Bu çalışmada, Karaman Devlet Hastanesi’nin 2018 yılı Tanı İlişkili Gruplar (TİG) verileri kullanılarak dolaşım sistemi hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, endokrin, nutrisyonel ve metabolik hastalıklar ile böbrek ve idrar yolları hastalıkları major tanı sınıfında yer alan her bir TİG’in toplam bağıl değer içindeki oranı ile Sosyal Güvenlik Kurumu Medula sisteminde yer alan aynı vakalar için hesaplanan toplam fatura tutarının içindeki oranının kıyaslanması, böylece bu üç majör tanı sınıfına ait TİG ve Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ödeme oranlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya ait veriler tigkds.saglik.gov.tr ve medula.sgk.gov.tr adreslerinden elde edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre 2018 yılı dolaşım sistemi hastalıkları major tanı sınıfına ait 1.147 vakanın oluşturduğu 36 TİG’den 25’inde TİG ödeme oranı SUT ödeme oranına göre daha yüksek bulgulanırken, 11 TİG’de bulunan vakalarda ise SUT ödeme oranı TİG ödeme oranından daha yüksek bulgulanmıştır. Sindirim sistemi hastalıkları major tanı sınıfı ait 178 vakanın oluşturduğu 31 TİG’den 17’si toplam bağıl içinde SUT’a göre daha yüksek oranda faturalandırılırken, 14 TİG’de bulunan vakalarda ise SUT ödeme oranı TİG’den daha yüksek oranda bulgulanmıştır. Endokrin, nutrisyonel (beslenme) ve metabolik hastalıklar major tanı sınıfına ait 292 vakanın oluşturduğu 9 TİG’den 4’ü toplam bağıl içinde SUT’a göre daha yüksek oranda faturalandırılırken, 5 TİG’de bulunan vakalarda ise SUT ödeme oranı TİG’den daha yüksek oranda bulgulanmıştır. Böbrek ve idrar yolları hastalıkları major tanı sınıfına ait toplam. 171 vakanın oluşturduğu 15 TİG’den 8’i toplam bağıl içinde SUT’a göre daha yüksek oranda faturalandırılırken, 7 TİG’de bulunan vakalarda ise SUT ödeme oranı TİG’den daha yüksek oranda bulgulanmıştır. Araştırma bulgularına göre iki yöntem arasında biri diğerine ödeme oranları açısından net bir şekilde üstünlük sağlamamıştır. Her bir geri ödeme yönteminin istenilen etkilerinin yanında istenmeyen etkileri de bulunmaktadır. Ülkelerin tüm sağlık hizmetlerinin finansmanında tek bir geri ödeme yöntemini benimsemek yerine farklı yöntemlerin farklı üstünlüklerinden faydalanması önerilmektedir.
