Ahmet EROL, Filiz HALICI ÖZTÜRK, Ayşe KIRBAŞ, Şevki ÇELEN, Turhan ÇAGLAR
Ahmet EROL, Filiz HALICI ÖZTÜRK, Ayşe KIRBAŞ, Şevki ÇELEN, Turhan ÇAGLAR
Komplet tip mol hidatiform ve canlı fetusun birlikte bulunduğu ikiz gebelik klinikte oldukça nadir rastlanılan obstetrik bir durumdur. Tanı sonrası gebeliğinyönetimi oluşabilecek maternal ve fetal komplikasyonlar nedeniyle tartışmalıdır ve pratikte ikilem yaratır. Literatürde gebelik terminasyonunu destekleyen yayınlar bulunmakla birlikte son yıllarda konservatif yaklaşımın ön planaçıktığı yayınlarda mevcuttur. Bu nedenle aileye verilecek danışmanlık önemlidir. Bu vaka sunumunda komplet tip mol hidatiform ve canlı fetusun birliktebulunduğu, canlı doğumla sonuçlanan bir ikiz gebelik olgusunun sunulmasıve literatürün gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.
|
Preterm doğum riski bulunan gebelikler, doğum eylemi sırasında ve sonrasında hem anne hem de bebek sağlığı açısından riskler taşımaktadır. Buriskli tabloların en uygun ve doğru uygulamalarla yönetilmesi kadının vebebeğinin sağlığı açısından oldukça önem taşımaktadır. Bu sürecin etkili ve uygun olan müdahalelerle yönetilmesine ilişkin iyi düzeyde kanıtlarınortaya çıkarılması gerekmektedir. Bu derlemede preterm doğum riski olankadınların gebelik sürecinin yönetimi ve preterm doğumun yenidoğan sağlığı üzerine etkileri açısından kanıta dayalı yapılan çalışmaların tartışılması amaçlanmıştır. Preterm doğum riski taşıyan gebeliklerin yönetilmesindekanıta dayalı iyi düzeyde veriler; fetüsün akciğer gelişiminin hızlandırılmasıaçısından kortikosteroid kullanımı ve USG muayenesi sonucunda kısa serviks olduğu tespit edilen veya önceki doğumunun preterm olması gibi durumlarla artmış preterm riski taşıyan kadınlarda progesteron kullanımı yönündedir. Preterm doğum riskinin azaltılmasına yönelik, 20. haftadan öncegebe enfeksiyon tarama-tedavi programları ve kısa serviks olduğu tespit edilen kadınlara servikal pesser uygulamasına ilişkin kanıtlar bulunmakta olupservikal serklaj uygulaması noktasında ise invaziv girişim olması nedeniyletartışmalar devam etmektedir. Yenidoğan sağlık sorunlarını iyileştirmek içinkortikosteroid dozlarının tekrarlanması, kortikosterid kullanımına TirotropinSalgılatıcı Hormon eklenmesi, preterm doğumu önlemek için siklooksijenazinhibitörlerinin, betamimetiklerin kullanılması ve serviks ultrasyonunun önerilmesine ilişkin çalışmalar yetersizdir. Evde veya hastanede yatak istirahati vepreterm doğum belirtileri olan gebelerin tedavisinde fetal fibronektin testininkullanılmasına yönelik destekleyici ya da çürütücü yeterli kanıt bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra konuyla ilgili çalışmalarda magnezyum sülfat, oksitosinreseptör antagonistleri, kalsiyum kanal blokerleri ile yapılan bakım tedavisinin preterm doğumu önlemeye ilişkin etkisiz olduğu bildirilmektedir. Bitkiselçaylar, diyet takviyeleri, aşılar, emosyonel durum, fiziksel aktivite ve egzersiz,sosyal destek varlığı, mevcut kronik hastalıklar, obesite, akupunktur, yogave meditasyon gibi integratif tıp uygulamalarının gebelik süresi ve pretermdoğuma etkisine yönelik kanıtlar yetersiz düzeydedir ve daha fazla çalışmayaihtiyaç duyulmaktadır.
