The existing literature indicates developments in either the housing markets or
the credit markets can influence the whole financial sector or even the economy due
to the close relationship between both markets. With an increasing dependency on
the domestic financial markets to international financial markets caused by an
increasing financial liberalisation degree, this relationship has strengthened
significantly in many countries. This study aims at examining the interaction
between credit lending and house prices for the Eurozone and the sovereign debt
crisis countries of the EU (the GIIPS) at the cross-country and country levels,
respectively. To do this, the vector autoregressibe (VAR) approach is followed. The
findings show credit lending, not house prices are decisive in the interaction
between credit and house prices for all samples.
|
Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin başlamasından sonra ortaya büyük
göç hareketliliği, Avrupa ülkeleri için 2015 yılında bir sığınmacı krizine
dönüşmüştür. Bu mesele karşısında AB üyesi devletler tarafından sergilenen göçmen
karşıtı yaklaşım ile insan güvenliği söylemi arasındaki tezat dikkat çekicidir. Bahsi
geçen tezat bu çalışmada, artan sığınmacı sayıları karşısında AB’nin izlediği
politikalar ve göçmen karşıtı söylem üzerinden ele alınmaktadır. Bu yapılırken insan
güvenliği kavramının Avrupa Birliği belgelerindeki görünürlüğü ve sığınmacı
hareketliliğine paralel olarak yükselişe geçtiği görülen göçmen karşıtı retorik
ortaya konulmaya çalışılmış; buradan hareketle AB’nin göç politikalarının insan
güvenliği dışında tasarlanan ve birlik-üye düzlemlerinde ters geri bildirimlere yol
açan bir yapıya işaret ettiği sonucuna varılmıştır.
|
Environmental problems continue becoming more apparent in Europe. Many people are
exposed to environmental harms such as heatwaves, chemicals, polluted air, and
contaminated water. This article aims to discuss whether it is feasible to frame environmental
exposures as discrimination issues and if it is feasible whether European discrimination law
can be/is used to challenge environmental exposures. For this, both non-legal and legal
sources are analysed. The article identifies the possible internal limitations of discrimination
law that have been preventing its application in the domain of environment so far. It is argued
that discrimination law has a significant potential despite the limited number of legal cases
that link environmental exposures and discrimination in Europe.
|
Yerel yönetimler tarihsel süreçte önemleri her geçen gün artan yönetim
birimleri haline gelmişlerdir. Bu durum yerel yönetimlerin daha derinlemesine
incelenmesini gerekli hale getirmiştir. Yerel yönetimlere yönelik olarak yapılan
tipoloji çalışmaları ile ülkelerin yerel yönetimlerinin kıyaslanması, benzerlik ve
farklılıklarının ortaya konulması üzerine odaklanılmıştır. Bu çalışmada, Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin yerel yönetim sistemleri, Avrupa’da yapılan tipoloji
çalışmaları ve Türkiye’deki yerel yönetimler reformu birlikte değerlendirilmiştir.
Özellikle reform sonrası Türk yerel yönetimlerinin de bir tipoloji kapsamına alınıp
alınamayacağının analizi yapılmıştır. Sonuç olarak, Türk yerel yönetimleri Avrupa
yerel yönetim tipolojileri içerisinde en çok Fransız Napolyonik modele benzemekle
birlikte, son yıllarda kendine has bir yerel yönetim modeli oluşturmuştur.
|
İşbu çalışmada 2018/2001 sayılı Direktif’in 22. maddesinde düzenlenen
yenilenebilir enerji topluluklarının sektöre ve yenilenebilir enerji hedeflerine
sağladığı katkılar araştırılmıştır. Elde edilen bulgularda Avrupa Birliği ve
Türkiye’de yenilenebilir enerji topluluklarının vatandaşların elektrik üretimine
katılmalarını kolaylaştırarak sektörde tercih edilen bir model haline geldiği
saptanmıştır. Ayrıca Türk hukukunda ise, Avrupa Birliği müktesebatına uyum
noktasında yenilenebilir enerji topluluklarının lisanslı elektrik üretimi alanında
faaliyet gösterebilmeleri için gerekli düzenlemeler yapılması tavsiye edilmiştir.
