Seda DAGAR, Sibel ŞAHİN, Yunus YILMAZ, Uğur DURAK
Seda DAGAR, Sibel ŞAHİN, Yunus YILMAZ, Uğur DURAK
Uyku yeterliliği başarılı iş yaşamının temel belirleyicilerindendir. Bu çalış- manın amacı acil sağlık çalışanlarında uyku kalitesini belirlemek, mesleki ve sosyal yaşam üzerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem Araştırma 2011 yılında Kayseri ilinde aktif hizmet veren 112 Acil Yardım İs- tasyonunda görev yapan gönüllü 121 Acil Sağlık Çalışanı üzerinde yürütül- dü. Araştırmada, Sosyo-demografik Veri Formu ve Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği (PSQI) kullanıldı. Veriler SPSS 18.00 versiyonu ile değerlendirildi, is- tatiksel analizde yüzde ve frekans dağılımları, ortalama±standart sapma, ki kare testi, korelasyon ve lojistik regresyon analizi kullanıldı. Bulgular Pittsburgh Uyku Kalitesi puan ortalaması 4.14±3.09 olan grubun %28.9unun uyku kalitesi kötü idi. Kötü uyku kalitesinin %11inden (p=0.009, %95 GA: 0.111-0.726) bekar olmak, %7sinden (p=0.003, %95 GA: 0.065-0.564) ise kadın olmak sorumlu idi. Uyku kalitesi puanları ile mesleki ve sosyal yaşam etkinliklerinin olumsuz etkilenimi pozitif korelas- yon gösterdi, uyku kalitesi kötü olan acil sağlık çalışanlarında, genellikle dikkat ve konsantrasyon kaybı (%40.0, p=0.016), acil müdahalelerde ba- şarısızlık (%57.9, p=0.001), motivasyon (%46.2, p=0.004), performans (%41.4, p=0.024) ve iş verimi (%48.1, p=0.008) düşüklüğü yaşayanların oranı anlamlı düzeyde daha yüksekti. Düşük uyku kalitesi çalışanların günlük yaşam düzenini (%51.6, p=0.004) genellikle olumsuz etkiledi, sosyal yaşam sınırlılıkları (%45.7, p=0.034) ve iletişim güçlüğüne (%34.7, p=0.229) neden oldu. Sonuç Acil sağlık çalışanlarının üçte birinin uyku kalitesi kötü olup, grup düşük düzeyde uyku yeterliliği sorunu yaşamaktadır. Kadın ve bekar olmak uyku kalitesini düşüren en önemli faktörlerdir. Kötü uyku kalitesi hem günlük ya- şam düzenini hem de ciddi düzeyde yorgunluk, dikkat-konsantrasyon kay- bı, motivasyon, performans ve verim düşüklüğü yaratarak mesleki yaşamı sürekli olumsuz etkilemektedir.
|
Elif KILIÇLI, Gökhan AKSEL, Betül AKBUĞA ÖZEL, Cemil KAVALCI, Dilek SUVEREN ARTUK
Elif KILIÇLI, Gökhan AKSEL, Betül AKBUĞA ÖZEL, Cemil KAVALCI, Dilek SUVEREN ARTUK
Prilokaine bağlı gelişen methemoglobinemi nadir görülen bir du- rumdur. Bu yazıda epilasyon öncesi kullanılan prilokaine sekonder gelişen methemoglobinemi olgusunu sunarak nadir görülen bu durumun önemine işaret etmek istiyoruz. Otuz yaşında kadın acil servise baş ağrısı, dispne ve siyanoz şikayetleri ile başvurdu. Hasta- ya beş saat öncesinde bir güzellik merkezinde epilasyon öncesinde yaklaşık 1000-1200 mg prilokain subkutan enjeksiyonu yapıldığı öğrenildi. Başvuruda kan basıncı 130/73 mmHg, nabız 103/dk, vü- cut ısısı 37 °C ve solunum sayısı 20/dk olarak kaydedilmişti. Hasta- nın akral siyanozu belirgindi. Venöz kan gazında methemoglobin düzeyi %14.1 olarak ölçüldü. Hastaya 3 g intravenöz askorbik asit uygulandı. Tedavi sonrası semptomları gerileyen ve komplikasyon geliştirmeyen hasta 48 saat sonra taburcu edildi. Acil servis doktor- ları, prilokain enjeksiyonu sonrası gelişen dispne ve siyanoz ayırıcı tanısında mutlaka methemoglobinemiyi akla getirmelidirler.
