Amaç: Çalışmanın amacı, hastanede yatan çocuklarda görülen psikososyal semptomlar ile ebeveynlerin sağlık hizmet sunumu memnuniyet durumlarını ve bazı sosyo-demografik özellikler ile olan ilişkisini incelemektir.
Gereç ve Yöntem: Araştırma kesitsel tiptedir. Çalışmada amaçlı örneklem yöntemiyle çocuk servisinde en az 3 gün yatan 6-12 yaş çocuklar ve ebeveynleri örneklemi oluşturmuştur. Veriler; tanımlayıcı istatistikler, Student-t Testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Pearson korelasyon analizi ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çocukların yaş ortalaması 8.13 ± 2.12’yıldır. Erkek çocukların iletişim güçlüğü, anne-babaları lise ve üzeri eğitime sahip olan çocukların anksiyete, anneleri ortaokul ve altı düzeyde olan ve hastalık süresi beş gün ve daha uzun süren çocukların ise öfke ve saldırganlık sorunlarını daha fazla yaşadıkları belirlenmiştir. İlk sırada doğan çocuklara sahip ebeveynlerde ailenin katılımının, erkek cinsiyette çocuğu olan, kırsal bölgede yaşayan ve çocuğu ilk sırada doğan ebeveynlerin ise genel memnuniyet puanının düşük olduğu saptanmıştır. Hastanede yatan çocukların psikososyal semptom puanları ile ebeveynlerin sağlık bakımı memnuniyet puanları arasında negatif yönde anlamlı olduğu belirlenmiştir (r=-0.286; p<0.05).
Sonuç: Hastanede yatan çocuklarda psikososyal semptomlar yaygın olarak görülmekte olup, çocuğun cinsiyeti, anne ve babanın eğitimi, hastalık süresi önemli belirleyicilerdir. Ebeveynlerin sağlık bakım memnuniyetini ise çocuğun doğum sırası, hastalık tanısı, çocuğun cinsiyeti ve yaşanılan yerden etkilemektedir. Ebeveyn memnuniyeti çocukların psikososyal semptomlarını etkilemektedir.
|
Amaç: Bu çalışma, sağlık okuryazarlığının yaşam kalitesinde öz bakım gücünün aracı rolünü belirlemeyi amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Araştırma kesitsel tipte olup Ocak - Şubat 2019 tarihleri arasında Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi dahiliye ve kardiyoloji polikliniklerinden hizmet alan hastalar ile gerçekleştirilmiştir. Veriler, 300 bireyin katılımıyla elde edilmiştir. Veri toplama aracı olarak Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği, Özbakım Gücü Ölçeği ve Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanılmıştır. Veriler SPSS 22.0 ve SPSS Macro programında çözümlenmiş regresyon ve moderator etki analizi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırma sonucunda sağlık okuryazarlığı ile öz bakım (r=0.350), sağlık okuryazarlığı ile yaşam kalitesi (r=0.296) ve öz bakım ile yaşam kalitesi (r=0.498) arasında pozitif yönlü, orta seviyede ilişki bulunmaktadır (p<0.01). Ayrıca hem sağlık okuryazarlığı (β=0.181) hem de özbakım gücü (β=0.580) yaşam kalitesini olumlu olarak etkilemektedir. Son olarak, sağlık okuryazarlığının yaşam kalitesine olan etkisinde özbakım gücü aracı rol oynamaktadır (β=0.205) ve sağlık okuryazarlığının yaşam kalitesine olan olumlu etkisini güçlendirmektedir (β=0.386). Sonuç: Sağlık okuryazarlığının yaşam kalitesi üzerinde doğrudan ve öz bakımın aracı rolüyle birlikte dolaylı etkisi bulunmaktadır. Bu bulgular sonucunda kronik hastalığı olan bireylerin sağlık okuryazarlığı ve öz-bakım gücünün yaşam kalitesi üzerindeki etkilerinin farkında olmaları ve gerçekleştireceği faaliyetlerde yaşam kalitesi ile ilişkili faktörleri göz önünde bulundurmaları önerilmektedir.
