Yeni Tip Koronavirüs-COVID-19 enfeksiyonunda hipertansiyon; en sık gözlenen komorbid hastalıklardan biri olup, mortalite için önemli bir risk faktörüdür. Hipertansiyonlu hastalar zayıf prognoza sahiptir, fakat hipertansiyonun yaş ve diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak yeni enfeksiyon riskini veya olumsuz sonuçları arttırdığına dair bir kanıt yoktur. Pandemi sürecinin başında, hipertansiyon tedavisinde sıklıkla kullanılan bazı ilaçların COVID-19’a bağlı morbidite ve mortaliteyi arttırdığı yönünde tartışmalı açıklamalar yapılmıştır. Ancak bu açıklamaları destekleyen herhangi bir bilimsel kanıt bulunmamakta ve ilaç tedavisine devam edilmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. Fiziksel ve psikolojik iyilik halinin izlenmesi ve sürdürülmesi girişimleri pandemi sırasında hasta yönetim stratejilerinde dikkate alınması gereken en önemli konulardır. Hipertansiyonlu hastaların izleyen dönemdeki yönetimleri için de evde kan basıncı izleme stratejileri sosyal mesafe sürdürülerek iyi kan basıncı kontrolünü sağlamayı kolaylaştıracaktır. Bu derleme makalenin amacı, literatürde COVID-19 pandemisi ve hipertansiyon ilişkisini araştıran çalışmaları irdeleyerek, hipertansiyonun etkin yönetimi konusunda kılavuz temelli en son bilgileri aktarmak ve bu süreçte hipertansiyonun etkin yönetimini sürdürebilmek için hemşirelik uygulamalarında teknolojik yaklaşımlardan yararlanılması gerekliliğini vurgulamaktır.
|
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde yeni bir koronovirüsün neden olduğu bir pnömoni salgını meydana gelmiş olup hastalık dünyanın dört bir yanına hızla yayılmıştır. COVID-19 doğrudan veya dolaylı olarak kardiyovasküler sistemi etkilemektedir, eşlik eden kardiyovasküler hastalık durumunda morbidite ve mortalite oranı artmaktadır. COVID-19 pandemisinde mücadelenin en ön saflarında yer alan hemşirelerin hastalık yönetiminde aktif rol ve sorumlulukları vardır. Bu derlemenin amacı, COVID-19’un kardiyovasküler sisteme etkilerini, altta yatan mekanizmalar ile ilişkisini ve tedavisini, güncel verileri değerlendirerek hemşirelik bakım süreci doğrultusunda kardiyovasküler riskleri önleme, girişimleri planlama ve uygulamadır.
|
Ağır solunum yetmezliklerinde ekstrakorporeal membran oksijenizasyonu (ECMO) desteği yaşam kurtarıcı bir sistem olarak görülmektedir. Bu sistem ülkemizde pek yaygın kullanılmayan ve yeterince bilinmeyen bir tedavi yöntemidir. Ekstrakorporeal membran oksijenizasyon tedavisinin hazırlanması, uygulanması ve sonlandırılmasında iyi bir hemşirelik bakımı prognozun olumlu sonuçlanmasında rol oynayan önemli faktörlerden biridir. Solunum güçlüğü şikayeti ile acil servise başvuran kadın hasta enfeksiyon kliniğine yatırıldı ve oksijen saturasyon değerlerinin düşmesi nedeniyle yoğun bakım ünitesine kabul edildi. Mekanik ventilatör desteğinde takip edilen hastaya 7 gün ekstrakorporeal membran oksijenizasyon tedavisi uygulandı. Riehl’in Sembolik Etkileşim Modeli doğrultusunda değerlendirilen olguda hemşirelik tanıları belirlendi ve bu tanılara yönelik hemşirelik girişimleri uygulandı.
