Ultraviolet-B (UV-B: 280 to 320 nm) radiations have appeared to be detrimental to plants, due to their damaging effects on proteins, lipids, membranes and DNA. UV-B radiations are a significant regulator of plants’ secondary metabolites. High intensity of ultraviolet radiations may interfere with growth and productivity of crops. But low levels of UV-B radiations give rise to changes in the plants’ secondary metabolites such as phenolic compounds, carotenoids and glucoseinolates. Therefore, low intensity of UV-B radiations may be used to generate plants, enriched with secondary metabolites, having improved reproductive ability, early ripening and tolerance against fungi, bacteria and herbivores.
|
Selenyumun (Se) özellikle abiyotik stres koşullarındaki bitkilerde antioksidan rol oynamakla birlikte biyofortikasyonda yer
almaktadır. Düşük dozlarda büyüme ve gelişmeyi teşvik etmekte buna karşın yüksek dozlarda toksik etkide bulunmaktadır. Bu
derlemede selenyumun tuzluluk, yüksek sıcaklık ve kuraklık gibi stres koşullarındaki fizyolojik etkileri, topraktaki yarayışlılığı ve
alım mekanizması üzerinde yoğunlaşılmıştır. Toprakların selenyum içeriğinin, toprak tekstürü, organik madde, redoks potansiyeli, pH
ve kil içeriğine bağlı olduğu belirlenmiştir. Bitkilerin selenat ve selenit gibi inorganik formdaki selenyum ile selenosistein ve
selenometionin gibi organik formdaki selenyumu aldığı görülmüştür. Selenyum alımı ve metabolizmasının bitki türüne, büyüme
dönemine ve bitki organına bağlı olarak değişebilir. Düşük dozlarda selenyumun selenoprotein sentezini düzenlediği, antioksidan
fonksiyonunu artırdığı ve bitkileri sıcaklık, kuraklık, UV-B, tuzluluk ve ağır metal stresi gibi çeşitli abiyotik streslere karşı koruduğu
belirlenmiştir.
|
Bitkilerde Reaktif Azot Türlerinin (RNS) biyotik ve abiyotik stres koşullarında sinyal molekülü olarak rol oynadığı, buna karşın
varlığının oksidatif hasara yol açtığı bilinmektedir. Kloroplast, mitokondri, peroksizom, endoplazmik retikulum ve plazma memranları
RNS’lerin ortaya çıktığı hücre organelleridir. Sitoplazmada nitrat redükdaz enziminin nitrik oksit (NO) üretiminden sorumlu en
önemli enzim olduğu ortaya konulmuştur. NO birçok enzim, substrat ve hormonlar ile etkileşime girerek fizyolojik olayların
düzenlenmesinde rol oynamaktadır. Bitki metabolizmasında aşırı konsantrasyonlarda üretildiğinde ise reaktif oksijen türlerinde
olduğu gibi birçok enzim tarafından etkisiz forma dönüştürülmektedir. Bu yönden RNS’lerin üretimi, fizyolojik etkileri ve
etkisizleştirilmeleri birçok fizyolojik olayı tanımlamada önemlidir.
|
This study investigated the effect of foliar silicon application on fresh
weight and dry matter contents as well as steviol glycoside contents of stevia
(Stevia rebaudiana Bertoni) grown under salt stress. In this respect, an
experimental research with factorial arrangement on a Completely Randomized
Design with four replications was conducted in plastic pots under greenhouse
conditions. Four different salinity levels (0, 25, 50, and 75 mM NaCl) were used
for three weeks old seedling and two different foliar silicone concentrations (12.5
and 25 mM) were applied in the form of sodium silicate which was launched after
4 weeks of planting. Both NaCl concentrations and foliar silicone application had
statistically significant effect (p≤0.05) on fresh weight and dry matter
characteristics and also on rebaudioside-A and stevioside contents of stevia
leaves which were harvested before flowering period. Results showed that salt
stress decreased both rebaudioside-A and stevioside contents, but foliar silicone
application improve negative influences of NaCl treatments with even increasing
the steviol glycoside contents. Rebaudioside-A content did not change, but
stevioside content decreased with foliar silicone application in control conditions.
However, highest rebaudioside-A and stevioside accumulation were recorded in
25 mM foliar silicone application under 50 mM NaCl stress. In these conditions,
rebaudioside-A and stevioside contents were 112 and 26% higher than control,
respectively. It could be concluded that the application of silicon significantly
enhanced the plants ability to withstand salt stress conditions through increased
silicon content, increased steviol glycoside production. Silicon application could
therefore improve crop production under salt stress.