|
Objective: The purpose of the present study was to conduct a survey concerning the attitudes toward patients with CP among physicians in the fields of orthopedics and traumatology in Turkey. Materials and Methods: A questionnaire containing 20 items was produced to determine the attitudes toward patients with CP of specialist physicians in these fields. Results: One hundred fifteen such physicians performing clinical procedures on CP patients participated in the study - 47 (40.9%) assistant doctors, 43 (37.4%) specialist physicians, 11 (9.6%) assistant professor doctors, 11 (9.6%) associate professor doctors, and three (2.6%) professor doctors. The participants in the study most frequently reported identifying CP in the 1-2 age group (n=47, 40.9%). The CP cases identified in the 1-2 age group were most frequently referred to the physical therapy and rehabilitation department, and those in the 3-12 age group to the pediatric neurology department. The most frequently encountered subtype was spastic CP (n=108, 93.9%). Conclusions: The purpose of this study investigating the clinical knowledge, skills and attitudes concerning CP among orthopedic physicians under clinical conditions was to contribute to the development of a specific treat-ment plan.
|
Objective: This study aims to examine the level of vitamin D, wich is an immunomodulator, in Covid-19 patients. Materials and
Methods: 580 patients with positive Real Time-Polymerase Chain Reaction (RT-PCR, PCR) test were screened from the national
health data system. 91 patients whose vitamin D levels were checked recently were included in the study. In addition, 91 people
with the same characteristics with negative PCR test were taken as the control group. Results: The average age of the Covid 19
patient group was 53.05±16.01, while the control group was 55.32±9.0 years, it was observed 39.6% of the participants were male
and 60.4% were female. Vitamin D levels of positive patients, 69.2% (<20 ng / mL) deficiency, 23.1% (20-30 ng / mL)
insufficiency, 7.7% (30-149 ng/mL) was found to be optimal and the average vitamin D is 17.61 ng / ml. Control group were found
to be 58.2% deficiency, 24.2% insufficiency, 17.6% (30-149) optimal, and the average was 20.75 ng / ml. Conclusion: Vitamin D
deficiency is more common in Covid 19 patients, and the average of vitamin D is generally lower in Covid 19 patients. Vitamin D
supplementation is important in our fight against Covid 19.
|
Objective: To investigate the outcomes of internal limiting membrane (ILM) peeling using microperimetry (MP) and multifocal electroretinogram (mfERG) instruments.
Material and Methods: Forty-two eyes of 42 patients with ILM peeling were evaluated. Unity of outer stratums was assessed using spectral-domain optic coherence tomography. MfERG parameters (N1 and P1 amplitude, implicit time) and MP parameters were also measured both at baseline and month-12.
Results: The mean P1 amplitude in ring 1 increased according to the baseline value (p = 0.002). However, the mean P1 amplitudes were lower compared with baseline values in mfERG in rings 2, 3, 4, and 5 (p = 0.016 for ring 2 and p < 0.001 for other rings). According to the preoperative retinal sensitivity of each of 37-point in MP, there was a reduction of 22.1% at month-12 in the ILM peeling area, and absolute microscotomas were detected in two points of two eyes at month-12. Metamorphopsia was associated with disrupted ellipsoid zone at month-12 (OR = 6.75, p = 0.008).
Conclusion: The potential risk of a decrease in postoperative macular sensitivity should be taken into consideration if ILM peeling is planned in macular hole surgery.
