Sınırlı skleroderma; otoimmün bağ dokusu hastalığı olan sklerodermanın bir formudur ve CREST sendromu (kalsinozis kutis, Raynaud fenomeni, özefageal dismotilite, sklerodaktili ve telenjiektazi) olarak da adlandırılır. Sklerodermada nörolojik tutulum diğer sistem tutulumlarına göre daha az görülür. Epileptik nöbet ise nadir görülen nörolojik komplikasyonlardandır. Hastalıkta giral kontrastlanma beklenen bir bulgu değildir. Giral kontrastlanma, beyin parankiminin yüzeyel kontrast tutulumudur ve genellikle vasküler, enflamatuvar, enfeksiyöz ve neoplastik süreçler sonucu ortaya çıkar. Üç yıldır CREST sendromu tanısı olan 67 yaşında kadın hasta hastanemize başvurdu. Üç gün önce epileptik nöbet geçirmişti ve nöbet sonrasında davranış değişiklikleri mevcuttu. Özgeçmişinde epileptik nöbet hikayesi yoktu. Nörolojik muayenesinde; apatikti ve kooperasyonu kısıtlı idi. Derin tendon refleksleri yaygın olarak artmıştı, sağda Hoffman ve Babinski refleksleri pozitifti. Laboratuvar incelemelerinde anti-nükleer antikor pozitifti (1/1000) ve anti-sentromer antikor pozitifti. Kontrastlı kraniyal manyetik rezonans görüntülemede (MRG) sol paryeto-oksipital bölgede giral kontrast tutulumu izlendi. Beyin omurilik sıvısı tetkikleri normal sınırlarda idi. Çekilen elektroensefalografide; diffüz serebral disfonksiyon gözlendi. Yatışında hastaya antiepileptik tedavi başlandı. Takipte hastanın apatisi ve kooperasyon kısıtlılığı düzeldi. Nöbeti tekrarlamadı. On gün sonra çekilen kontrol kontrastlı kraniyal MRG'de giral kontrastlanmanın büyük ölçüde azaldığı gözlendi. CREST sendromunda nörolojik tutulum nadirdir ve hastalık seyrinde epileptik nöbet gözlenmesi literatürde sınırlı sayıda yer almıştır. Giral kontrastlanma vasküler ve enflamatuvar süreçlere ikincil olarak ortaya çıkabilmektedir fakat epileptik nöbet sonrası geçici olarak gözlenebildiği de akılda tutulmalıdır
|
Amaç: Radial sinir nöropatisi, farklı etyolojik nedenlere bağlı gelişen üst ekstremite tuzak nöropatileri arasında daha az oranda görülen bir nöropatidir. Biz bu çalışmada elektromiyografi (EMG) laboratuarımıza radial sinir nöropati tanısı ile yönlendirilen olguların retrospektif olarak değerlendirilmesini amaçladık. Yöntemler: Çalışmada 2004-2013 tarihleri arasında radial sinir lezyonu tanısı ile EMG laboratuarımıza yönlendirilen 41 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya 41 hasta dahil edildi. Hastaların 36'sı erkek (%87,8), 5'i kadın (%12,2), yaş ortalamaları 42,36±15,21 idi. Sırasıyla hastaların %39'u Ortopedi, %34,1'i Nöroloji, %24,4'ü FTR, %2,4'ü ise Plastik ve Rekonstriktif Cerrahi bölümleri tarafından laboratuarımıza yönlendirilmişti. Etyolojik nedenlerle, sinirin hasarlanma şekli arasındaki ilişkiye bakıldığında, humerus ve radius kırığının en sık düşme sonrası meydana geldiği gözlendi. Sonuç: Sonuç olarak, radial sinir lezyonuna yol açan etyolojik nedenlerin çe- şitliliği dikkat çekicidir. Erkek hastalarda sıklığın daha fazla olması travma ve iş kazası gibi faktörlerin bu cinsiyette daha yaygın görülmesi ile ilgili olabilir. Radial sinir nöropatisi tanı ve takibinde elektrofizyolojik inceleme değerli katkılar sağlayabilir.Hastaların EMG sonuçları değerlendirildiğinde, en yüksek oranı %34,1 ile radial sinirin spiral olukta triceps kası sonrası aksonal lezyonu ile uyumlu bulgular oluşturmaktaydı. Hastaların ortalama iyileşme süreleri, hastaların kontrole gelmemesi ve bazı hastaların dış merkez sevkleri ile gelmiş olmaları nedeni ile kayıt edilemedi. Telefonla ulaşılabilen 10 hastanın 5'i tam düzelme olduğu, diğer 5 hastada düzelme olmadığı kaydedildi.
