillenen bir uygulama olduğunu fark etmeyi ve profesyonellik üzerine tekrardüşünmeyi sağlamaktadır. Sonuç olarak Foucault’nun fikirleri ile yapılan analiz;kurumsallaşmış söylemin retorik terimleriyle şekillenen bilginin tartışmaya açık,çok sesli ve iktidarla ayrılmaz olduğunu ifade etmektedir. Böylece bilginin iktidarile eylem arasında pekiştirici ilişki oluşturduğunu vurgulamaktadır. Bu çıkarımdoğrultusunda sosyal çalışma teori ve pratiğinde yer alan baskın söylemlerin güçilişkileri üzerinden analiz edilmesi bütüncül ve daha az sınırlayıcı alternatifsöylemlerin inşa edilmesine olanak verecektir. Zira giderek artan şeffaflıkbeklentisi ve post-panoptik gözetim şekilleri sosyal çalışma pratiğindeFoucault’nun fikirlerinin daha fazla benimsenmesini gerektirmektedir.
|
Çocuk istismarı ve ihmali, özellikle son yıllarda ruh sağlığı alanında çalışanprofesyoneller için bir endişe kaynağı olmuştur. İlgili literatürde çocukistismarını anlamak, istismara yol açan risk faktörlerini tanımlamak ve çocuğayönelik istismarı önlemek için çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Ne yazık ki, buyaklaşımların genellikle çocuk istismarı gibi karmaşık bir sosyal sorunu anlamakve ortadan kaldırmak için yetersiz kaldığı görülmektedir. Son yıllarda, çocukistismarının etiyolojisi ve süreçlerini açıklamak üzere daha kapsamlı biryaklaşım olan ekolojik modelin ilgili literatüre dahil edildiği dikkatçekmektedir. Ekolojik yaklaşıma göre çocuk istismarı, tek başına hareket edenbir etkinin değil, çok sayıda faktörün etkileşimi sonucunda meydanagelir. İstismara yönelik araştırma ve uygulamaları yürütmek için sistematik birçerçeve sağlayan bu model, çocuk istismarı ve ihmalini anlamaya katkı sağlayanen kapsamlı modeldir. Bu çalışmada çocuk istismarı olgusu ekolojik modelçerçevesinde değerlendirilmekte ve bu kapsamda alanda çalışan uzmanlaramakro, mezo ve mikro düzeyde pratik öneriler sunulmaktadır.
|
Sosyal çalışmacılar, COVID-19 pandemi sürecinde hastalık önleme çabalarınıteşvik etmeye ve bu halk sağlığı krizi sonucunda ortaya çıkan endişelerigidermeye yardımcı olma potansiyelleri açısından oldukça önemli ve benzersizbir konumdadır. Sosyal çalışma alanında COVID-19 pandemisinin toplumrefahına olan etkileri üzerine pek çok çalışmanın gerçekleştirilmeye başlandığıgörülmektedir. Bu süreçte halk sağlığı ve sosyal çalışma disiplinlerinin ilişkisineve bu ilişkinin söz konusu sürece sağlayabileceği faydalara odaklanılmasınınyerel literatür temelinde faydalı olabileceği düşünülmektedir. Bu düşüncedenhareketle çalışmanın amacı, COVID-19 pandemi sürecinde sosyal çalışmacılarınfarklı düzeylerde üstlenebilecekleri görevler ve sunabilecekleri hizmetlerhakkında öneriler sunulması olarak şekillenmiştir.Bu amaca ulaşmak için öncelikle, “Halk Sağlığı ve Sosyal Çalışma İlişkisi” anabaşlığı altında “Halk Sağlığı Sosyal Çalışması” alt başlığı, “sosyalepidemiyoloji”, “sosyal planlama”, “sosyal pazarlama” ve “toplulukörgütlenmesi” kavramlarını kapsayacak şekilde açıklanmıştır. “Halk SağlığıSosyal Çalışmasında Mesleki Standartlar ve Roller” de ikinci alt başlık olarakyer almıştır. Daha sonra sosyal çalışmacıların söz konusu pandemi özelindekirol ve görevleri “COVID-19 Pandemi Sürecinde Sosyal ÇalışmacılarınGörevleri” ana başlığı altında tartışılmıştır. Son olarak "Sonuç ve Öneriler" anabaşlığı altında çalışma genelinde aktarılmış veriler doğrultusunda, sosyalçalışmacıların pandemi sebebiyle oluşmuş bu halk sağlığı krizine cevapvermelerinde halk sağlığı sosyal çalışması alanının nasıl bir bilgi ve etik altyapısı oluşturabileceğine dair önerilere yer verilmiştir.
