Urbanization is one of the strongest negative effects on vegetational change within and around a city. In this study, it is aimed to determine the flora and vegetational changes within and around the city based on the identification and mapping of the biotopes which show differences in terms of ecologic factors met in Gurun district center and its vicinity and which are suitable for Corine biotope classification. First, 13 main biotope types are classified. In the biotopes, total 666 plant taxa were identified, 84 of which were endemic. Vegetation of the biotopes was determined, and then similarity levels of main biotopes are calculated according to the similarity coefficient method of Sorensen. Accordingly, while the similar areas are health facilities and agricultural areas the most different ones are parks and sports areas and drainage areas. The results emphasize the similarity levels of vegetation in biotopes and the negative effect of human intervention in the study area. As a result, with its rich natural structure, vegetation covers and endemism rate, the district of Gurun has significant natural biotopes and it is suggested that biotope classification should be considered in determining vegetation change and urban planning.
|
This study was carried out to construct a site chronology of oriental beech in Topaktas site of the Amanos
Mountains, one of the most southerly populations of oriental beech, and to investigate the relationships
between tree-ring width and some climate variables such as the monthly maximum, minimum and mean
temperature and monthly total precipitation. The study area was located in Topaktaş Plateau, Dörtyol, Hatay,
where isolated natural populations, known as the most southerly populations of the species, exist. The
average slope was 35%, the aspect was north-west, and the altitude ranged from 1300 to 1500 meter (m).
33 samples are collected by using increment borers and taken from 17 oriental beech trees in the study site,
and 53-year-long treering chronology were built for the period of 1961-2013. Pearson correlation coefficients
were used to investigate relationships between radial growth and climate. The radial growth of oriental beech
in the site was found to be sensitive to climate with mean sensitivity value of 0.20. The results showed that
high precipitation in June leads to produce wider rings (r=0.39, p<0.01), while maximum temperature in the
same month has a negative significant effect on radial growth (r=-0.32, p<0.05). On the other hand, high
precipitation in February and March decrease ring width of oriental beach (r=-0.30, p<0.05).
|
Forest fires are one of the most important events causing an abrupt decrease in tree-ring width. Although humans are the
main cause of forest fires, extreme weather or climate change may promote the frequency and severity of fires. The purpose of this study
is to reconstruct historical fires in the Burabai Region of Kazakhstan including their frequency and seasons. Five tree cross-sections with
fire scars were collected from two different sites, Akylbai and Burabai. After sanding the transversal surfaces of the cross-sections, the
year and season of fire scars were determined. We identified 15 fires during the last 300 years in the region. The mean fire interval is 27
years, with minimum and maximum fire intervals of 9 and 53 years, respectively. The seasonally determined fire scars generally occurred
during the middle earlywood formation (77%), and less in early earlywood (22%). Three site chronologies of Pinus sylvestris L. were also
used to find the effect and extent of the fires. The negative effect of fires on tree growth lasted 1 to 8 years after the fire. Four of the fire
scars had long-term negative effects (up to 10 years) on tree growth in the years of 1759, 1779, 1871, and 1952. Fires of 1759, 1797, 1824,
1833, 1852, and 1871 are seen in both sites, suggesting that these fires spread over large areas.
|
Kestane, Türkiye ve Kafkasya'da uzun yıllardır doğal ormanlarından veya kültüre alınan bireylerinden faydalanılan önemli bir türdür. Günümüzde bu türün önemi, meyvesi, odunu, yaprağı ve çiçeğinin ülke genelinde yaygın ticari ve eviçi kullanımından kaynaklanmaktadır. Buna bağlı olarak kestane ve kestaneden faydalanmanın ürettiği kültürel bir birikim söz konusudur. Bu kültürel birikimin boyutlarından biri kestane ve kullanımıyla ilgili geleneksel terim bilgisidir. Ülke genelindeki yaygın kullanıma rağmen geleneksel terim bilgisi hakkında yeterli sayıda ve içerikte çalışmalar bulunmamaktadır. Bu çalışmada, Türkiye'de kestane ve kullanımı ile ilgili geleneksel terim bilgisinin ortaya çıkarılması hedeflenmiştir. Çalışmada kullanılan yöntem üç aşamadan oluşmaktadır. İlk olarak Türkçe Derleme Sözlüğünde bulunan kestane ile ilgili terimler çıkarılmıştır. Daha sonra bu kelimelere dayanılarak arazi çalışmasında kullanılmak üzere bir anket formu düzenlenmiştir. Türkiye'nin Doğu Karadeniz, Batı Karadeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde 10 farklı ilde yürütülen saha çalışmalarında kestaneden faydalanan hane halkları ile yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Çalışma sonucunda kestane ağacının ve meyvesinin kullanımına dayalı olarak yüksek bir terim çeşitliliği olduğu ortaya konulmuştur
|
Türkiyede 1950li yıllardan sonra üretilmeye başlanan keman, 16. yüzyıldan bu yana kullanılmaktadır. Çapa Fen Lisesinin ödüllerinin sergilendiği dolapta bulunan eski bir keman dikkati çekmiştir. Bu kemanın tarihi ve bir dönem Çapa Fen Lisesinde müzik öğretmenliği yapan Osman Zeki Üngör ve sonrasında oğlu Ekrem Zeki Üne ait olup olmadığı merak konusu olmuştur. Kemanın üst kısmını oluşturan ladin (Picea sp.) kaplamadaki yıllık halka genişlikleri ölçülmüş ve bireysel bir kronoloji oluş- turulmuştur. Tarihlendirme sonuçları (1) kullanılan ladin ağaçlarının İsviçre Alplerinden alınmış, (2) 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde üretilmiş ve (3) Üngör ailesinin Çapa Fen Lisesinde öğretmenlik yaptığı yıllarda kullanılmış olduğunu göstermiştir.
