Amaç: Çalışmamızda, gestasyonel diabetes mellitus tanısı almışgebelerde epikardiyal yağ dokusu kalınlığını ve aortik sertliği ölçerek gestasyonel diabetes mellitus ile koroner arter hastalığı arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: Çalışmaya gestasyonel diabetes mellitus tanısı almış 28gebe ve gestasyonel diabetes mellitusu olmayan 25 gebe dahil edildi. Çalışma popülasyonunun vücut kitle indeksi, laboratuvar değerleri, kan basıncı ölçümleri ve obstetrik hikaye bulguları kaydedildi. Çalışmaya katılan tüm olgular gebeliğin 24 ve 25. haftalarıarasında transtorasik ekokardiyografi ile değerlendirildi. Epikardiyal yağ dokusu kalınlığı ölçümü alındı ve aortik sertlik indeksi hesaplandı. Bulgular: Yaş, gravida, parite ve obstetrik hikaye bakımından ikigrup benzerdi. Epikardiyal yağ dokusu kalınığı, kontrol grubunakıyasla gestasyonel diabetes mellitus grubunda anlamlı şekilde daha yüksekti (sırasıyla 0.336 cm ve 0.416 cm; p<0.001). Ancak, ikigrubun aortik sertlik ölçümleri arasında hiçbir anlaml› fark yoktu(p=0.079).Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarına göre epikardiyal yağ dokusu kalınlığı, kontrol grubuna kıyasla gestasyonel diabetes mellituslu gebelerde istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksekti. Diğerkardiyovasküler parametrelerde hiçbir farklılığın bulunmaması,gestasyonel dönemde epikardiyal yağ dokusu kalınlığı ölçümününgestasyonel diabetes mellitusun erken tespitinde faydalı bir ek araçolabileceğine işaret etmektedir.
|
Amaç: Gebeliğin sürdürülmesi için gerekli olan progesteron, gebeliğin 10. haftasına kadar korpus luteum ve sonras›nda plasenta tarafından üretilir. Bu çalışmanın amacı, gebeliğin 6–8 ile 12. haftasındaölçülen serum progesteron konsantrasyonları ile üçüncü trimesterdeplasental disfonksiyonu ortaya koyabilecek parametreler arasındakiilişkiyi araştırmaktır.Yöntem: Gebeliğin 6–8. haftaları ve 12. haftasında ölçülen progesteron değerleri ile gebelikte hipertansif bozukluklar, intrauterin gelişme geriliği, preterm doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi plasentaldisfonksiyon belirtileri arasındaki ilişki değerlendirildi. Ayrıca, dahaönceki bir çalışmaya dayanarak, erken gebelik döneminde 11ng/mL’nin üzerindeki ve altındaki progesteron seviyelerine göre ikigrup oluşturuldu ve gestasyonel sonuçlar yönünden bu gruplar arasındaki farklılık incelendi.Bulgular: Gebeliğin 6–8. haftaları ve 12. haftasındaki progesteronkonsantrasyonları, plasental disfonksiyona işaret eden gebelik komplikasyonlarına sahip olan ve olmayan alt gruplar arasında anlamlı şekilde farklı değildi (tüm parametreler için p>0.05). Gebeliğin 6–8. haftalarındaki 11 ng/mL’lik progesteron eşik değeri nedeniyle üçüncütrimester komplikasyonları yönünden iki grup arasında anlaml farklılık bulunmadı.Sonuç: Bu çalışmada, birinci trimesterin erken ve geç dönemlerinde ölçülen progesteron değerlerinin üçüncü trimesterdeki plasental disfonksiyon ile ilişkili olmadığı sonucuna ulaştık. Ayrıca, gestasyonel sonucu öngörmek için daha önce önerilen eşik değeri valide etmedik. Bu nedenle, rutin birinci trimester progesteron taraması gebelik takibini yönlendirmede uygun olmayabilir.
