Harun ERDAL ,
Ayfer BAKIR ,
Ümit SAVAŞÇI ,
Tunahan AYAZ ,
Hilal Ebru İŞİKAN ,
Mine FİLİZ ,
Yakup ARSLAN ,
Gonca FİDAN ,
Umut KARA ,
Gülden YILMAZ ,
Deniz DOGAN ,
Bilgin Bahadır BAŞGÖZ ,
Gürhan TAŞKIN ,
Serkan SENKAL ,
Cantürk TAŞÇI ,
Levent YAMANEL ,
Ahmet UYGUN ,
Mustafa GÜLŞEN
Giriş ve Amaç: COVID-19’da karaciğer hasarının ana mekanizmasının,şiddetli akut solunum sendromu koronavirüs-2’nin safra kanalı hücrelerinde yüksek oranda eksprese edilen anjiyotensin dönüştürücü enzim2 reseptörüne bağlanması olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada COVID-19 tanısı ile yatırılarak takip ve tedavi edilen hastaların, komorbidkaraciğer hastalıklarının araştırılması, yatış gününde anormal karaciğerbiyokimyasal test sonuçları sıklığının değerlendirilerek hastalığın seyrive prognozu ile ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem:COVID-19 tanısı ile yatırılarak tedavi edilen 18 yaşından büyük hastalaraait veriler retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların aspartat aminotransferaz, alanin aminotransferaz, alkalen fosfataz, gama glutamiltransferaz, total bilirübin değerleri ile hastanede kalış süreleri, yoğunbakım ünitesi ihtiyacı, mortalite arasındaki ilişki araştırıldı. Bulgular:COVID-19 tanısı revers transkripsiyon polimeraz zincir reaksiyonu iledoğrulanmış 795 hastadan 113’ünde (%14.2) yüksek karaciğer enzim(alanin aminotransferaz ve/veya aspartat aminotransferaz) prevalansısaptandı. COVID-19’lu olgularda yüksek alanin aminotransferaz prevalansı %11.1 iken aspartat aminotransferaz prevalansı ise %9.6 idi.Alanin aminotransferaz yüksekliği en fazla 71 yaş ve üstünde (%17.4),aspartat aminotransferaz yüksekliği ise en fazla 51-70 yaş grubunda(%14.8) bulundu. Alanin aminotransferaz ve/veya aspartat aminotransferaz yüksekliği saptanan ve saptanmayan hastalar arasında, hastalığınseyri, hastanede ve yoğun bakımda yatış süresi ve mortalite açısındananlamlı bir fark tespit edilmedi. Ayrıca, aspartat aminotransferaz vealanin aminotransferaz yüksekliğinin sağ kalım zamanında anlamlı birfark oluşturmadığı saptandı. Sonuç: COVID-19 hastalarında anormalkaraciğer fonksiyon testleri tespit edilebilir. Ancak bunun sebepleri veprognoza etkileri konusunda yeterli bilgiye sahip olmak için daha genişpopülasyonu içeren prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.
|
Giriş ve Amaç: Gastrointestinal sistem kanser cerrahisinde minimal invaziv cerrahi; kısa dönem derlenme ve daha iyi fonksiyonel sonuçlarlabirlikte, mide ve kolon kanseri cerrahisinde uzun dönem onkolojik sonuçlardan ödün vermeden uygulanmaktadır. Bu çalışmada amacımızlaparoskopik radikal distal intrakorporeal Billroth II ve laparoskopik sağsol hemikolektomi sonrasında izoperistaltik ileokolik ve izoperistaltikkolokolik çift lineer stapler tekniği ile anastomoz yaptığımız hastalarıincelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Aralık 2019- Mart 2021tarihleri arasında kliniğimizde çift lineer stapler tekniği ile anastomozyaptığımız 13 hasta dahil edildi. Tüm prosedürler total laparoskopikolarak gerçekleşti ve anastomozlar intrakorporeal olarak stapler yardımı ile tamamlandı. Bulgular: Tariflenen anastomozu uyguladığımız 13 hastanın mean yaş değeri 51.31 ± 16.84 idi. Hastaların 10’u(%76.9) erkek ve 3’ü (%23.1) kadın idi. Anastomozun median yapılışsüresi 12.38 ± 3.09 dakika idi. Median ameliyat süresi 13 dakika (minimum-maksimum), (8-19 dakika) idi. Anastomoz esnasında ameliyatsonrası takiplerde 12 (%92.3) hastada herhangi bir komplikasyon gelişmez iken 1 (7.7.%) hastada anastomoz hattında kanama gözlendi.Kanama medikal takip ile tedavi edildi. Hiçbir hastaya relaparotomi gerekmedi. Sonuç: Laparoskopi sonrasında rekonstrüksiyon aşamasındabu stapler ile anastomoz tekniğinin hızlı ve kolay olarak uygulanabilirbir yöntem olduğu; anastomoz kaçağı açısından da güvenle uygulanabileceği görüşündeyiz.
