Amaç: Bu anket çalışmasında Bakırçay havzasındaki (Bergama, Dikili, Kınık) sera üreticilerinin bitki koruma uygulamaları konusundaki bilgi düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Çalışmada, İzmir İli Bergama, Dikili ve Kınık İlçelerini kapsayan Bakırçay havzasında bulunan 15 şahıs, 8 şirket serası olmak üzere toplam 23 adet serada anket yapılmıştır. Ankette üreticilere/şirket üretim sorumlusuna seraların teknik özellikleri, yetiştirilen ürün ve tarımsal mücadele konularını kapsayan tek cevaplı ve birden çok cevaplı toplam 25 soru sorularak bu bilgilerin sağlanması amaçlanmıştır. Anket sonuçları üretici ve /veya işletme sayısı ve yüzdesi olarak verilmiştir. Bulgular: Havzadaki seraların modern seralar olduğu, bitki koruma uygulamalarında kimyasal savaşın yanı sıra diğer savaş yöntemlerinin tercih edildiği görülmüştür. Mücadele yöntemleri ve ilaç seçimi ile uygulamalarındaki bilgi kaynağı üreticilerin kendi tecrübeleri, danışman ve ilaç bayisi-şirketi olmaktadır. Yapılan uygulamalarda çevre, insan ve hayvan sağlığını gözettikleri de tespit edilmiştir. Şirket seralarının uygulamalara daha çabuk adapte olması ve yeniliklere daha açık olmaları, şahıs seralarının ise bilgilendirildikleri taktirde bitki koruma uygulamaları açısından yeni fikirlere açık oldukları, her iki gruptaki sera üreticilerinin bitki koruma açısından bilinçli oldukları belirlenmiştir. Sonuç: Havzada bitki koruma açısından birçok uygulamanın otomasyonla yapılması, üreticilerin yeniliklere açık olmaları, tarımsal mücadele konusunda bir farkındalıklarının olması, çevre, insan ve hayvan sağlığını korumaya yönelik yöntem ve uygulamaların tercih ediliyor olmaları çalışmanın sonucunda tespit edilmiştir.
|
Amaç: Çalışma, iki farklı toprak tipinde yetiştirilen Uno Rosso ve H-5803 sanayi domatesi
(Lycopersicon esculentum Mill.) çeşitlerinin verim ve meyve kalitesindeki değişimin belirlenmesi
amacıyla yürütülmüştür.
Materyal ve Metot: Kumlu-tın ve killi-tın toprak tipinde yetiştirilen her iki sanayi domatesi
çeşitlerinin bitki besleme ve kültürel işlemler aynı şekilde yapılmıştır. Parsellerden ticari olum
dönemde hasat edilen domates meyvelerinde verim ve bazı kalite parametreleri incelenmiştir.
Bulgular: Kumlu-tın toprak tipinde H-5803 domates çeşidinin meyve verimi (9405.0 kg/da) ve
salça verimi (1652.1 kg/da) daha yüksek iken, killi-tın koşullarda ise Uno Rosso çeşidinin meyve
verimi (9075.0 kg/da) daha yüksek bulunmuştur. H-5803 domates çeşidinin meyve ağırlığı killi-tın
ve kumlu-tın toprak tipinde en yüksek olup, sırasıyla 96.10 g ve 89.87 g olarak belirlenmiştir.
Sonuç: H-5803 ve Uno Rosso sanayi domatesi çeşidinin meyve sertliği, meyve ve pulp rengine,
suda çözünür kuru madde, titre edilebilir asit miktarı, EC değeri, likopen, C vitamini, toplam fenol
miktarı ve antioksidan aktivitesi her iki toprak tipinin etkisi önemli bulunmamıştır.
|
Goat meat is a great source of protein that is easily found. Although known to raise cholesterol
levels and blood pressure, but goat meat also have health benefits when consumed in appropriate
portions. According to data of the Turkish Statistical Institute, there are still 10.63 million goats
in Turkey. Hair goats constitute approximately 98 % of goat population. 37.525 tons of red meat
produced from 2.07 million slaughtering goat meat in 2017. This represents only 3.3 % of the
total Turkish red meat production, which is at 1.13 million tons. The main purpose of this study
is to analyses recent developments in goat meat production in Turkey and evaluation of its
sustainability. Further, current consumer trends for goat meat have been discussed and alternative
marketing channels and strategies for goat meat have been evaluated in this study. Statistical
data have been obtained from FAOSTAT and Turkish Statistical Institute. Data obtained have been
shown in the tables issued by the use of percentage and index calculations. Socio-demographic
variables like education or the presence of children and geographic variables are important in
determining demand for goat meat. If problems of goat breeders are solve by short- and long-term
precautions in Turkey, goat farming will make important contributions at regional and national
level. Firstly, goat farming in Turkey should be supported directly and indirectly in accordance with
EU standards.
|
Objective: Aim of this research was to design, prototype development and implement a wireless
sensor network, which can provide data monitoring and enable the control of backflush in a drip
irrigation system filtration unit equipped with four pairs of sand media and disc filter.
