Amaç: Bu çalışmada nar kabuğu (Punica granatum L.) ekstraktının in vitro
olarak HSV-1 üzerine antiviral etkinliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Antiviral etkinlik değerlendirilmeden önce, nar kabuğu
ekstratının saf su ile dilue edilmiş farklı konsantrasyonlarının Vero hücre kültüründe sitotoksik aktivitesi belirlendi. Bu hücre kültüründe 0,87 mg/mL konsantrasyondan daha düşük konsantrasyonlarda sitotoksiteye neden olmadığı
tespit edildi. Antiviral etkinlik MTT testi ve mikroskobik analizler sonrasında
sitopatojenik etkinin (CPE) varlığıyla belirlendi.
Bulgular: Nar kabuğu ekstratının 0,87 mg/mL ila 0,87x2-5mg/mL arasındaki
konsantrasyonlarda HSV-1’e karşı önemli bir antiviral etkinliği olduğu belirlendi. Bu etkinin virusun hücreye girişine engel olmasıyla sağlamış olabilir.
Öneri: Nar kabuğu ekstraktının HSV-1’e karşı in vitro olarak antiviral etkinliğe sahip olduğu ve elde edilen sonuçlar doğrultusunda Punica granatum
L. ekstratının antiviral etkinliğinin daha detaylı belirlenebilmesi için in vivo
denemelere ihtiyaç olduğu düşünüldü. Ayrıca Punica granatum L. Ekstratının
Herpes viruslar ve diğer viruslara karşı etkinliğinin detaylı bir şekilde belirlenmesi gelecekte antiviral ilaç denemelerine katkı sağlayacaktır.
|
Amaç: Bu çalışmada, Fransa, Macaristan ve Uruguay’dan ithal edilen Şarole, Limuzin ve Hereford ırkı sığırların Türkiye şartlarında besicilik faaliyetlerinin teknik ve ekonomik açıdan karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmada, besi amacıyla Macaristan, Fransa ve
Uruguay’dan ithal edilen 6-7 aylık Şarole, Limuzin ve Hereford ırkı hayvanlara ait teknik ve ekonomik veriler kullanılmıştır. Her bir ülke ve ırktan 30’ar baş olmak üzere toplam 180 hayvan 6 ay süreyle besiye alınan
hayvanların verileri incelenmiştir. Başlangıçta ve 30’ar gün arayla tartılarak toplam ve günlük canlı ağırlık artışları (GCAA) ile yemden yararlanma
oranı (YYO) hesaplanmış ve performansları karşılaştırılmıştır. Ekonomik
analizde hayvanların ithal edildiği ülkelere göre ve ırk bazında toplam
maliyet, canlı ağırlık artış geliri ve kâr yönünden karşılaştırmaları yapılmıştır.
Bulgular: Irk bazında performans (GCAA ve YYO) yönünden herhangi bir
fark oluşmazken (p>0.05), ithal edilen ülkelere göre Fransa kökenli Şarole
ve Limuzinlerin; Macaristan kökenlilere göre önemli düzeyde daha fazla
GCAA sağladığı belirlenmiştir (p<0.05). Ekonomik açıdan ülke ve ırk bazında herhangi bir fark oluşmamıştır (p>0.05).
Öneri: Türkiye şartlarında besi performansı ve karlılık yönünden, incelenen ırklar arasında herhangi bir fark oluşmadığı, ülke düzeyinde yapılan
analizlerde ise Fransa kökenli Şarole ve Limuzinlerin; Macaristan kökenlilere göre daha fazla GCAA sağladığı belirlenmiştir. Tek bir tercih yapılacak
olursa, öncelikle Fransa kökenli Limuzinlerin tercih edilmesinde teknik ve
ekonomik anlamda faydalı olacağı düşünülmektedir.