|
Amaç: Polikistik over sendromlu (PKOS) hastalarda kan basıncı (KB) anormalliklerine sıklıkla rastlanmakla beraber hipertansiyon ve PKOS arasındaki ilişki tam olarak aydınlatılamamıştır. Bu çalışmadaki amacımız ACC/AHA tarafından önerilen yeni sınıflandırmaya göre PKOS’lu hastalarda KB değişikliklerini araştırmaktır. Gereç Yöntem: Çalışmada PKOS tanılı 64 hasta ile aynı yaş grubundaki PKOS olmayan 61 hastanın KB ölçümleri ve bazal karakteristik özellikleri birbiri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, PKOS hastalarının Ferriman Gallwey skoru (p<0.0001), ortalama diyastolik kan basıncı (p= 0.0099), glukoz (p=0.0049), lökosit (p= 0.0319), nötrofil (p=0.0364) ve Lüteinizan Hormon (LH) (p=0.0018) seviyeleri istatistiksel anlamlı olarak daha yüksek bulundu. PKOS ve Kontrol grubu ACC/AHA klavuzuna göre gruplandırıldığında PKOS hastalarının %59.4’ü anormal KB sahipken kontrol grubundaki hastaların ise %47.5’inde anormal KB tespit edildi. Yapılan istatistik analizde gruplar arasında anlamlı fark tespit edildi (p=0.0343). PKOS hastalarında DKB seviyeleri ile VKİ, serum glukoz seviyesi, HOMA-IR, total kolesterol ve LDL kolesterol arasında pozitif korelasyon tespit edildi. Ayrıca PKOS hastalarında DKB ile HDL kolesterol seviyeleri arasında negatif korelasyon tespit edildi. Sonuç: Üreme dönemindeki PKOS hastalarında KB (özellikle DKB) seviyelerinin insülin direnci, hiperandrojenemi ve dislipideminin varlığıyla ilişkili olarak yükselme eğiliminde olduğu, fakat PKOS ve kontrol grubu arasında hipertansiyon görülme sıklığı açısından fark olmadığı tespit edilmiştir.
|
Amaç: Bu çalışma, iki farklı ilde yaşayan hemodiyaliz hastalarının sağlıkta kadercilik anlayışı ile hastalık algılarını karşılaştırmak ve aralarındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı, kesitsel tipte olan çalışma, Şubat 2021 tarihinde İstanbul’da (2 diyaliz merkezi) ve Elazığ’da (1 diyaliz merkezi) bulunan diyaliz merkezlerinde araştırmayı kabul eden 200 hasta gerçekleştirilmiştir. Veriler “Tanıtıcı Özellikler Formu’’, “Sağlıkta Kadercilik Ölçeği (SKÖ)” ve “Kısa Hastalık Algısı Ölçeği (KHAÖ)” kullanılarak toplanmıştır.
Bulgular: SKÖ’nün toplam ortalamasının 56.14±15.22; KHAÖ’nün toplam ortalamasının 29.7±10.97; alt boyutlarının toplam puan ortalaması ise kişisel kontrol 4.3±2.92, tedavi kontrolü 6.61±2.27, uyum 5.33±3.51, sonuçlar 8.02±1.81, süre 7.84±2.32, hastalık anlaşılırlığı 6.08±2.52, endişe 7.21±2.85 ve duygusal temsil 7.41±2.6 olduğu saptanmıştır. SKÖ ile KHAÖ ve alt boyutları olan uyum, süre, endişe ve duygusal temsili arasında pozitif yönde ve zayıf düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. SKÖ ile KHAÖ ve alt boyutlarının illere göre puan ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmuştur.
Sonuç: Hastaların hastalık algısının olumsuz ve sağlıkta kadercilik eğilimlerinin orta düzeyde olduğu bulunmuştur. Hastaların sağlık kadercilik anlayışı artıkça hastalık algısı olumsuzlaşmaktadır. Elazığ’da yaşayan hastaların sağlık kadercilik anlayışının yüksek, hastalık algısının da olumsuz olduğu saptanmıştır.
|
Ayşe AY, Handan BOZTEPE
Ayşe AY, Handan BOZTEPE
Objective: The purpose of this study was to examine mothers’ OTC medication usage at home according to different socioeconomic
and health literacy levels and the effecting factors. Materials and Methods: This cross-sectional descriptive study was carried out
in three family health centers from different socioeconomic levels (low-middle-high) between September 2018 and February 2019.