|
Özet: Sandıras Dağı (2295 m), Güneybatı Anadolu'da, Ege ve Akdeniz Bölgesi sınırlarına paralel uzanan Gölgeli Dağları'nın güneybatısında yer almaktadır. Bu dağlık alan, Türkiye'de karaçamın (Pinus nigra Arn.) doğal olarak yayılış gösterdiği ve oldukça yaşlı ağaç topluluklarının yer aldığı alanlardan birisidir. Dağın 1200 -2000 m yükseltileri arasında (özellikle dağın kuzey bölümünde), karaçam ormanı içinde anıt meşcereler ve bireysel olarak çok sayıda anıt nitelikteki karaçama rastlanmaktadır. Bu makalede, Sandıras Dağı'nda bulunan yaşlı karaçam ağaçları üzerine yapılan dendrokronolojik araştırmanın ilk sonuçları sunulmaktadır. Araştırma kapsamında; Sandıras Dağı kuzey ve güney yamaçlarından, karaçam ormanı alt ve üst yükseltilerinden olmak üzere dört yeni karaçam yöre kronolojisi oluşturulmuştur. Elde edilen kronolojilerin en uzunu 820, en kısa olanı ise 241 yıllıktır. En uzun kronoloji, dağın kuzey yamacı karaçam ormanı üst sınırına aittir. Bu araştırmada, Türkiye'de bugüne kadar incelenmiş karaçamlar içinde iklim değişkenliğine en duyarlı (duyarlılık katsayısı 0.27) ağaçlara, Sandıras Dağı kuzey yamacında, karaçam ormanı alt sınırında ulaşılmıştır .
|
|
|
Çalışma, Tokat ve Amasya-Merzifon’da bulunan dört önemli tarihi yapının dendrokronoloji yöntemleri kullanılarak yapılış tarihlerinin saptanması amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yapılan analizler sonucunda Tokat’ta bulunan Bedesten’in 1425-1426, Gülbahar Hatun Külliyesi’nin 1485-1486, Deveciler Hanı’nın 1488-1489 ve Amasya-Merzifon’daki Tarihi Bedesten’in 1672-1673 yıllarında yapıldığı saptanmıştır.
|
Ünal AKKEMİK, Necla TÜRKOĞLU, Imogen POOLE, İhsan ÇİÇEK,
NESİBE KÖSE , Gürcan GÜRGEN
Ünal AKKEMİK, Necla TÜRKOĞLU, Imogen POOLE, İhsan ÇİÇEK,
NESİBE KÖSE ,
Gürcan GÜRGEN
Bu çalışma ile, Ankara-Çamlıdere yakınlarında bulunan ve 18.2-16.9 milyon yıl öncesinde meydana gelen volkanik faaliyetler sonucu silisleşen, fosil ormanı oluşturan ağaçlar saptanmıştır. Toplanan çok sayıdaki örnek iki grup halinde, CAM1 ve CAM2 olarak kodlanmıştır. Örnekler üzerinde anatomik çalışmalar yapmak üzere enine, radyal ve teğet yönlerde ince kesitler alınmış, odun tanımada kullanılan standart yöntemler ve özellikle fosil odun özellikleri esas alınarak, teşhisler yapılmıştır. Silisleşmiş odunların Taxodium (CAM1) ve Sequoia (CAM2) cinslerine ait olduğu saptanmış olup, bu cinsler günümüzde Anadolu’da doğal yetişmeyen, Miyosen sonlarına doğru Anadolu ve Avrupa’dan yok olmuş ağaçlardır.
|