Kısa çalışma ödeneği ve kısa çalışma kavramı ilk kez 2003 yılında 4857 sayılı Kanunun 65. Maddesi ile hukuk sistemimize girmiştir. İlerleyen dönemlerde sistemin işleyişi ile ilgili yaşanan sıkıntılar nedeniyle uygulama İş Kanununun kapsamından çıkarılarak 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda işlenmeye ve uygulanmaya başlanmıştır. Bu çalışmada özellikle son dönemde korona virüs (Covid-19) salgının getirdiği kriz dönemi de dikkate alınarak işsizliğin azaltılması amacıyla bir işgücü piyasası politikası olarak uygulama alanı bulan kısa çalışma ödeneği sistemi incelenmiştir. Ayrıca sistemin doğduğu Almanya’dan başlanarak, Hollanda, ABD, Fransa ve bir uzak doğu ülkesi olan Japonya’daki farklı ülke uygulamaları incelenmiştir. İncelenen ülkelerdeki farklı uygulama modelleri mercek altına alınmıştır. Çalışmada sistemin daha aktif uygulanabilmesi için şartların nasıl değiştirilebileceği, yapılabilecek değişikliklerin başvuru yöntemine ve özellikle mevcut iş sözleşmesine etkisi değerlendirilmiştir. Son bölümde 2008-2009 ekonomik krizinden itibaren uygulana gelen ülkemizdeki kısa çalışma ödeneği sistemi ve korona virüs (Covid-19) salgını ile birlikte getirilen yeni uygulamalar incelenmiş, sistemin daha başarılı ve işler hale getirilebilmesi adına neler yapılabileceğine dair öneriler getirilmiştir.
|
Prim esaslı ilk sosyal sigorta uygulamalarına ev sahipliği yapan Almanya’da primsiz ödeme rejimi, sosyal güvenlik sistemini tamamlayan önemli bir sosyal politika bileşenidir. Bir bütün olarak sosyal güvenlik politikalarının icrasında Almanya, primli rejimde olduğu gibi primsiz ödeme rejiminin finansman sürecine katılmakta ve süreci denetlemektedir. Almanya örneğinde gerek kapsam gerekse yönetim süreci açısından primsiz ödeme rejimini oluşturan işleyişin hangi karakteristik özellikler taşıdığı bu araştırmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Bu odağa ulaşabilmek için önce Almanya sosyal güvenlik sistemine şekil veren ana prensipler açıklanmaya çalışılmış, sonra ise primli ve primsiz ödeme rejimlerinin kapsamı ve yönetim süreçleri, “Sosyal Yasa” [Sozialgesetzbuch (SGB)] adı verilen ve detaylı alt başlıklar içeren bir mevzuat düzenlemesi temelinde incelenmiştir. Almanya’da primsiz ödemelerin sosyal güvenlik sistemine içkin, fırsat eşitsizliklerinin ekonomik ve sosyal risklerle karşı karşıya kalan kişiler üzerindeki asimetrik sonuçlarını öngörebilen ve sosyal koruma işlevini fırsat eşitliği temelinde sağlamayı amaç edinen bir kamu yararı düşüncesine dayandığı görülmüştür. Öz olarak; ‘sosyal adaletin tesisi’ olarak özetleyebileceğimiz bu düşüncede primsiz ödemeler, iki temel işlev yüklenmiştir: İlki toplumun farklı kesimlerini çevreleyen eşitsizliklerin aşılması ya da en azından kısa ve orta vadeli etkilerinin hafifletilmesi; ikincisi ise sosyal ve ekonomik haklara erişime engel oluşturan sosyal risklerin kamu erki eliyle yönetilebilir ve bertaraf edilebilir kılınması.