|
Amaç: Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen çok düşük doğumağırlıklı bebeklerde idrar yolu enfeksiyonu riski artmaktadır. Çalışmamızda, yenidoğan yoğun bakım ünitesinde takip edildiği dönemde idrar yoluenfeksiyonu tanısı alan preterm bebeklerin risk faktörlerini, klinik bulgularını, eşlik eden üriner anomali varlığını, en sık izole edilen patojenivurgulamayı amaçladık.Gereçler ve Yöntem: Ocak 2016 ve Aralık 2017 tarihleri arasında hastanemiz yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen ve idrar yolu enfeksiyonu (İYE) tanısı alan 27 hasta retrospektif olarak incelendi.Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların %52’si kız (n:14) , %48’i erkekidi (n:13). Ortalama gestasyon haftası 34 hafta; doğum ağırlığı ise 2330gramdı. Hastaların tanı anındaki en sık semptomları sırasıyla beslenmeintoleransı, ateş ve apne idi (sırasıyla, %41, %33, %22). İdrar örnekleri26 hastada üretral kateterle, 1 hastada suprapubik aspirasyon ile alındı.Hastalarda ortalama postnatal 35. günde idrar yolu enfeksiyonu gelişti.En sık izole edilen etken patojen Klebsiella pneumonia (n:17, %63) iken;sıklık sırasına göre Escherichia coli, Enterobacter aerogenes, Entrerokok faecalis, Serratia fonticola diğer izole edilen mikroorganizmalar oldu.Eş zamanlı bakılan kan kültüründe üreme saptanmayan 21 (%78) hasta,izole İYE tanısı aldı. 2 hasta BOS kültüründe Klebsiella pneumonia üremesi olması nedeni ile menenjit tanısı aldı. Postnatal dönemde yapılanultrasonografik değerlendirmede 2 hastada üriner patoloji saptandı. İzlemde hiçbir hastanın üriner enfeksiyonu tekrarlamadı.Sonuç: Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen preterm bebeklerdeidrar yolu enfeksiyonu sık görülmektedir. Klinik semptom varlığında veyageç neonatal sepsis tanısı düşünüldüğünde idrar kültürü geciktirilmedenalınmalıdır.
|
Şehrıbanu IŞIK, Evrim Alyamaç DİZDAR, Handan BEZİRGANOĞLU, Nurdan URAŞ, Murat ERAY IŞIK, Şerife Suna OĞUZ, Ömer ERTEKİN
Şehrıbanu IŞIK, Evrim Alyamaç DİZDAR, Handan BEZİRGANOĞLU, Nurdan URAŞ, Murat ERAY IŞIK, Şerife Suna OĞUZ,
... Devamını oku
Amaç: Bu çalışmada ünitemizde trakeostomi açılmış olan hastalarınendikasyonları, erken ve uzun dönem sonuçlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada Ocak 2013- Aralık 2015 arasındaZekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim Araştırma Hastanesi YenidoğanYoğun Bakım Ünitesi’nde (YYBÜ) izlenen ve trakeostomi açılmış olan11 hastanın geriye dönük kayıtları incelenmiştir. Hastaların gestasyonelyaşları, doğum ağırlıkları, trakeostomi endikasyonları, trakeostomi öncesi entübe kaldıkları gün sayısı, komplikasyonlar, eşlik eden sorunlar,mortalite oranları, mevcut klinik durumları kaydedilmiştir.Bulgular: Hastaların gestasyon yaşı ortanca 32 hafta, doğum ağırlığı1470 gr idi. Trakeostomi öncesi entübe kalma süresi ortanca 130 gün idi.Trakeostomi açılma günü ortanca 73 gün olarak saptandı. Trakeostomiaçılma sebepleri 1 hastada konjenital laringeal anomali, dört hastadaprematürite komplikasyonları (bronkopulmoner displazi, subglottik stenoz), üç hastada nöromüsküler güçsüzlük (asfiksi, metabolik hastalık,myotonik distrofi), bir hastada Beckwith-Wideman sendromu, bir hastadaartrogyropozis multipleks, bir hastada Arnold-Chiari malformasyonu nedeniyle uzamış mekanik ventilasyon idi. Trakeostomi sonrası üç (%27)hasta mekanik ventilatörden ayrıldı. Bu hastalarda mekanik ventilatördenayrılma süresi ortanca 12 gün olarak saptandı. Ortanca hospitalizasyonsüresi 180 gün olup sekiz hasta (%73) takip süresince primer hastalıklarınedeniyle kaybedildi. İki (%18) hasta taburcu edildi. İki hastaya kazaradekanulasyon nedeniyle, bir hastaya da stomal striktür nedeniyle olmaküzere hastaların üçüne (%27) ikinci kez trakeostomi açılması gerekti. Birhastanın taburculuk sonrası izleminde trakeostomisi kapatıldı.Sonuç: Erken dönemde YYBÜ ihtiyacı olup, farklı sebeplerle uzun sürelientübasyon ihtiyacı olan hastaların, trakeostomi endikasyonu açısındandeğerlendirilmesi uygun bir yaklaşım olacaktır.