|
Amaç: Plasenta previa perkreta (PPP) yönetimi için uterus koruyucu cerrahi (UKC) ve histerektomiyi karşılaştırmayı amaçladık.Yöntem: UKC ve histerektomi olan anterior invazyonlu PPP hastalarının verileri retrospektif olarak analiz edildi. PPP’li hastalarınklinik ve cerrahi sonuçlar›, cerrahi operasyon türüne göre karşılaştırıldı.Bulgular: UKC grubunda ortalama intraoperatif kan kaybı, sezaryen histerektomi grubuna kıyasla daha düşüktü (1227.78±204.80ml’ye karşı 1442.22±125.68 ml; p=0.017). Hemoglobin düşüşü,UKC yapılan hastalarda anlamlı şekilde daha düşüktü (1.87±0.68g/dl’ye karşı 2.88±1.04 g/dl; p=0.026). Ayrıca, ortalama toplamtransfüzyon oranı da UKC grubundaki hastalarda anlamlı şekildedaha düşüktü (1.33±0.87 Ü’ye karşı 2.33±0.71 Ü; p=0.016). Sonuç: Histerektomiye kıyasla UKC, anterior plasental invazyonlu PPP hastalarında intraoperatif kan kaybını ve transfüzyon oranını azaltır. Bilateral uterusun ve utero-ovaryen arterlerin Satinskyklempleriyle geçici blokajı, UKC başarısına katkıda bulunma potansiyeline sahiptir.
|
Amaç: Fallot tetralojisi (FT) genellikle büyük non-restriktif ventriküler septal defekt ile seyretmektedir. Olgu: Bu çalışmada, kalıntı triküspit kapak dokusuna sekonderrestriktif VSD ile prenatal FT tanısının nadir bir olgusunu sunmaktayız. VSD’nin kısmi oklüzyonu, miyokardiyal hipertrofininprenatal ilerleyişi ve postnatal olarak güç yönetime sahip sağ kalpyetmezliği ile sonuçlanmıştır. Sonuç: FT’de kardiyak disfonksiyonun prenatal belirtileri halindedetaylı VSD muayenesi düşünülmelidir. Ebeveynlere ve neonatologlara danışmanlık verilmelidir ve doğum tersiyer bir merkezdegüvenceye alınmalıdır.
|
Amaç: Çalışmamızın amacı, gebeliğin yakın izlem şekilde yönetilmesinden sonra preterm erken membran rüptürü sonrası rezidüel anhidramniyozun respiratuvar distres sendromu (RDS) üzerindeki etkisini değerlendirmekti. Yöntem: Bu çalışma, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinde ret rospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışmada, gebeliğin 24 ile 28. haftaları arasında yakın izlem PEMR yönetimi için 2010 ile 2020 yılları arasında hastaneye başvuran tekil gebelik olguları değerlendirildi. Hastalar şu üç gruba ayrıldı: (1) anhidramniyoz, (2) oligo hidramniyoz, (3) normal amniyotik sıvı hacmi (ASH). Ana sonuç ölçümleri ilk değerlendirme başvurudaki ASH iken birincil sonuç neonatal RDS idi. RDS için düzeltilmiş olasılık oranları (aOR) ve %95 güven aralığı (GA); PEMR’de gestasyonel yaş (GY), doğum da GY, gecikme dönemi, doğum ağırlığı persantili, sezaryen doğum ve koryoamniyonit bakımından düzeltilen her bir başvuruda ki ASH için hesaplandı. Bulgular: PEMR’li 440 kadının 261’i çalışmaya dahil olma kriterlerini karşıladı. Başvuruda normal ASH’li 125 (%47.8) olgu, oligo hidramniyozlu 71 (%27.3) olgu ve anhidramniyozlu 65 (%24.9) olgu vardı. Maternal demografik özellikler, gruplar arasında benzerdi. Doğum ağırlığı, gruplar arasında anlamlı şekilde farklıydı. RDS, anhidramniyoz grubunda en yüksek seviyedeydi (%64.6). Azalmış ASH, başvuruda oligohidramniyoz veya anhidramniyoz grubunda RDS ile ilişkili değildi. PEMR’de GY, 30 günden büyük gecikme dönemi ve sezaryen doğum, sonuçta ortak faktörlerdi. Sonuç: Sonuçlarımız, oligohidramniyoz ve anhidramniyozun RDS riskiyle ilişkili olmadığını, fakat PEMR ve doğumda GY’nin, gecikme döneminin ve sezaryen doğumun bağımsız olarak RDS riskiyle ilişkili olduğunu göstermektedir.