|
Arif Alper ÇEVİK, İlhami ÜNLÜOĞLU
Arif Alper ÇEVİK, İlhami ÜNLÜOĞLU
Amaç Mantar zehirlenmeleri (MZ) dünyanın önde gelen mevsimsel ve bölgesel sağlık problemidir. Bu araştırmanın amacı MZ'de klinik faktörlerle sonuçlar arasındaki ilişkiyi incelemektir.Gereç ve YöntemAraştırma Acil Tıp departmanında gerçekleştirilmiştir. 1 Ocak 1991 ve 31 Aralık 2010 tarihlerinde başvuran hastalar geriye dönük olarak incelenmiştir.Bulgular599 MZ olgusu araştırmaya dahil edildi. Yaşlı hastalar daha yüksek mortalite (%8.8) ve komplikasyon (%12.3) oranına sahiptiler (p=0.005). (Odd oranı [OO]: 3.98, %95 [Güven Aralığı] GA 1.9291 - 8.2290, p=0.0002). Yaz aylarında başvuran hastalar daha yüksek mortalite (%9.5) ve komplikasyona (%11.9) sahiptiler (OO: 3.83, %95 GA 1.7068 to 8.6074, p=0.0011). Mantarları kendi toplayıp yemiş olan hastalarda mortalite ve komplikasyon oranı %6.8 iken bu oran satın alınmış vahşi mantarlarda %15.2 idi (p=0.016), (satın alınan mantarlar için OO: 2.46, 95% GA 1.1609 - 5.2353, p=0.0189). Gastrointestinal semptomları olan hastaların mortalite ve komplikasyon oranı %9.9 olarak saptandı (OO: 3.98, %95 GA 1.5503 10.2679, p=0.0041). Sonuç Yaşlılık, yaz mevsimi, satın alınmış vahşi mantarlar ve gastrointestinal semptomlar mortalite ve komplikasyonlar ile anlamlı ilişki göstermiştir.
|
Primer baş ağrısında ayırıcı tanının yapılması bazen doktorlar açısından zor olabilmektedir. Literatürde karbon monoksit ile baş ağrısı arasındaki ilişki çok iyi ortaya konulmuş olmasına karşın, dirençli ve nonspesifik başağrısı nedenlerinden biri olan kronik düşük doz karbon monoksit maruziyeti kendine özgü bulgusu olmadığından sıklıkla atlanmaktadır. Bu yazıda, iki yıl migren tanısı ile takip ve tedavi edilen kronik karbon monoksit zehirlenmesi olan bir olgu sunuldu. Kronik karbon monoksit zehirlenmesi epizodik paterni ve aile fertlerinde benzer şikayetlerin olması nedeniyle migren ataklarını andırabilmektedir. Karboksihemoglobin konsantrasyonlarının normal saptanması tanıyı ekarte ettirmemekte, ayrıca sigara kullanımı da karıştırıcı bir faktör olabilmektedir. Acil servislerine baş ağrısı ile başvuran hastaların karboksihemoglobin seviyeleri başağrısı olmadan acile başvuran hastalardan daha yüksek saptanmaktadır; fakat bildiğimiz kadarı ile karboksihemoglobin seviyesi ile migren arasındaki ilişkinin araştırıldığı bir çalışma literatürde bulunmamaktadır. Migren atakları özellikle kış aylarında tekrarlayan hastalarda kronik karbon monoksit zehirlenmesi akılda tutulmalıdır.
