Amaç: Bu çalışmada kliniğimizde acil olarak penetran keratoplasti uygulanan hastaların endikasyonları, klinik bulguları ve görsel sonuçlarını
değerlendirilmek.
Gereç ve Yöntem: Retrospektif olarak yaptığımız bu çalışmaya Aralık 2016-Mayıs 2018 tarihleri arasında kliniğimizde acil olarak penetran
keratoplasti uygulanan olgular dahil edildi. Hastaların endikasyonları, klinik bulguları, görsel sonuçları, greft sağkalım oranları,
göz korunma oranları, intraoperatif ve postoperatif komplikasyonları değerlendirildi.
Bulgular: 20 hastanın 23 gözüne acil penetran keratoplasti uygulandı. Hastaların 12’si erkek, 8’i kadındı. Yaş ortalaması 61,8±16,6 (28-
90) yıldı. Tüm hastaların preoperatif görme keskinliği ≤ 0,008 idi. Ortalama takip süresi 6±4,8 (2-18) aydı. En sık acil penetran keratoplasti
endikasyonu keratite bağlı perforasyondu. Cerrahi sonrası iki göze (%8,6) tekrar acil penetran keratoplasti uygulandı. Fitizis bulbi
4 gözde (%17,3) ve grefon yetmezliği 3 gözde (%13,0) gelişti. 15 gözde (%65,2) greft saydamlığı elde edildi. Ameliyat sonrası görülen
komplikasyonlar sütürlerde gevşeme (n=9 göz), persistan epitel defekti (n=6 göz), grefonda keratit (n=3 göz), koroid dekolmanı ve hipotoni
(n=1 göz), retina dekolmanı (n=2 göz), endoftalmi (n=1 göz) idi. Cerrahi sonrasında gözlerin %43,4’ünde vizyon artışı elde edildi.
Sonuç: Acil penetran keratoplastide greftin saydamlığının sürdürmesi diğer penetran keratoplasti endikasyonlarına göre daha düşük olmakla
beraber dikkatli bir ameliyat sonrası, altta yatan hastalığın sebebine yönelik ek tedaviler ve yakın takiple görsel anlamda iyi neticeler
elde etmek mümkündür.
|
Amaç: Glokom hastalarının normal göz içi basıncına sahip birinci derece akrabalarında peripapiller retina sinir lifi tabakası, maküler
ganglion hücre tabakası ve merkezi kornea kalınlıklarını ve optik sinir başı parametrelerini ölçerek bunları sağlıklı kişilerle karşılaştırmak.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya primer açık açılı glokom hastalarının kardeş, çocuk ya da torunu toplam 21 birinci derece akraba ile
27 sağlıklı kontrol dahil edildi. Bu asemptomatik 21 akrabanın iki taraflı retina ve optik sinir başı parametreleri ile merkezi kornea kalınlıkları
swept source optik koherans tomografi kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında akrabaların sol gözlerinde temporal kadran retina sinir lifi tabakasında anlamlı incelme
tespit edildi (72,75±8,85 μm / 82,30±10,48 μm, p=0,002). Maküler ganglion hücre iç pleksiform tabaka akrabaların sol göz alt-nazal
kadranında daha ince idi (p=0,03). Akrabalarda sağ göz alt-nazal ve sol göz üst, üst-nazal, alt-nazal ve üst-temporal kadranlarda
ganglion hücre kompleksi istatistiksel olarak anlamlı derecede ince bulundu (sırasıyla p=0,02, p=0,03, p=0,005, p=0,02 ve p=0,03).
Merkezi kornea kalınlığı ve optik sinir başı parametreleri sağ, sol ve kontrol gözler arasında anlamlı fark göstermedi.
Sonuç: Sağ göz ganglion hücre kompleksinde bir kadrandaki incelme dışında farklı olan bütün parametreler sol gözlerden elde edildi.
Kontrol grubu ile kıyaslandığında akrabaların sol gözlerinde bir kadranda retina sinir lifi tabakasında, bir kadranda ganglion hücre iç
pleksiform tabakasında ve dört kadranda ganglion hücre kompleksinde incelme vardı.
|
Amaç: Tiroid oftalmopatisi olan hastaların yaşam kalitesini değerlendirmek ve aynı zamanda tiroid oftalmopatinin evresi ve süresi ile
yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi belirlemek.