|
Amaç: Amac›m›z, gebelerin COVID-19’a yönelik bilgilerini, tu- tumlar›n› ve davran›fllar›n› de¤erlendirmektir. Yöntem: Bu kesitsel anket çal›flmas›, Kas›m–Aral›k 2020 tarihleri aras›nda ikinci ve üçüncü trimesterlerinde olan gebelerle gerçeklefl- tirildi. Kat›l›mc›lar 5 bölümden oluflan bir anketi yan›tlad›. Gebele- rin demografik verileri, COVID-19’a yönelik bilgileri, tutumlar› ve risk alg›lar›, COVID-19’a iliflkin uygulamalar› ve endifleleri ile ge- belik hakk›ndaki bilgileri, persantil ve ortalama de¤er olarak hesap- land›. Bulgular: ‹statistiksel analize toplam 1011 kat›l›mc› dahil edildi. Kat›l›mc›lar›n ortalama yafl› ve VK‹ de¤erleri s›ras›yla 27.09±5.55 ve 27.48±4.71 kg/m 2 idi. Ortalama gestasyonel yafl ve parite ise s›- ras›yla 26.20±9.30 ve 1.47±1.19’du. Yetkililerin ald›¤› COVID-19 tedbirleri, kat›l›mc›lar›n %21.4’ü taraf›ndan “son derece yeterli”, %30’u taraf›ndan ise “yüksek derecede yeterli” bulundu. Kat›l›mc›- lar›n %47.5’i, COVID-19 pandemisiyle mücadelede sa¤l›k çal›flan- lar›na son derece güvendi¤ini belirtti. Pandemi sürecinde sa¤l›k ça- l›flanlar›na ilgi ve sayg›, kat›l›mc›lar›n %89.1’inde artt›. Kat›l›mc›la- r›n %88.5’i gerekti¤inde kat› karantina kurallar›na uyaca¤›n› belir- tirken, %48.3’ü ise pandemi s›ras›nda hamile olduklar›ndan daha savunmas›z/zay›f olduklar›n› hissetti. Kat›l›mc›lar›n %50.6’s› CO- VID-19 pandemisi boyunca antenatal ziyaretlerini azaltmay› plan- l›yordu. Sonuç: Al›nan tedbirler, yüksek COVID-19 fark›ndal›¤› ile uygu- lanabilir. Bu durumda, bilgilendirme ve kamu spotlar› gibi iletiflim yöntemleriyle yeterli e¤itim sa¤lanabilir.
|
Amaç: Demir eksikli¤i ve fliddetli anemisi olan gebeler, preterm do- ¤um, prematürite ve gebelik haftas›na göre küçük olma yönünden artm›fl risk alt›ndad›r. Artm›fl demir gereksinimi, gebelikte demir replasman›n› gerekli k›lmaktad›r. Oral demir takviyeleri yayg›n ilk tercihken, kad›nlar›n üçte ikisine kadar olan k›sm› doz s›n›rlay›c› gas- trointestinal yan etkiler yaflamaktad›r. Bu nedenle, demir replasma- n› için intravenöz demir alternatif bir yöntem olabilir. Çal›flmam›z- da, hemoglobin (Hb) ve hematokrit (Hct) seviyelerinde de¤iflim, or- talama eritrosit hacmi (MCV), gebelikte kilo alma, do¤umda gestas- yonel yafl, do¤um yöntemi ve do¤um a¤›rl›¤› yönünden gebelik sü- resince oral demir alan kad›nlarla ferrik karboksimaltoz alan kad›n- lar› karfl›laflt›rmay› amaçlad›k. Yöntem: Bu retrospektif çal›flmaya, altm›fl› oral demir grubu ve alt- m›fl› ferrik karboksimaltoz grubunda olmak üzere toplam 120 gebe dahil edildi. Tüm gebelere, birinci trimesterdeki ilk antepartum ba- k›m ziyaretlerinde Hb, MCV ve Hct seviyeleri için