Üniversite gençliğinin aile değerlerini konu edinen bu çalışma, Türkiye’de ailenin yapısını ve gelecekte alacağı muhtemel formu anlamaya dönük tarama desenine dayalı nicel bir araştırmadır. Küreselleşmeyle birlikte günümüz Türkiye’sinde ailenin yapısı ve değerleri farklılaşma eğilimindedir. Özellikle son yıllarda, alternatif aile modelleri gündeme gelmiş ve tartışmaya açılmış; böylece aileye ilişkin değerlerde değişim yaşanmıştır. Söz konusu değişimin izleri çalışmada toplumun en dinamik ve dönüşümden en çok etkilenen kesimi olan üniversite gençliği üzerinden analiz edilmiştir. Aile değerleri; akraba ilişkileri, anne-çocuk ilişkisi, cinselliğe bakış, çocuğun değeri, duygusal bağ, evliliğe bakış, geleneksel aile değerleri, kadın rolleri, karar alma süreçleri, farklı yaklaşımlar, sadakat, sosyoekonomik değer, şiddet olmak üzere 13 farklı boyutta değerlendirilmiştir. 497 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirilen araştırmada öğrencilerin aile değerlerinde geleneksel eğilimlerle birlikte, gelenekselden uzaklaşan eğilimlerin de olduğu; cinsiyet, okunan bölüm, anne-baba birliktelik durumu, annenin çalışma durumunun aile değerlerinin bazı boyutlarında anlamlı farklılık oluşturduğu bulunmuştur. Çalışmada konuyla ilgili kavramsal ve kuramsal çerçeve sunulmuş, elde edilen bulgular değişim kavramı merkezinde analiz edilmiştir.
|
Teorik ve ampirik literatürde ihracat hacmindeki artışların iktisadi büyüme performansını artıracağı yönünde genel bir kanaat mevcut olmasına rağmen hangi tür ihracat yapısının iktisadi büyümeyi nasıl uyaracağı konusu ideal bir inceleme konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Son dönem dış ticaret teorileri, ihracat çeşitliliğinin olası fiyat ve pazar dalgalanmalarına karşı bir sigorta mekanizması oluşturarak ihracat gelirlerinde istikrarın sağlanmasında ve dolayısıyla makroekonomik dalgalanmaların azaltılmasında önemli bir rol üstlendiğini öne sürmektedir. Bu kapsamda mevcut çalışmada ihracatta ürün çeşitliliğinin hesaplanmasına yönelik olarak geliştirilen üç farklı indeks (HerfindahlHirschman, Gini-Hirschman ve Theil Entropy indeksleri) kullanılarak 2002q1-2019q4 döneminde Türkiye’de ihracat çeşitliliğinin iktisadi büyüme üzerindeki etkileri incelenmiştir. Spesifik olarak iktisadi büyüme, sabit sermaye oluşumu, iş gücü ve ihracat çeşitliliği arasındaki dinamik ilişkiler, gecikmesi dağıtılmış otoregresif (ARDL) sınır testi (bounds test) yaklaşımına dayanan eşbütünleşme (cointegration) analizi aracılığıyla tespit edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen ampirik bulgular, incelenen dönem itibarıyla Türkiye’de ihracat çeşitliliğinin iktisadi büyüme üzerindeki pozitif etkisini teyit etmektedir.
|
Din, felsefe, sanat gibi disiplinlerin, üzerinde önemle durduğu konularından biri de güzelliktir. Güzellik, evren kompozisyonuna ilişkin bir kavram olduğundan evrenin hakikat ve hikmetine dair görüşler farklılaştıkça güzellik kavramına ilişkin izahlar da farklılaşmıştır. Bu çalışmada doküman incelemesi yoluyla ulaşılan verilerden hareketle ana hatları ile güzelliğin ontolojisi ele alınmıştır. Önce genel Türkçe sözlüklerindeki anlamlarından hareketle güzelliğin kavramsal çerçevesine işaret edilmiş, daha sonra konu ile ilgili farklı görüşler ışığında güzelliğin estetikle ilişkisi, güzelliğin hakikati, güzelliğin hikmeti ve güzelliğin gizlenişi konuları üzerinde durulmuştur.Ulaşılan veriler ışığında, mahiyetine ilişkin görüşler farklı olsa da güzelliğin bir hakikat olduğu, evrendeki güzelliklerin hikmetine ilişkin ileri sürülen Darwinist ve Marksist görüşlerin mantıklı gerekçelere dayanmadığı belirtilmiş; bu güzellikleri şuursuz tabiat ve tesadüfe veya insana atfetmenin izahının kolay olmadığı, güzelliklerin arkasında mutlak bir şuur ve iradenin bir zorunluluk olarak kendini gösterdiği vurgulanmıştır.
