GRP-78 proteininin bat koronavirüs, Mers-Cov, ebola virüs, deng virüsü, japon ensefalit virüsü, influenza virüs ve zika virüs gibi birçok virüsün hücreye girişinde rol oynadığı bilinmektedir. Bu çalışmada COVID-19 enfeksiyonu geçirmiş ve tedavi almış ve tamamen iyileşmiş olan hastalarda tedavi başlangıcından üç ay sonrasındaki Glucose Regulated Protein-78 (GRP-78) düzeylerini incelemeyi amaçladık. Daha öncesinde Sabırlı ve ark. tarafından yapılan çalışma grubunda yer alan, COVID-19 hastalığı tanısı almış ve hastalığı geçirip tamamen iyileşmiş olan 20 hasta prospektif kohorta dahil edildi. Hastaların acil servise ilk tanıda başvurusu ve 3 ay sonra kontrole çağrıldığında alınan kanlardan enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA) metodu ile GRP-78 düzeyi çalışıldı. Acil servise ilk başvuruda alınan kanda serum GRP-78 düzeyi 1393,31 ± 306,33 pg/ml; tedavi başlangıcından 90 gün sonra bakılan serum GRP-78 düzeyi ise 1451,73 ± 336,65 pg/ml olarak saptandı. İlk başvuru ve 3 ay sonraki kontrolde ölçülen GRP-78 düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p=0,451). Sonuç olarak bu çalışmada COVID-19 infeksiyonunda tedavi başlangıcından 3 ay sonrasında dahi yüksek seyrettiğini ortaya koyduk. GRP-78 düzeyinin yüksek kalmasının kişinin Sars-CoV-2 virüsüne karşı immunitesi konusunda fikir verdirici olabilir fakat bu hususun gerek hücre kültürü çalışması ve gerekse daha uzun süreli kohort çalışması yapılarak incelenmesine ihtiyaç vardır.
|
Amaç: Bu çalışmada, Manisa’da tedavi gören bir viseral leishmaniasis hastasından izole edilen ve Leishmania’lara özgü ITS-1, hsp70 ve cpb gen bölgelerine yönelik analizlerle Leishmania donovani/L. infantum hibridi olduğu gösterilen etkenin karakterizasyonuna yönelik in vivo deneyler sunulmakta olup, ilk sonuçlar L. donovani ve L. infantum’un referans suşlarıyla karşılaştırılmaktadır. Yöntemler: Çalışma için, 25-30 gr ağırlığında dişi Balb/C fareler ile (her biri 16’şar fare içeren) üç farklı çalışma grubu (ÇG) ve 8 fareden oluşan bir kontrol grubu oluşturulmuştur. Sıvı azottaki referans L. donovani (MHOM/IN/1980/DD8), L. infantum (MHOM/TN/1980/IP1) suşlarla L. donovani/L. infantum hibridi (MHOM/TR/2014/CBVL-LI/LD) çözdürülüp kültive edilmiş ve 25 °C’de inkübe edilmiştir. Üç suşa ait 1x108 /mL promastigot, 15 (mikrolitre; µL) dozda ÇG’deki farelerin kuyruk venlerine uygulanmıştır. Fareler sakrifiye edildikten sonra çıkarılan karaciğer ve dalak dokuları immünolojik, immünohistokimyasal ve patolojik testler için saklanmıştır. Bulgular: Farelerin karaciğer ve dalak dokularında enfeksiyon varlığı, hem özgül ELISA testiyle hem de NNN besiyerinde karaciğer ve dalak dokularından Leishmania promastigotlarının üretilmesiyle gösterilmiştir. Bununla birlikte, karaciğer ve dalaklardan hazırlanan “touch biyopsi” yaymaları incelendiğinde, hiçbir grupta Leishmania amastigotlarına rastlanmamıştır. Ayrıca VL’ye bağlı doku hasarını saptamak için yapılan immünohistokimyasal boyamalarda (IL-9, CD-117, anti-MBP, CD163, CD4, CD8 ve CD31) hiçbir grupta doku hasarına yönelik bir bulgu elde edilmemiştir. Sonuç: Edinilen sonuçlar, hibrid Leishmania ve referans L. donovani ve L. infantum suşlarının ÇG’deki Balb/C farelerinin karaciğer ve dalaklarına ulaştığını, ancak patolojik bir etki oluşmadığını göstermektedir. Bununla birlikte, bu üç Leishmania izolatının, başka bir çalışma için aynı tür farelerin deri altlarına uygulandığında deride lezyon oluşturduğu belirlenmiştir. Projeye ait deneyler tamamlanıp sonuçların elde edilmesinin ardından bu çalışmada sunulan bulgular yeniden değerlendirilecektir.
