Yapılan çalışmada tahta (Blicca bjoerkna (L., 1758)) balığının mide ve bağırsak bölümlerinin histolojik ve histokimyasal açıdan karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Blicca bjoerknanın sindirim sistemi morfolojik olarak; mide, ilk bağırsak, orta bağırsak ve son bağırsak olmak üzere dört bölüme ayrıldı. Çalışılan balıklar ergin olarak Uluabat Gölünden temin edildi. Karanfil yağı anestezisi uygulandı. Daha sonra abdominal diseksiyon ile mide ve bağırsaklardan örnek alımı gerçekleştirildi. Alınan örneklerin ışık mikroskobunda morfolojik ve histokimyasal yapısı incelendi. Mukosubstans özellikleri, yoğunlukları ve dağılımlarını göstermek için PAS, PAS/AB pH 2.5, AB pH 2.5, AF, AF/AB pH 2.5 histokimyasal boyamaları uygulandı.
|
Ayten KIMIRAN-ERDEM, Duygu SAĞLAM, Didem ÖZER, Ezgi ÖZÇELİK
Ayten KIMIRAN-ERDEM, Duygu SAĞLAM, Didem ÖZER, Ezgi ÖZÇELİK
Gıdalar patojenik mikroorganizmalar ile kontamine olabilir. Kıyma mikrobiyolojik içeriğini değerlendirmek için, İstanbul'da çeşitli kasap ve marketlerden toplanan altmış örnek; total koliform, Escherichia coli ve total aerobik canlı sayıları, patojen mikroorganizmalar (Staphylococcus aureus ve Pseudomonas spp.) ve maya/küf gibi mikrobiyolojik parametreler açısından incelenmiştir. Sonuçlar, aerobik canlı bakteri, E.coli ve S. aureus sayısının hemen hemen incelenen tüm örneklerde yüksek olduğunu göstermiştir. Tüm kıyma örneklerinin mikrobiyolojik kalitesinin yetersiz olduğu ve tüketildiği takdirde gıda zehirlenmeleri bakımından potansiyel bir tehlike oluşturabileceği sonucuna varılmıştır.
|
Girişimcilik ekonomik büyüme ve gelişme, istihdam, rekabet ve sosyal refah alanlarında çok önemli roller oynamaktadır. Bu çalışmanın amaçları (I) veteriner fakültesi öğrencilerinin girişimcilik potansiyel ve eğilimlerinin girişimcilik skoru (GS) yardımıyla belirlenmesi ve (II) GS ile öğrencilerin sosyoekonomik ve demografik özellikleri arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Veriler, Hatay ili Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi öğrencileri arasından rastgele seçilen 201 öğrenciden bir anket vasıtasıyla temin edilmiştir. Bu çalışmada ortalama girişimcilik skoru 25.93±5.11 (min:9, max:36) olarak bulunmuştur. Öğrencilerin %64ünün kendi işini kurma düşüncesinde olduğu belirlenmiştir. Kendi işini kurmak isteyen öğrenciler, kurmak istemeyenlere göre istatistiksel düzeyde anlamlı daha yüksek bir girişimcilik skoruna sahiptir (p<0.01). Öğrencilerin aile gelir düzeyi ile GS arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki vardır (p<0.05). Bununla beraber, incelenen diğer sosyoekonomik ve demografik özellikler (cinsiyet, yaş, aile nüfusu, anne ve babanın eğitim düzeyi ve mesleki durumu) ile GS arasında istatistiksel düzeyde anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır (p>0.05). Öğrencilerin çoğunluğuna göre, kendi işini kurma kararı üzerinde bağımsızlık ve yüksek kazanç sağlama pozitif rol oynarken, deneyimsizlik ve potansiyel riskler negatif rol oynamaktadır. Öğrenciler arasında girişimcilerin sayısını artırmak için girişimcilik ders ve kurslarına veteriner fakültelerinin eğitim-öğretim programlarında yer verilmelidir. Ayrıca, girişimcilikle ilgili düzenlenecek bilimsel ve sosyal aktivitelerin veteriner fakültesi öğrencileri ve akademisyenler için oldukça faydalı olacağı düşünülmektedir. Her ne kadar bu çalışma öğrencilerin girişimcilik niyetleri hakkında yeni bilgiler ortaya koysa da, kamu ve özel sektörde çalışan veteriner hekimlere yönelik ulusal ölçekte kapsamlı çalışmalara da ihtiyaç duyulmaktadır.