|
Giriş: Acil servise başvuran ve nörolojik hastalık tanısı alan geriatrik hastalarda, başvuru şikayetlerinin belirlenmesi, eşlik eden hastalıkların ve ilaç kullanım oranının saptamasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışma tanımlayıcı ve geriye dönük olarak planlandı. Hasta dosyalarından demografik özellikleri, bilinen hastalıkları, kullandıkları ilaçlar, nörolojik tanıları kayıt edildi. Bulgular: Acil servis başvurularında hastaların %58.78'ini geriatrik hasta grubu oluşturmaktaydı. Bu hastalar arasında nöroloji servisine yatışı yapılan 439 hastanın, 239'u (%54.4) kadın, 200'ü (%45.6) erkek idi. Eşlik eden hastalıklar açısından incelendiğinde sırası ile hipertansiyon 315(%71.8), koroner arter hastalığı 127(%28.9), diabetes mellitus 102(%23.2), geçirilmiş inme öyküsü 111 (%25.3), dislipidemi 37(%8.4), kronik obstrüktif akciğer hastalığı 35 (%8) hastada saptandı. Olguların 352'sinde (%80.2) düzenli ilaç kullanımı mevcuttu. Sonuç: Yaşlanma ile birlikte bireylerin kronik hastalık sayıları ve hastalıklarla ilişkili Komplikasyonları, kullandıkları ilaçlar ve yan etkileri artmaktadır. Yaşlı popülasyonda bu özelliklerin bilinmesi hastanın takip ve tedavideki başarısını artıracaktır. Ayrıca tedavi maliyetleri de azalacaktır.
|
Tüm dünyada genç erkekler arasında en sevilen sporlardan biri olan futbol, pek çok ortopedik yaralanmalara yol açabilir. Diseksiyon gibi vasküler yaralanmalar nadir görülmelerine rağmen, tanı konulmadığında ölüme sebebiyet verebilir. Bu yazıda, başına ve boynuna futbol topu çarptıktan sonra travmatik internal karotid arter diseksiyonu oluşarak geniş orta serebral arter infarktı gelişen 31 yaşındaki erkek hasta sunuldu. Hasta dekompresif cerrahi sonrası hafif nörolojik hasarla düzeldi.
|
Periferik sinirlerin ilerleyici yada tekrarlayıcı, motor ve duyu kaybıyla karakterize olan kronik inflamatuar demiyelinizan polinöropati (KIDP); diabetes mellitus, kanser, sarkoidoz gibi nedenlerle gelişebilir. Hepatit B virus enfeksiyonu (HBVe) olan hastalarda KIDP gelişebilir, ancak HBVenin KIDP ile presentasyonu bildirilmemiştir. Olgumuz 60 yaşında erkek hasta, el ve ayaklarında ani gelişen güçsüzlük ve uyuşukluk şikayeti ile başvurdu. Hastada tetraparezi ile birlikte derin tendon reflekslerinde hipoaktivite, hipoestezi ve parestezi mevcuttu. Önce AST ve ALT yüksekliği, ardından da HBsAg ve HBV-DNA pozitifliği saptandı. Karaciğer biyopsisi kronik hepatit ve karaciğer fibrosisini göstermesine rağmen, hastada hepatit hikayesi yoktu. Sonuçta, KIDP etiyolojisi araştırılırken, hepatit öyküsü olmasa bile, HBVe düşünülmelidir.
|
AMAÇ: Acil servislerde, nörolojik hastalıkların tanısı için erken, hızlı ve multidisipliner yaklaşım oldukça önemlidir. Bu çalışmada acil servise başvuran ve nöroloji konsültasyonu istenen olguların özelliklerini değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEMLER: Çalışmaya toplam 780 hasta dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, acil başvuru ve nöroloji konsültasyon nedenleri, nörolojik tanıları, laboratuvar (hemoglobin, beyaz küre, platelet, kan glukoz, üre, kreatinin, eritrosit sedimentasyon hızı, D-dimer düzeyleri) ve görüntüleme incelemeleri retrospektif olarak hasta dosyalarından değerlendirildi. BULGULAR: Bilinç bozukluğu, nöroloji konsültasyonlarının en sık nedeni idi (%19.7). Bu hastaların, %27.9’una iskemik inme, %18.2’sine hipoksik ensefalopati, %9.1’ine serebral hemoraji tanısı konulmuştu. %11’inde ise nörolojik bir tanı düşünülmedi. Diğer sık nöroloji konsültasyonu istenen nedenler, vertigo, baş ağrısı, nöbet ve inme idi. Çalışma grubunun %43.7’sinde, klinik bulgular diğer sistemik nedenlerle ilişkili bulundu. Fokal nörolojik bulgular özellikle iskemik ve hemorajik inme, epilepsi ve hipoksik ensefalopati tanılarında saptandı. SONUÇ: Acil servislerde, fokal nörolojik bulguları bulunmayan bilinç bozukluğu olan hastalarda, ilk olarak metabolik nedenler dışlanmalıdır. Fokal nörolojik bulguların varlığında ise öncelikle intrakraniyal yapısal hastalıkların değerlendirilmesi gerekir. Dikkatlice oluşturulacak algoritimler ve nörolojik muayene eğitimleri, hastaların tanısında acil servis çalışanları için yararlı olacaktır.
|