|
Çocukluk kavramı ve çocukların da bir birey olduğu yönündeki tartışmalar modern çağla ortaya çıkmış olsa da bugün hala güncel meselelerdir. Çocuğun iyi olma hali perspektifi de öncelikle her bir çocuğun birey olma açısından yaşam kalitesini ve bundan memnun olma derecesini belirlemeye çalışır. Bu durumda; iyi olma hali bir yanda subjektif duygu ve deneyimlerin diğer yandan da yaşam koşullarının belirlediği bir kavramdır. Mevsimlik gezici tarım döngüsü, çocukların aileleriyle birlikte göç koşullarında bir yaşam sürmelerine neden olurken bu yaşamın çocukluk üzerindeki çarpıcı etkileri de dikkat çekmektedir. Göç koşullarında yaşamını sürdürmeye çalışan her bireyin sahip olduğu hak ve özgürlüklerin korunabilmesi, temelde bir insan hakları sorunudur. Şüphesiz bu durumdan en fazla etkilenen ve zarar gören çocuklardır. Fakat her çocuğun yetişkinlerin dünyasında maruz kaldığı koşullardan etkilenme durumu, gelişim sürecine göre değişebilmektedir. 2017 yılı Mayıs ayından Temmuz’a kadar Adana’nın Seyhan İlçesi, Çaputçu Mahallesi’nde Türkiye’nin farklı illerinden iç göç ile gelen ve Suriye Krizi’nden etkilenen mülteci bireylerin, “Mevsimlik Gezici Tarımda Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi” projesi kapsamındaki gözlemlere dayanarak oluşturulan bu çalışma, özünde çocukların göç olgusu ekseninde yaşadığı psikolojik ve sosyal sorunları görünür kılabilme adına küçük bir katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
|
Türkiye uzunca bir süredir Avrupa Birliğine (AB) üye olma çabasıiçindedir. Bu bağlamda, öteden beri önemli bir sorun olagelen işkazaları ve meslek hastalıklarını önlemek için AB’nin çalışmada sağlıkve güvenlik hukukuna uyum sağlamaya uğraşmaktadır. Uyumamacıyla Türkiye’de çok sayıda hukuk kuralı yürürlüğe konmuştur.Ancak bu çabalar, amacına ulaşamamıştır. İş kazaları ve meslekhastalıkları ile güvensiz çalışma koşulları, çözüm bulunamamış birsorun olarak varlığını sürdürmektedir.AB’nin çalışmada sağlık ve güvenlikle ilgili yönergelerin bir kısmı,güncel değildir. Aynı zamanda ilgili AB hukuku, belirli sorun alanlarınıözel olarak düzenleme bakımından eksiktir. Gerçekten psikososyalriskler ve kas-iskelet sistemini tehdit eden riskler gibi bazı temelkonuları düzenleyen özel yönergelerin çıkarılması başarısız olmuştur.Türkiye tarafında ise AB yönergelerine aykırı biçimde geniş çalışangruplarını koruyan önemli bir takım hukuki düzenlemelerin yürürlüğüsürekli ertelenmektedir. Ayrıca hukuksal düzenlemelerin gerekleriniyaşama geçirecek uygun nitelikte bir çalışma yönetimi sistemikurulamamıştır. Ek olarak enformel istihdamda yer alan çalışanlarınönleyici düzenlemelerden ve hizmetlerden yararlanabilmelerine olanaksağlayan bir mekanizma oluşturulamamıştır.
|
Sistem olarak tanınan sosyal güvenliğin amacı, sigortalıyı sosyalrisklere karşı korumaktır. Sosyal güvenlik sistemimizde benimsenenzorunluluk ve re’sen tescil ilkeleri gereği sigortalılık çalışmaya başlamaile kendiliğinden doğmaktadır. Primli sistemin benimsendiğiülkemizde, işveren tarafından bildirilmeyen ya da Kurumca tespitedilemeyen sigortalılık süreleri için hizmet tespit davası oldukçaönemlidir.Bu davada hem çalışma olgusu hem de prime esas kazançlar tespitedilmektedir. Ancak yüksek mahkeme tarafından her iki tespit içinbenimsenen usûl ilkeleri farklıdır.Bu çalışmada, hizmet tespiti davasında doğal sonuç olarak tespitedilen prime esas kazançların ve gerçek ücretin ispatı meselesiincelenecek ve yargı kararları irdelenecektir.