|
Bu çalışmanın amacı, Kars ili süt sığırcılık işletmelerinin genel özelliklerini ortaya koymak ve üretime ilişkin bazı teknik ve finansal parametreleri belirlemektir. Araştırmanın materyalini, basit tesadüfî örnekleme yöntemi ile seçilen toplam 162 süt sığırcılık işletmesine ait veriler oluşturmuştur. Çalışmada işletme başına ortalama 14.01 baş ineğin düştüğü ve günlük ortalama süt veriminin 6.98 kg/baş olduğu tespit edilmiştir. Küçük, orta ve büyük ölçekli işletmelerde süt maliyeti sırasıyla 0.84; 0.60; 0.54 TL/kg, genel ortalama 0.70 TL/kg olarak belirlenmiştir. Bölgede hayvan beslemede yoğun olarak çayır-mera alanlarından yararlanılmasına bağlı olarak, toplam masraflar içerisinde yem masrafı oranının önemli ölçüde azaldığı (%25) tespit edilmiştir. Sonuç olarak, özellikle kış döneminde yem sorununun giderilmesiyle birlikte, etkin bir örgütlenme ve pazarlama alt yapısının oluşturulması ile süt sığırcılık faaliyetlerinin daha rasyonel bir yapı kazanabileceği düşünülmektedir.
|
Felid herpes virus -1 ( FeHV-1) kedilerde genellikle nasal akıntı, hapşırma, iştahsızlık, yüksek ateş ve konjunktivit ile seyreden üst solunum sistemi infeksiyonuna neden olur. Bu çalışmada Türkiye’de, FeHV-1 ile uyumlu klinik infeksiyon belirtileri gösteren ve yaşları 9 gün ile 1 yıl arasında değişen 20 adet Van kedisinden alınan göz sıvap örnekleri FeHV-1 varlığı yönünden incelendi. Virus tespiti için Polimerize Zincir Reaksiyonu (PZR) yönteminden yararlanıldı. İncelenen kedilerin 9 (45%)’ undan alınan örneklerde FeHV-1 spesifik amplikon (737 bç) tespit edildi. Elde edilen amplikonların sekans analizinde örnekler arasında fark bulunamadı. Sonuç olarak; Van kedisi neslinin korunması için daha etkili tedbirler alınması ile beraber rutin aşılamaların yapılması kanaatine varıldı.
|
Bu olgu sunumu, Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi Acil Kliniği’ne muayene ve tedavi için getirilen 1 yaşında, 35 kg ağırlıkta, erkek Kangal ırkı köpeğin sağ kulağında bulunan kurtları öldürmek amacıyla hayvan sahibi tarafından bir çorba kaşığı %25 sipermetrin konsantrasyonuna sahip zirai bir ilacın yaklaşık 1 hafta önce kulak içine dökülmesinden sonra hayvanda görülen toksikasyon belirtilerinin (salya akıntısı, ilk günlerde kusma ve ishal, iştahsızlık, durgunluk, parapleji ve takatsizlik hali ile bazı klinik, biyokimyasal ve hematolojik bulgular) veteriner hekimlere faydalı olacağı düşüncesiyle yayımlanmıştır.
|
Bu retrospektif çalışmada Nisan 2006 - Aralık 2012 tarihleri arasında kliniğimize getirilen farklı yaş, ırk ve cinsiyetteki buzağı ve sığırlarda belirlenen kırık olgularının değerlendirilmesi amaçlandı. Kliniğimize gelen toplam 65 adet sığırdaki kırık olgularının %60’ı buzağılarda görüldü. Otuz dokuz buzağıda karşılaşılan kırık olgularının 20’si doğum sırasındaki hatalı yardım uygulamalarına, geri kalanı ise erken dönemdeki travmatik nedenlere bağlı olarak oluştuğu bilgisi alındı. Yirmi altı yetişkin sığırda kırığın; kayma, düşme ve çarpma gibi travmalara bağlı olarak şekillendiği görüldü. Kırık lokalizasyonu, %23 oranında femur, %23 ile metacarpusta, %15.4 ile tibia’da, %13.8 ile humerus’ta, %10.8 ile antebrachium’da, %3.1 ile pubis’te ve %1.5 ile ilium, ischium, sacrum, carpal kemikler, metatarsus ve calcaneus’ta izlendi. Bir olguda da antebrachium ve metacarpus kırığı birlikte görüldü. Toplam 23 olguya sınırlı alan istirahati ve kapalı redüksiyon, 8 olguya ise açık redüksiyon uygulandı. Geriye kalan 23 olgu kesime sevk edilirken, 11 olguya ise hayvan sahiplerinin sağaltım önerisini kabul etmemeleri nedeni ile sağaltım uygulanmadı. Sonuç olarak sağaltım giderlerinin ve bakım maliyetinin yüksek olması nedeniyle buzağı ve sığırlarda karşılaşılan kırık olgularının sağaltımında hasta sahiplerinin daha sıklıkla konservatif yöntemlerin kullanılması yönünde eğilim gösterdiği, ancak tam ve fonksiyonel bir iyileşme için operatif yöntemin seçilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.