|
Orhan Pamuk’un ilk romanı olan Cevdet Bey ve Oğulları, sanatçının eserlerindeki temel izleği verir. Kimlik meselesi, sosyal değişim, politik çalkantılar ve Türkiye’nin panoraması Pamuk’un, ilk romanından itibaren hemen her romanında işlenir. Cevdet Bey ve Oğulları ise panoramik özelliğe sahiptir ve bir aile, nesiller romanıdır. Bu kitabı roman kahramanlarının hayatı algılayış biçimleri, anlam arayışları, yaşam biçimlerinin farklılaşması ve toplum düzenindeki değişim yanları ile ele almak; Türk toplumunun ve Türkiye’nin, Türk romanına nasıl yansıdığını belirlemeye katkı sağlar. Pamuk’un roman kronolojisinin başlangıcında yer alan bu esere dair yapılacak tespitler, sanatçının sonraki romanlarında, bu hususları ne şekilde işlediğini yorumlamaya da yardımcı olur. Benzer temaları işlemiş yazarlarla kıyaslanması hâlinde, Pamuk’un kurgusal bir dünya inşa ederken sergilediği özel tavrın anlaşılması kolaylaşır. Nihayetinde eser, sanatçının ilgileri, beğeni ve tercihleri ile şekillenen bir yapıdır. Makalenin amacı da hem sosyopolitik değişimlerin Türk romanında nasıl tezahür ettiğini göstermek hem de Pamuk’un yazarlık serüvenin ve şahsi perspektifinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamaktır.
|
İzmir ve İstanbul başta olmak üzere Osmanlı limanlarından hareket eden Batılı tüccarların zarara uğratılması ve korsanlar tarafından mallarına el konulması Avrupalı devletlerle ciddi problemlere yol açmıştır. XVI. yüzyılın ikinci yarısında artmaya başlayan ve son çeyreğinde zirve yapan Akdeniz korsanlığı XVII. yüzyılda da devam etmiştir. Osmanlılar XVII. yüzyılın ikinci yarısında Girit Savaşı’nda yalnız Venediklilerle değil, korsanlar tarafından bazı Batılı tüccarların gemilerine yapılan saldırılarla ilgili sorunlarla da uğraşmak zorunda kalmıştır. Çalışmamızda XVII. yüzyılın ikinci yarısında ticaretin yoğunluk kazandığı Osmanlı limanlarından hareket eden İngiliz, Venedik, Ceneviz, Hollanda ve Fransa ticari gemilerinden bazılarının Akdeniz’de Cezayir, Tunus ve Trablusgarp önlerinde korsanların saldırılarına maruz kalmaları, onlar tarafından mallarına el konulmaları ve bunun Batılı devletlerle Osmanlılar arasındaki ikili ilişkilere etkileri hakkında örnekler üzerinden bir değerlendirme yapılacaktır. Çalışmamızın temel kaynağını Cenova Devlet Arşivi’ne ait elçilik ve konsolos mektupları, raporları ile İngiliz Devlet Arşivi’ndeki State Papers kolleksiyonunda bulunan defterler teşkil edecektir. Özellikle XVII. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da görev yapan Agostino Spinola, Durazzo, Sinibaldo Fieschi, Pompeo Giustiniani ile İzmir’de görev yapan Ottavio Doria, Luigi Cartabono, Simon Massa ve Giovanni Luigi Gentile’nin yazışmalarından istifade edilecektir.