|
Amaç: Özellikle immun sistemi baskılanmış hastalar ve çocuklarda şiddetli gastrointestinal sistem yakınmalarına yol açabilen Blastocystis sp., Cryptosporidium sp. ve Giardia intestinalis’in tanısı için yerli hastalardan elde edilen izolatlarla yeni bir Multipleks Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) protokolünün geliştirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Mikroskobik incelemesinde yoğun miktarlarda Blastocystis sp., Cryptosporidium sp. ve Giardia intestinalis saptanan farklı hastalara ait üç dışkı örneğinden ticari bir kit ile DNA izolasyonu yapılmıştır. Önce her bir protozoona karşı özel PZR protokolü geliştirilmiştir. Sonrasında bu üç protozoonun birlikte tanı konabildiği multipleks PZR protokolü optimize edilmiştir. Bulgular: DNA izolasyonu sonrası gerçekleştirilen multipleks PZR protokolünde Cryptosporidium sp., Blastocystis sp. ve G. intestinalis için sırasıyla 95 bp, 227 bp ve 258 bp’lik bantlar elde edilmiştir. Sonuç: Geliştirilen özgün protokolle Cryptosporidium sp., Blastocystis sp. ve G. intestinalis’in multipleks PZR ile tanısı gerçekleştirilmiştir. Parazitolojik incelemelerde farklı yöntemlerin kullanılmasındaki zorluklar nedeniyle, optimize edilen bu protokole halk sağlığı için önemli olan diğer protozoonların da eklenmesiyle, çok sayıda parazitin tek bir moleküler yöntemle saptanması mümkün hale gelebilecektir.
|
Akrep venomu, karmaşık protein içeriğiyle güçlü nörotoksik etkiler gösteren ve bu şekilde akrebin avını yakalayıp sindirmesinde önemli rol oynayan bir maddedir. Akrep sokan insanların vücudunda kısa süre içinde hayatı tehdit eden sistemik etkiler oluşabilmekte; deride kızarıklık, ağrı, yanma ve şişlik sonrası karın ağrısı, bulantı, kusma, çift görme görülebilmekte, hasta komaya girebilmektedir. Akrep venomunun antimikrobiyal etkiye sahip olduğu, içerdiği bazı bileşiklerin güçlü antibakteriyel ve antifungal etkiler gösterebildiği de bilinmektedir. Leishmania cinsi protozoonların neden olduğu; hastalarda deri, mukoza ve ölümcül iç organ tutulumuna yol açabilen leyşmanyazis, dünyada yaygın görülen vektör kökenli paraziter enfeksiyonlardandır. Leyşmanyazis tedavisinde yeni ilaçlara gereksinim vardır, zira son çalışmalarda yıllardır kullanılmakta olan antimon bileşiklerine dirençli Leishmania suşlarının geliştiği bildirilmektedir. Leishmania suşlarının, akrep venomunda da olduğu bilinen, antimikrobiyal etkili iyon kanalı inhibitörü peptitlere duyarlı olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada ülkemizdeki Androctonus crassicauda türü akreplerden elde edilen özütlerdeki anti-leishmanial etkinliğin araştırılması amaçlanmıştır. Bu kapsamda, A.crassicauda venomu içeren özütün farklı dilüsyonları ile standart tedavide kullanılan meglumin antimonatın laboratuvarımızda sıvı azottan çıkarılarak önce NNN sonra RPMI-1640 besiyerinde çoğaltılan Leishmania tropica promastigotları üzerindeki etkileri in vitro koşullarda karşılaştırılarak ölçülmüştür. Ayrıca, özütün insan hücreleri için öldürücü olup olmadığı XTT hücre canlılık testi ile belirlenmiştir. Deneyler sonunda yarı- maksimum inhibisyon konsantrasyonu (IC50) değeri, akrep venomu için 18.12 µg/ ml (17.33-18.94), meglumin antimonat için ise 8.411 µg/ml (7.922- 8.927) olarak belirlenmiştir. Bu ön çalışma, akrep venomunun L.tropica promastigotları üzerinde, meglumin antimonata kıyasla daha yüksek dozda da olsa, öldürücü olabildiğini göstermiştir. Sonraki aşamada venom içeriğindeki bileşiklerin ayrıştırılıp anti-leishmanial etkili proteinlerin belirlenmesiyle leyşmanyazis için yeni ilaç adayları daha özgün çalışmalarla belirlenebilecektir.