|
Hidrojen sülfür (H 2 S) renksiz oluşu ve çürük yumurta kokusu ile yıllardır toksik olarak bilinen bir gazdır. Hidrojen
sülfürün bitki hücreleri üzerindeki etkisi yüksek konsantrasyonda olmasına bağlı olarak diğer çevresel stres koşulları ile
birleştiğinde bitki için fitotoksik hale gelmektedir. Hidrojen sülfürün bitkilerde stoma hareketleri, çiçeklerde ve yapraklarda
yaşlılığın düzenlenmesi, fotosentez ve çimlenme gibi çeşitli fizyolojik olaylar üzerine önemli etkisi bulunmaktadır. Ağır
metal içeriği, kuraklık, su taşkını, tuz, mantari enfeksiyonlar, UV-B artışı, soğuk ve sıcak stresi gibi çeşitli abiyotik stres
koşulları H 2 S’ün içsel sentezini tetiklemektedir. Bitkiler çevresel streslere tepki olarak hidrojen sülfürü L-sistein desülfidraz
(LCD), D-sistein desülfidraz (DCD), sülfat redüktaz (SİR), siyanoalanin sentez (CAS) ve sistein sentezi (CS) yoluyla
sentezlemektedir ve bu stres koşullarına karşı bitkinin toleransını artırmaktadır. Bitkiler tarafından üretilen hidrojen sülfürün
fazlası da atmosfere verilmektedir. Bu nedenle, H 2 S'ü bir fitotoksin olmasının yanı sıra sinyal molekülü olarak ta düşünmek
gerekmektedir.
|
Küresel iklim değişikliği sürecinde atmosferdeki karbondioksit ve sıcaklıktaki artışın kuraklık ve
tuzluluğu artıracağı bir gerçektir. Bu değişikliklerin özellikle kurak ve yarı-kurak iklimlerde yetiştirilen
baklagilleri olumsuz yönde etkileyeceği bildirilmiştir. Bu derlemede özellikle bu olumsuzlukların köknodül
oluşumu ve biyolojik azot özümlemesi (BNF) üzerine olan etkileri tartışılmıştır. Baklagiller ve
bakteriler arasındaki simbiyotik ilişki artan CO2 koşulları ile birlikte artışı nodül gelişimini hızlandırmış
ve BNF artışı görülmüştür. Buna karşın iklim senaryolarına göre 2-4 0C sıcaklık artışı ve beraberinde
kuraklığın kök tüyü infeksiyonunu, nodül sayısını, nodül büyüklüğünü, nodül gelişimini ve aktivitesini
azaltarak BNF’yi olumsuz etkilediği saptanmıştır. Öte yandan tuzluluğun nodül solunumunu ve
leghemoglobin içeriğini azalttığı vurgulanmıştır.
|
|
In this presented work, antioxidant potential of endemic Lavandula stoechas cariensis was investigated.
Lavandula stoechas cariensis plants were locally called as “Karabaş otu” and consumed for its beneficial
effects. Fifteen different locations for plant sampling were identified at around Koçarlı (Aydın) region,
and plant samples and soil samples were collected in between April and May. Four main antioxidant
parameters were used for the evaluation of the antioxidant parameters: proline content; total phenolic
compounds; DPPH free radical scavenger activity; and reducing power. Before the antioxidant
experiments, water and methanol extracts of the Lavandula stoechas cariensis plants were obtained.
Essential oil content; and micro and macro nutrient of the Lavandula stoechas cariensis samples were also
investigated. Soil properties and nutrient content of the soil samples were also evaluated.
|
|
Su taşkını meydana gelen topraklarda havanın yerini su almaktadır. Su taşkını, toprağın suya doygun olduğu koşullarda bitki köklerinin toprakta yeterli oksijen olmaması nedeniyle normal bir solunum yapamadığı ciddi bir problemdir. Kökler, su taşkınlarından kaynaklı oksijen eksikliğinde doğrudan ve ilk olarak etkilenen organlardır. Su taşkını süresince, bitki kök gelişimi engellenebilmekte ve kök ölümlerine neden olabilmektedir. Su taşkınlarına bitkilerin tepkisi su taşkınının meydana gelme zamanı, toprağın su altında kalma süresi ve bitkinin cinsi, türü ve tür içerisindeki farklılıklarına bağlı olarak değişmektedir. Aerenkima oluşumu ve adventif kökler uzun süreli su taşkınlarında hipoksi ve anoksi koşullara bitkilerin verdiği en yaygın tepkiler arasında yer almaktadır. Oksijenden yoksun kök sistemleri ile hem kök hem sürgün gelişimi için yetersiz besin maddesi alımı gerçekleşir. Toprak üstü aksamda su taşkınına duyarlı ya da daha az toleranslı bitkiler fotosentez kapasitesinde meydana gelen önemli azalmalar nedeniyle zarar görebilmektedir. Fotosentez kapasitesindeki düşüşün en önemli nedeni ise stomatal açıklıktaki azalmadır. Su taşkınının diğer bir etkisi ise, büyüme ve yaprak genişlemesini sağlayan bazı bitki hormonlarının engellenmesidir. Ayrıca etilen hormonu kök bölgesindeki oksijensizliğe karşı bitkilerin hayatta kalabilmesi için artış göstermektedir. Bu makalede, su taşkınlarının bitkilerin köklerinde oluşturduğu değişimler ve hormonsal tepkiler incelenmiştir
|