|
Ventriküler prematüre kompleks kobaylarda nadir görülen bir durumdur. Bu raporda kobay sternal pozisyonda masaya yerleştirildi ve elektrokardiyogramı kaydedildi. Trasede, ventriküler prematüre komplekslerin birbirinden farklı ve P dalgaları ile ilişkili olmadığı görüldü. Ventriküler yanıtlar düzensizdi. Bu durumda; ventriküler prematüre kompleks, konjenital kalp defekti veya kardiyomiyopati ile ilişkili olabilir.
|
Alkaloidlerin sentezi, ışık, ısı, stres, rakım, topraktaki azot içeriği ve toprağın gübrelenmesi gibi değişik çevresel faktörlerce etkilenir. Hyoscyamus türleri, tropan alkaloidleri için zengin bir kaynaktır. Tropan alkaloidlerinin farmakolojik ve toksikolojik önemi nedeniyle, Hyoscyamus türlerindeki total alkaloid miktarları belirlenmelidir. Bu çalışmada, Van Yöresinin değişik alanlarından toplanan H. niger ve H. reticulatus örneklerindeki total alkaloid miktarını belirlemek için titrimetrik metot kullanılmıştır. H. niger yaprak ve tohumlarındaki total alkaloid yüzdesi, Edremit İlçesinden alınan örneklerde sırasıyla %0.087 ve %0.058, Mollakasım Köyünden alınan örneklerde %0.203 ve %0.145 olduğu bulunmuştur. H. reticulatus yaprak ve tohumlarındaki total alkaloid düzeyleri ise sırasıyla Gürpınar İlçesinden toplanan örneklerde %0.058 ve %0.058, Üniversite Kampüsünden toplanan örneklerde %0.231 ve %0.116 olarak saptanmıştır. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar, Hyoscyamus türlerindeki alkaloid düzeylerinin bir bölgedeki farklı arazilere göre değişebildiğini göstermektedir.
|
Sunulan çalışmada düvelerde östrüs siklusunun folliküler veya luteal evresinde başlatılan ovsynch protokolünün folliküler ve luteal senkronizasyon ve gebelik oranı üzerine etkisi araştırıldı. Düvelerin östrüs siklusu 0, 7 ve 9. günlerde sırasıyla GnRH (10 μg buserelin asetat, birinci GnRH), PGF 2α (150 μg d-kloprostenol, PG) ve GnRH (ikinci GnRH) uygulamalarıyla senkronize edildi. Düveler son enjeksiyondan 18 saat sonra tohumlandı (10. gün, ST). Düveler, 0. gün plazma progesteron konsantrasyonlarına göre iki gruba ayrıldı; progesteron konsantrasyonu <1 ng/ml olanlar (Grup I, n=13) ve progesteron konsantrasyonu ≥1 ng/ml olanlar (Grup II, n=15). Enjeksiyon günlerinde dominant follikülün en uzun çapı ölçüldü. PG, ST ve tohumlama sonrası 7. günlerde kan örnekleri alındı. Gebelikler ST sonrası 35. günde ultrason cihazı ile kontrol edildi. Dominant follikülün ortalama çapı (mm) birinci GnRH, PG ve ikinci GnRH günlerinde sırasıyla Grup I’de 9.1±1.1, 9.3±0.7 ve 11.4±0.9, Grup II’de 10.5±0.6, 11.3±0.8 ve 12.4±0.8 mm ölçüldü. Progesteron konsantrasyonu (ng/ml) birinci GnRH, PG, ST ve ST7 günlerinde sırasıyla Grup I’de 0.5±0.1, 8.1±1.2, 0.9±0.2 ve 4.0±0.6, Grup II’de ise 3.2±0.7, 9.9±1.4, 0.5±0.1 ve 3.7±0.7 tespit edildi. Östrüs senkronizasyonu, ovulasyon ve gebelik oranları sırasıyla Grup I’de %77, %69.2 ve %30.8, Grup II’de %93, %80 ve %26.7 oldu. Çalışmada grupların oluşturulmasında kriter olarak esas alınan 0. gündeki (birinci GnRH günü) progesteron konsantrasyonu dışında gruplar arasındaki bütün farklılıklar istatistiki olarak önemsiz oldu (P>0.05). Özet olarak bu çalışmada elde edilen sonuçlara göre düvelerde östrüs siklusunun folliküler veya luteal evresinde başlatılan ovsynch yönteminin folliküler ve luteal senkronizasyon ve gebelik oranı üzerine farklı bir etkisi olmadı.
|