|
Adriyatik-İyonya Girişimi (AII) Türkçe alanyazında yeterince dikkat
çekememiştir. AII ile benzerlikler gösteren Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü
(KEİ) ise Türkiye’ de oldukça bilinen bir uluslararası örgüttür. AII hakkında
değerlendirme yapabilmek adına her iki örgütün de deniz havzaları ile
tanımlanması, benzer amaçlara sahip olması, her iki örgüte de mensup bazı ortak
üyelerin olması ve bu örgütlerin kimi üyeleri arasında birtakım siyasi sorunlar
bulunması gibi nedenlerden dolayı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü bir
kıyaslama aracı olarak kullanılmıştır. Kıyaslamada örgütlerin kurucu belgelerindeki
amaçlarına ne ölçüde yaklaştıklarına bakılarak AII’ nin başarılı bir örgüt olarak
değerlendirilebilirken, KEİ için başarısızlığın söz konusu olduğu belirtilmiştir. Bu
noktada Medeniyetler Çatışması tezindeki kültürel ve ekonomik işbirliği
açıklamasına başvurulmuş ve benzer iki örgütten birinin başarılı diğerinin başarısız
oluşunda Avrupalılaşma kavramının etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
|
Makale, AB Temel Haklar Şartı’nın aslen kişi (ratione personae) bakımından,
ayrıca Şart’ın bağımsız ve özerk uygulanma kapasitesi olmadığı için kaçınılmaz
olarak konu (ratione materiae) bakımından uygulanma kapsamını incelemektedir.
Makalede AB (organları ve kurumları), üye devletler ve gerçek ve tüzel kişiler
temelinde Şart’ın uygulanma kapsamı hukuki gerekçeleriyle birlikte Şart’ın 51.
maddesi bağlamında analiz edilmektedir. Şart’ın özellikle ulusal hukuk
sistemlerinde AB hukukunun uygulanması kapsamında AB hukuku tarafından
yönetilen hukuki durumlara uygulanması itibariyle ABAD’ın yetki devri ilkesi
bağlamında AB’nin yetkilerini artıramayacağı hükmüne istinaden hukukun genel
ilkelerini teşkil eden temel haklara dair içtihadını teyit ve konsolide etse de, temel
haklar uygulanmasını bağımsız bir uygulanabilirlik niteliğine taşımaktan imtina
ederek federalleşmeden uzak ama amaçsal yoruma dayalı içtihadı detaylarıyla
irdelenmektedir.
|
The effects doctrine has been a major instrument in dealing with
foreign conduct having repercussions on the competitiveness of national
markets. The aggressive implementation of the doctrine by US courts in
competition law cases has caused clamor in international community. In EU
law, on the other hand, the effects doctrine had long been ignored by the
CJEU, which exercised its jurisdiction on the basis of territoriality principle.
In Intel, the CJEU finally endorsed the effects doctrine. This paper
questioned the CJEU’s designation of the effects doctrine as a means to
establish territorial jurisdiction over extraterritorial conduct. This paper
concluded that the CJEU’s approach to extraterritoriality would result in an
overarching application of EU competition rules over foreign conduct.
|
2015 yılında ortaya çıkan göçmen krizini hafifletebilmek amacıyla Türkiye ile
AB arasında yapılan 18 Mart Mutabakatı, caydırıcı etkisiyle Ege’de ölümleri büyük
ölçüde önlemeyi başarmıştır. Ancak, mutabakatın temel unsuru olan “1’e 1”
uygulamasının uluslararası hukuka ve AB hukukuna aykırı olduğu farklı çevrelerce
iddia edilmişti. AB kurumları da mutabakatın ABAD’ın yargı denetimine takılmasını
engellemek için mutabakatla bağlantıları olmadığını ileri sürmüşlerdir. Siyaseten
mantıklı bir tercih olarak görünmekle beraber, AB açısından hukuken sorunlu bir
durum ortaya çıkmıştır. Makale, 18 Mart Mutabakatını hukuki bir perspektiften ele
almakta olup, AB’nin hangi kurum tarafından temsil edildiği ve Mutabakatın
uluslararası anlaşma niteliği taşıyıp taşımadığı hususlarını irdelemektedir. 18 Mart
Mutabakatı ve akdedildiği bağlam hukuken irdelendiğinde, bu metnin AB adına
hareket eden AB Zirvesi ile Türkiye arasında yapılan bir politik mutabakat olduğu
sonucuna varılmaktadır.
|
Avrupa Birliği ülkelerinde uzun yıllardır mevcut olan yüksek vergi takozlarının
azaltılmasına yönelik çalışmalar 2015 yılı sonrasında ağırlık kazanmış ve ülkeler,
işgücü üzerinden alınan vergilerde indirimler yapmışlardır. Her ne kadar Avrupa
Komisyonu üye ülkelerin işgücü vergilerinden doğan gelir kaybını finanse etmek için
çevre vergilerini kullanabileceklerini belirtse de, birçok üye ülke bu indirimleri
finanse etmek için tüketim vergileri ve mükerrer emlak vergilerini tercih etmişlerdir.
Bu çalışmada doküman analizi yönteminden yararlanılarak, çevre vergilerinin
işgücü vergilerinde yapılan indirimleri finanse etmede alternatif bir kaynak olup
olamayacağı tartışılmıştır. Sonuç olarak çevre vergileri tek başına işgücü vergi
indirimlerini karşılamada yetersiz kalacaktır. Ancak bu vergiler ile çevrenin
korunmasının yanı sıra gelir kayıplarının finansmanına destek olunarak çifte kazanç
sağlanabilecektir.
|