|
Çapan KONCA, Zelal KAHRAMANER, Mehmet BOŞNAK, Halil KOCAMAZ
Çapan KONCA, Zelal KAHRAMANER, Mehmet BOŞNAK, Halil KOCAMAZ
Baldıran otu (Conium maculatum) insanlar ve hayvanlar için zehirli bir bitkidir. Yanlışlıkla alımı sonucu merkezi sinir sistemi depresyonu, solunum yetersizliği, akut rabdomiyoliz, akut böbrek yetersizliği ve hatta ölüm meydana gelebilir. Conium maculatum zehirlenmesinde tedavi destekleyicidir. Baldıran otu alımı sonrası ağızda yanma, tükürük salgısında artış, ellerde titreme ve yürürken dengesizlik şikâyetleri ile acil servise başvuran 6 yaşında kız çocuğu klinik ve laboratuvar özellikleri ile sunuldu. Bu olgu, çevredeki bazı bitkilerin günlük tüketilen sebzelere benzerliği nedeni ile yanlışlıkla alımları sonucu ciddi zehirlenme belirtileri ve hatta ölüme neden olabileceğini vurgulamak amacı ile sunuldu
|
Amaç Acil servislerde acil tıp hekimlerince santral damar yolu işlemi sık uygulanır. Periferik damar yolu açılamadığı hallerde, diyaliz, acil sıvı ihtiyacı veya santral venöz basınç ölçümü gereken durumlarda hastalar için santral damar yolu gerekmektedir. Acil serviste, ultrasonografi (USG) kılavuzluğunda uygulanan acil santral venöz katater girişimi sürecinde ve uygulamayı takip eden 15 gün içerisinde komplikasyon varlığını değerlendirmek amacı ile bu çalışma yapıldı. Gereç ve YöntemSekiz aylık sürede acil servise başvuran ve acil santral katater gereksinimi olan hastalar ileriye dönük olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, eşlik eden hastalıkları ile tercih edilen girişimin yolu, saati, süresi ve endikasyonu kaydedildi. Ayrıca girişimi yapan hekimin çalışma yılı da değerlendirmeye dahil edildi.BulgularUltrasonografi eşliğinde santral venöz katater takılan 74 (40 erkek, 34 kadın) hastanın 65'inde (%87.8) internal juguler ven, dokuzunda (%12.2) femoral ven girişim için kullanıldı. Uygulama olguların 55'inde (%74.3) acil diyaliz ihtiyacı, üçünde (%4.1) CVP ölçümü, altısında (%8.1) ciddi hipovolemi için sıvı desteği, 10'unda (%13.5) periferik damar yolu güçlüğü nedeniyle yapıldı. Hastaların hiçbirinde işlem esnasında ve sonrasında komplikasyon izlenmedi. Yatırıldıkları bölümde takiplerinde 15 günlük süre içerisinde katater ile ilişkili enfeksiyon da saptanmadı.Sonuç Acil servislerde santral damar yolu gereksinimi sıktır. Kılavuzların önerisi doğrultusunda USG eşliğinde uygun şartlar altında yapılan girişimlerde komplikasyon riski yok denecek kadar azdır.
|
Amaç Bu çalışmada, acil serviste aşırı yoğunluğun nedenlerini belirlemeyi ve hastaların acil serviste kalış sürelerini azaltmaya yönelik önerilerimizi sunmayı hedefledik.Gereç ve YöntemBir yıllık sürede acil servise başvuran hastaların tıbbi bilgileri incelendi. Hastaların demografik özellikleri, kalış süreleri, tekrar başvuru sayıları ve konsültasyon durumları belirlendi.Bulgular1 Ocak 2013 ile 31 Aralık 2013 tarihleri arasında toplam 163951 hasta acil servise başvurdu. Bu süre içinde, 1210 hasta 24 saat içerisinde tekrar acile başvurdu. Toplam 38579 hasta tedavisini acil servisin gözlem odasında aldı ve ortalama kalış süresi 164.1 dakikaydı. En fazla konsültasyon istenen bölüm kardiyoloji idi. Konsültanların acil servise varış süresi ortalama 64 dakikaydı.Sonuç Dünyanın diğer bölgelerindeki acil servislere benzer şekilde, acilde aşırı yoğunluğun en önemli nedenleri acil serviste uzun kalış süresi, gecikmiş laboratuvar ve görüntüleme testleri, konsültanların gecikmesi ve yeterli hastane yatağı olmamasıdır. Hataları en aza indirmek ve memnuniyet oranını artırmak için, ilgili farklı birimlerle temas halinde, bazı sert önlemler alınmalıdır.
|
Birdal GÜLLÜPINAR, Hakan TOPAÇOĞLU
Birdal GÜLLÜPINAR, Hakan TOPAÇOĞLU
Subaraknoid plevral fistül (SPF) son derece nadir bir komplikasyondur. Dural aralık ve vertebral kolonların hasarı sonrası oluşur. SPF pnömosefali ve pnömorachis yokluğu ve varlığı şeklinde iki gruba ayrılır. Pnömosefali, kraniyal kavite içerisinde hava bulunması olarak tanımlanırken spinal kanala hava girmesine ise pnömorachis denir. Genelde pnömosefali ve pnömorachis ile SPF birlikteliği nadirdir ve künt travma sonrası gelişir. Ancak bizim hastamızda pnömosefali ve pnömorachis ile SPF birlikteliği ateşli silah yaralanması sonrası gelişmiştir. Bu yazıda, ateşli silah yaralanması sonrası torakal omurga yaralanmasının neden olduğu pnömorachis ve pnömosefalisi bulunan SPF olgusu sunuldu.