|
Sakine ÜLKÜM ÇİZMECİ, Dursun Ali DİNÇ, Mustafa Numan BUCAK, Ömer Faruk YEŞİLKAYA, Muhammed Furkan ÇİFTÇİ, Vahit AĞIR, Maide GÖLBAŞI, Ayşe SARI, Hasan Ali ÇAY
Sakine ÜLKÜM ÇİZMECİ, Dursun Ali DİNÇ, Mustafa Numan BUCAK, Ömer Faruk YEŞİLKAYA, Muhammed Furkan ÇİFTÇİ, Vahit AĞIR,
... Devamını oku
Amaç: Bu çalışmada kültür vasatına ilave edilen L-Ergotiyonin ve
Fetuin’in blastosist gelişimine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmanın materyalini mezbahadan alınan ovaryumlardan
toplanan oositler oluşturmuştur. Maturasyon (IVM) medyumunda
22 saat inkübe edilen oositler fertilizasyon (IVF) medyumunda sperma
ile 20-22 saat inkübe edilmiştir. Fertilizasyon aşamasından sonra antioksidan
(Grup 1: L-Ergotiyonin (L-Erg) 0.05 mM (n:100), Grup 2: Fetuin 1
mg/ml (n:100), Grup 3: kontrol (n:120) ilave edilen kültür (IVC) droplarına
aktarılan zigotlar kültüre edilmiştir. Blastosist gelişimi 6. ve 7. günde
kontrol edilmiştir. İn vitro embriyo üretim aşamalarında oluşan farklılıklar
Ki-kare testi ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: In vitro maturasyona alınan toplam 320 oositin 299’unun
(%93,44) mature olduğu belirlenmiştir. Grup I, II ve III’ün maturasyon
oranları sırasıyla %94, %92 ve %94,17 olarak tespit edilmiştir. Grupların
cleavage oranlarının sırasıyla %92,55, %94,57 ve %92.04 olduğu belirlenmiştir.
Kültür aşamasına alınan 299 zigottan 65 (%21,74) adet blastosist
elde edilmiş ve gruplardaki blastosist oranlarının sırasıyla %45,74,
%11,96 ve %18,58 olduğu görülmüştür. Yapılan çalışma sonrasında blastosist
oranlarında L-Erg ve diğer iki grup arasında istatistiki farkın önemli
olduğu belirlenmiştir (p<0.05).
Öneri: Sonuç olarak L-Erg’in blastosist gelişim oranlarını iyileştirdiği görülmüştür.
L-Erg’in farklı dozlarda kullanımının araştırılarak antioksidan
etkinliğinin en yüksek olduğu dozunun in vitro embriyo üretiminde kullanılabileceği
ve daha fazla sayıda blastosist üretilebileceği düşünülmüştür
|
Amaç: Yapay zekâ 21. Yüzyılda teknolojinin gelişimi ile tıpta dahil olmak
üzere birçok bilim dalında kullanılmaya başlanmıştır. Yapılan araştırma
sonuçlarının uluslararası standartlara uygun nitelikte raporlanması, söz
konusu araştırmaları anlama, yorumlama ve eleştirel olarak değerlendirme sürecine anlamlı katkılar sağlayacaktır. CONSORT-AI (Consolidated
Standards of Reporting Trials- Artificial Intelligence [Araştırma Raporlamada Konsolide Standartlar- Yapay Zekâ]) sayısı hızla artan yapay zekâ
uygulamalarına bağlı olarak tıp ve sağlık alanında kullanımı yaygınlaşan
bir raporlama protokolüdür. Bu araştırmada Türkçe uyarlaması yapılan
CONSORT-AI protokolünün araştırmacılar tarafından doğru bir şekilde
anlaşılıp anlaşılmadığını değerlendirmek amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: TR Dizin dergilerden seçilen 22 makale CONSORT-AI
protokolü ile değerlendirici konumunda bulunan yazarlar tarafından değerlendirilmiş ve değerlendirme sonuçları yazarlar arası uyum analizi ile
test edilmiştir.