|
Bir hastanın hastaneye başvurması ile taburculuğu arasında geçen süre olarak ifade edilebilecek olan “hastanede yatış süresi” pek çok çalışmada kalite, performans ve verimlilik ile ilgili önemli bir sonuç ölçüsü olarak değerlendirilmektedir. Yatış süresinin kısa olması; hastanın kısa sürede etkin şekilde tedavi edilmiş olmasından kaynaklanabilir ve bu kalite göstergesi olarak kullanılabilir. Ancak hasta çeşitli nedenlerle gereken yeterli tedaviyi almadan çıkmış olabilir ve bunu değerlendirmek her zaman mümkün olmamaktadır. Hastanın yeterli tedaviyi almadan çıkması, sağlık çalışanı ve yatak sayısının yetersiz olması gibi kaynaklarla ilişkili ya da doğrudan sağlık statüsüne bağlı olarak da gelişmiş olabilir. Bu doğrultuda çalışmada, OECD ülkelerinde, yatak sayısı, sağlık çalışanı sayısı (doktor ve hemşire sayısı) ve bireylerin algıladıkları sağlık statüsünün (kötü sağlık statüsüne sahip olma oranı) yatış süresi üzerindeki etkisini incelemek amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında seçilmiş OECD ülkelerinin 2005-2017 yıllarına ait yıllık verileri kullanılarak panel modeller tahmin edilmiştir. Spesifikasyon testleri neticesinde belirlenen en uygun model olan sabit etkiler modeline göre; seçilmiş OECD ülkelerinde ortalama hastane yatış süresi 5,55’tir. Yatış süresi üzerinde 1.000 kişiye düşen yatak sayısı ve algılanan sağlık statüsü pozitif, 1000 kişiye düşen sağlık hizmeti çalışanı sayısı ise negatif etki yaratmaktadır. Yatış süresini sadece verilen sağlık hizmetinin kalitesi belirlememektedir ve bazen kısa bazen ise uzun yatış süresi kaliteli hizmet sunumunun göstergesi olabilir. Bu nedenle, yatış süresi bir kalite göstergesi olarak kullanılırken; yatak sayısı, sağlık çalışanı sayısı gibi kaynaklara ilişkin ve doğrudan sağlık statüsüne ilişkin pek çok faktörle birlikte değerlendirilmelidir.
|
Bu çalışmanın amacı, Çin’de ortaya çıkıp tüm dünyaya yayılan Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan belirsizlik durumunun sağlık çalışanları üzerindeki etkisini araştırmaktır. Veriler, katılımcıların sosyodemografik özelliklerini ve Covid-19 salgınındaki çalışma durumlarını ve belirsizliğe tahammülsüzlük ölçeğini içeren bir anket ile elde edilmiştir. Hastanedeki sağlık personelinden çalışmaya katılmaya gönüllü olan 284 kişi Haziran-Eylül ayları arasında anketi online olarak yanıtlamıştır. Veri SPSS programı ile analiz edilmiş, normal dağılım gösterdiği için T Testi ve Çok Yönlü Varyans Analizi uygulanmıştır. Anlamlılık p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Cinsiyet, medeni durum, yaş, eğitim seviyesi, meslek ya da çalışılan süre ile belirsizliğe tahammülsüzlük arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Diğer yandan karantinada kalmamış olanların, esnek mesaide çalışanların ve arkadaşları ile birlikte yaşayanların belirsizliğe tahammülsüzlüğü daha düşük bulunmuştur (sırasıyla p=0,01, p=0,00, p=0,001). Belirsizlik bireyin kaygısını artıran önemli bir faktördür. Belirsizliğe tahammülsüzlüğü daha yüksek olanların psikolojik ya da uyum sorunları yaşama ihtimali daha yüksektir. Covid-19 salgınından dolayı yaşanan belirsizliğe karşı sağlık çalışanlarının güçlendirilmesi hem onların sağlığı hem de salgın ile mücadele açısından önemli ve gereklidir.
|
In this research, it is objected to “Evaluate the effect of the awareness level of information security in the medical secretaries on the security and privacy applications of electronic health records.” The population of the research includes 258 medical secretaries working at Erciyes University, Health Research and Implementation Center. The study was conducted on 210 (80.7%) medical secretaries accepting to participate in the research voluntarily. The data in the research were collected using a questionnaire form for determining the descriptive characteristics of the medical secretaries together with “Information Security Awareness Scale (ISAS)” and “The Adjustment Scale of Electronic Health Records Security and Privacy Standards.” In the presentation of the descriptive characteristics of the obtained results, mean, standard deviation, median, minimum and maximum values were indicated as well as number and percentage distributions. In intergroup comparisons, independent two samples t test and one-way analysis of variance were performed for quantitative variables. In multivariate analysis, structural equation modeling analysis was performed in order to confirm the relationship between ISAS and The Adjustment Scale of Electronic Health Records Security and Privacy Standards on a model. A positive and high level of statistically significant relation was found between the ISAS sub-scale scores and The Adjustment of Electronic Health Records Security and Privacy Standards sub-scale scores of the medical secretaries (p<0.01). In the structural equation modeling analysis performed in order to confirm the relationship between ISAS and The Adjustment Scale of Electronic Health Records Security and Privacy Standards on a model, it was revealed that the relationship between the two structures has a great and significant coefficient.