Gereç ve Yöntem: Tiroid oftalmopati tanısı alan 80 hasta ve oftalmolojik hastalığı olmayan 80 kişilik bir kontrol grubu prospektif olarak
değerlendirildi. Tiroid oftalmopatinin tanısı ve evrelemesi European Group on Graves’ Orbitopathy sınıflandırmasına göre yapıldı.
Tüm olguların düzeltilmiş en iyi görme keskinliği ölçümü, renkli görme ölçümü, ışık refleksi değerlendirmesi, ön segment muayenesi, fundus
muayenesi, göz içi basıncı ölçümü, Hertel ekzoftalmometre ile proptozis ölçümü ve ortoptik muayenesi yapıldı. Tüm hastalara tiroid
oftalmopatinin yaşam kalitesi üzerine olan etkisini belirlemek amacıyla hem çalışma hem de kontrol grubuna Short Form-36 (SF-36)
ölçeği uygulandı.
Bulgular: Oftalmopati grubunun SF-36 ölçeğine ait tüm parametrelerinin skorları kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede
daha düşüktü (p<0,05). Oftalmopatinin şiddeti arttıkça genel sağlık algısı (p=0,032), fiziksel rol kısıtlılığı (p=0,024), fiziksel
fonksiyon (p=0,004), ağrı (p=0,041) ve mental sağlık (p=0,078) parametrelerinin skorları istatistiksel olarak anlamlı derecede azalmakta
idi. Tiroid oftalmopatisi 1 yıl ve daha fazla süre devam eden hastaların genel sağlık algısı (p<0,001), fiziksel rol kısıtlılığı
(p=0,005), fiziksel fonksiyon (p=0.004), ağrı (p=0,023) ve emosyonel rol kısıtlılığı (p=0,025) tiroid oftalmopatisi 1 yıldan daha az devam
eden hastalara göre anlamlı derecede daha düşüktü. Tiroid oftalmopatinin süresi ile SF-36 ölçeğinin tüm parametreleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı derecede negatif korelasyon mevcuttu (p<0,05).
Sonuç: Tiroid oftalmopati yaşam kalitesini önemli ölçüde olumsuz yönde etkilemektedir. Bununla birlikte, tiroid oftalmopatinin şiddeti
ve süresi arttıkça yaşam kalitesi azalmaktadır.
|
Amaç: Korneal incelmesi olan hastalarda yapılan tektonik lamellar kornea yama greftinin etkinliğini incelemek.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2015-Temmuz 2019 tarihleri arasında kornea incelme veya perforasyonuna bağlı lamellar kornea yama grefti
uygulanan hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Endikasyonlar, anatomik başarı, görme keskinliği ve komplikasyonlar değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmada 21 hastanın 21 gözü incelendi. On dört erkek (%72,7), 7 kadın hasta (% 27,2) ortalama 17,6±14,7 ay (3-35 ay)
takip edildi. Etyolojiye bakıldığında; sekiz olguda sistemik otoimmün hastalıklara bağlı oküler yüzey bozukluğu, beş olguda enfeksiyöz
keratit, üç olguda travma sekeli, iki olguda oküler skatrisyel pemfigoid, bir olguda trahom sekeli, bir olguda Mooren ülseri, bir olguda
keratokonusa bağlı erime mevcuttu. Hastalardan 16’sına kornea yama grefti öncesi amniyotik membran transplantasyonu uygulandı.
Ameliyattan önce 16 gözde korneal perforasyon mevcuttu ve beş göz perforasyon riski taşımaktaydı. Hastaların ameliyat öncesi düzeltilmiş
uzak görme keskinlikleri ortalama 1,84±1,37 logMAR iken ameliyat sonrası düzeltilmiş görme keskinlikleri 1,22±1,26 logMAR düzeyinde
idi. Ameliyat sonrasında tüm gözlerde yeterli kornea kalınlığı elde edildi. Bir hastada üç ay sonra greft üzerinde herpes simpleks
epitelyal keratiti, bir hastada bir ay sonra greft epitelinde açıklık, bir hastada interfaz keratiti izlendi.