|
Tükenmişlik sendromu son zamanlarda yapılan çalışmalarla önem kazanmaya başlamıştır. Özellikle hizmet işletmelerinde çalışanların sundukları hizmetlerde duyarsızlaşma, duygusal tükenme ve kişisel başarıda düşüklük ile kendini göstermektedir. Bu durum örgütsel açıdan bakıldığında çalışanların fiziksel, psikolojik ve duygusal olarak rahatsızlıklar oluşmasına sebep olmakta ve neticesinde çalışanların moralini, motivasyonunu ve yaratıcılığını yok ederek işletme performansında düşüşlere neden olmaktadır. İşletmeler en önemli kaynağı olan çalışanlarının bazılarını kaybederek finansal ve sosyal bazı sonuçlarla da yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Bu araştırma ile tükenmişliğin işletme performansı üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla Eskişehir ve Kütahya illerinde gönüllülük esasına göre 205 kadın Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ile (SMMM) yüz yüze görüşmeler yapılarak anketler alınmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre kadın SMMM’lerin tükenmişliğinin işletme performansı ve alt faktörlerini (finansal ve finansal olmayan) negatif yönde etkilediği belirlenmiştir. Tükenmişlik ile medeni durum, yaş ve kurumda çalışma süresi, işletme performansı ile statü, medeni durum, yaş, gelir ve kurumda çalışma süresinin anlamlı biçimde farklılaştığı belirlenmiştir.
|
Sosyal politika, farklı yönetim ve piyasa tasavvurları olan siyasi ideolojilerin üzerinde sıklıkla tartıştığı ve eleştiri getirdikleri topluma hizmet uygulamalarıdır. Her bir siyasal teori, kendi yönetim anlayışından hareketle sosyal politikanın sorunlarını, açmazlarını veyahut gerekliliklerini ve bunun sınırlarını çizmeye çalışmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı, çeşitli siyasi teorilerin sosyal devlete ve onun temel argümanlarına bakış açılarını ve ileri sürdükleri eleştirileri ele almaktır. Çalışmada öncelikle sosyal politika/ sosyal devlet anlayışının genel bir çerçevesi çizilmekte ve ardından sırasıyla neoliberalizm, muhafazakârlık, sosyal demokrasi, sosyalizm ve Marksizmin sosyal politika yaklaşımları değerlendirilmektedir. Neoliberalizm, sosyal politikaları gereksiz ve maliyetli görerek eleştirmekte ve kamusal hizmetlerin şartlı sunumunu savunmaktadır. Muhafazakâr yaklaşım, neoliberalizmle uyumlu bir görüntü sergilemekte, ancak sosyal politika uygulamalarını sivil toplum vicdanına yükleyerek yardım çerçevesinde sunulması şeklinde bir yaklaşım benimsemektedir. Sosyal demokrasi yaklaşımı, sosyal politika uygulamalarını devletin görevi ve vatandaşın hakkı olarak görmektedir. Sosyalist ve Marksist yaklaşımlar ise, sosyal politika uygulamalarını, kapitalist düzenin kendi meşruiyet ve devamlılığını sağlamak için verdiği tavizler olarak okumakta ve bu uygulamaları eleştirmektedir. Literatürde bu yaklaşımların sosyal politikalara yönelik bakış açılarını bir arada değerlendiren çalışmaların azlığı bu araştırmayı önemli kılmaktadır.
|
Ekonominin küresel hale gelmesi ile birlikte işletmelerin, kurum ve kuruluşların gerçekleştirmiş oldukları faaliyetlerinin yapısı, içeriği ve yönü teknoloji tabanlı bir evrime dönüşmüş ve denetim faaliyetleri de söz konusu durumdan kendisine düşen payı almıştır. Gerçekleştirilen faaliyetlerin kapsamının genişlemesi ile denetlenmesi sorunları ortaya çıkmış olup denetim faaliyetlerinin kalitesi sorgulanmaya başlanmış; genişleyen işlem hacmi karşısında denetçinin mesleki şüphecilik rolünün önemi ortaya çıkmıştır. Buradan hareketle bu çalışmada; Türkiye’de Gaziantep ilinde 2020 yılı itibariyle faaliyet gösteren denetçilerin gerçekleştirilen denetim faaliyetlerinin kalitesi üzerinde mesleki şüphecilik rollerine yönelik tutumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın amacı doğrultusunda anket yardımı ile elde edilen veriler “SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) 22.0” programına aktarılarak uygun analizler yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda; denetçilerin denetim kalitesi üzerinde mesleki şüphecilik rollerine ilişkin yaş, eğitim ve sahip oldukları pozisyonların etkili olduğu fakat cinsiyet durumlarının herhangi bir etkiye sahip olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca gelecekte denetim kalitesinin artırılması ve denetçilerin kendilerini geliştirmeleri konusunda alınması gereken önlemlere ilişkin önerilerde bulunulmuştur.