|
Örgütsel ekoloji kuramı; örgüt popülasyonlarının kurulma, gelişme, değişme, azalma ve ölümlerinin zaman içinde nasıl gerçekleştiğini incelemektedir. Bu çalışmanın amacı, Türk sağlık sistemindeki değişimlerin hastane popülasyon yoğunluğuna etkisini, örgütsel ekoloji kuramı açısından incelemektir. Hastane sayıları, Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan ayrıma göre, dönemler halinde değerlendirilmiştir. Hastane sayıları sahiplik açısından; Sağlık Bakanlığı hastaneleri, Üniversite hastaneleri, özel hastaneler, diğer hastaneler ve toplam olarak incelenmiştir. Araştırmanın verileri, Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan; Sağlık İstatistikleri Yıllıkları ve Yataklı Tedavi Kurumları İstatistik Yıllıklarından sağlanmıştır. Araştırma bulgularına göre, kamu sağlık politikalarının hastane sayıları üzerinde belirleyici etkileri olduğu görülmüştür. Kamu hastanelerinde politikaların etkisi daha doğrudan ve hızlı görülürken; özel hastanelerde bu etkinin daha dolaylı olduğu ülkenin ekonomik ve diğer politikalarından da etkilendiği görülmüştür. Araştırmada, 2010 yılından itibaren Türkiye’deki hastane popülasyonu yoğunluğunun dengelenme eğilimde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ancak şehir hastanelerinin yaygınlaşmasının Sağlık Bakanlığını, özel ve dolayısıyla toplam hastane nüfusunu etkileyerek bu dengeyi değiştirebileceği tahmin edilmektedir.
|
Örgüt üyelerinin ihtiyaçlarını, inançlarını ve değerlerini yönlendiren ve değişime uğramasını sağlayan dönüşümcü liderlik; sağlık hizmetleri örgütlerinde, etkililik, üretkenlik ve iş çevresinde iyileşmeleri sağlamakta oldukça etkilidir. Bu çalışmanın amacı, Dönmez ve Toker tarafından Türkiye’ye özgü geliştirilen dönüşümcü liderlik ölçeğinin geçerliliğinin sağlık çalışanları örnekleminde incelenmesidir. Bu çalışmaya bir kamu hastanesinde ve bir özel hastanede çalışan fizyoterapistler, hemşireler ve idari birim çalışanları dâhil edilmiştir (N: 1682). Araştırmada kolayda örnekleme yöntemi kullanılarak 468 anket uygulanmış ve 459 anket verisi analiz edilmiştir. Veriler Dönüşümcü Liderlik Ölçeği ile toplanmış, açıklayıcı faktör analizi ve doğrulayıcı faktör analizi ile değerlendirilmiştir. Ölçeğin açıklayıcılık katsayısı, ilham verici motivasyon (%24,05), katılımcı yaklaşım (%7,87), entelektüel uyarım (%6,58), güçlendirme (%5,96), bireyselleştirilmiş ilgi (%5,04), özel hayata etki (%4,41) olmak üzere 6 boyutla %54 olarak hesaplanmıştır. Model uyum iyiliği indeks değerleri; GFI 0,957; CFI 0,961; RMSEA 0.035; χ2/df 1,549; TLI 0,951 (p<0,001) olarak elde edilmiştir. Ölçeğin güvenilirlik analizi için hesaplanan Cronbach Alpha değeri 0,837’dir. Açıklayıcı faktör analizi sonucunda elde edilen modelde yapılan modifikasyonlardan sonra uygulanan doğrulayıcı faktör analizi mükemmel uyuma ulaşıldığını göstermiştir. Açıklayıcı faktör analizi ve doğrulayıcı faktör analizi sonuçları ve güvenilirlik analizi sonuçları birlikte değerlendirildiğinde, 19 maddelik ve 6 boyutlu dönüşümcü liderlik ölçeği sağlık çalışanı örneklemi için geçerli ve güvenilir bir araç olarak değerlendirilmiştir.