referans ölçü- mü yap›ld›. Oral demir grubundaki kad›nlara 16. ve 20. gebelik haf- talar› aras›nda takviye baflland›. Ferrik karboksimaltoz grubundaki kad›nlara 20. ve 28. gebelik haftalar› aras›nda 100 mg demir infüz- yonu uyguland›. Bulgular: Oral demir grubundaki kad›nlarda Hb seviyelerinde an- laml› bir azalma görüldü; referans ölçümünde 12.2 (aral›k: 11.5–13) g/dL ve do¤umdan önce 12.1 (aral›k: 11.2–12.5) g/dL idi. Ancak ferrik karboksimaltoz grubunda referans Hb seviyeleri ile do¤um- dan önceki Hb seviyeleri aras›nda herhangi bir fark görülmedi (p=0.60). Benzer flekilde Hct seviyelerinde de oral demir grubunda anlaml› azalma görüldü; referans ölçümünde ve do¤umdan önce s›- ras›yla 36.7 (aral›k: 34–39) ve 35.8 (aral›k: 34–38) idi (p=0.006). Ferrik karboksimaltoz grubunda Hct seviyeleri aras›nda anlaml› fark yoktu. Sonuç: ‹ntravenöz ferrik karboksimaltoz uygulamas›n›n, gebelik süresince demir takviyesi olarak verimli ve kullan›m› kolay bir se- çenek oldu¤u görülmektedir.
|
Amaç: Çal›flmam›zda, ileri maternal yafl›n (AMA) 30–34 yafl aras›n- daki hastalara k›yasla ≥35 yafl›ndaki gebelerde maternal ve neonatal sonuçlar üzerindeki etkisini belirlemeyi amaçlad›k. Ayr›ca, kar›flt›r›c› de¤iflkenlerin advers gebelik sonuçlar›n›n geliflimine katk›da bulu- nup bulunmad›¤›n› tespit etmek amac›yla potansiyel kar›flt›r›c›lar›n risk tahminlerini analiz etmeyi amaçlad›k. Yöntem: Bu retrospektif kohort çal›flmas›, do¤um zaman›nda ≥35 yafl›nda olan ve 1 Ocak 2016 ile 31 Aral›k 2020 tarihleri aras›nda üçüncü basamak bir referans hastanesinde do¤um yapan 2284 ge- beyi içermektedir. Bu gebeleri iki alt gruba ayr›ld›: 35–39 yafl ara- s›nda olanlar için erken AMA (EAMA) ve ≥40 yafl›nda olanlar için geç AMA (VAMA). Gebelik komplikasyonlar› ve advers neonatal sonuçlar kaydedildi. Bulgular: Daha genç kad›nlara k›yasla AMA gebelerde; gestasyonel diabetes mellitus (GDM, p<0.001), polihidramniyos (p<0.001), sezar- yen (p<0.001), ölü do¤umlar (p<0.001), majör fetal anomali (p<0.001), preterm do¤um (p<0.001), düflük do¤um a¤›rl›¤› (p<0.001), düflük 5. dakika Apgar skorlar› (p<0.001), düflük umbilikal arter kan› pH de¤er- leri (p<0.001), yenido¤an yo¤un bak›m ünitesine (YYBÜ) yat›fl (p<0.001) ve YYBÜ’de yat›fl uzunlu¤u (p<0.001) için daha yüksek risk dahil anlaml› flekilde daha yüksek komplike gebelik riski mevcuttu. Sonuç: VAMA ile GDM, polihidramniyos ve sezaryen için artm›fl risk dahil advers gebelik sonuçlar› ve ölü do¤um, preterm do¤um, düflük do¤um a¤›rl›¤›, düflük 5. dakika Apgar skoru ve YYBÜ’ye yat›fl için daha yüksek risk dahil advers neonatal sonuçlar aras›nda güçlü ve anlaml› bir iliflki tespit ettik.