The sample of the study consisted of 300 mothers of 0–18-year-old children who met the research criteria. Data were collected
through “Data Collection Form” and “Adult Health Literacy Scale”. Results: It was determined that mothers in low socioeconomic
group had high level of OTC medication usage to their children at home. A significant relationship was found between the mean
scores of mothers’ health literacy and socioeconomic level (p<0.000). The mean scores of mothers’ health literacy in low
socioeconomic group who used OTC medication to their children at home are lower than mothers who did not use OTC medication
(p: 0.041). It was determined that child’s age (OR=1.01, p=0.045), regular medication usage in mother (OR=2.11, p=0.014) and
reading the prospectus before giving medication to their child (OR=3.14, p=0.005) effected to mothers’ OTC medication usage at
home. Conclusion: This study emphasized that low socioeconomic and health literacy levels may cause mothers’ OTC medication
usage to their children at home. OTC medication usage can be decreased with education programs that take into account the effecting
factors to mothers’ OTC medication usage and aim to increase health literacy levels.
|
Amaç: Çalışmanın amacı Down Sendromu (DS) tanılı çocuklara ve ailelerine ait sosyo-demografik özelliklerinin belirlenmesi,
gebelik döneminde tarama ve tanı olanaklarına ulaşım oranlarının ve doğum sonrası gerekli sağlık izlemi durumlarının
belirlenmesidir. Gereç-Yöntem: Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi Tıbbi Genetik polikliniğine başvuran 0-18 yaş arası DS tanılı
35 hasta ve aileleri çalışmaya dâhil edilmiştir. Klinik değerlendirmesinde elde edilen sosyo-demografik ve klinik bulgular
çalışmada kullanılmıştır. Bulgular: Annelerin doğumdaki yaş ortalaması 36.4±6.3 (yaş aralığı 24-48) olarak saptanmıştır. Ailelerin
%14.3’ü gebelikte ultrasonografi (USG), biyokimyasal tarama veya genetik tarama testlerinden herhangi birisini yaptırmamıştır.
Gebelikte tarama testlerinden anormal bulgu elde edilen olgu yüzdesi %23 olup gebelikte sadece 1 olguya genetik test uygulanmıştı
ve sonraki gebeliklerinde genetik test yaptırmak isteyen ailelerin oranı %45.7 idi. Sonuç: Çalışmamız ülkemizde halen ileri yaş
gebeliklerine bağlı DS tanılı çocuklar doğmakta olduğunu ve tarama ile tanı testlerine ulaşımın kısıtlı olduğunu göstermektedir.
Koruyucu toplum sağlığı için, ailelerin riskli gebelikler hakkında bilgilendirilmesini sağlayacak genetik danışmanlık hizmetlerinin
yaygınlaştırılması gerekmektedir.
|
Amaç: Bu çalışma, Bayburt İli Aydıntepe ilçesinde yaşayan bireylerde göz kuruluğu sıklığını ve risk faktörlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel türde olan çalışmanın evrenini Aydıntepe Toplum Sağlığı Merkezine kayıtlı bulunan 2100 kişi, örneklemini ise anlama ve algılama problemi olmayan, 15 yaş ve üstü araştırmayı kabul eden 350 kişi oluşturmuştur. Veriler; Kasım 2019-Temmuz 2020 ayları “Tanıtıcı Bilgi Formu”, “Oküler Yüzey Hastalığı İndeksi Anketi” ve “Schirmer Testi” kullanılarak elde edilmiştir. Elde edilen veriler SPSS programı kullanılarak analizi değerlendirilmiştir.
Bulgular: Katılımcıların % 42.0’ının kronik hastalığının olduğu, % 66.3’ünün düzenli ilaç kullandığı ve % 62.6’sının göz hastalığının bulunduğu, OSDI anketine göre % 29.4’ünün hafif, % 22.0’ının orta, % 21.4’ünün ise ağır düzeyde kuru göz belirtilerinin olduğu, ağır düzeyde kuru göz belirtilerinin en çok 65 yaş ve üzerindeki katılımcılarda (% 38.1), burun ve boğaz kuruluğu yaşadığını ifade edenlerde (% 34.6) ve kronik bir hastalığa sahip olanlarda ( % 35.4) görüldüğü bulunmuştur. Cinsiyete göre kuru göz belirtileri arasında fark bulunmamıştır (p>0.05).
Sonuç: Bayburt İli Aydıntepe İlçesinde yaşayan ve çalışmaya katılan bireylerin çoğunda farklı düzeylerde göz kuruluğu olduğu, ileri yaştaki bireylerde, herhangi kronik hastalığı olanlarda göz kuruluğu görülme oranlarının daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
|