|
Objective: In this study, we assessed psychosocial adjustment in patients with cardiovascular diseases and its relationship with spiritual well-being. Methods: This descriptive analytic study was performed in 2018 in Qazvin, Iran. The subjects were 150 patients who were admitted to the cardiac ward of a teaching hospital. Data were collected using a background variables checklist developed by the researchers and two standard questionnaires of Psychosocial Adjustment to Illness Scale and Ellison-Paloutzian Spiritual Well-Being Scale. Results: The final score of psychosocial adjustment to cardiovascular diseases was 62.78±6.8 (range 48-83), indicating a moderate level of psychosocial adjustment to cardiovascular diseases. The mean score of psychosocial adjustment to cardiovascular diseases was significantly higher in women than in men (p=0.03). In this study, the mean of overall spiritual well-being was 74.93 indicating a moderate level of spiritual well-being. The mean of overall spiritual well-being was significantly higher in women than in men (p=0.001). The results showed a significant negative relationship between the participants’ psychosocial adjustment to cardiovascular diseases and spiritual well-being (rr=-0.21, p=0.01). Conclusion: Findings from this study revealed that patients with cardiovascular diseases have a poor level of psychosocial adjustment. Patients with higher level of spiritual well-being reported better psychosocial adjustment.
|
Amaç: Çalışmamızın amacı hipertansiyonlu hastaların tedavi uyumu ve sağlık okuryazarlığı arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Yöntemler: Araştırmada örneklem grubuna 116 hasta alınmıştır. Araştırma verileri “ Yapılandırılmış soru formu”, “Morisky Tedavi Uyum Ölçeği” ve “Sağlık okuryazarlığı ölçeği” ile toplanmıştır. Verilerin analizinde sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, mann whitney, kruskall wallis, pearson korelasyon ve t testi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 67.45±11.39 yıldır. Erkek hastaların, evli olanların, lise ve üzeri eğitimi olanların tedavi uyumu daha yüksek düzeydedir. Morisky tedavi uyum ölçek puan ortalamaları ile yaş arasında negatif, sağlık okuryazarlığı ölçeği puan ortalaması arasında ise pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Tedavi uyumunu yordayan değişkenler önem sırasına göre sağlık okuryazarlığı, Bilgileri Anlama, Uygulama/ Kullanma ve medeni durumdur. Sonuç: Hastaların tedaviye uyumlarını yordayan en önemli değişkenin sağlık okuryazarlığı olduğu, edinilen bilgileri anlama ve kullanma düzeylerinin arttıkça tedaviye uyumlarının da arttığı belirlenmiştir. Hastaların sağlık okuryazarlık düzeylerini arttırmaya yönelik eğitim programları hazırlanmalı, hastaların kendi kendilerini izlemleri ve sağlık profesyonellerinin hastaları düzenli takibi sağlanmalıdır.
|
Amaç: Çalışmada Orem’in öz bakım modeline dayalı planlı hasta eğitiminin kalp yetersizliği (KY) tanısı alan hastalarda semptom yönetimi, öz bakım gücü ve sağlık davranışları üzerine etkisini değerlendirmektir. Yöntemler: Deneysel tipte olan bu araştırma 1 Mart-31 Aralık 2012 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatan 90 KY hastası ile yapıldı. Hastalar dahil etme kriterlerine uygun olarak müdahale (n=45) ve kontrol grubuna (n=45) ayrıldı. Veriler; Hasta Bilgi Formu, Kalp Yetersizliği Memorial Semptom Değerlendirme Ölçeği, Öz Bakım Gücü Ölçeği, Kalp Yetersizliği Sağlık Davranışları Ölçeği, Dispne ve Yorgunluk Borg Skalası kullanılarak toplandı. Müdahale grubuna, beş kez planlı hasta eğitimi uygulandı. Müdahale grubu, taburcu edilmeden önce ihtiyaçları doğrultusunda planlanan bireysel danışmanlık aldı ve bu çalışma için hazırlanan KY eğitim kitapçığı verildi. Çalışmada kontrol grubu hastalarına sadece standart taburculuk eğitimi verildi. Araştırma verileri t-testi ve ki-kare analizi kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışma sonucunda verilen hasta eğitimine göre müdahale ve kontrol grubu hastalarının KY semptom yönetimi, öz bakım gücü ve KY sağlık davranışları arasında anlamlı fark olduğu saptandı (p<0.05). Eğitim sonrası, müdahale grubunda KY semptom yönetimi, öz bakım gücü ve KY sağlık davranışları ile ilgili istatistiksel olarak olumlu yönde anlamlı bir değişim olduğu (p<0.05), kontrol grubunda ise değişimin olmadığı tespit edildi (p>0.05). Sonuç: Planlı hasta eğitiminin; KY semptom yönetimi, öz bakım gücü ve KY sağlık davranışları üzerine olumlu etkisi olduğu saptandı.