Sonuç: Tektonik lamellar kornea yama grefti uygulaması, kornea incelmesi ve perforasyonu olan olgularda glob bütünlüğünü yeniden
oluşturan ve oküler yüzey stabilizasyonu sağlayan etkili bir cerrahi yöntemdir. Ayrıca tektonik lamellar kornea yama grefti uygulaması
ile göz bütünlüğü ile birlikte kabul edilebilir bir görme düzeyi elde etmek de mümkündür.
|
Amaç: Komplike retina dekolmanı tedavisi için yapılan retinotomi olgularının sonuçlarını değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Çalışma retrospektif girişimsel olgu serisidir. On yedi hastanın 18 gözüne retina dekolmanı tanısı ile pars plana vitrektomi
esnasında retinotomi yapılan olgular incelendi. Birincil amaç olarak anatomik cerrahi başarı, ikincil amaç olarak görme keskinliği
ve komplikasyonlar değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmada 15 (%83,3) göz önceden göz içi cerrahi girişim geçirmişti (travma cerrahisi, pars plana vitrektomi). Tüm gözlere
90 ile 360 dereceye kadar retinotomi yapıldı ve tampon olarak silikon yağı kullanıldı. Ortalama 8.5 aylık takip süresinde on altı (%88,8)
gözde retina yatışıktı. Yatışmayan iki (%11,1) göze tekrar cerrahi önerildi. Görme keskinlikleri dokuz (%50) gözde preoperatif el hareketleri
iken postoperatif yedi (%38,8) gözde el hareketleri, 5 (%27,7) gözde iki metreden parmak sayma idi. Yedi (%38,8) gözde postoperatifkomplikasyon
görüldü. Komplikasyon olarak iki (%11,1) gözde hipotoni, iki (%11,1) gözde intravitreal hemoraji, 1 (%5,5) gözde
hifema, bir (%5,5) gözde ön kamarada silikon, bir (%5,5) gözde ön kamara sığlığı bulundu. Optik kohorans tomografi bulgusu olarak
üç (%16,6) gözde epiretinal membran, bir (%5,5) gözde subretinal sıvı izlendi. Hastaların hiçbirinde korneal hasar, rubeosis iridis ve fitizis
bulbi gelişmedi.
Sonuç: Komplike retina dekolmanında son çare olarak geniş retinotomi yapılması anatomik bütünlük sağlamakta ve fitizisi engellemektedir.
|
Amaç: Üçüncü basamak bir merkez olan hastanemiz göz hastalıkları polikliniğine aile sağlığı merkezlerinden sürücü sağlık raporu almak
üzere sevk edilen olguların özelliklerini ve sevk gerekliliğini araştırmak.
Gereç ve Yöntem: Ekim 2019-Aralık 2019 tarihleri arasında yapılan kesitsel-tanımlayıcı çalışmaya 252 olgu dahil edildi. Katılımcıların
oftalmolojik ve sistemik özgeçmişleri sorgulandı. Sevk öncesi birinci basamak merkezlerde göz muayenesinin yapılıp yapılmadığı ve göz
hastalıkları polikliniğine sevk nedenleri sorgulandı. Ardından tüm katılımcılara detaylı oftalmolojik muayene yapıldı.
Bulgular: 252 olgunun 185’i erkek, 67’si kadındı. Ortalama yaş 42,650±14,90 (18-82) yıl bulundu. Sevk öncesi aile sağlığı merkezlerindende
görme muayenesi yapılanların sayısı 114 (%42,23), yapılmayanlar ise 138 (%54,76) idi. Sevk nedenleri arasında en sık 89
(%35,31) olgu ile gözlük veya kontakt lens kullanımı vardı. 78 (%30,9) olgu herhangi bir neden belirtilmeksizin sevk edilmişti. Kırkiki
(%16,66) olgu az görme-küçük harfleri görememe, 11 (%4,36) olgu ileri yaş, 16 (%6,34) olgu göz ameliyatı öyküsü ya da organik bir
göz patolojisi nedeniyle sevk edilmişti. 252 olgunun 232’si (%92,06) 2. grup, 16’sı (%6,34) 1. grup sürücü olabilecek görme düzeyine sahipti.