Bulgular: Elde edilen bulgular, değerlendiriciler arası uyumun istatistiksel olarak anlamlı olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte incelenen
araştırmalarda CONSORT-AI protokolündeki ilkeleri tümüyle gözeten bir
makaleye de rastlanamamıştır.
Öneri: Çalışmanın yapay zekâ odaklı araştırma çıktılarında izlenmesi
gereken ilkelere dikkat çekerek tıp ve sağlık alanında görev yapan bilgi
profesyonellerine, konuyla ilgili araştırmacılara ve araştırmaları değerlendirme konumunda bulunan editör ve hakemlere katkı sağlaması beklenmektedir.
|
Amaç: Bu çalışmada, yumurtaya verilen farklı dozlarda BPA’nın iskelet
kası gelişimi üzerindeki etkilerinin histolojik metotlarla belirlenmesi
amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntem: Isa Brown ırkı sağlıklı ticari anaçlardan elde edilen
310 adet döllü tavuk yumurtası kontrol, taşıyıcı, 50,100 ve 250 μg/yumurta olmak üzere 5 gruba ayrıldı. Test solüsyonları inkübasyon öncesi
yumurta sarısına enjekte edildi. Kuluçkanın 13, 18 ve 21. günlerinde, her
gruptan 10 canlı embriyo elde edilinceye kadar rastgele yumurta seçilerek açıldı. Embriyolardan alınan iskelet kası (musculus fibularis longus,
musculus sternocoracoideus pectoralis) doku örnekleri %10'luk formol
solüsyonunda tespit edildi ve rutin histolojik tekniklerle işlenerek parafinde bloklandı. Kesitler Crossmon’un üçlü boyama yöntemi ile boyandı.
PCNA (Proliferating cell nuclear antigen) reaktivitesi ise immünohistokimyasal yöntemle belirlendi.
Bulgular: Kas gelişiminin BPA uygulanan gruplarda geri kaldığı ve PCNA
pozitif hücre sayısının da daha yüksek olduğu dikkati çekti (p<0.05). Söz
konusu bu gruplarda enine bandlaşmanın çok zayıf olduğu ve miyotüp organizasyonunun ise henüz tamamlanmadığı gözlendi.
Öneri: BPA'nın iskelet kası dokusunun gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerinin ileride hayvanlardan beklenen bazı performans parametrelerinde
düşüşe neden olabileceği sonucuna varılmıştır.
|
Amaç: Bu çalışmada aşım sezonunda senkronize edilen Kangal ırkı koyunlara parenteral vitamin (β-karoten ve vitamin E) ve/veya iz element
(selenyum, manganez, bakır, çinko) uygulamalarının gebelik oranları üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Sunulan çalışma 200 adet Kangal ırkı koyun ile gerçekleştirildi. Çalışmaya dâhil edilen hayvanlar rastgele 4 eşit gruba ayrıldı.
Çalışmada bulunan tüm gruplara 11 gün arayla prostaglandin (PGF2α)
enjeksiyonu yapıldı. Kontrol grubuna (1. Grup) çift doz PGF2α enjeksiyonu dışında herhangi bir uygulama yapılmadı. İkinci gruba ilk PGF2α enjeksiyonuyla birlikte β-karoten ve E vitamini; Üçüncü gruba iz element
(selenyum, manganez, bakır, çinko) enjeksiyonu yapıldı. Bu mikrobesinlerin birlikte nasıl etki gösterdiklerini belirlemek amacıyla dördüncü gruba
hem vitamin hem de iz element kombinasyonu uygulandı. Çalışmaya dâhil
edilen tüm hayvanlara son PGF2α uygulamasından 48 saat sonra koç katımı yapıldı. Koç katımı sonrası 35. ve 60. günde transabdominal yöntemle
ultrasonografik gebelik muayenesi yapıldı.