|
2018 yılının ilk gününden başlayarak yürürlüğe giren işuyuşmazlıklarında arabuluculuk, bugün alternatif mecrada yayılarakyerleşik yargısal bir konum işgal etmek üzeredir. İş uyuşmazlıklarındaarabuluculuğun zorunlu (dava şartı) oluşu, iş hukukunun kamusalniteliği gereği ciddi itirazlara konu olmuş ve önemli tartışmalarıtetiklemiştir. Nitekim zorunlu arabuluculuğa yöneltilen eleştiriler;‘emredici kuralların bertaraf edileceği’, ‘içtihat hukukununişlevsizleşeceği’ ve ‘adalete erişim hakkının engelleneceği’ yönünde veçoğunlukla hukuki gerekçelere vurgu yapan bir eksen üzerindenşekillenmiştir. Bu çalışma, hukuki gerekçeler çerçevesinde yürütülen butartışmalara katkı olabileceği düşüncesiyle ve tartışmanın perspektifinigenişletmek üzere ekonomi-politik bir pencere açmayı hedeflemiştir.Zira hukuki süreçlere de yön veren ekonomi-politik işleyiş izlenerek vesahanın açıklayıcı bilgisine müracaat edilerek, zorunlu arabuluculuğunbaşka bir açıdan görünümü ortaya konulmaya çalışılmıştır. Böylece işçiile işveren açısından aynı anlama gelebilecek bir arabuluculuğunolanaksızlığı, sınıf kuramı hatırlatılarak, somut veriler aracılığıylatartışılmıştır
|
Aralık 2019'da ortaya çıkan COVID-19 salgını ve yarattığı sosyalsorunlar hem ulus devletlerin sosyal politika düzenlemelerini hem deyerel yönetimlerin aktif rolünü etkiledi. Günümüzde belediyeler, refahsağlayan ve ortak ihtiyaçları karşılayan yerel refah sistemindeki enönemli aktörler olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, İstanbulmetropol kent düzeyinde, yerel düzeyde küresel bir salgına nasıl yanıtverilebileceğini ele alarak potansiyelleri, kapasiteleri, mücadelealanlarını ve fırsatları ortaya çıkarmak amacıyla doküman incelemeyöntemiyle belediyelerin sosyal politika alanında sunduğu hizmetlerrefah devleti ve yerel refah perspektifinden değerlendirilmiştir. Buamaçla İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve farklı sosyo-ekonomik vedemografik koşullara sahip olduğu tespit edilen beş ilçe belediyesiincelenmiştir. Çalışma sonucunda belediyelerin yerel yönetimlerdüzeyinde koruyucu ve önleyici tedbirler aldıkları; bazı sosyal yardımuygulamaları gerçekleştirdikleri ve dezavantajlı gruplara sınırlı sosyalhizmet sundukları tespit edilmiştir. Bulgular, pandemi başlangıcındabelediyelerin temel ihtiyaçların karşılanmasına yönelik hizmetlereöncelik verdiği; daha sonraki süreçte teknoloji kullanımında ise(psikolojik danışma, telefonla danışmanlık, video ve canlı internetyayıncılığı ve bilgilendirici seminerler gibi) yeni deneyimler kazanmayabaşladıklarını ortaya koymuştur. Bu deneyimlerden elde edilen bilgi vehizmetlerin sürdürülebileceği öngörülmekle birlikte, belediyelerinkurumsallaşma, gelir ve sosyo-ekonomik gelişme bağlamında sosyalhizmetlerin niteliğinin farklılaştığı tespit edilmiştir.
|
Bu çalışmanın amacı feminist persfektiften hareketle feministliteratür içinde gelişmiş olan kesişimsellik yaklaşımı bağlamındaİzmir’de yaşayan Roman kadınların iktisadi hayata katılım sürecinianlamaya çalışmaktır Konak, Karşıyaka ve Bergama ilçelerindeyaşayan Roman kadınları üzerinde gerçekleşen nitel çalışmada Romankadınların yaşadığı kimlik kaynaklı çoklu ezilme sürecineodaklanılmıştır. Çalışma bulgularına göre Roman kadınının iktisadiyaşama katılma deneyimi, kadınların farklı ırk, kültür, etnik köken, dinve sınıf gibi kimliklerin kesişiminde ezildiğini ileri süren kesişimsellikyaklaşımının iddiasını desteklemektedir. Farklı kimliklere sahip olankadın, toplumsal cinsiyet kimliğinin yanı sıra taşıdığı başat kimliğindendolayı da ezilmektedir. Araştırmaya göre İzmir’de yaşayan Romankadını, iktisadi yaşamda toplumsal cinsiyet kimliğinin yanı sıra başatkimliği olan Roman aidiyetinden dolayı da ezilmekte, dışlanmakta veayrımcılığa uğramaktadır.