Material and Methods: Hardware material of the WSN consisted of a filtration control node (FCN),
a coordinator and a GSM modem. Backflush was monitored and controlled by FCN. Firmware of
the FCN and GSM modem, server-side communication, web based used interface and mobile application
developed by ARM Mbed OS 2.0 with C/C++, Python 2.7, Node.js, Socket.IO, Javascript,
HTML, CSS and Android Studio. Proposed system was tested in an agriculture enterprise in Salihli
– Manisa.
Results: Backflush algorithm, web user interface and mobile application was presented. Filters
were backflushed 70 times during the test period of 20 days. Backflush was initiated by the ΔP,
periodic and manual control 34, 28 and 8 times, respectively. Backflush was more frequent as total
water volume between two backflushes was lower than 72 m3 for the first 15 backflushes which
correspond to first two days of test. The results showed that, under the test conditions, the drip irrigation
system was reached to stabilized operating conditions due to sufficient backflush duration
after first 4 days of test.
Conclusion: Implemented wireless sensor network can provide efficient monitoring and control
of backflush. Besides it can increase the performance of the drip irrigation system with providing
more stable operating conditions and better water distribution.
|
Amaç: Yabancı otlar diğer bitkilerde olduğu gibi patates bitkisinde de önemli kayıplara yol açmaktadır.
Bu çalışmada herbisite dayanıklılık karakterinin Agrobacterium aracılığıyla iki farklı patatese
aktarılması amaçlanmıştır.
Materyal ve Metot: Bu amaçla, genetik aktarımı için “Lady Olympia” ve “Desiree” patates (Solanum
tuberasum L.) çeşitlerinin yaprak ve boğumarası doku parçaları eksplant olarak kullanılmıştır. Gen
aktarımı yapmak için pCAMHE-EPSPS plazmidini içeren Agrobacterium tumefaciens bakterisinin
LBA4404 izolatları kullanılmıştır. Gen aktarım amacıyla kullanılan pCAMHE-EPSPS plazmidinde 35S
promotoru kontrolü altında CP4-EPSPS geni bulunmaktadır. Çalışmada, T-DNA bölgesinde bulunan
gusA geninin varlığı aday transgenik bitkilerin erken dönemde tespit edilmesini kolaylaştırmıştır.
Bulgular: In vitro besi ortamında transgenik hücrelerin seçimi için 1.5 mM’lik Glifosat N-(fosfonometil)
glisin en uygun konsantrasyon olarak bulunmuştur. Lady Olympia ve Desiree çeşitlerinde
transformasyon etkinliği sırasıyla % 0,7 ve % 0,3 olarak hesaplanmıştır. Aday transgenik bitkilerde
yapılan GUS histokimyasal analizi, PCR deneyleri, kantitatif gerçek zamanlı PCR ve yatay akışlı ölçüm
çubuğu analizleri sonucunda CP4-EPSPS geninin transgenik patates hatlarında işlevsel olarak
yer aldığı tespit edilmiştir.
Sonuç: Yapılan glifosat herbisit uygulaması sonucunda da CP4-EPSPS geninin patatese karşı etkinliğini
ortaya koymuştur. Geliştirilmiş transgenik patates hatları ıslah programında gen kaynağı
olarak kullanılabilirler.
|
Amaç: İzmir İli Bayındır ilçesi ve köylerinde yürütülen çalışmada, bölgenin süs bitkisi üretim potansiyelinin
belirlenmesi ve sektörün gelişmesine yönelik önermelerde bulunulması amaçlanmıştır.
Materyal ve Metot: Üreticilerin tamamından veri toplanması (tam sayım) planlanmış, ancak anketlere
yanıt vermeye istekli 253 üretici ile görüşülmüştür. Çalışmada, çiftçilerin tutum ve davranışlarının
ölçülmesinde beşli Likert Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde Kolmogorov-Smirnov
testi, T testi, Mann-Withney U Testi, Khi kare testleri, doğrusal ve sıralı Logit regresyon yöntemleri
kullanılmıştır.