|
Background and Aims: This study aimed to investigate the relationship between liver apparent diffusion coefficient values and potential early-stage liver injury by comparing apparent diffusion coefficient values obtained by liver diffusion-weighted magnetic resonance imaging between individuals with a history of excessive alcohol consumption and healthy volunteers. Materials and Methods: This study enrolled 35 individuals with a history of excessive alcohol consumption and 32 healthy volunteers. In all cases, blood samples were taken to measure biochemical parameters and complete blood count. Upper abdominal magnetic resonance imaging including liver diffusion-weighted imaging was performed. Results: In total, 19 individuals with a history of excessive alcohol consumption and 20 healthy volunteers were included in the study. The mean apparent diffusion coefficient values obtained by high b value (b 1000) diffusion-weighted imaging in individuals with a history of excessive alcohol consumption were lower than those in healthy volunteers. Although no significant difference was observed between the two groups in terms of biochemical parameters, hepatic apparent diffusion coefficient values in both groups were positively correlated with international normalized ratio values and negatively correlated with gamma-glutamyl transferase and alkaline phosphatase levels (r = 0.002, r = −0.007, r = −0.049, respectively). Conclusion: Diffusion-weighted imaging is a noninvasive imaging technique that can be used for the detection and follow-up of liver fibrosis induced by alcohol consumption.
|
Rıfat PEKSÖZ, Ali MIZRAK
Rıfat PEKSÖZ, Ali MIZRAK
Giriş ve Amaç: Mide poliplerinin yaklaşık %75-90 kadarını hiperplastik polipler oluşturur. Kronik inflamasyon nedenli epitelin aşırı rejenerasyonuna bağlı, foveolar hiperplazi ve kronik gastrit sonrasında bu öncül lezyonlardan hiperplastik polipler oluşur. Bu çalışmada mide hiperplastik polipler ve öncül lezyonlarının Helicobacter pylori ile ilişkisi ve bu lezyonların intestinal metaplazi, atrofi durumlarının literatür bilgileri eşliğinde tartışılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Muş Devlet Hastanesi Endoskopi ünitesinde Ocak 2016-Ocak 2020 tarihleri arasında özofagogastroduodenoskopi yapılan 7903 hastadan endoskopik görünümü polipoid yapıda olan 172 hastanın histopatolojileri değerlendirildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, başvuru şikâyeti, polipoid görünümlü lezyonun yeri, lezyonların histopatolojik tipi kaydedildi. Bulgular: 172 hastaya polipektomi yapıldı. Hastaların 71’i erkek (%41.2), 101’i kadın (%58.8) olup, yaş ortalamaları 49.4 ± 15 (19-83) yıldı. Hastalar reaktif polipoid lezyonlar; foveolar hiperplazi 57 hasta, kronik gastrit 53 hasta ve gerçek polipoid 62 hasta (en sık hiperplastik polip 47 hasta %75) olarak iki gruba ayrıldı. Polipoid görünümlü lezyonlar en fazla antrumda lokalize idi. Hastaların başvuru şikayeti her iki grupta en fazla dispepsi idi. Gerçek polip lezyonlarının çapı, reaktif polipoid lezyonların çapından istatistiksel olarak büyük saptandı (p < 0.05). Helicobacter pylori oranı reaktif polipoid grupta istatistiksel olarak daha yüksek bulundu (p < 0.05). İntestinal metaplazi ve atrofi durumu açısından fark saptanmadı (p > 0.05). Sonuç: Hiperplastik polipler ve öncül lezyonlarının prekanseröz durumlar olan atrofi ve intestinal metaplazi oranları arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Bu yüzden endoskopide saptanan lezyonlardan tanı ve displazinin varlığını saptamak için biyopsi alınmalı ya da eksize edilmeli ve Helicobacter pylori saptanan hastalar tedavi edilmelidir.
