René Girard’ın “üçgen arzu modeli” olarak bilinen kuramı anlatılara “metin merkezli” bir bakış açısı sunmaktadır. Bu kuram, anlatılardaki kahramanlar ve onların aralarındaki aşk ilişkilerini anlamak ve yorumlamak için modern edebiyat çalışmalarında kullanılmaktadır. Girard’ın önerdiği rakip tipi klasik Türk edebiyatındaki “rakip” tipine oldukça benzemektedir. Özellikle iki kahramanlı aşk mesnevilerinde bu rakip tipiyle sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu sebeple bahsi geçen metinleri bu kuramla yeniden yorumlamak mümkündür. Husrev u Şîrîn, iki kahramanlı aşk mesnevilerinin en bilinenlerindendir. İran edebiyatında Nizâmî tarafından kaleme alınan mesnevi Husrev’in ve Şîrîn’in ana kahraman olduğu, Ferhâd’ın ise dolayımlayıcı (rakip) tipiyle yan rolde yer aldığı bir hikâyeye sahiptir. Çağatay edebiyatı şairi Ali Şîr Nevâî tarafından ise Ferhâd u Şîrîn mesnevisi olarak yazılmıştır. Nevâî, Husrev’i ana kahraman olarak görmek istemez, “gerçek ve ideal âşık” tipi için uygun özelliklere Ferhâd’ın sahip olduğunu düşünür. Bu sebeple Husrev u Şîrîn mesnevilerinin hikâye çizgisini takip etmez, mesnevisinin ana kahramanı olarak Ferhâd’ı seçer ve eserinin adını da Ferhâd u Şîrîn koyar. Bu çalışmada René Girard’ın “üçgen arzu modeli”nden faydalanılarak Nizâmî ve Nevâî’nin ana kahraman tercihleri sorgulanacak; Husrev’in, Ferhâd’ın ve Şîrîn’in hikâyelerdeki rolleri ve üçgenin köşelerindeki konumları tespit edilecektir. Aslında Nevâî’nin bu hikâyede Ferhâd’ın ana kahraman olmasından çok Husrev’in “rakip” tipine dönüşmesine önem verdiği ortaya konacaktır.
|
İnsanların her kavram için yeni bir kelime türetmeleri mümkün değildir. Zira dildeki kelimeler sınırlı iken adlandırılması gereken nesne, olay, olgu, ve kavramlar sınırsız sayıdadır. Bu da yeni kavramların bir kısmının mevcut kelimelerle açıklanmasını mecbur kılar. Bu sayede kelimelerin anlamlarında çeşitlenmeler meydana gelir. Kelimelerin farklı kullanımları, dilin değişik görünümlerindeki biçimleri, zaman içerisinde kazandıkları yeni anlamları; anlambilim açısından önemli veriler sunar. Dik kelimesi için Türkçe Sözlük’te verilen anlamların neredeyse tamamının sıfat kapsamında yer alması, kelimenin niteleyici yönünü ortaya koymaktadır. Temel anlamıyla “yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan”ı ifade eden kelime, zaman içerisinde çeşitli anlam ilgileri ile farklı kullanımlar, yeni anlamsal boyutlar kazanmıştır. Bu anlamların bazılarının olumsuz, bazılarının olumlanan nitelikler olması ilgi çekicidir. Dik kelimesi ile geometri, astronomi, zooloji, hattatlık ve müzik alanında terimlerin türetildiği de görülmektedir. Bu makalede dik kelimesinin Türkçede nasıl kullanıldığı, anlam ve ifade bakımından ne şekilde çeşitlendiği ve bu çeşitlenme ile kelimenin hangi anlam boyutlarını kazandığı üzerinde durulacaktır. Bu maksatla, dik kelimesiyle oluşturulmuş birleşik kelime ve fiiller ile deyimler incelenecek; olumsuz ve olumlu anlamlar yüklenmiş sözlük birimleri belirlenecektir. Standart Türkiye Türkçesini temel alan eşzamanlı bir çalışma olduğundan Türkçenin tarihî ve çağdaş lehçeleri, Anadolu ağızları ile argo gibi özel diller yazının kapsamının dışında bırakılmıştır.