Bulgular: Üreticilerin, ortalama yaşı 43,2 ve ortalama eğitim süreleri 8,1 yıldır. Ortalama büyüklükleri
1,1 ha olan işletmeler, 1,8 parçadan oluşmaktadır. Örtü-altı alan miktarı ise ortalama beş
parçadan ve 0,13 ha alandan oluşmaktadır. Örtü-altı alanlarda, yapılarına göre en çok alçak tünel
(%50) tercih edilmiştir. İlçede en çok kullanılan üretim materyalinin mil (%33,8) olduğu, ayrıca ürün
deseninde en fazla payın çalı grubuna (%38,3) ait olduğu belirlenmiştir.
Sonuç: Bu çalışmada, üreticilerin üretim sırasında ve sonrasında karşılaştığı sorunlar tespit edilmiş,
bu sorunların çözümlerine yönelik önerilerde bulunulmuştur. Ayrıca, Bayındır için iç mekan süs bitkilerindense,
dış mekan süs bitkilerinin oluşturduğu bir üretim deseni daha uygun görülmüş, bu
doğrultuda üretim deseninde yer alması uygun olacak tür önerilerinde bulunulmuştur.
|
Amaç: Bu çalışmanın amacı; 29 farklı yerel bezelye hattının bakteriyel yanıklık hastalığına reaksiyonunun
saksı ve Adana ilinde iki farklı lokasyonda kurulan tarla denemeleriyle belirlenmesidir.
Materyal ve Metot: Çalışmada, Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından 19 farklı
ilden toplanan 29 farklı yerel bezelye hattı ile iki çeşit (Jof ve Carina) kullanılmıştır. Üç farklı Pseudomonas
syringae pv. pisi izolatından hazırlanan bakteriyel süspansiyon bezelye yapraklarına püskürtülerek
hastalık düzeyi 0-5 skalası kullanılarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Yapılan çalışma sonucuna göre, dokuz yerel bezelye hattı ve kontrol olarak testlenen
Carina çeşidi duyarlı, yerel hatlardan 18 tanesi ve diğer bir kontrol çeşidi Jof orta duyarlı, Konya
yöresine ait üç bezelye hattı ise az duyarlı olarak bulunmuştur.
Sonuç: Pseudomonas syringae pv. pisi bezelyede bakteriyel yanıklık hastalığına neden olan patojen
bir bakteridir. Hastalık, bezelye yetiştirilen pek çok ülkede görülen ve serin, yağışlı ve don olaylarının
olduğu yerlerde duyarlı çeşitlerde yıkıcı zararlara neden olabilmektedir. Hastalıkla mücadelede
dayanıklı çeşit seçimi ve sağlıklı tohum kullanımı ilk adım olmalıdır. Hastalıklara dayanıklı yerel çeşit
geliştirme çalışmalarında Konya 153, Konya 154 ve Konya 155 isimli hatların ıslah çalışmalarına dahil
edilmesinin uygun olacağı belirlenmiştir.
|
Amaç: Küresel Isınma ve beraberinde gelen iklim değişimine dair beklentilerin gerçekleşmesi
durumunda, Türkiye’de rüzgâr erozyonunun şiddetini ve etkilediği alan miktarını arttırması beklenilmektedir.
Bu yayında Yenilenmiş Rüzgâr Erozyonu Eşitliğine (Revised Wind Erosion Equation
[RWEQ]) ait toprak faktörü verilerinin değerlendirilmesinde kullanılan yaklaşımlara ayrıntılı olarak
yer verilmiştir.
Materyal ve Metot: Türkiye topraklarının rüzgâr erozyonuna duyarlılıklarının belirlenmesinde,
koordinatlı ve noktasal toprak yüzey örneklerine ait 14 801 analiz sonuçlarından faydalanılmıştır.
Bulgular: Yapılan istatiksel analizlere göre sürekli yüzey haritalarının oluşturulmasında Kriking
yönteminin daha uygun sonuçlar verdiği bulunmuştur. Ayrıca analiz ve haritalandırma sonuçlarına
göre ülkemiz toprakları EF açısından bakıldığında, minimum:0.1132, maksimum:0.5600, ortalama:
0.4173 ve standart sapmasının ise 0.0693 olduğu, SCF açısından değerlendirildiğinde ise
minimum:0.0376, maksimum: 0.7035, ortalama: 0.1901 ve standart sapmasının ise 0.0878 olduğu
bulunmuştur.