|
|
Giriş ve Amaç: Kandida özofajiti, özofagus mukozasının fungal enfeksiyonudur. Bu çalışmada amaç; insan immün yetmezlik virüsü negatifyaşlılarda kandida özofajiti ile ilişkili olarak predispozan faktörleri belirlemek ve eşlik eden endoskopi bulgularını sunmaktır. Gereç ve Yöntem:Bu çalışma; herhangi bir nedenle endoskopi yapılıp, kandida özofajiti tanısı koyulan, insan immün yetmezlik virüsü (-), ≥ 65 yaş hastaların retrospektif tek merkezli irdelenmesini içermektedir. Hastaların yaş, cinsiyet,eşlik eden hastalıkları, insan immün yetmezlik virüsü enfeksiyonu varlığı,kullandığı ilaçları, Diabetes Mellitus varlığı, proton pompa inhibitörü kullanımı, örneklemenin nasıl yapıldığı, başvuru semptomları ve endoskopiyapılma nedenleri taranmıştır. Bulgular: Bu çalışmada 65 yaş üstü olupendoskopi yapılan toplam 2462 hastanın 16’sında (%0.65) kandidaözofajiti saptanmıştır. Kandida özofajiti saptanan hastaların yaşları 65ile 88 arasında olup yaş ortalaması 76.75 ± 7.9 yıldır. Hastaların 8’i(%50) kadındır. Hastaların en sık semptom ve endoskopi yapılma nedeni 8 (%50) hastada disfajidir. Hastaların 5’inde (%31.3) Diabetes Mellitus tanısı saptanmıştır. Hastaların ilaç kullanımları incelendiğinde; 6’sının (%37.5) sürekli proton pompa inhibitörü kullandığı, 5’inin (%31.3)son 1 ay içerisinde antibiyotik kullanım öyküsü olduğu anlaşılmıştır. Ondört hastadan (%87.5) biyopsi forsepsi ile, 2 hastadan (%12.5) ise fırçalama tekniği ile örnek alınarak tanıya gidilmiştir. Sonuç: Bu çalışma,bildiğimiz kadarıyla ülkemizde geriatrik popülasyonda kandida özofajitiile ilişkili ilk çalışmadır. Çalışmamızda insan immün yetmezlik virüsü (-),kandida özofajiti olan geriatrik hastaların yaş etkeni yanında kullanılanilaçların ve komorbiditelerin de risk faktörü olduğu, bu hastalarda semptomların değişkenlik gösterebildiği akılda tutulmalıdır.