|
Eski Türkçenin söz varlığında tanıklanan türemiş sözcüklerin etimolojik açıklamalar yoluyla kök biçimlerine ulaşma uğraşı, Türk dilinin kavram köklerinin ve daha o dönemdeki kavramsal zenginliğinin ortaya çıkarılmasında önemli bir yere sahiptir. Türkologlar tarafından daha önce üzerinde ayrıntılı biçimde durularak yapısal ve anlamsal açıdan incelenmemiş kök biçimlerden bir tanesi de kü- fiilidir. Kü- fiili, etimolojik açıklamaları konusunda büyük güçlükler barındıran veya hâlihazırda farklı köklere bağlanan kimi türemiş sözcüklerin kaynağı durumundadır. Yapılan bu çalışmada, Eski Türkçenin söz varlığında özellikle eski Uygur Türkçesi metinlerinde sıklıkla küzet- sözcüğüyle ilişkili olarak kullanılan dahası Yabogan yazıtının ikinci satırında da tanıklanan kü- kök biçiminin yapısal ve anlamsal boyutları üzerinde durulacaktır. Yazının devamında, kü- sözcüğünün yüklendiği anlamlar ışığında, bu kök biçimden geliştiği değerlendirilen kügçi / küglüg, küt- / kütçi / küteçi / kütmek / küttür- / kütül- / kütümlüg / kütün- / kütürül- / kütüş-, küzet / küzet- / küzetçi / küzetçilig / küzetdeçi / küzetdür- / küzetgen / küzetgü / küzetgüçi / küzetig / küzetiglig / küzetiglik / küzetil- / küzetin- / küzetiş- / küzetlig / küzetmeklig / küzetmiş ve küzençü sözcükleri, yapısal ve anlamsal açıdan ele alınacaktır.
|
Orhun Yazıtlarının dili anlatıcılarının en yüksek düzeyde devlet adamı olması ve bunun bir sonucu olarak ifade ettiği kavramların karşılığı olarak içerdiği kelime kadrosu bakımından “devlet dili” sayılmalıdır. Hem kelime boyutunda hem de kalıp sözlerin kullanılmasında dilin bu yönü çok belirgindir. İncelendiğinde bu metinlerde halkın günlük hayatı, yaşama biçimi ve hatta değer yargılarına ilişkin sözlerden çok bir devlet başkanının kullanabileceği sözlerle karşılaşılmasının asıl sebebi budur. Örneğin bu anlatımlarda halkın çok fazla kullandığı kargış ve alkışlar hiç yer almamıştır. Bunun yanında birleşik fiil ve deyimlerin bol bol kullanılmış olması da bu durumun bir göstergesidir. Kelime boyutundaki farklılıklardan biri de yine o döneme ve Bilge Kağan’a özgü olan it- “devlet, bodun, törü düzeni kurmak; devleti ve milleti korumak, yaşatmak ve ilerlemesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapmak” fiilinin varlığıdır. Bu fiil bu anlamıyla Bilge Kağan anlatımlarında on bir kez, Tonyukuk metinlerinde ise yalnız bir kez kullanılmıştır. Bu çalışma ile ėt- yardımcı fiilinden ayrıca var olan bu fiil ve ondan türemiş kelimelerin incelenmesi amaçlanmıştır.