|
Amaç: Laparoskopik miyomektomi sırasında belirgin hemorajiye nedenolarak postoperatif hemoglobin düşüşüne etki eden faktörlerin belirlenmesiGereç ve Yöntem: Tersiyer merkezde 5 yıllık süre boyunca laparoskopikmiyomektomi operasyonu geçiren ve hastane bilgi yönetimi sistemineverileri eksiksiz girilmiş hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi.Çalışmaya toplam 152 hasta dahil edildi. Tüm hastalardan postoperatif8. saatte hemogram kontrolü yapıldı. Preoperatif hemoglobin değerinin2 gr/dl azalması belirgin hemoraji olarak kabul edildi. Postoperatif dönemde 2gr/dl’den daha fazla hemoglobin düşüşü olan 38 hasta çalışmagrubunu oluştururken, hemoglobin düşüşü 2gr/dl’den daha az olan 114hasta kontrol grubunu oluşturmuştur. Gruplar; toplam miyom boyutu, dominant miyom boyutu, 1’den fazla miyom varlığı gibi intraoperatif hemorajiye neden olabilecek faktörler açısından karşılaştırıldı.Bulgular: Dominant miyom boyutunun 6 cm’den büyük olması ve 1’denfazla sayıda miyomun çıkarılması, postoperatif belirgin hemoglobin düşüşüne neden olsa da hastanede kalış süresi bu durumdan olumsuzolarak etkilenmemektedir.Sonuç: Laparoskopik miyomektomi öncesi her hasta mutlaka görüntüleme yöntemleriyle değerlendirilmeli ve miyomlar haritalandırılarak cerrahi yaklaşım buna göre belirlenmelidir. Çok sayıda miyom varlığı veyadominant miyomun büyük olduğu durumlarda hastalar ameliyat öncesidönemde transfüzyon ihtiyacı ve laparotomiye dönüş hakkında bilgilendirilmeli, intraoperatif hemostaz açısından dikkatli olunmalıdır.