Çeşitli sebeplere bağlı olarak tek gözde körlüğü olan 2 olguya (%0,79) monoküler sürücü belgesi sağlık raporu verildi. Yalnızca 2
(%0,79) olguya, sürücü olamaz raporu verildi.
Sonuç: Göz hastalıkları bölümüne sevk edilen sürücü adaylarının önemli bir kısmının birinci basamak sağlık merkezlerinde sürücü olur
sağlık raporu alabileceği gözlemlendi. Çalışmamızın sevk zincirinin etkin şekilde işletilmesi ve farkındalığın arttırılması açısından literatüre
katkı sağlayacağına inanıyoruz.
|
Literatürde bildirilen en genç tek taraflı konjonktivoşalazis olgusunda saptanan histopatolojik özellikleri değerlendirmek ve tedavi yaklaşımını
sunmayı amaçladığımız bu olgu sunumunda, tıbbi öyküsünde bir özellik bulunmayan ve sol gözde sulanma, yabancı cisim hissi
şikayetleri olan 23 yaşında kadın hasta kliniğimize başvurdu. Muayenesinde sol göz alt ve temporal bölgede konjonktivoşalazis mevcuttu.
Lubrikan tedavi sonrası şikayetlerinde azalma olmayan hastanın sol gözünden gevşek konjonktival doku eksize edildi ve konjonktival
açıklık amniyon zar ile kapatıldı. Konjonktivanın ışık mikroskobisi ile incelemesinde enflamatuvar hücre artışı, lenfatik ektazi,
Goblet hücre kaybı, elastik lif harabiyeti saptanırken, elekt ron mikroskobisi incelemesi de epitel hücreler arası bağlantılardaki azalma
ve hücreler arası mesafede artış ortaya koydu. Cerrahi sonrası birinci ayda tüm semptom ve bulguların ortadan kalktığı, gözyaşı
menisküsünün düzeldiği görüldü. Olgunun konjonktival doku örneğinde saptanan patolojik değişiklikler konjonktivoşalazis gelişiminde
genç hastalarda da enflamatuvar ve mekanik etkilerin birlikte rol alabileceğini düşündürmüştür
|
Amaç: Tek taraflı hafif ve orta derece blefaroptozisi olan hastalarda konjonktival-Müller kas rezeksiyonu cerrahisinin sonuçlarını değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Fenilefrin testi pozitif tek taraflı blefaroptozisi olan 18 hasta çalışmaya dahil edildi. Eylül 2016 ile Kasım 2018 tarihleri arasında tek taraflı konjonktival-Müller kas rezeksiyonu cerrahisi uygulanan hastalar geriye dönük olarak değerlendirildi.
Cerrahi öncesi tüm hastaların levator fonksiyonu ve kapak refle mesafesi ölçüldü. Cerrahi başarı, cerrahi uygulanan göz ile uygulanmayan göz arasında kapak refle mesafesinin 1 mm’den az olması olarak tanımlandı. Yetersiz düzeltme, cerrahi uygulanan göz ile uygulanmayan göz arasında kapak refle mesafesinin 1 mm veya daha fazla olması olarak tanımlandı. Aşırı düzeltme, cerrahi uygulanan gözde kapak refle mesafesinin uygulanmayan göze göre fazla olması olarak tanımlandı. Kapak refle mesafesi, cerrahi başarı, intraoperatif
ve postoperatif komplikasyonlar analiz edildi.
Bulgular: Hastaların 8’i erkek (%44,4), 10’u kadın (%55,6) ve yaş ortalamaları 50,1±11,8 yıl idi. Cerrahi uygulanan gözde kapak refle mesafesi ameliyat öncesi 2,2±0,7 mm, ameliyat sonrası 1. ay 3,8±0,7 mm idi (p<0,001). 15 hastada cerrahi başarı sağlandı (%83,3).