|
Hayatın her alanında kadınları erkek tahakkümünden kurtarmayı amaçlayan feminizm hareketi, 1960’lardan itibaren Türkiye’de de yükseliş göstermeye başlar. Türk edebiyatının toplumcu gerçekçi ilk kadın yazarlarından Suat Derviş [Baraner] de bu yolda eserler veren yazarlardandır. Suat Derviş, sosyo-ekonomik şartların kadın – erkek ilişkilerine yansımasından hareketle kadın – erkek eşitliğini savunan bir yazardır. Suat Derviş, Ankara Mahpusu isimli romanıyla, sosyo-ekonomik değişikliklerin kadınlar üzerindeki etkilerini ortaya koymuştur. 1945 yılında Haber gazetesinde Zeynep İçin adıyla tefrika edilen romanın ilk baskısı 1968 yılında Ankara Mahpusu adıyla yapılmıştır. Feminizm açısından edebiyatımızın erken dönem örneklerinden olan Ankara Mahpusu’nda aynı zamanda kapitalist sistemin de eleştirisi yapılır. Sözlüklerde “anamalcılık” olarak tanımlanan kapitalizm, sermayenin ve üretim araçlarının tek elde toplanması amacına dayanır. Ankara Mahpusu romanında Şakir Efendi’nin ölümünden sonra mal varlığı eşi Zeynep’e kalır. Bu aşamadan sonra ortaya çıkan Zeynep’le romanın başında tanıdığımız Zeynep birbirinden çok farklıdır. Bu farklılık önce kadınsı özellikleriyle ön plana çıkan Zeynep’in sermaye sahibi olduktan sonra erkeksileşmesi şeklinde ortaya koyulmuştur. Bu çalışmada, erkek egemen dünyada mücadele eden kadının kapitalizmin etkisiyle cinsiyetinden vermek zorunda kaldığı ödünler tespit edilmiştir. Bu tespitlerden hareketle Ankara Mahpusu romanında, kapitalizm karşısında Marksist feminizmin var olma koşullarının tam anlamıyla sağlanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
|
Halis Kıpçakçanın temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Ermeni Kıpçakçası ile onun çağdaş varislerinden olan Karay Türkçesi arasında dil özellikleri bakımından pek çok benzerlik bulunmaktadır. Bu benzerliklerden biri de yeterlilik kategorisinde tanıklanmıştır. Diğer Kıpçak lehçelerinde olduğu gibi Karay Türkçesinde de yeterlilik kategorisi al- yardımcı fiili ile ifade edilir. Karay Türkçesinin Troki (Trakay) diyalektinde ise, izine ilk kez Ermeni Kıpçak metinlerinde rastlanan fiil + {-mA} + bol- / bol- + fiil + {-mA} yapısı da tanıklanmıştır. Ermeni Kıpçakçasına ait örneklerde {-mA} fiilden isim yapım eki almış ana fiilin ardından gelen bol-, kendisinden sonra aldığı zaman/kip ve şahıs ekleri ile yeterlilik kategorisini tamamlamaktadır. Troki (Trakay) diyalektinde ise söz konusu yapının ardından al- yardımcı fiili de gelmekte ve karma bir görünüm sergilenmektedir. Yani Ermeni Kıpçakçasındaki fiil + {-mA} + bol-/ bol- + fiil + {-mA} yapısı; Troki (Trakay) diyalektinde fiil + {-mA} + bol- + al- / bol- + al- + fiil + {-mA} formuna kavuşmuştur. Bu durum, Ermeni Kıpçakçası ile Karay Türkçesi arasındaki organik bağı destekleyici özelliklerden biri olarak önem arz etmektedir.
|
1920 yılında iki cilt olarak yayımlanan İftardan Sonra, insanları eski ramazanlarda olduğu gibi neşelendirmek suretiyle Mütareke Döneminin toplum üzerindeki menfi etkisini bir nebze olsun gidermek maksadıyla neşredilmiştir. Bu amaçla genel olarak eğlence ve güldürü unsuru ön planda olan şiir, hikâye, fıkra / latife, fıkra / sohbet türlerinde metinlere yer verilmiştir. Dönemin sansürü nedeniyle olsa gerek devrin siyasi meseleleri esere yansımamıştır. Mütareke Döneminin renkli simalarından olan ve Türkçülere muhalefeti artarak devam eden Rıza Tevfik [Bölükbaşı] eserde aleni bir şekilde yerilen yegâne kişi olmuştur. Bunun dışında bugün dahi tartışma konusu olan kadının toplumdaki yeri ve sokak hayvanları meseleleri ile ilgili yazılara da yer verilmiştir. İftardan Sonra isimli kitap ile ilgili yapılan çalışmanın “Giriş” bölümünde eserin kimlik bilgileri, yazı kadrosu hakkında bilgi verilerek mecmuanın muhtevası hakkında değerlendirme yapılmıştır. “Konu ve Türlerine Göre Tahlili Dizin” kısmında, kitaptaki yazılar tasnif edilerek; her metnin türü, muhtevası belirtilmiştir. “Seçilmiş Metinler” kısmında ise genel olarak sonradan herhangi bir basın yayın organında yayımlanmadığı kanaati oluşan yazılara yer verilmiştir. Bununla birlikte sonradan değiştirilerek yayımlanan eserler de ilk hâlinin görülmesinin edebiyat tarihine katkısı olacağı düşüncesiyle bu kısımda yer almıştır.