|
Amaç: Anjioleiomyom (ALM) sıklıkla alt ekstremite, baş ve gövde bölgesini içeren, iyi huylu bir perivasküler neoplazmadır. Uterin ALM oldukçanadir bir tümördür. Bu çalışmada olguların klinikopatolojik ve immünohistokimyasal özellikleri ve tedavi yöntemleri kapsamlı bir literatür taramasıile değerlendirildi.Gereç ve Yöntemler: Hastanemiz patoloji servisine başvuran 5 uterinALM vakası, patoloji veri tabanından bulundu. Vakaların Hemotoksilen-Eozin (HE) boyalı preparatları arşivden çıkarılarak yeniden gözdengeçirildi. Vakalarda immünohistokimyasal olarak düz kas aktin (SMA),h-caldesmon, desmin, CD10, melan-A, HMB-45, ve WT-1 boyaları çalışıldı (Ventana benchmark XT).Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 40 idi. Hastaların hepsinde hastaneye başvuru sebebi anormal uterin kanama ve abdominal ağrı idi. 1vakada (multipl ALM vakası) infertilite şikayeti de mevcuttu. 4 vakadatek bir tümör kitlesi izlenmekteyken, 1 vakada multipl tümör odağı (2 ayrıtümör odağı) mevcuttu. Tümör boyutu en küçük 5.2 cm, en büyük 10cm olarak saptandı. 1 vakada tümör submukozal yerleşimli olup, diğer 4vakada intramural yerleşimliydi. Makroskobik olarak tüm vakalar keskinsınırlı, solid, beyaz gri renkte, girdapsı nodüler görünümdeydi. 2 vakadasolid ve venöz varyant, 1 vakada venöz ve kavernöz varyant, 1 vakadavenöz varyant, 1 vakada da her üç varyant izlendi. Vakaların hepsi desmin, h-kaldesmon, düz kas aktin ile boyanırken CD10, melan-A, HMB-45ve WT-1 ile boyanma izlenmedi.Sonuç: Uterin ALM oldukça nadir, benign bir tümör olup, spesifik görüntüleme bulguları olmadığından preoperatif tanı son derece zordur. Tanıancak patolojik çalışma ile mümkündür. Bu nedenle, klinisyen ve patoloğun bu nadir görülen tümörü hatırlaması ve histopatolojik incelemeve gerektiğinde uygun immünohistokimyasal panel ile benzerlerindenayırması önemlidir.
|
Koronavirüs hastalığı 2019 (COVID-19) tüm dünyayı etkisi altına almış olan bir pandemidir. İlk ortaya çıktığı 2019 yılı sonundan günümüze kadar çok hızlıbir yayılım göstermiş, ülkelerdeki sağlık sistemleri üzerinde ciddi bir yük oluşturmuştur. Öte yandan enfekte ettiği hastaların %15’ine yakınında pnömonitablosu yaratmış, %5’ine yakınında da mortal olarak seyretmiştir. Virüsün ana bulaş yolu enfekte solunum damlacıklarının göz, burun ve ağızdaki müközmembranlar ile temasıdır. Daha çok komorbit hastalığı mevcut olan ileri yaş hastalarda kötü prognoz göstermekle beraber genç hastalarda da ağır kliniktablolara yol açabilmekte ve daha önemlisi bu hastalar üzerinden risk grubundaki bireylere bulaş göstererek ciddi bir toplum sağlığı sorunu oluşturabilmektedir. Şu an için hastalığın aktif bir tedavisi ve aşısı mevcut değildir. Enfeksiyonla mücadelede en önemli adım bulaşı önlemek olarak görünmektedir. Hidroksiklorokin, azitromisin, oseltamivir, favipravir ve lopinavir/ritonavir gibi ilaçlar üzerinde hastalığın prognozu için olumlu olabilecekleri yönünde çalışmalarmevcuttur. Bilindiği üzere gebelik pek çok immünolojik adaptif değişikliği beraberinde getirmektedir ve gebe popülasyon enfeksiyon hastalıklarına karşıdaha duyarlıdır. Bu yüzden hastalığın gebe hastalardaki gidişatı, obstetrik komplikasyonlarla ilişkisi, güvenli tedavi yaklaşımları, prenatal takip ve intrapartum yönetim gibi konular üzerinde tartışmalar devam etmektedir. Virüsün gebelerde genel popülasyon ile benzer semptomlara yol açtığı düşünülmektedir.