|
Amaç: Dientamoeba fragilis kalın bağırsak lümeninde bulunan, gastrointestinal ve dermatolojikyakınmalara yol açtığı gösterilmiş bir bağırsak protozoonudur. Son yıllarda D. fragilis’in sağlıklı bireylerdede yüksek oranda bulunabildiği, normal bağırsak mikrobiyotasının bir üyesi olabileceği tartışılmaktadır.Bu çalışmanın amacı, D. fragilis’in görülme sıklığını İstanbul’dan bir hasta ve sağlıklı kontrol grubuüzerinden karşılaştırmak, neden olduğu enfeksiyonun hasta grubundaki klinik etkilerini, hastalara aitözellikleri üzerinden irdelemektir.Yöntem: Çalışmaya Acıbadem Sağlık Grubu hastanelerine 2016-2018 yılları arasında çeşitli gastrointestinalve dermatolojik yakınmalarla başvurmuş, 184 hasta ile 156 sağlıklı kontrolün dışkı örnekleri dâhiledilmiştir. Örneklerin mikrobiyolojik ve parazitolojik değerlendirmeleri sonrası DNA izolasyonu vesonrasında özgün primerlerle D. fragilis için konvansiyonel polimeraz zincirleme tepkimesi testiyapılmıştır.Bulgular: İncelenen 184 hastanın 15’inde (%8.2) ve 156 kontrolün 42’sinde (%26.9) D. fragilis saptanmışolup, gruplar arası fark anlamlı bulunmuştur (p<0.01). Çalışma grubundaki pozitif bireylerin 3’ünde ayrıcaSalmonella spp., 1’inde ise Rotavirüs saptanmıştır. Çalışma grubundaki pozitif 15 kişiden 6’sının kadınolduğu ve yaş ortalamalarının diğer gruplardan yüksek olduğu (n=24.3) dikkati çekmiştir (p=0.25). Her ikigrupta D. fragilis (+) bulunan toplam 57 bireyden 55’inin (%96.5) çocukluk yaş grubunda olduğubelirlenmiştir. Hasta grubunda en sık bildirilen yakınmalar ishal, iştahsızlık ve karın ağrısı olup, 15hastadan 3’ünün kaşıntı ve ürtiker nedeniyle başvurduğu belirlenmiştir.Sonuç: İstanbul’a ait bu ilk sonuçlar D. fragilis’in bazı olgular için patojen etkiler gösterebildiğini, ancaksağlıklı bireylerde daha yüksek oranda bulunabilen bir bağırsak protozoonu olduğunu desteklerniteliktedir. Dünyanın farklı bölgelerinden benzer sonuçlar dikkate alındığında, ileri çalışmalarlaD. fragilis’in hangi koşullarda sessiz (dost), hangi koşullarda patojen (düşman) olduğunun saptanmasıbüyük önem taşımaktadır.
|