|
Dokuma, Türklerde tarihi çok eskilere dayanan bir el sanatıdır. Hayvancılığın önemli bir yer tutması hayvansal ürünlerin farklı şekillerde değerlendirilmesini de beraberinde getirmiştir. Özellikle yün, pamuk ve ipek gibi hammaddeler değişik aşamalardan geçerek dokuma tezgâhlarında yerini almıştır. Dokuma türleri içerisinde en yaygın olanı halı, kilim ve cicim dokumalarıdır. Türklerin yaşadığı birçok coğrafyada görebildiğimiz dokuma örnekleri bazı merkezlerde önemli bir sanayi kolu hâline gelmiştir. Bu merkezlerden biri de Kırşehir’dir. İlk örneğini 17. yüzyılda gördüğümüz Kırşehir halısı, 18. ve 19. yüzyıllarda gelişimini tamamlamıştır. 19. Yüzyılda Kırşehir yöresi önemli bir dokuma merkezi hâline gelmiş, birçok insana iş olanağı sağlamıştır. Dokuma sanatının gelişmesine paralel olarak bu alanda bir terminoloji ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, Kırşehir yöresinde kullanılan 248 isim, 37 fiil olmak üzere 285 dokumacılık terimi derleme ve tarama yolu ile tespit edilmiştir. Bu terimler isimler ve fiiller olarak iki alt başlık altında sınıflandırılmıştır. Tespit edilen 248 isim unsuru tematik olarak yedi alt başlık içerisinde verilerek terminolojinin hangi konuda daha çok söz varlığına sahip olduğu ortaya çıkarılmıştır. Tespit edilen söz varlığı “Derleme Sözlüğü, Tarama Sözlüğü ve Güncel Türkçe Sözlük” ile karşılaştırılmış ve bu alandaki terminolojinin bu sözlüklere çok az oranda yansıdığı görülmüştür.
|
|
Basın yayın hayatı bir devrin siyasî ve sosyal yapısına tanıklık etmesi bakımından önemlidir. II. Meşrutiyet’in sonlarına doğru, Millî Edebiyat fikrinin edebiyat camiasında kendini iyice hissettirdiği sıralarda, isminden de anlaşılacağı üzere yedi günde bir yayınlanan Haftalık Gazete, mevcudiyetini sadece sekiz ay devam ettirebilmiştir (27 Haziran 1918-30 Ocak 1919). Varlık gösterdiği süre boyunca gazetenin her sayısında edebî eserlere yer verilmiştir. 1911’de yayınlanan Yeni Lisân makalesinin yarattığı etkiden sonra Fecr-i Âti edebî zümresinin “Sanat sanat içindir.” düsturunun aksine başlayan dilde sadeleşme, halk edebiyatı kaynaklarına yönelme ve pek çok alanda olduğu gibi sanatta da millileşmeyi arzulayan bir zihniyet değişimi yaşanmıştır. Bu değişim aşamasında hemen hemen her edebî türden eserin bulunduğu Haftalık Gazete’de eski ve yeni bir aradadır. Bu yüzden Haftalık Gazete’nin edebî alanda net bir çizgisi vardır demek biraz zordur. Fakat ille de bir tercih yapmak zorunda kalırsak incelememiz sırasında karşılaştığımız bazı açıklamalar, fikir yazıları bize, gazetenin genel yaklaşımının Millî Edebiyat çizgisine daha yakın olduğunu göstermektedir.
|