Vertical price linkages (transmission mechanism) constitute an importantpillar of food and agricultural economics research. These linkages contain informationon the relationships between the economic units of the supply chain at different levels.This study aims to investigate the existence of an imperfect price transmissionmechanism in the food markets of the selected countries between January 2000 andJanuary 2018. For this purpose, the transmission mechanism between producer andconsumer prices in the food supply chain is analyzed via a nonlinear autoregressivedistributed lag model (NARDL). The results show that asymmetric price transmission isnot a market anomaly, but it is a common situation in the market. The results imply thatthe presence of asymmetric price transmission in the food market might triggerinequalities by mainly decreasing the income of the lower-income groups.
|
: This study investigates the relationship between industrial employment andproducer price index-based real effective exchange rate, over the period 2009M01-2019M10, by employing the autoregressive distributed lag cointegration procedure, forthe Turkish economy. The empirical findings support the existence of a positiverelationship between the appreciation of the producer price index-based real effectiveexchange rate and an increase in industrial employment. Accordingly, a 1% appreciationof the producer price index-based real effective exchange rate leads to a 0.092%increase in industrial employment. This finding supports the dominance of the“imported input” channel over the other transmission channels for Turkey at theindustry level.
|
Bölgeler arası farklılıkların azaltılmasında ve bölgelerin ekonomik büyümesüreçlerinde kamu sermaye stokunun etkisi son yıllarda literatürde tartışılmaktadır.Türkiye için bakıldığında da bölgeler arası dengesizliklerin önemli boyutlarda olduğu vebu nedenle kamu sermaye stokunun bölgesel büyüme üzerindeki etkisinin belirlenmesioldukça önem arz etmektedir. Bu çalışmanın temel amacı Türkiye’de kamu sermayestokunun bölgesel büyüme üzerindeki etkilerini incelemektir. Çalışmanın amacıdoğrultusunda 2007-2014 zaman dilimini kapsayan Düzey-2 bölgelerine ait veriler panelveri analiz yöntemiyle tahmin edilmiştir. Bu çalışmada bağımlı değişken olarak reelgayrisafi yurtiçi hasıla, bağımsız değişken olarak ise özel sermaye stoku, işgücü ve kamusermaye stoku verileri kullanılmıştır. Çalışmanın bulguları; kamu sermaye stoku, özelsermaye stoku ve iş gücü değişkenlerinin bölgesel çıktı üzerinde anlamlı ve pozitif biretkiye sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca çalışmanın bulguları, tüm Düzey-2bölgeleri için farklı seviyelerde olmakla birlikte tüm bölgelerde kamu sermaye stokununbölgesel çıktıyı arttırdığını göstermektedir.
|
2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan ve 2008 yılında Türkiye’de de etkisinihissettiren küresel kriz, finansal istikrarın bir makroekonomik amaç olarak ele alınması gerçeğiniortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla merkez bankaları makro ihtiyati politikalar çerçevesinde yeni parapolitikası araçları geliştirmişlerdir. Bu gelişmeler çerçevesinde bu çalışmanın temel amacı, 2008küresel finansal kriz sonrası süreçte, 2011M1-2019M6 dönemleri arasında aylık veriler kullanılarakTürkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından uygulamaya konan geleneksel olmayanpara politikası araçlarının finansal istikrar üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Çalışmada,geleneksel olmayan para politikası araçlarından faiz koridoru, istisnai gün uygulaması ve kredigenişlemesinin, temel bileşenler analizi yardımıyla hesaplanan finansal istikrar endeksini etkilemekanalları SVAR yöntemi ile ortaya konmaktadır. Analizde; finansal istikrar endeksi, bir haftalık repofaiz oranı, nominal döviz kuru ve yurtiçi kredi hacmi değişkenleri kullanılmıştır. Elde edilenbulgulara göre, TCMB’nin kullandığı geleneksel olmayan para politikası araçlarından faiz koridoruve istisnai gün uygulaması, finansal istikrarın sağlanmasında etkilidir. Parasal aktarımmekanizması döviz kuru kanalı ile çalışmaktadır.