2 hastada minimal aşırı düzeltme izlendi (%11,1). 1 hastada yetersiz düzelme olduğu izlendi ve sonraki dönemde eksternal levator ilerletme cerrahisi uygulandı (%5,5). İntraoperatif komplikasyon izlenmedi. Hiçbir hastada ameliyat sonrası kuru göz semptom ve bulguları saptanmadı.
Sonuç: Konjonktival-Müller kas rezeksiyonu cerrahisi tek taraflı blefaroptozis hastalarında etkili ve güvenli bir uygulamadır. Uygun
hasta grubunda levator cerrahisine iyi bir alternatif olabilir
|
Amaç: Şaşılığa bağlı ambliyopi nedeniyle kapama tedavisi uygulanmış olgularda tedavinin etkinliğini, görme keskinliğinde artış, binoküler
görmede değişiklik, görsel uyarılmış potansiyel ve kontrast duyarlılık testleri ile değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Şaşılığa bağlı ambliyopisi olan 6-11 yaşları arasında 41 olgu çalışmaya dahil edildi. Kapama tedavisinin etkinliğini
değerlendirebilmek için yapılacak tüm testlere uyum gösterebilecek olgular tercih edildi.
Bulgular: Ambliyopi gözlerde görme keskinliğindeki artış istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05). Kapama tedavisi sonrası binoküler
gören olgu sayısında değişme olmadı. Kontrast duyarlılık artışı tespit edildi. Olguların pattern görsel uyarılmış potansiyel tetkikinde
latans ve amplitüd değerlerinin tedavi öncesi ile sonrası olarak karşılaştırılmasında ambliyopik gözlerin latans değerlerinde kısalma,
amplitüd değerlerinde ise artış bulundu. Bu değişimler istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0,05).
Sonuç: Şaşılığa bağlı ambliyopide kapama tedavisinin etkinliği subjektif bir yöntem olan görme keskinliğindeki artmanın yanı sıra, görsel
fonksiyonları, objektif olarak değerlendirmemize olanak veren ve takiplerde yararlanabileceğimiz görsel uyarılmış potansiyel ve
kontrast duyarlılık testleri ile de değerlendirilmelidir.
|
Amaç: Tiroid oftalmopatinin koroid kalınlığı üzerine olan olası etkilerini spektral optik koherans tomografi bulguları aracılığı ile değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2016-Ocak 2018 tarihleri arasında başvuran tiroid oftalmopati olduğu belirlenen 30 hastanın 60 gözü ve herhangi
bir oküler hastalık veya cerrahi öyküsü olmayan 30 sağlıklı bireyin 60 gözü (kontrol grubu) bu vaka-kontrol çalışmasına dahil
edildi. Koroid kalınlığı subfoveal alan ve foveanın 1000 μm nazal ve 1000 μm temporalinden olmak üzere toplam üç bölgeden spektral
optik koherans tomografinin genişletilmiş derinlik görüntüleme tekniği ile ölçüldü. Yapılan değerlendirmeler sağlıklı gözlerle karşılaştırıldı.
Bulgular: Tiroid oftalmopati grubunda yaş ortalaması 40,6±13,4 yıl (19-64 yıl) iken, grup 2’de 38,4±10,1 yıldı (26-58 yıl). Ortalama
subfoveal, nazal ve temporal koroid kalınlıkları tiroid oftalmopati grubunda sırasıyla 332,4±85,3 μm (166-566 μm), 305,6±89,4 μm (147-
539 μm) ve 315,9±86,8 μm (163-531 μm) iken, kontrol grubunda bu ölçümler sırasıyla 397,4±96,2 μm (189-643 μm), 350,6±99 μm (160-
622 μm) ve 377,6±97,7 μm (179-715 μm) idi. Tüm lokalizasyonlarda koroidal kalınlıkları, tiroid oftalmopati grubunda kontrol grubuyla
kıyaslandığında istatistiksel olarak ince bulundu (p≤0,01).
Sonuç: Tiroid oftalmopati olgularının koroid kalınlığının kontrol grubuna göre anlamlı ölçüde ince olduğu tespit edilmiştir. Bu incelme
tiroid oftalmopatinin patofizyolojisi açısından önem teşkil edebilir.
|