|
Background and Aims: Coronavirus disease-2019 is a disease presenting with respiratory as well as gastrointestinal symptoms. In addition,the liver enzyme can be disrupted during the disease. This study aimedto investigate the extent of the military co-epidemic during the Coronavirus disease-2019 epidemic process and the frequency of gastrointestinal symptoms and liver test disorders. Materials and Methods:Demographic, radiological, laboratory, and clinical analysis of soldiersdiagnosed with Coronavirus disease-2019 was carried out retrospectively in March, April, and May of 2020, using real-time polymerasechain reaction. Results: Coronavirus disease-2019 was detected in 17(0.7%) of the 2,152 soldiers coming from different cities to performtheir military services and 9 (0.4%) of the soldiers in the following daysafter recruitment. In addition, 1 (0.3%) of 320 senior militaries and 2(3.6%) from 56 other soldiers who came to the unit from other unitswere also diagnosed with Coronavirus disease-2019. The mean agewas 21.2 ± 1.8 years. In torax computed tomography, only 4 (13.7%)patients had pneumonia. At the time of diagnosis, 6.8% of the patientshad gastrointestinal symptoms and 13.7% had liver enzyme disruption.None of the patients experienced respiratory failure, intensive care,and death; all the patients recovered. Conclusion: In the present literature, our study is the first to investigate the Coronavirus disease-2019outbreak in the military unit in the world and the frequency of gastrointestinal symptoms and liver enzyme disruptions in these patients.Our study revealed that Coronavirus disease-2019 was milder in youngpopulations and gastrointestinal symptoms and liver test disorder wereless frequently observed. Coronavirus disease-2019 outbreak was taken under control by fast and accurate triage and suitable isolation forthose with the suspected disease in environments where many peoplesuch as military units will live close together. Coronavirus disease-2019should always be kept in mind, especially in patients with gastrointestinal symptoms, and early patient isolation prevents the spread of theepidemic in such crowded environments.
|
Giriş ve Amaç: Kolestaz etiyolojik nedenlerinin ve klinik bulgularının65 yaş üstü hastalarda geniş hasta popülasyonu ile dökümante edilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Kolestaz nedeniyle yatışı yapılan65 yaş ve üstü hastalar retrospektif olarak şikayetleri, laboratuvar parametreleri ve görüntüleme sonuçlarına göre değerlendirildi. Benign vemalign etiyolojik nedenler olarak iki gruba ayrılan hastalarda malignitegöstergesi olabilecek parametreler için ileri analiz yapıldı. Bulgular: Çalışmamıza retrospektif olarak 65 yaş ve üstü 185 hasta dahil edildi. 109(%58.9) hastanın etiyolojisi benign, 69 (%37.3) hastanın malign nedenlere bağlı olarak saptandı. 56 hastada (%30.3) koledokolitiazis, 25 hastada (%13.5) kolanjioselüler karsinom, 23 hastada (%12.4) pankreaskanseri en sık görülen tanılardı. En sık başvuru şikayeti karın ağrısıydı.Sarılık şikayetiyle başvuran hastaların %45.6’sı (n: 52) benign, %54.4’ü(n: 62) malign iken kilo kaybıyla başvuran hastaların %6.2’si benign,%93.8’i maligndi. Sarılık ve/veya kilo kaybı şikayetiyle başvuran hastaların malign olma ihtimali istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek saptandı (p < 0.001). Çok değişkenli analiz sonuçlarına göre total bilirübinve alkalen fosfatazın diğer değişkenlerden bağımsız olarak maligniteile pozitif olarak ilişkili olduğu görüldü. Ultrasonografi ile 185 hastanın85’ine (%46) tanı koyulabilirken, 100’üne (%54) ise tanı koyulamadığıgörülmüştür. Sonuç: Geriatrik popülasyonda kolestaz etiyolojisinde benign sebepler daha sık görülmüştür. Sarılık ve kilo kaybı şikayetleri olanve/veya bilirübin ve alkalen fosfataz düzeyi yüksek olan hastalarda isemalign hastalıklar ayırıcı tanıda öncelikli olmalıdır. Ultrasonografi geriatrik popülasyondaki kolestazlı hastalarda tanı koymada yetersiz bulunmuş, ileri görüntüleme tetkiklerine ihtiyaç duyulmuştur.
|
Kaposi sarkomu, insan herpes virüsü-8 ile ilişkili mezenkimal bir neoplazmdır. Genellikle birincil veya ikincil immün yetmezliği olan hastalardabulunur. Azatioprin gibi immünomodülatör ilaçlar otoimmün hepatithastalığında etkilidir, ancak bunların kullanımı toksisite endişeleri nedeniyle sınırlıdır. Burada, otoimmün hepatit hastalığı için azatioprin tedavisi alan ve sonrasında Kaposi sarkomu gelişen, insan immün yetmezlikvirüsü negatif bir olguyu sunuyoruz.
|
|