|
Amaç: Perinatal asfiksi, geliflmekte olan ülkelerde neonatal morbidi- te ve mortalitenin önde gelen bir nedenidir. S›n›rl› kayna¤a sahip or- tamlarda arteryel kan gaz› analizi gibi olanaklar›n bulunmamas›, as- fiksi tan›s›n› desteklemek için uygun maliyetli yöntemleri gerektir- mektedir. Çal›flmam›z›n amaçlar›, perinatal asfiksi belirteci olarak üriner ürik asidin kreatinine oran›n›n (UA/Cr oran›) kullan›m›n› de- ¤erlendirmek ve kordon kan› arteryel kan gaz› de¤erleri ile olan ko- relasyonunu araflt›rmakt›. Yöntem: Çal›flma, Nisan 2019 ile Eylül 2019 tarihleri aras›nda üçüncü basamak bir t›p fakültesi hastanesinde do¤an ve s›ras›yla as- fiktik yenido¤anlar ile normal yenido¤anlardan oluflan olgu ve kon- trolleri içeren prospektif bir karfl›laflt›rmal› bir çal›flmad›r. Çal›flmada üriner UA/Cr oran› ve Apgar skoruyla olan korelasyonu de¤erlendi- rildi. Asfiksiyi öngörme olas›l›¤› ROC e¤risi ile tahmin edildi ve p<0.05 de¤eri istatistiksel olarak anlaml› kabul edildi. Bulgular: Otuz sekiz asfiktik ve 38 normal yenido¤an›n verileri ana- liz edildi. Ortalama üriner UA/Cr oran› asfiktik bebeklerde daha yüksekti. Üriner UA/Cr oran› ile pH, pO 2 ve Apgar skorlar› aras›n- da negatif; pCO 2 ile pozitif korelasyon vard›. Üriner UA/Cr oran›, ROC e¤risi ile belirlenen perinatal asfiksi için mükemmel kestirim geçerlili¤ine sahipti. Üriner ürik asit/kreatinin oran›n›n hassasiyeti %92.11, özgüllü¤ü ise %92.11 idi. Sonuç: Üriner ürik asidin kreatinine oran›, kordon kan› arteryel kan gaz› de¤erleri ve Apgar skorlar› ile iyi flekilde koreledir. Çal›fl- mam›z, asfiktik yenido¤anlardaki üriner UA/Cr oran›nda anlaml› bir art›fl oldu¤unu ve perinatal asfiksinin biyokimyasal belirteci olarak kullan›labilece¤ini ortaya koymufltur.
|
Amaç: Duodenum mukozas› parmak benzeri villuslarla kapl›d›r. Yetiflkinlerde villusun boy/en oran› yaklafl›k 4–5:1’dir. Çal›flmam›- z›n amac›, insan fetüsünde villus boy/en oran›n› de¤erlendirmek- tir. Yöntem: Çal›flmaya 81 fetal otopsi dahil edildi. Rastgele 3 villus X ve Y eksenlerinde ölçüldü. ‹statistiksel analiz Pearson korelasyonu, Kolmogorov-Smirnov, ki kare ve lineer regresyon testleri ve Stu- dent t testiyle yap›ld›. Bulgular: Çal›flmada 29 difli ve 52 erkek fetüs mevcuttu. Yafl ara- l›¤› gebeli¤in 12. ve 40. haftalar› aras›ndayd›. Seksen bir fetüsün 2’si birinci trimesterde, 73’ü ikinci trimesterde ve 6’s› üçüncü tri- mesterdeydi. Birinci, ikinci ve üçüncü trimesterdeki ortalama vil- lus boy/en oranlar› s›ras›yla 2.75±0.37, 3.21±0.17 ve 3.76±0.6 idi. Gebelik haftas› ile duodenum villus boy/en oran› aras›nda korelas- yon yoktu (p=0.080). Difli ve erkek fetüslerde ortalama villus boy/en oranlar› s›ras›yla 3.62±1.28 ve 3.02±0.84 idi (p=0.014). Sonuç: Literatürle karfl›laflt›r›ld›¤›nda çal›flmam›zda, gebelik haf- tas›ndan ba¤›ms›z olarak villuslar, yetiflkinlere k›yasla fetüslerde daha künt ve k›sayd› ancak çocuklarda öyle de¤ildi. Villuslar›n do- ¤umdan sonra kademeli uzay›fl› çevresel faktörlerle iliflkilendirile- bilir.
|