|
Ekonomik istikrarın önündeki engellerden biri yüksek enflasyondur. Enflasyonunbelirleyici faktörleri arasında da gıda enflasyonu sayılabilir. Bu çerçevede çalışmanın amacı,Türkiye’de petrol fiyatlarının ve döviz kurunun gıda fiyatları üzerindeki etkisini incelemektir.Çalışmada petrol fiyatlarının ve döviz kurunun gıda fiyatları üzerinde asimetrik etkisi olduğuöngörüsü çerçevesinde NARDL (Doğrusal Olmayan Otoregresif Dağıtılmış Gecikme) yöntemiuygulanmıştır. Çalışmada Ocak 2010- Aralık 2019 dönemine ilişkin aylık veriler kullanılmıştır.Elde edilen temel bulgular beklenti çerçevesinde gerçekleşmiştir. Bulgular, petrol fiyatlarınınve döviz kurunun gıda fiyatları ile uzun dönemde asimetrik ilişki içerisinde olduğunugöstermektedir. Kısa dönemde ise asimetrik bir ilişki tespit edilememiştir. Ayrıca uzun dönemkatsayılar incelendiğinde, petrol fiyatlarının ve döviz kurunun pozitif değişimlerininistatistiksel olarak anlamlı olduğu görülmektedir. Petrol fiyatı ve döviz kurundaki pozitifdeğişimler gıda fiyatlarını aynı yönde etkilemektedir. Petrol fiyatları 1 ABD Doları arttığındagıda fiyat endeksi 0,30 birim, Dolar kuru 1 TL arttığında ise gıda fiyat endeksi 16,6 birimartmaktadır. Bu bulgular çerçevesinde bir politika önerisi olarak; petrol fiyatlarındaki ve dövizkurlarındaki pozitif şokların gıda fiyatlarına geçişkenliğini azaltacak tedbirlerin alınmasıgerekmektedir.
|
Çalışma sermayesi yönetimi, dönen varlıklara yönelik yatırım ve finansman kararlarını kapsayanfinans yönetiminin en önemli konuları arasında yer almaktadır. Çalışma sermayesi, bir işletmenin günlükfaaliyetlerinin aksamadan yerine getirilmesi ve işletme faaliyetlerinin devamlılık göstermesi bakımındanişletme yönetiminin özellikle de finans yöneticilerinin üzerinde titizlikle çalışması gereken önemli biralandır. Bu kapsamda işletmelerin kesintisiz bir şekilde faaliyetlerini devam ettirebilmeleri, riskidüşürerek kârlılıklarını arttırabilmeleri ve hedeflenen vizyona ulaşabilmeleri için etkin bir çalışmasermayesi ile yönetilmesi büyük önem arz etmektedir. Bununla birlikte işletmeler için optimal finanslamastratejisinin benimsenmesi ve uygulanması dönen varlıkların yönetiminde verimliliği ve kârlılığı önemliölçüde etkilemektedir. Bu çalışmada çalışma sermayesi finanslama stratejileri ile firma kârlılığıarasındaki ilişkinin araştırılması hedeflenmiştir. Bunun yanı sıra çalışma sermayesi yönetimini etkileyenfaktörler belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda Borsa İstanbul (BİST) İmalat sektöründefaaliyet gösteren işletmelerin 2010-2019 dönemlerine ait finansal verileri ele alınmıştır. Çalışma verileriekonometrik açıdan panel veri analizi ile sınanmıştır. Çalışma sonucunda ulaşılan ampirik bulgular analizedilmiş ve analiz sonucunda, dengeli finanslama stratejisi, ihtiyatlı finanslama stratejisi ve atılganfinanslama stratejisini takip eden işletmelerin kârlılıkları üzerinde etkili olan faktörlerin farklılıkgösterdiği sonucuna ulaşılmıştır.
|
Uyuşmazlık, herhangi bir hukuki ilişkinin varlığı, işleyişi ve sonuçları bakımından en az ikitaraf arasında ortaya çıkan anlaşmazlıktır. Her alanda yaşanması muhtemel buanlaşmazlıkların yapısı, internet kullanımının yaygınlaşması ve bilişim teknolojilerindekigelişmelere bağlı olarak çeşitlilik göstermiştir. Bu değişim uyuşmazlıkların niteliğinde veçözüm yollarında farklılıklar meydana getirmiştir. Uyuşmazlıkların çözümünde teknolojinin“dördüncü bir taraf” olarak çözüm sürecine dahil olmasıyla birlikte, bir değişim hareketiortaya çıkmıştır. Bu dönüşüm uyuşmazlık çözüm sistemleri içerisine çevrim içi çözüm yollarınındahil edilmesi fikrini doğurmuştur. Çevrim içi çözüm yolu internet üzerinden hızlı, basit, dahaaz maliyetli şekilde uyuşmazlıkların giderilmesini amaçlayan bir yöntemdir. Çalışmanın amacı,çevrim içi yolların Türkiye’de uygulama alanını incelemek ve yargı aşamasında vergiuyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uyuşmazlık çözüm sistemleri içerisine dahil edilebilirliğiniele almaktır. Bu doğrultuda teori, ülke uygulamaları, mevcut yasal düzenlemeler ve yargılamailkeleri üzerinden açıklamalar yapılmıştır. Bu değerlendirmeler neticesinde Türkiye’de çevrimiçi çözüm yollarının kısmen uygulandığı ve hukuk yargılamasında uygulama alanı bulan eADR’nin, gerekli yasal düzenlemelerle vergi yargılamasında da uygulanabileceği sonucunaulaşılmıştır.