|
Elektronik Sağlık Kayıtları (ESK) sistemleri, kişilerin, geçmiş ve şimdiki fiziksel ve ruhsal sağlık durumlarıyla ilgili tüm bilgilerin bilgisayar ortamında kayıt altına alınmasını, saklanmasını, iletilmesini, erişilmesini, ilişkilendirilmesini, işlenmesini ve gerektiğinde kullanılmasını sağlayan sistemlerdir. İnsanların en mahrem bilgilerini ihtiva eden, özel nitelikli hassas veri olarak adlandırılan sağlık verilerinin hukuka aykırı bir biçimde ele geçirilmesi, işlenmesi veya paylaşılması ayrımcılık başta olmak üzere ilgili kişinin ciddi zararlara uğramasına sebep olabilmektedir. Bu bilgilerin paylaşılması kişinin özel hayatının gizliliğine, hastanın mahremiyet hakkının korunmasına ve doktorun hastasına karşı sır saklama yükümlülüğünün ihlal edilmesine sebep olmaktadır. Kişisel sağlık verilerinin çalınması veya yanlış şekilde anonimleştirilmesi de bir güvenlik zafiyeti olarak değerlendirilmektedir. Oluşabilecek tüm bu zafiyetler konusunda gerek bireysel ve gerekse toplumsal hassasiyetler artmakta, tartışmalar ve çalışmalar kamuoyunun gündeminde gittikçe artan bir şekilde yer almaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’de yaşayan farklı demografik özelliklere sahip bireylerin kişisel sağlık verileri ile ilgili farkındalık ve beklentilerinin ölçümü ve istatiksel olarak değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Elde edilen sonuçlara göre genel olarak katılımcıların elektronik sağlık kayıtları konusunda farkındalıklarının yüksek olduğu ve fakat dijital ortamda kayıt altına alınan sağlık verilerinin güvenliği ve gizliliği konusunda endişeleri olduğu yönünde sonuçlar elde edilmiştir.
|
Bu çalışmanın amacı, hasta güvenliği kültürünü ölçmede en sık kullanılan araçlardan biri olan Güvenlik Tutumları Anketinin (Safety Attitudes Questionnaire: SAQ) kullanıldığı yayınların bibliyometrik göstergeler açısından incelenmesidir. Bu amaçla, öncelikle hasta güvenliği ve hasta güvenliği kültürü kavramı açıklanmıştır. Daha sonra hasta güvenliği kültürü ile hasta sonuçları ve güvenlik performansı arasındaki ilişkiler irdelenmiştir. Ardından hasta güvenliği kültürünün nasıl ölçülebileceği ve Güvenlik Tutumları Anketi üzerinde durulmuştur. Bu anketin kullanıldığı yayınların bibliyometrik analizini yapmak için veriler Web of Science veri tabanından alınmıştır. Doküman türü olarak sadece makaleler, yayın tarihi olarak 01.01.1945-23.04.2021 seçilmiştir. Verilerin analizinde, metin madenciliği işlevleri ve gelişmiş görselleştirme seçenekleri nedeniyle VOSviewer programı (versiyon 1.6.16) kullanılmış ve bibliyometrik ağlar bu program aracılığıyla görselleştirilmiştir. Elde edilen 236 makalenin bibliyometrik analizi sonucunda; SAQ kullanan yayınlarda artış olduğu, en çok atıf yapılan makalenin “The Safety Attitudes Questionnaire: psychometric properties, benchmarking data, and emerging research” olduğu, en üretken yazarın J.B. Sexton, en çok makale yayınlayan derginin “BMC Health Services Research” ve en üretken ülkenin Amerika Birleşik Devletleri olduğu tespit edilmiştir. Makalelerin başlığında ve özetinde en fazla kullanılan terimler; güvenlik, hız, ekip çalışması, müdahale, versiyon, araç ve korelasyondur. Terim haritası beş küme (güvenlik, ekip çalışması, müdahale ve sonuç; ölçüm aracı ve ölçüm sonuçları; kesitsel çalışma; organizasyon ve strateji; yoğun bakım üniteleri) göstermiştir. SAQ kullanan çalışmalarda son yıllarda ortaya çıkan güncel temalar ise; duygusal tükenme, tükenmişlik ve hastane yönetimidir. SAQ kullanan makaleleri makroskopik ve yapılandırılmış bir bakış açısıyla değerlendiren ve literatürdeki mevcut araştırma eğilimlerini ortaya koyan bu çalışma, Güvenlik Tutumları Anketini kullanarak araştırma yapmayı planlayanlara yol gösterebilir.