|
Hafize SAVAŞ, Zeliha Özdemir KÖKEN, Sevilay Şenol ÇELİK
Hafize SAVAŞ, Zeliha Özdemir KÖKEN, Sevilay Şenol ÇELİK
Dünyada ve Türkiye’de ekstrakorporeal membran oksijenizasyonu (ECMO) uygulama sıklığının ve uygulama sonrası taburculuk oranlarının giderek artması, ECMO uygulanan hastaların özellikli bakımına dikkat çekmektedir. ECMO uygulanan hastalar multidisipliner bir ekip tarafından verilen özel bir bakım gerektirmektedir. Hemşireler bu ekip içerisinde, hem yoğun bakım üniteleri ve kliniklerdeki bakımın hem de taburculuk sonrası sürecin yönetiminde önemli sorumluluklar üstlenmektedir. Bu makalede ECMO uygulamasının temel özellikleri ve ECMO uygulanan hastanın hemşirelik bakımı güncel literatür doğrultusunda tartışılmıştır.
|
Vena Cava Superior Sendromu (VCSS); baş, boyun, kollar ve üst torakstan gelen kanı sağ atriuma boşaltan vena cava dolaşımının obstrüksiyon nedeniyle kesintiye uğraması ve buna bağlı gelişen klinik semptomlar bütünüdür. VCSS’de tümörün yaptığı basıya bağlı birçok semptom görülmektedir. Yaşanan semptomlar nedeniyle hastanın yaşadığı rahatsızlık hissi, bireyin konfor algısında bozulmayı gündeme getirmektedir. Birey üzerinde sıkıntı yaratan durumdan kurtulma, rahata kavuşma olarak ifade edilen konfor kavramı; hemşirelik bakım uygulamaları ile doğrudan ile ilişkilidir. Konfor kavramı ve hasta bireyin konfor ihtiyacı ilk kez Nightingale tarafından dile getirilmiş; hemşirelik kuramı olarak ise Katharina Kolcaba tarafından geliştirilmiştir. Bu olgu raporunda; pandemi döneminde VCSS tanısı alan ve klinikte takip edilen bireyin, Konfor Kuramı kullanılarak yaşadığı sorunlara yönelik hemşirelik bakımının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
|
Lukoye ATWOLİ, Abdullah H. BAQUİ, Thomas BENFİELD, Raffaella BOSURGİ, Fiona GODLEE
Lukoye ATWOLİ, Abdullah H. BAQUİ, Thomas BENFİELD, Raffaella BOSURGİ, Fiona GODLEE
The UN General Assembly in September 2021 will bring countries together at a critical time for marshalling collective action to tackle the global environmental crisis. They will meet again at the biodiversity summit in Kunming, China, and the climate conference (COP26) in Glasgow, UK. Ahead of these pivotal meetings, we—the editors of health journals worldwide—call for urgent action to keep average global temperature increases below 1.5°C, halt the destruction of nature, and protect health.
|
Objective: In this study, we aimed to compare different methods of measuring blood pressure devices and to investigate the inter-arm and inter-leg difference (IAD and ILD), the ankle brachial index, and variables that affect them in young and elderly participants. Methods: This study was conducted in Turkey with 150 students studying at a university and 150 individuals aged over 60, a total of 300 participants. Data regarding the measurements of arm and ankle blood pressures using an automated oscillometric device and an aneroid sphygmomanometer were collected between December 2019 and January 2020 by the researchers. Results: There was a correlation between the right arm systolic blood pressure and the variable of bodyweight, and measurements made by automatic oscillometry were higher than those made using an aneroid manometer. A large IAD of ≥ 10 mmHg was found in 22.7% of the participants, and large ILD was found in 30%. Mean IAD was associated with bodyweight and body mass index. ILD was greater in men than in women and in older individuals compared with those in younger participants. In addition, low ankle brachial index values of ≤ 0.9 were found in 2.3% of the participants. Conclusion: The present data show the results of a comparison of blood pressure measurements in young and old individuals made using different devices and parts of the body. We believe that the findings will create awareness in the researchers and health personnel regarding comparison of IAD and ILD and ankle brachial index in these individuals.
|