|
Taraftarların harcamaları, spor kulüplerinin en önemli gelir kalemlerinden biridir. Buharcamada, sosyo-demografik unsurların yanı sıra taraftarların takımlarıyla kurdukları bağda etkili olabilmektedir. Spor pazarlaması açısından ele alındığında, takım için yapılanharcamada, taraftar sadakatinin ve taraftarlığın etkisi üzerinde durmak önemlidir. Buçalışmada farklı taraftar tiplerinin, taraftar sadakatinin ve sosyo-demografik özelliklerin,takım için yapılan harcama üzerinde etkisinin olup olmadığı incelenmiştir. Araştırma ikiaşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada farklı taraftar tiplerini, yapılan maddi destektürlerini ve eğer maddi destek yapılmıyorsa bunun nedenlerini belirlemek için 50 kişilik birkitleden veriler elde edilmiştir. Bu ön çalışmadan elde edilen bilgiler daha sonra hazırlananana anket formunda kullanılmıştır. Taraftarların sadakatini ölçmek için Mahony, Madrigal veHoward (2000), El-Manstrly ve Harrison (2013), Bobalca, Gătej ve Ciobanu (2012) ve Tachisve Tzetzis (2015)’in çalışmalarında yer alan ölçeklerden yararlanılmıştır. Kolayda örneklemyöntemiyle 533 kişilik bir örneklemden veriler elde edilmiştir. Regresyon analizi sonucundaelde edilen bulgulara göre, bu değişkenlerin takım için yapılan harcamaların bazılarında etkiliolduğu, bazılarında ise etkili olmadığı görülmüştür.
|
Yirminci yüzyılın ortalarına doğru sosyal sorunlar neredeyse tüm dünya ülkeleritarafından yakın takibe alınmaya başlanmıştır. Gerek ülkelerin ve kurumların konu ileilgili düzenlemeleri gerekse insanların konuya bakış açıları neticesinde işletmeler defaaliyetlerinde sosyal konulara göre sistem oluşturma yoluna gitmişlerdir. Bu da sosyalsorumluluk anlayışı içerisinde, toplumsal fayda yaratan sosyal pazarlama faaliyetlerineyönlenmeyi beraberinde getirmiştir. Bu çalışmanın amacı, işletmelerin sosyal pazarlamafaaliyetlerinin, tüketicilerin tutum, satın alma niyeti ve davranışları üzerindeki etkisiniincelemektir. Ayrıca tüketicilerin demografik özelliklerine göre sosyal pazarlamafaaliyetlerine karşı tutumları arasında bir farklılık olup olmadığının belirlenmesi dehedeflenmektedir. Örneklemi belirleme aşamasında kolayda örneklem metodundanfaydalanılmıştır. Ulaşılan verilerin 383 adedi yapısal eşitlik modellemesi uygulanması içinuygun bulunmuştur. Gerçekleştirilen çalışmada, tüketicilerin genellikle spor, sağlık,kültür, çevre ve enerji gibi konularda sosyal fayda yaratan ve bunu da kitle iletişimaraçları ile topluma yayan işletmeleri daha çok tercih ettikleri bulgusuna ulaşılmıştır.Ayrıca katılımcıların, sosyal fayda yaratan işletmelerin ürünlerine aynı kalitede daha ucuzolan başka bir ürüne kıyasla daha fazla para harcayabilecekleri bulgusuna da ulaşılmıştır.
|
Kompulsif tüketim davranışı, bireylerin kaygı, duygu-durum bozukluğu, depresyon, stres gibidurumlarda yaşamış olduğu gerginliği hafifletmek için yaptığı tüketimdir. Burada birey için önemliolan herhangi bir ürün veya hizmet edinmeden çok satın alma sürecinde yaşadığı haz duygusudur.Kompulsif tüketiciler satın alma süreciyle birlikte kısa süreli bir rahatlama yaşalarsa da sonrasındapişmanlık duygusuyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Özellikle içinde bulunduğumuz ve süreklideğişen hayat koşulları, dijitalleşme, internet kullanımı, firmaların satış ve pazarlama stratejileri,kredi olanakları gibi hususların bu davranışı beslediği yönünde görüşler mevcuttur. Bu çalışmadakompulsif satın alma davranışının daha iyi anlaşılabilmesi ve sosyo-ekonomik boyutunun önemininkavranabilmesi hedeflenmektedir. Bu amaçla, ayrıntılı bir literatür taraması yapılarak kompulsifsatın alma davranışının özellikleri, nedenleri, demografisi, toplumlardaki yaygınlığı ve sonuçlarıüzerinde durulmuştur. Kompulsif satın alma çalışmalarının çok eski bir geçmişi yoktur ve alandayapılan çalışmaların çoğu klinik alanla çerçevelenmiştir. Bu durum, araştırmaların sosyo-ekonomikboyutunun geride kalmasına sebebiyet vermiştir. Bu anlamda, çalışmanın hem akademik hem detoplumsal alana katkı yapması beklenmektedir.
|