|
ÖzBu çalışmada, Türkiye’de 1987-2017 dönemi için ticari açıklık, finansal gelişme, beşeri sermaye ve reel GSYİH arasındaki ilişkiler genişletilmiş Cobb-Douglas üretim fonksiyonu kullanılarak incelenmiştir. Değişkenler arasında mevcut bir ilişki olup olmadığını belirlemek amacıyla ARDL sınır testi yapılmış ve uzun dönemde Türkiye’de ticari açıklık, finansal gelişme, beşeri sermaye ile reel GSYİH arasında eş bütünleşmenin olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Uzun dönemli katsayı tahminleri, ticari açıklığın reel GSYİH üzerinde pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Diğer katsayılar incelendiğinde, uzun dönemde finansal gelişme dışındaki tüm değişkenlerin reel GSYİH üzerindeki etkisinin pozitif ve istatistiki olarak anlamlı olduğu, fakat finansal gelişmenin reel GSYİH’yı negatif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisinin yönünü belirlemek amacıyla yapılan VAR Granger nedensellik testinden elde edilen sonuçlar ise ekonomik büyümeden ticari açıklık, finansal gelişme ve beşeri sermayeye doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi olduğunu göstermektedir. Böylece Türkiye’de büyüme öncül ticaret hipotezinin varlığı doğrulanmıştır. Ayrıca, ticari açıklık ile finansal gelişme arasında ve beşeri sermaye ile finansal gelişme arasında çift yönlü nedensellik ilişkileri bulunmaktadır.
|
Düşünce kuruluşları Batılı ülkelerde ve sonrasında küresel ölçekte yeni bilgi üretimi ve rejimlerinin önemli bir aktörü haline gelmiştir. Özellikle ABD’de bilgi üretimi ve bilginin ticarileşmesiyle düşünce kuruluşları bir “fikirler sektörü” meydana getirmiştir. 2000’lerden itibaren Türkiye’deki düşünce kuruluşları “yeni bilgi” üretme kapasitelerinin artması ve medya araçlarını etkili kullanmaları nedeniyle sosyo-politik gündeme dair bilginin üretilmesinde oldukça etkili hale gelmişlerdir. Bu çalışma küresel bilgi toplumlarında sivil toplum düşünce kuruluşlarının bilgi üretme pratiklerine ve üretilen bilgilerin ticarileşme süreçlerine odaklanmaktadır. Bu bağlamda ayrıca Türkiye örneğinde düşünce kuruluşlarının bilgi üretme pratiklerine ve ürettikleri bilgilerin ticarileşme boyutlarının neler olduğuna bakılacaktır. Bu çalışma, temelde teorik bir tartışma üzerinden yürütülmekle birlikte Türkiye’nin önde gelen düşünce kuruluşlarının üst düzeydeki birkaç temsilcisiyle yapılan derinlemesine görüşmelerden de yararlanılmıştır. Bu çalışma kapsamında 10 sivil toplum düşünce kuruluşunun web-siteleri, sosyal medya ortamları ve açık erişimdeki dokümanları incelenmiş olup nitelikleri, işgücü, yayın ve diğer faaliyetleri analiz edilmiştir. Sonuçta, Batılı düşünce kuruluşları ile kıyaslandığında Türkiye’de düşünce kuruluşları sektörünün henüz beklenen etki ve nüfuza erişemediği ancak özellikle 2000’li yıllarda itibaren hızlı bir şekilde geliştiği tespit edilmiştir. Ayrıca yeni bilgi üretimi ve bilginin ticarileşmesiyle güç ve etkileri de bariz bir şekilde artmıştır.
|