|
Sağlık insanların yaratılışından itibaren temel isteklerin başında gelmektedir. Bu sebeple insanlar tarih boyunca sağlık sorunlarının çözümü için arayış içinde olmuşlardır. Günümüz koşullarında hastalıklardaki, müşteri beklentilerindeki ve rekabetteki artışla beraber gelişen teknoloji sağlık hizmetlerine olan talebi arttırmıştır. Bütün bu gelişmeler sonucunda sağlık kurumlarının faaliyetlerini sürdürebilmeleri kaynaklarını etkin ve verimli kullanmalarına bağlı hale gelmiştir. Bu sebeple sağlık kurumları maliyetlerini doğru yansıtabilecek bir maliyet yöntemi arayışına girmişlerdir. 1980’lere kadar Geleneksel Maliyetleme yöntemleri sağlık kurumlarının ihtiyacını karşılamış fakat küreselleşme ve hizmet çeşitliliğinin etkisiyle 1980’lerden sonra Geleneksel Maliyetleme yöntemleri yetersiz kalmıştır. 1980’lerden 1990’lı yılların sonuna kadar Geleneksel Maliyetleme yöntemlerinin eksiklerini gidermek için faaliyetleri hedef alarak maliyetlere yükleyen Faaliyet Tabanlı Maliyetleme (FTM) yöntemi kullanılmıştır. Günümüzde ise Faaliyet Tabanlı Maliyetleme yönteminin güncellenmesinin zorluğu, maliyetli olması ve en önemlisi de atıl kapasiteyi göz ardı etmesi nedeniyle sağlık kurumları, bu problemlere çözüm getiren Zamana Dayalı Faaliyet Tabanlı Maliyetleme (ZDFTM) yöntemini kullanmaya başlamıştır. Araştırmanın amacı, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Birimi’nde en çok tedavi uygulanan 4 kanser türünün bir kemoterapi işlemi başına maliyetini FTM, ZDFTM ve Geleneksel Maliyetleme yöntemleri kullanarak belirlemek elde edilen sonuçları hastane faturaları ve Medula geri ödemeleriyle karşılaştırmaktır. Araştırmada öncelikle kullanılan yöntemlerin özelliklerine ve uygulanabilirliğine ilişkin çalışmalar yapılmış ve Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Birimi’nin araştırmanın evrenini oluşturmasına karar verilmiştir. Araştırmanın örneklemini ise en sık karşılaşılan dört kanser türü oluşturmaktadır. Araştırmanın sonucunda, ilaç giderlerinin toplam giderlerin %64’ünü, işçilik giderlerinin ise %19’unu oluşturduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Tıbbi Onkoloji Birimi’ne özgü ilaç giderleri çıkarıldığında işçilik giderlerinin toplam giderlerin %60’ını oluşturduğu görülmektedir. En yüksek maliyet tutarlarına Geleneksel Maliyetleme yönteminde, en düşük maliyetleme tutarlarına ise Zamana Dayalı Faaliyet Tabanlı Maliyetleme yönteminde ulaşılmıştır. ZDFTM yöntemi sonuçlarıyla hastane faturaları ve Medula geri ödemeleri karşılaştırıldığında, 4 kanser türüne ait hesaplanan maliyetlerin hepsinin hastane