Şimal KÖKSAL CEVHER, Ezgi COŞKUN YENİGÜN, Hicran YETKİN, Cenk AYPAK, Fatih DEDE
Şimal KÖKSAL CEVHER, Ezgi COŞKUN YENİGÜN, Hicran YETKİN, Cenk AYPAK, Fatih DEDE
AMAÇ: Çalışmanın amacı, medikal tedavi altındaki kronik böbrek hastalarında yaygın görülen cilt
hastalıklarının prevalansını ve paternini belirlemek ve kronik böbrek hastalığı evreleri ile olan ilişkisini
tespit etmektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Konservatif tedavi altında olup, diyalize girmeyen, 18 yaş üzeri toplam
155 kronik böbrek hastası cilt lezyonları açısından tarandı. Tüm hastaların ayrıntılı laboratuvar
tetkikleri istendi ve dermatoloji uzmanı tarafından cilt, saç, tırnak ve oral mukozayı içeren dermatolojik
muayeneleri yapıldı.
BULGULAR: Toplam 150 hastada (%96,7) en az bir cilt lezyonuna rastlandı ve en sık görülen bulgu
kserozis oldu (%63,9). Diğer sık görülen cilt bulguları ise sıklık sırasına göre: ayak tırnaklarında
subungual hiperkeratoz %49 (76 hasta), diffüz alopesi %25 (38 hasta), vücut kıllarında azalma %23,2
(36 hasta) olarak saptandı.
SONUÇ: Kronik böbrek hastalığına sıkça eşlik etmekte olan cilt hastalıkları benign seyirli olmakla
birlikte, hastaların yaşam kalitesini bozabilmektedir. Kserozis, kaşıntı, hiperpigmentasyon, kıllarda
dökülme gibi cilt bulguları, tırnak ve oral mukoza lezyonları evre 1’den itibaren görülmeye başlanmakta
olup klinisyeni altta yatan renal hastalık yönünden uyarmalıdır.
|
Derya DUMAN, Emre ERDEM, Tevfik ECDER
Derya DUMAN, Emre ERDEM, Tevfik ECDER
AMAÇ: Kronik hastalığı olanların fiziksel aktivitesinin azaldığı gösterilmiştir. Biz de hemodiyaliz
hastalarımızın günlük fiziksel aktivitelerini pedometre ile değerlendirmeyi amaçladık.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmamız 66 hemodiyaliz hastası ile yapıldı. Hastalarımıza pedometre
vererek biri hemodiyaliz günü diğeri de diyalize girmediği gün olmak üzere ardışık 2 gün adım sayılarını
ölçtük. Hastalarımızın adım sayıları ile klinik özelliklerini karşılaştırdık.
BULGULAR: Pedometre ile adım sayısı ortalama 3426 ± 3357 (278-14713) adım / iki günde idi. 62
(%94) hastamız günde 5000 adımdan daha az adım atmıştı. Hastalarımızın adım sayısı ile hemodiyaliz
tedavi süreleri, vücut kitle indeksi, iki diyaliz arası kilo alımı, serum fosfor, albümin, hemoglobin
düzeyleri arasında anlamlı bir korelasyon yoktu (p > 0,05). Kadın ve erkek hastalar arasında adım
sayısı bakımından fark yoktu (p >0,05). Bununla birlikte hastaların yaşı arttıkça adım sayısı azalmıştı
(r= -0,43, p < 0,001). Adım sayısı fazla olan hastaların diyaliz öncesi ölçülen sistolik kan basıncı
(r=0,31, p = 0,01) ve diyastolik kan basıncı (r = 0,39, p < 0,001) daha yüksekti. Kardiyovasküler
hastalığı olanlar daha az adım atmıştı (p < 0,001).
SONUÇ: Hemodiyaliz hastalarının önemli kısmı sedanter yaşamaktadır. Yaşlı diyaliz hastalarının ve
kardiyovasküler hastalığı olanların fiziksel aktiviteleri daha da azdır.
|
OBJECTIVE: Patients with chronic kidney disease (CKD) have increased risk for cardiac arrhythmias.
Other than comorbidities like diabetes mellitus and cardiovascular disease, factors like acidosis,
uremia and electrolyte imbalance may contribute to this risk. The aim of this study was to evaluate
electrocardiography (ECG) measurements of ventricular repolarization and search for related clinical
features like serum electrolytes that may indicate a risk for arrhythmias in patients with pre-dialytic
CKD.
MATERIAL and METHODS: The study included 107 patients with stage 3-5 CKD and 49 healthy
individuals. ECG parameters; QT, QTc, Tp-e, Tp-e/QT and Tp-e/QTc were measured on ECG recordings
from all participants. Clinical features and serum electrolyte values were recorded.
RESULTS: Mean QTc of patients were higher than healthy controls (p=0.008). We found positive
correlations with QTc measurements and serum magnesium and phosphorus levels. We demonstrated
that Tp-e, Tp-e/QT and Tp-e/QTc were negatively correlated with potassium levels (p=0.023, 0.042,
0.013). Regression for clinical features revealed no other relation for these correlations.