Çoğunlukla soğuk algınlığı ve grip benzeri bir klinik tablo mevcuttur. Buna karşın bazı çalışmalarda fetal distres ve preterm eylem riskini arttırabileceğigösterilmiştir. Yine bu vakalarda artmış sezaryen oranları dikkat çekmektedir. Vertikal geçiş ile ilgili net bilgi olmamakla beraber literatürde şüpheli vakalarmevcuttur. Sadece 30 hafta 3 günlük gebeliği olan bir vakada maternal ölüm bildirilmiştir. Gebe hastaların tedavisinde hidroksiklorokin ve lopinavir/ritonavirkombinasyonu tercih edilmektedir. Gebe popülasyonu korumak amacı ile prenatal takip sayısının ve muayene süresinin azaltılması önerilmektedir. Ayrıcahem sağlık personeli hem de muayene olan gebeler bulaş riskini azaltmak için gerekli kişisel önlemlerini almalıdır. Yine sağlık kuruluşları personelini vediğer hasta popülasyonu korumak amacı ile uygun yönetim şeması oluşturmalıdır.Şüpheli vakaların yönetimi multidisipliner bir ekip tarafından sağlanmalıdır. Doğum yapacak hastalarda maternal sağlığın yanında sağlık personelininde korunması hedeflenmeli, hastaneler bu hastaların doğumu için negatif basınçlı izole özel alanlar belirlemelidir. Kişisel koruyucu ekipman kullanımıkonusunda gerekli bilgilendirme yapılmalı, bu hastaların yönetiminde belirlenmiş olan kurallara titizlikle uyulmalıdır. Postpartum dönemde neonatal bulaşriski ile beraber emzirmenin önemi de göz önünde bulundurulmalı, gerekli önlemler alınarak anne-bebek bağlanması sağlanmalıdır. Bu derlemeyi yazmamızdaki amaç COVID-19 enfeksiyonu olan gebelerin sonuçlarını uluslararası literatür bazında gözden geçirmek ve bahsi geçen gebelerin obstetrik olarakyönetiminde klinisyenlere katkıda bulunmaktır.
|
Toxoplasma gondii intraselüler bir parazitik ajandır, sağlıklı insanlardagenellikle hafif enfeksiyonlara neden olurken immünyetmezliği olankişilerde ciddi enfeksiyonlara neden olabilmektedir. Daha önceden enfeksiyonu geçirmemiş gebeler enfeksiyonu geçirrise Toxoplasma gondiihematojen yayılımla plesantadan fetusa geçer ve konjenital toksolasmosis tablosunu ortaya çıkarır. Biz de gestasyonel yaşı 38 hafta olan,intrakraniyel kalsifikasyonları olan bir konjenital toksoplazma vakasınısunmak istedik.
|
İktiyozlar klinik olarak heterojen olup, derinin kalıtsal keratinizasyon bozukluğudur. Klinik, yaygın cilt kuruluğundan hiperkeratoza kadar oldukçadeğişkendir. Dehidratasyon, sepsis, elektrolit dengesizliği gibi komplikasyonların önlenmesi sağ kalım açısından büyük önem taşırken, prematüryenidoğanlarda komplikasyonlar daha ağır seyredebilir. Bu çalışmada,konjenital iktiyozisli prematür bebekte gelişen dirençli candida sepsisinisunduk.
|
Aim: To compare late preterm and term newborns administered antibiotic treatment and conservative management with the diagnosis ofTTN including infectious complications, pulmonary air leak and lengthof hospital stay.Materials and methods: This prospective study was carried out at ZekaiTahir Burak Women’s Health Training and Research Hospital, Faculty ofMedicine, University of Health Sciences. Two hundred and ninety oneinfants were included in the study and 101 (34.7%) were given antibiotictreatment and 190 (65.3%) were followed with conservative treatment.Results: Infants treated with antibiotics required more noninvasive respiratory support (57% vs 21%, p<0.0001), had a longer duration of hospitalstay (7.8±3.6 vs 5.5±3.1 days, P<0.0001), more infectious complications(16.8% vs 0.5%, p<0.0001) and pulmonary air leak complications (8.9%vs 0.5%, p<0.01) than untreated infants.Conclusions: Infants with TTN treated with antibiotics have not onlymore infectious complications but also more pulmonary air leak thanuntreated infants. Infants with TTN not treated with antibiotics have ashorter length of hospital stay possibly preventing complications relatedto longer hospital stay. In the light of our results we emphasize that mostinfants with TTN receive unnecessary antibiotics.
|