|
Bu araştırma sosyal hizmet uzmanlarının özel sektörde çalışma deneyimlerinikeşfetmek amacıyla nitel araştırma yöntem ve teknikleri kullanılarakgerçekleştirilmiştir. Katılımcılara amaçlı örneklem yöntemi ile özel sosyal hizmetkuruluşlarına telefon ederek ulaşılmış ve 17 sosyal hizmet uzmanıyladerinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan görüşmeler sonucu eldeedilen veriler MAXQDA20 programı ile analiz edilmiştir. Analiz sonucundasosyal hizmet uzmanlarının işe giriş süreci, sosyal hizmet uzmanlarının çalışmakoşulları ve yaşadıkları sorunlar ve sosyal hizmet uzmanlarının baş etmebiçimleri ve gelecek planlamaları olmak üzere üç temaya ulaşılmıştır. Sosyalhizmet uzmanlarının çoğunluğu istihdam olanaklarının sınırlı olması nedeniyleözel sektörde çalışmak zorunda olduklarını vurgulamaktadır. Sosyal hizmetuzmanları özel sektördeki istihdam olanaklarını genellikle bir basamak olarakgörmekte ve mesleklerini daha iyi icra edebileceklerini düşündükleri başka birfırsat bulduklarında işlerini değiştirmek istemektedirler. Sosyal hizmet uzmanlarısahip oldukları olumsuz çalışma koşullarıyla baş etme noktasında umursamamaveya işten çıkmayı düşünme gibi daha çok duygu odaklı baş etme yöntemlerinikullanmaktadırlar.
|
Başta insan sağlığı olmak üzere sosyal ve ekonomik süreçleri, kişilerarasıilişkileri ve eğitim alanını etkileyen COVID-19 salgını ile ortaya çıkangereksinimler ve zorluklar, özellikle akademisyenleri ve öğrencileri de derindenetkilemiştir. 1029 öğrencinin katıldığı bu genel tarama modeline dayalı betimselçalışmanın amacı, Türkiye’deki üniversitelerde örgün öğrenim gören sosyalhizmet öğrencilerinin salgın sürecinde COVID-19 salgını ve uzaktan eğitimeilişkin tutumları ile psikolojik sağlamlıklarının araştırılmasıdır. Araştırmadaveri toplama aracı olarak Sosyodemografik Bilgi Formu, COVID-19 SalgınınınUzaktan Eğitime Etkisi Anketi ve Psikolojik Sağlamlık Tutum ve Beceri Ölçeğikullanılmıştır. Veri analizinde t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) testi veparametrik olmayan testler kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; katılımcılarınpsikolojik sağlamlıkları, ortalamanın üzerinde bulunmuş olsa da salgınnedeniyle ev ortamında uzaktan eğitime katılan öğrencilerin kaygı, stres, uyku veyeme bozukluğu, düzensizlik ve kontrolsüzlük, dijital ortamlarda aşırı vakitgeçirme, aile içi sorunlar gibi olumsuzluklar yaşadığı görülmüştür. Uzaktaneğitimde internet erişiminin, tablet ve bilgisayar gibi teknolojik araçlarınolmayışının öğrencilerin derse katılımlarını olumsuz etkilediği; üniversitelerininve öğretim elemanlarının yapmış olduğu bilgilendirmelerin yeterli ve anlaşılırolmadığı; teorik ve uygulama derslerinin zorlaştığı, katılımcıların ilerikidönemlerde yüz yüze eğitim almak istedikleri saptanmıştır. Araştırma bulgularıdoğrultusunda sosyal hizmet bölümlerinin uzaktan eğitim çalıştayı düzenleyereközellikle uzaktan eğitim süreçleri ve uygulama dersi için ortak dijital paylaşımplatformu kurmaları, zengin içerikli ve interaktif katılımlı etkinliklerdüzenlemeleri ise öne çıkan bazı öneriler arasında yer almaktadır.
|
Üniversite öğrencileri alkol ve madde kullanımı açısından riskli yaşgrubundadır. Bu bakımdan üniversite öğrencilerini alkol ve madde kullanımınayönelten biyopsikososyal koşulların incelenmesi gereklidir. Bu çalışmada,üniversite öğrencilerinin alkol ve madde kullanım riskleri çeşitli sosyodemografikdeğişkenler açısından incelenmiştir. İlişkisel tarama modeliylegerçekleştirilen çalışmaya, iki farklı kentte yer alan devlet üniversitelerindeöğrenimine devam eden ve seçkisiz örnekleme yoluyla belirlenmiş 790 lisansöğrencisi katılmıştır. Araştırmada Kişisel Bilgi Formunun yanı sıra RiskliDavranışlar Ölçeğinin alkol ve madde kullanımı alt boyutları kullanılmıştır.Verilerin analizinde, parametrik testlerden Bağımsız Örneklem t Testi ve TekYönlü Varyans Analizi kullanılmıştır. Öğrencilerin cinsiyetlerinin, barınmabiçimlerinin, anne babalarının medeni durumunun, baba tutumlarının,ailelerinde bağımlılık tedavisi alan birinin olup olmadığının, daha öncepsikiyatrik yardım alıp almama durumlarının, alkol ve madde kullanım riskindeetkili olan değişkenler oldukları gözlenmiştir. Gençler ve aileleri için bağımlılığıönleme müdahalelerinde kanıta dayalı psikososyal programlar geliştirilmelidir.Ayrıca ileride yapılacak çalışmalar, üniversite öğrencilerinin alkol ve maddekullanım risklerini farklı aile özellikleri, etkileşimleri ve yakın arkadaşlarınınniteliği gibi farklı örneklem ve değişkenlerle incelemelidir.
|