CONCLUSION: Measuring ECG parameters may help to identify additional risk factors for
arrhythmogenesis. We found increased QTc measurements in pre-dialytic CKD patients who were
younger than in previous studies. Tp-e, Tp-e/QT and Tp-e/QTc were negatively correlated with serum
potassium. Electrolyte imbalances like hypokalemia might unravel the susceptibility for arrhythmias
in CKD patients.
|
Hemolytic uremic syndrome is a disease that often requires the transfusion of blood products. A child
(two and a half years old, boy) with Shiga toxin-associated hemolytic uremic syndrome who developed
respiratory distress after transfusion is presented. The patient was diagnosed with Transfusion-Related
Acute Lung Injury (TRALI) after eliminating other possibilities. Transfusions may be complicated by
a low rate of potential fatal transfusion-related reactions like TRALI.
|
Belde KASAP DEMİR, Caner ALPARSLAN, Fatma MUTLUBAŞ, Önder YAVAŞCAN, Duygu ERTAN, Demet ALAYGUT, Serdar SARITAŞ, Nejat AKSU
Belde KASAP DEMİR, Caner ALPARSLAN, Fatma MUTLUBAŞ, Önder YAVAŞCAN, Duygu ERTAN, Demet ALAYGUT,
... Devamını oku
Gram-negatif bakteri ilişkili peritonitler, kronik periton diyalizi hastalarının izleminde güçlük
yaratmaktadır. Özellikle pseudomonas türleri ile ilişkili perionitlerde tedavi güçleşmekte, kateter kaybı
söz konusu olabilmektedir. Ancak, bazı suşlar farklılık gösterebilmektedir. Burada, Ailesel Akdeniz
Ateşi (AAA) ilişkili amiloidoz nedeniyle son dönem böbrek yetmezliği gelişerek aletli periton diyalizi
programına alınan ve P. putida peritoniti geçiren 14 yaşında bir çocuk olgu sunulmuştur. Başvurusundan
bir gün önce başlayan karın ağrısı, ateş yüksekliği, kusma ve periton sıvısında bulanıklaşma şikayetleri
olup, kabulünde periton sıvısında silme lökositi ve %100 polimorf nüveli lökosit hücresi olan olguya
peritonit tanısı konuldu. Periton sıvısı kültürü alınarak ampirik sefepim tedavisi başlanan olgunun
kültüründe sefepime duyarlı P. putida üredi. Kateter disfonksiyonu gelişmesi üzerine üç gün süre ile
sistemik olarak da sefepim verildi ve intraperitoneal tedavisi ikinci haftanın sonunda kesildi. Olgunun
izleminde peritonit tekrarı ya da teknik bir sağ kalım sorununun olmadığı görülmüştür. Virulansı düşük,
antibiyotik tedavisine yanıtı yüksek olan ve immünsüpresif hastalarda görülen fırsatçı bir patojen
olduğu düşünülen P. putida’nın olgumuzun kullanmakta olduğu kanakinumab ile ilişkili olabileceği
düşünülmüştür. Olgu, pseudomonal bir peritonit olmasına rağmen, P. putida peritonitinde iki haftalık
sefepim monoterapisinin yeterli olduğuna dikkat çekmek amacı ile sunulmuştur.
|
Leptospirosis is a zoonotic infection, caused by Leptospira interrogans. Clinical presentation may vary
from asymptomatic infection to Weil disease characterized by multiple organ failure. We described a
22-year-old case who had renal, hepatic and pulmonary involvement with leptospirosis. He presented
with hyponatremia and recovered by the treatment with penicillin G. We emphasized that early
diagnosis and management will be life saving.
|
In this study, a case of catheter-related bacteremia caused by Cronobacter sakazakii, which was
successfully treated with antibiotic therapy, was presented. Since 1989, cases of contamination of
powder infant formula caused by C. sakazakii have been reported. However, adult infections related to
C. sakazakii are exceedingly rare.
A 61-year-old male patient was in dialysis treatment with chronic renal failure and blood cultures were
taken from peripheral veins and catheter because of fever. At the same time, moxifloxacin (400 mg/day
iv) and ampicillin-sulbactam (1 g/day iv) were started as empirical therapy. One bacterium was detected
on blood cultures obtained from peripheral veins and catheters and this bacterium was identified as C.
sakazakii by the VITEK 2 Compact automated system. The species identification of the isolated strain
was confirmed by 16S rRNA sequence analysis. The treatment of the patient, who was thought to
represent a case of catheter-related bacteremia, was continued and the catheter was not removed since
subsequent cultures did not reveal any bacterial growth. To our knowledge, the presented case is the
first bacteremia related to C. sakazakii from Turkey. As a result, C. sakazakii is an infection agent that
we have recently encountered and may pose a threat to public health.
|
Neslihan ÜLGER ÖZTÜRK, Reyhan NERGİZ-UNAL
Neslihan ÜLGER ÖZTÜRK, Reyhan NERGİZ-UNAL
Kronik böbrek hastalığı, glomerüler filtrasyonun azalmasıyla böbrekte sıvı-solüt dengesinin düzenlenmesi ve metabolik-endokrin fonksiyonlarda kronik ve ilerleyici bozulma hali olarak tanımlanabilir.
