Kur’an ve sünnette hükümler çoğunlukla genel ve mutlaktır, naslar da sınırlı olup bunlardan hüküm elde edilmesi “ictihad” denilen dinî hüküm elde etme metodolojisini zorunlu kılmaktadır. Hz. Âişe, naslardan hüküm elde etme hususunda müstesna bir konuma sahiptir. Onun sahip olduğu kabiliyet ve imkânlar, dinî hüküm ve esaslara detaylı bir şekilde vâkıf olmasına zemin teşkil etmiştir. Hz. Âişe vahyin nüzulüne şahit olması, hadislerin sebeb-i vürudunu bizzat gözlemlemesi, ayrıca odasının Mescid-i Nebevî’ye bitişik olması sebebiyle İslâmî ilimlerde mümtaz bir şahsiyet haline gelmiştir. Bu çerçevede Hz. Âişe, dinî ilimlerde uzmanlaşmış, dinin anlaşılmasında, yorumlanmasında, ferdî ve sosyal hayatta Müslümanlara temel teşkil edecek hükümlerin aslî kaynaklardan çıkarılmasında mühim bir rol üstlenmiştir. Hz. Âişe verdiği fetvalarla Kitap ve sünnette yer alan dinî hükmün açıklanmasında ve kapsamının belirlenmesinde mühim bir kadın fakihtir. Burada şunu belirtelim ki, Hz. Âişe’ye dair yapılan çalışmalarda onun hayatı, hadis ve tefsir ilmindeki yeri hususunda malumat sunulmuş, onun fıkhî yönü ve fıkhî rivâyetleriyle ilgili tartışmalara çok fazla değinilmemiştir. İşte bu çalışmada Hz. Âişe’nin hem fıkıh ilmindeki yeri, hem de bir fakih olarak kullanmış olduğu metotlar tespit edilmeye çalışılacaktır. Bununla birlikte Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde Hz. Âişe’den nakledilen bazı fıkhî rivâyetlerin fıkıh kaynaklarında nasıl değerlendirildiğine değinilecektir. Zira bu tür rivâyetler fıkıh içerisindeki tartışmaların ana temasını oluşturmaktadır. Öte yandan Hz. Âişe’nin fıkhî rivâyetlerinin fıkıh kaynaklarında hangi fıkhî meseleler çerçevesinde ele alındığının tespiti, sonraki dönemde rivâyetlerin nasıl anlaşıldığını ve yorumlandığını göstermesi bakımından oldukça mühimdir.