fatura sistemi ve Medula geri ödeme tutarlarından yüksek olduğu dikkat çekmektedir. ZDFTM yöntemi ile hastane fatura sistemi ve medula geri ödeme tutarlarının en yakın olduğu sonuç C34 akciğer kanserinde tespit edilmiştir. Hastane fatura tutarı 334,32 TL, Medula sistemi geri ödeme tutarı ise 510,48 TL ZDFTM yöntemi sonuçlarından düşük çıkmıştır. En uzak sonuç C18 kolon kanserinde tespit edilmiştir. Hastane fatura tutarı 4.509,88 TL, Medula sistemi geri ödeme tutarı ise 4.809,44 TL ZDFTM yöntemi sonuçlarından düşük çıkmıştır.
|
Sağlık hizmetlerinde ve ulusal sağlık sistemlerinde performans ölçümünde parametrik olan ve parametrik olmayan çeşitli teknikler kullanılmaktadır. En Küçük Kareler Regresyonu (EKK) ve Stokastik Sınır Analizi (SSA) parametrik teknikler iken, Veri Zarflama Analizi (VZA) ve Malmquist Toplam Faktör Verimliliği Endeksi (MTFV) parametrik olmayan tekniklerdir. Bu çalışmada, sağlık hizmetlerinde ve ulusal sağlık sistemlerinde performans ölçümünde sıklıkla kullanılan SSA, VZA ve MTFV’de en çok hangi girdilerin ve çıktıların tercih edildiğinin ortaya konması amaçlanmıştır. Bu kapsamda, Birliktelik Kuralları Analizinden faydalanılmıştır. Yapılan analiz neticesinde, hastane verimliliğini değerlendiren çalışmalar arasında uzman hekim sayısını girdi olarak kullanan çalışmaların tamamında yatak sayısının da girdi olarak kullanıldığı görülmüştür. Bu iki değişkeni girdi olarak kullanan çalışmalar tüm çalışmaların %60’ını oluşturmaktadır. Çıktı değişkenlerinde ise, ameliyat sayısı ve muayene sayısını birlikte kullanan çalışmalar tüm çalışmaların %63’üdür. Ulusal sağlık sistemlerine ilişkin yapılmış olan etkinlik çalışmalarının %72’sinde girdi olarak yatak ve hekim sayıları birlikte kullanılmıştır. Çalışmaların %59’unda ise, bebek ölüm hızı ve doğumda beklenen yaşam süresi çıktı olarak birlikte kullanılmıştır. Ağız ve diş sağlığı merkezlerinin verimlilikleri ile ilgili yapılmış olan çalışmaların %85’inde ünit ve diş hekimi sayılarının girdi olarak birlikte kullanıldığı görülmüştür. Çıktı olarak ise, dolgu ve kanal tedavi sayılarının %69 oranında birlikte kullanıldığı tespit edilmiştir. Son olarak aile sağlığı merkezlerinin verimliliklerini araştıran çalışmaların %44’ünde ebe, hemşire ve hekim sayılarının girdi olarak birlikte kullanıldığı saptanmıştır. Çıktı olarak ise, bebek, çocuk ve gebe izlem sayıları ile birlikte muayene sayısının %33 oranında birlikte kullanıldığı anlaşılmıştır. Bu çalışmadan elde edilen bulguların ileride yapılacak olan çalışmalarda değişken seçiminde bir yol haritası sunacağı düşünülmektedir.
|