Bulgular: Kontrol, 2., 3. ve 4. grupların 35. gün muayenesindeki gebelik
oranları sırasıyla %64, %62, %50 ve %60 olarak; 60. gün muayenesindeki
gebelik oranları sırasıyla %62, %60, %50 ve %59 olarak belirlendi. Gruplarda elde edilen gebelik oranları karşılaştırıldığında istatistiksel farklılık
görülmedi. Geç embriyonik ölüm ve erken fetal ölüm oranları bakımından
da belirgin istatistik farklılık tespit edilmedi.
Öneri: Senkronizasyon başlangıcında vitamin ve mineral takviyesinin fertiliteyi etkilemediği ancak senkronizasyon başlangıcından en az 15 gün
önce veya tekrarlı yapılan vitamin ve iz element takviyesinin fertiliteyi
artırabileceği kanısına varıldı.
|
Aim: The aim of this study was to determine the presence of Salmonella spp.
in egg and egg products and to determine antibiotic resistance profiles and
minimum inhibitory concentration (MIC) values of isolates.
Materials and Methods: A total of 200 samples including 100 eggs (35 village
eggs, 35 conventional eggs and 30 organic eggs) and 100 egg products (30
egg powders, 70 pasteurized liquid eggs) were collected from Samsun, Turkey.
Eggshell and egg contents samples were processed separately by pooling three
eggs together. The isolation and identification of Salmonella spp. was done according
to the method proposed by ISO 6579. The antimicrobial susceptibility
of Salmonella spp. isolates to various antibiotics and MIC values was performed
by VITEK 2 compact system using VITEK 2 AST-GN38 cards.
Results: Salmonella spp. were found in two of 100 (2%) eggs (organic egg
contents) and one of 100 (1%) egg products (pasteurized liquid egg). A total
of 11 isolates were confirmed by PCR techniques as Salmonella spp. with the
presence of oriC gene. The highest resistance was against amikacin, enrofloxacin,
gentamicin, tobramycin, cephalexin (100%), followed by nitrofurantoin
(81.8%), tetracycline (63.6%), ampicillin (54.5%), piperacillin (54.5%), cefpodoxime
(54.5%), and imipenem (9.09%). However, there was no resistance to
amoxicillin, marbofloxacin and trimethoprim/sulfamethoxazole. The results
showed that 11/11 (100%) of Salmonella spp. from three sample showed
multi-drug resistance against three or more antibiotic agents.
Conclusion: It is recommended to implement good hygiene practices, good
production practices and pasteurization techniques to minimize the risk of
Salmonellosis due to the consumption of eggs and egg products.
|
Amaç: Bu çalışma ile Burdur ilinde kesilen sığırların karkas ağırlıkları,
sığır yaşı, sığır ırkı, cinsiyet, vb. veriler incelenerek il genelinde sığır eti
arzı yapısının ortaya konulması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmanın materyalini, Burdur ili genelinde gerçekleştirilen
büyükbaş hayvan kesiminin yıllara göre ortalama %50’sine sahip
olan Burdur Güçbirliği A.Ş. kombinasına ait veriler oluşturmaktadır.
Bu kapsamda 2014/1 - 2018/9 ayları arasında kesimi yapılan ve bilgileri
eksik olmayan toplam 52.677 adet sığıra ait veriler çalışmaya dâhil edilmiştir.
Veriler grup sayısı itibariyle Bağımsız Örneklem t Testi ya da Tek
Yönlü Varyans Analizi ile değerlendirilmiş, alt gruplar arasındaki ilişkinin
önemlilik kontrolünde Tukey Çoklu Karşılaştırma Testi kullanılmıştır.