Sonuç: Türkiye RWEQ modeli-tabanlı rüzgâr erozyonu tehlike tahmin teknolojisi uğraşıları, bitki
örtüsü ve arazi pürüzlülüğü parametrelerinin de üretilmesi çalışmaları ile devam etmektedir. İklim
ve toprak parametresine ek olarak, bitki örtüsü ve arazi pürüzlülüğü parametrelerinin de zamansal
ve konumsal ölçeklerde elde edilmesiyle birlikte, var olan parsel temelli araştırma sonuçları ile
kalibre-edilip doğrulanarak rüzgâr erozyonu haritaları üretilebilecektir. Böylece kullanılan tahmin
sistemi ve ürettiği analitik veri altlıklarının, rüzgâr erozyonu ile arazi tahribatının görüldüğü bölgelerde,
arazi kullanım planlamalarının hayata geçirilmesinde yaşamsal öneme sahip olması beklenilmektedir.
|
Amaç: Araştırmada, tamamen inek sütü, tamamen keçi sütü ve her iki sütün (%50 - % 50) karışımı
ile üretilen 3 farklı dondurmaya probiyotik özellik kazandırmak amacıyla Lactobacillus paracasei
subsp. paracasei, Bifidobacterium longum ve Bifidobacterium bifidum starter kültürleri ilave edilmiş
ve dondurmalardaki reolojik, kimyasal ve duyusal özelliklerine olan etkisi belirlenmiştir.
Materyal ve Metod: Üretilen dondurmalar -18 ºC’de 90 gün boyunca depolanmıştır. Depolamanın
belirli günlerinde (1., 30., 60. ve 90.) fiziksel (ilk damlama süresi, sertlik değeri, viskozite), kimyasal
(yağ, protein, titrasyon asitliği, pH), mikrobiyolojik ve duyusal analizler gerçekleştirilmiştir.
Bulgular: Elde edilen sonuçlara göre ürün gruplarının yağ, protein, titrasyon asitliği, pH, erime
oranı ile sertlik değeri, viskozite sonuçlarına, Lactobacillus paracasei subsp. paracasei ve Bifidobacterium
spp. sayılarına ve duyusal özelliklerden yapı ve genel puanlarına istatistiksel olarak önemli
etkileri olduğu görülmüştür (p<0,05).
Sonuç: 90 günlük depolama boyunca Lactobacillus paracasei subsp. paracasei sayısının, Bifidobacterium
ssp. sayısına göre özellikle keçi sütü içeren örneklerde daha çok canlılığını koruduğu ve her
iki bakterinin de en iyi inek sütü ile yapılan dondurmada gelişme gösterdiği, duyusal açıdan da en
çok beğenilen dondurmanın inek ve keçi sütünden elde edilen dondurmanın olduğu görülmüştür.
Ayrıca üretilen dondurmaların probiyotik özelliklerini 2 aylık raf ömrü boyunca koruduğu tespit
edilmiştir.
|
Amaç: Bu anket çalışmasında; Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Arıcılık Şubesi’ni ziyaret eden İzmir
İli arıcılarının arı hastalık ve zararlılarını arıcı gözüyle değerlendirme ve mücadele yöntemlerinin
belirlenmesi amaçlanmıştır.
Materyal ve Metot: Anket çalışmaları 2017 yılında, İzmir İli’ndeki 94 arıcı ile yüz yüze yapılmıştır.
Anket sorularında arıcıların, koloni sayısı, hastalık ve zararlılarla ilgili eğitim alıp almadıkları,
karşılaştıkları arı hastalıkları ve arı zararlılarının neler olduğu, hangi ilaçlama yöntemlerini seçtikleri,
arı ürünlerinde kalıntı problemlerini nasıl aşılacağı gibi birçok konuda görüşleri alınmıştır. Sonuçlar
yüzde olarak belirtilmiş, cevaplar arası ilişkiler ki-kare testi ile ortaya konulmuştur.
Bulgular: Çalışma bulgularına göre; Enstitüyü ziyaret eden İzmir arıcısının %77.7’sinin arıcılığı
ek iş olarak yaptığı, %38’inin ilkokul mezunu, %62.8’inin 51 yaş ve üzeri olduğu tespit edilmiştir.
Arıcıların %42.6’sının 0-50 kovana sahip olduğu, %74.5’inin gezginci arıcılık yaptığı belirlenmiştir.
Arıcıların kolonilerinde en sık karşılaştığı sorunun varroa zararlısı olduğu, %47.9’unun kimyasal
mücadele yöntemi kullanarak varroaya karşı mücadele ettiği saptanmıştır. Kimyasal mücadelede
en çok kullanılan etken madde amitraz olurken, organik mücadelede en çok formik ve oksalik asit
kullanıldığı belirlenmiştir.
Sonuç: Arıcıların arı hastalık ve zararlılarından karşılaştıkları en önemli sorunun varroa olduğu
sonucuna varılmıştır. Arıcılar, arı ürünlerinde ilaç kalıntısı sorununun %43.5’inin organik ilaçlarla,
%29.0’unun eğitimle ve %17.7’sinin ilaçların doğru kullanımı ile çözülebileceğini bildirmişlerdir.
|