Kronik böbrek hastalığı gelişiminde rol alan inflamasyon, kronik böbrek hastalığının sonucu olarak
da ortaya çıkabilmekte ve KBH varlığına bağlı mortalite artışının en önemli nedenlerinden biri
olarak kabul edilmektedir. İnflamasyon ve diyet etkileşimi ile ilgili yapılan güncel araştırmalar çoklu
doymamış yağ asitleri, D vitamini, E vitamini gibi besin ögeleri ile karnitin, lipoik asit, flavanoidler,
probiyotikler ve prebiyotikler gibi diğer diyet bileşenlerinin renal inflamasyon sürecindeki olumlu
etkilerine işaret etmektedir. Derlemede, olası anti-inflamatuvar bazı diyet bileşenlerinin kronik böbrek
hastalığı ile ilişkili inflamasyon üzerine etkileri incelenmiştir.
|
OBJECTIVE: Oxidative stress (OS) is described as the imbalance of oxidative and anti-oxidative
systems towards oxidants and plays a role in the pathogenesis of GN. In many studies, ischemiamodified albumin (IMA) is identified as a sign of OS. However, it has not yet been studied in patients
with primary GN in the literature. In the present study, we aimed to determine the role of IMA in the
pathogenesis of primary GN.
MATERIAL and METHODS: Forty-five primary GN patients were divided into two groups as
proliferative GN (PGN) (n= 17, 37.8%) and non-proliferative GN (NPGN) (n= 28, 62.2%) according
to the histopathological findings. IMA was studied by the cobalt binding method. Since serum albumin
levels are commonly low in patients with GN, we calculated the adjusted IMA (aIMA) according to
serum albumin.
RESULTS: There was no significant difference between the two groups regarding IMA compared
with controls (n= 50). IMA was significantly higher in the PGN group compared with the control and
NPGN groups (p= 0.009, 0.037; respectively). There was a negative correlation between serum albumin
concentration and IMA.
CONCLUSION: These results support the role of OS in the pathogenesis of PGN in which inflammatory
immune glomerular injury is predominant
|
Serkan YILDIZ, Zahide ÇAVDAR, Gülgün OKTAY, Sülen SARIOĞLU, Ensari GÜNELİ, Osman YILMAZ, Taner ÇAMSARI
Serkan YILDIZ, Zahide ÇAVDAR, Gülgün OKTAY, Sülen SARIOĞLU, Ensari GÜNELİ, Osman YILMAZ,
... Devamını oku
AMAÇ: Çalışmada; sıçanlarda kimyasal peritonite bağlı peritoneal fibrozis modelinde, doksisiklin
uygulamasının periton morfolojisindeki değişiklikler, periton yıkama sıvısındaki matriks metalloproteaz
(MMP) ve matriks metalloproteaz doku inhibitörü (TIMP) aktiviteleri üzerine etkilerini incelemeyi
amaçladık.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmaya alınan 21 adet sıçan her grupta yedi adet olacak şekilde
üç gruba ayrıldı. Birinci gruptaki sıçanlarda klorhekzidin glukonat (CHX) ile kimyasal peritonit
oluşturuldu, ikinci grupta CHX ile kimyasal peritonit oluşturulan sıçanlara intraperitoneal doksisiklin
verildi, üçüncü grup ise kontrol grubu olarak kabul edildi. Çalışma sonunda sakrifiye edilen sıçanlardan
periton yıkama sıvıları, parietal ve visseral periton doku örnekleri alındı. Peritoneal yıkama sıvılarında
MMP-2, MMP-9, TIMP-1, TIMP-2 ve prokollajen tip I C-terminal peptid (PIPC) düzeyleri ölçümü
yapıldı. Periton doku örneklerinde kalınlık ölçümü, olgunlaşmamış kollajen düzeyi ölçümü ve
inflamasyon skorlaması yapıldı.
BULGULAR: Parietal periton olgunlaşmamış kollajen düzeyleri, parietal-visseral periton kalınlıkları
ve inflamasyon skorları açısından gruplar arasında anlamlı fark saptandı (p<0,05). Periton yıkama
sıvısında ölçülen TIMP-1 ve PIPC düzeyleri açısından gruplar arasında anlamlı fark saptanırken
(p<0,05), MMP-2 ve TIMP-2 düzeyleri açısından gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).
SONUÇ: Bu deneysel çalışmada, CHX solüsyonu periton dokusunda kimyasal hasarlanmaya yol
açmıştır. İstatistiksel olarak anlamlı olmasa da doksisiklin uygulaması CHX solüsyonunun periton
dokusunda yapmış olduğu hasarlanmayı azaltmıştır.
|