|
İşe uygunluk değerlendirmesi, işyeri hekimleri (İYH) başta olmaküzere çalışma hayatı ile ilgilenen hekimlerin önemli bir sorunudur.Kronik hastalıklarda, iş kazaları ve meslek hastalıkları tanısı sonrasında,gebelik gibi fizyolojik durumlarda çalışanın yeni durumuyla çalışmaşekline uyumu ve uygunluğunu değerlendirmek gereklidir. Budeğerlendirmeler sonrasında çoğu kez çalışma ortamında değişikliklerve düzenlemeler yapmak ve geri dönen çalışan için çalışana özel sağlıkizlemi planlamak gerekir. Konu ile ilgili ulusal rehber dokümanlarınolmayışı ve diğer alan uzmanlarının iş sağlığı ve güvenliği (İSG) ile ilgilibilgi ve farkındalık düzeylerinin çoğunlukla yetersiz olması sorunu dahada büyütmektedir. İyi uygulama örneklerinde ya işe uygunlukkonusunda yetişmiş özel bir insan gücünün ya da çoğunlukla birden çokdisiplinin bir arada çalıştığı bir referans merkezin değerlendirmesürecini yönettiği görülmektedir.Türkiye’de, iş ve meslek hastalıkları uzmanlığı (İMHU) 2012 yılındakurulmuş yeni bir uzmanlık alanıdır. Halen çok az sayıda uzman meslekhastalıkları tanısı, çalışanların sağlığının korunması ve geliştirilmesialanlarında çalışmaktadır. İMHU alanı için önemli etkinliklerden biriside işe uygunluk değerlendirmeleridir. İMHU işe uygunlukdeğerlendirmelerinde sahada İYH başta olmak üzere iş sağlığı profesyonellerinin ihtiyaç duyduğu iş-sağlık ilişkisini kurmak üzerineeğitim almış uzmanlardır. Çalışanın tıbbi izlemi ve çalışma ortamınayönelik öneriler konusunda karar verirken klinik bilgilerini işyeri ortamıfaktörleri ile birlikte değerlendirebilmektedir.Bu derlemede işe uygunluk konusunun; iş ve meslek hastalıkları bilimalanı uzmanı gözüyle, ülke örnekleri, örnek bir olgu ve önerilerüzerinden tartışılması amaçlanmıştır.
|
2020 yılında yaşanan Covid-19 pandemisi dünyayı sarsmış,küresel bir krize neden olmuş ve yüzyılın en büyük felaketlerinden birihaline gelmiştir. Pandemi sırasında, benzeri görülmemiş sayıda ofisçalışanı uzaktan çalışmaya geçiş yapmış, bununla birlikte liderler vegirişimciler fiziksel bir ofise bağlı olmayan işyeri stratejilerininönemini fark etmişlerdir. Literatürde uzaktan çalışmanın çeşitli yönlerive uzaktan çalışmayla ilgili alanları kapsayan birçok araştırma olmaklabirlikte, uzaktan çalışmanın tam olarak ne olduğu yanı sıra bireysel veörgütsel olarak hangi sonuçlara sahip olduğu konusunda da halabilinmeyen hatta yanlış bilinen birçok bilgi söz konusudur. Buaraştırmada, literatürdeki bu boşluğu doldurmak amacıyla öncelikleuzaktan çalışmaya dair kavramsal çerçeve sunulmakta, daha sonrauzaktan çalışmanın tarihsel gelişimi, uzaktan çalışmaya dair yanlışbilinenler ve uzaktan çalışmanın avantajları ve dezavantajları elealınmakta, son olarak da Covid-19 pandemisinin uzaktan çalışmaüzerindeki etkileri incelenmektedir.
|