|
Amaç Nekrotizan fasiit (NF) cilt altı dokular ve fasyal planlarda nekrozla karakterize nadir görülen ama hayatı tehdit eden bir yumuşak doku enfeksiyonudur. Nekrotizan fasiit için laboratuvar risk indikatör (LRINEC) skor, NF teşhisinde kullanılan yararlı bir tanısal yöntemdir. Belirli bir LRINEC skor mortalite ile de ilişkili olabilir. Bu çalışmanın amacı NF için LRINEC skorun prognostik değerini ortaya koymak ve prognozu etkileyen risk faktörlerini belirlemektir.Gereç ve YöntemOcak 2008-Nisan 2013 tarihleri arasında Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi edilen nekrotizan fasiit tanılı 25 hasta çalışmaya dahil edildi. Yaşayan ve ölen hastalar; demografik özellikler, yandaş hastalıklar, presidpozan faktörler, enfeksiyon etkeni, debridman sayısı ve LRINEC skorlar açısından karşılaştırıldı.BulgularOrtalama yaş 55.6±16.70 yıl (min: 17-maks: 84), kadın/erkek oranı 16/9 idi. Altı (%24) hasta kaybedildi. En sık eşlik eden hastalıklar diabetes mellitus (%52) ve periferik vasküler hastalıklar (%24) idi. En sık etiyoloji ise kutanöz apseler (%32) ve perianal abse (%20) idi. Pseudomanas aeruginosa enfeksiyonu ölen hastalarda daha fazlaydı (p=0.006). Debridman sayısı ortancası ve LRINEC skor ölen hastalarda yaşayan hastalardan anlamlı olarak daha yüksek idi (sırasıyla p=0.003, p=0.003).Sonuç Pseudomanas aeruginosa enfeksiyonu ve çoklu debridmanlar mortalite ile ilişkilidir. LRINEC skror NF için mortaliteyi tahmin etmede kullanılabilir
|
Veysi ERYİĞİT, Yasin MAHSANLAR, Yoldaş DEMİRTAŞ, İsmet PARLAK
Veysi ERYİĞİT, Yasin MAHSANLAR, Yoldaş DEMİRTAŞ, İsmet PARLAK
Amaç Bu çalışmada, akut apandisit tanılı hastalarımızla ilgili elde ettiğimiz verileri literatürle karşılaştırmayı amaçladık.Gereç ve YöntemÇalışmamız İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği'ne 01.10.2010-01.10.2011 tarihleri arasında başvuran ve akut apandisit tanısı almış olan hastaları kapsamaktadır. Çalışmamızda hastaların demografik özellikleri, acil servise başvuru tarih ve saatleri, genel cerrahi servisine yatış tarih ve saatleri, acil serviste kalış süreleri, lökosit değerleri ve yaş ile ilişkisi, perforasyon oranı ve perforasyonun yaş ve lökosit değerleri ile ilişkisi ve alınan tanı ile ultrasonografi bulguları incelendi.BulgularApandisit tanısı alan 482 hastanın 300'ü (%62.2) erkek, 182'si (%37.8) kadındı. Erkeklerin yaş ortalaması 30.7±12.03 iken kadınların yaş ortalaması 31.17±13.22 idi. Akut apandisit tanısı alan 482 hasta incelendiğinde; bunların 320'si (%66.4) acil serviste 0-6 saat kalırken, 143'ü (%29.7) 6-12 saat kalmıştır. Akut apandisit tanılı 482 hastanın 366'sında (%75.9) ultrasonografi bulguları akut apandisit lehineydi ve bunların da lökosit ortalaması 13.141/mm3 idi. Akut apandisit tanısı alan 482 hastanın 46'sı (%9.5) perfore apandisit tanısı almıştır. Akut apandisit tanısı alan 482 hastanın lökosit ortalaması 13.044/mm3 bulunmuştur. Akut apandisit tanılı 482 hastanın 36'sında (%7.5) hem ultrasonografi bulguları akut apandisiti desteklememiştir ve hem de lökosit değerleri 11.000/mm3 altında çıkmıştır.Sonuç Akut apandisit olgularının daha sıklıkla genç erişkin erkek popülasyonunda görüldüğü sonucuna ulaşılmıştır. Ultrasonografi bulgularının tanı ile uyumu ve lökositoz birlikteliği akut apandisit için anlamlı ve destekleyici bulunmuştur. Lökosit seviyesi ve ultrasonografi bulgularının yanında; anamnez ve fizik muayenenin de önemli ve temel olduğu sonucuna varılmıştır. Akut apandisit tanılı hastaların büyük bir bölümü acil serviste 0-6 saat takip edilmiştir
|