Bulgular: Analiz sonuçlarına göre; Burdur ilinde farklı ırklara sahip sığırlar
kesilmekle birlikte Holştayn ve Simental ırkı sığırlar sırasıyla kesimin
%88,61 ve %8,31’ini oluşturmaktadır. Kesilen hayvanlar cinsiyete
göre incelendiğinde dişi hayvanların %32,23; erkek hayvanların %67,77
oranında dağılım gösterdiği tespit edilmiştir. 2014 ve 2015 yıllarında dişi
sığır kesiminin yüksek olduğu Erkek/Dişi kesim oranının sırasıyla 1,81
ve 1,56’ya düştüğü saptanmıştır. Kesimhaneye sevk edilen sığırların; sayı
ve yıl sonu toplam karkas ağırlıklarının (sıcak karkas) 2014 - 2017 yılları
arasında sırasıyla %60,32; %67,08 oranında sürekli azaldığı saptanmıştır.
Öneri: Burdur ilinin genel üretim yapısı içerisinde süt sığırcılığı ana
faaliyet dalı iken besi sığırcılığı süt sığırcılığını destekleme amaçlı yapılan
tamamlayıcı bir üretim dalı şeklinde yürütülmektedir. Bu bağlamda
Burdur ilinde besi sığırcılığı faaliyetinde ihtisaslaşmış işletme sayılarının
artırılması üreticilerin üretim çeşitliliğini artırarak risklerini minimize
etmelerine ve ilin hayvansal üretim miktarlarında önemli düzeyde artışa
katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar,
yörede üretilen et ve süt miktarında sürdürülebilirliğin ve istikrarın korunmasının,
özellikle süt sığırcılığının devamlılığını sağlayıcı fiyat, maliyet
ve destekleme politikalarına bağlı olduğu göstermektedir.
|
Aim: Declared as a pandemic by the World Health Organization on March 11,
2020, Covid-19 has raised significant psychological concerns and physical
problems in humans. This study aimed to evaluate the relationship between
the methods of coping with stress of the SUFVM students with socio-demographic
characteristics, experiences during the Covid-19 pandemic process,
and professional career concerns.
Materials and Methods: The research sample consisted of 644 students from
the 1st-5th grades who continued their education at SUFVM in the 2019-2020
academic year and agreed to participate in the research. The research was carried
out by filling in the questionnaire form sent to the participants’ mobile
phones between 14-22 December 2020 voluntarily. The questionnaire consisted
of four parts in total, which determined socio-demographic characteristics,
professional career concerns, and experiences with Covid-19, and measuring
the style of coping with stress.
Results: It was determined that SUFVM students used the most “self-confident
approaches” (%27) and the least “seeking social support” (%13) sub-factors
among the strategies to cope with stress, female students had higher “helpless
approaches” scores (%22) than male students (%21), and fifth-grade students
had “helpless approaches” scores were lower than the other classes, and the
third-grade students had higher “submissive approaches” scores compared to
other classes.
Conclusion: It can be said that the coping strategies SUFVM students use are
mostly problem-based active styles, and they use passive styles related to
emotions less, also it is very important for them to develop skills to cope with
stressful situations such as the Covid-19 pandemic.
|
Aim: Bovine adenovirus (BAdV) is one of the viral agents that causes respiratory illness in cattle, along with numerous other viral agents. Although the prevalence of BAdV has been determined by serological studies conducted in our
country, there are limited data on the detection of BAdVs in respiratory system
samples, and there is no study on their molecular characterization. The aim of
this study was to detect and characterize BAdVs of the Mastadenovirus genus.
Materials and Methods: In this study, a total of 64 nasal swabs and one
lung sample from 65 cattle of different ages with respiratory system disease
symptoms were used. After the extraction of viral DNA, they were tested by
PCR using primers targeting the hexon gene region and the expected size of
amplicons were sequenced.
Results: According to the PCR results, three samples were found positive and
the positivity rate was detected as 4.6%. Out of positive samples, two were
able to be sequenced and one clustered in the BAdV-2 serotype while the other
was grouped in the BAdV-3 serotype.
Conclusion: In this study, it was revealed that BAdVs are contributing agents
in respiratory system infection in our country. Also, this is the first study reporting the molecular characterization of BAdV-2 and BAdV-3 in calves with
respiratory system infection in Turkey.
|