Akut respiratuvar distres sendromu (ARDS) olan hastalarda başta barotravma olmak üzere birçokneden pnömotoraks gelişmesine neden olabilir. ARDS’li hastalarda pnömotoraksın erken tanısı kritikönem taşır. Pnömotorakstan şüphelenildiğinde genellikle ilk tanı aracı olarak göğüs radyografisitercih edilir. Son yıllarda kritik hastada pnömotoraks tanısında ve birçok alanda ultrasonografiyoğun bakım hekimleri tarafından kullanılmaktadır. Burada 75 yaşında ARDS tanılı hastada göğüsradyografisi ile tanı konulamayan ancak tanısında ve takibinde USG kullandığımız pnömotoraksolgusu sunulmuştur.
|
Background: Sugammadex has been shown to de- crease the efficiency of progesterone-containing oral contraceptive drugs which possess a steroid structure. Aims: The aim of the present study was to evaluate the effects of sugammadex on progesterone levels in pregnant rats as well as on the physiological course of the pregnancy. Study Design: Animal experiment. Methods: This study was approved by the Selçuk Uni- versity Ethical Committee for Experimental Animal Research. Pregnant Winster Albino rats (n=26) were divided into three groups and administered with vari- ous intravenous injections on the 7th day of pregnancy. The control group (Group K, n=6) received 1.5 mL serum physiologic, the sugammadex group (Group S, n=10) received 30 mg/kg sugammadex and the sugam- madex + rocuronium group (Group SR, n=10) received 30 mg/kg sugammadex and 3.5 mg/kg rocuronium. Progesterone levels were measured and the offspring were monitored for morphologic status. Results: Mean progesterone levels were 94.16±15.54 ng/mL in Group K, 87.86±12.48 ng/mL in Group S, and 94.53±16.10 ng/mL in Group SR (p>0.05). No stillbirth or miscarriage was observed in the rats. The mean number of offspring was 6.8±1.47 in Group K, 6.5±1.35 in Group S, and 6.4±1.17 in Group SR. The offspring appeared macroscopically normal. Conclusion: Sugammadex does not appear to affect the progesterone levels in pregnant rats in the first trimes- ter and the clinical course. Successful completion of pregnancy and the absence of stillbirth or miscarriage will guide future studies about the use of sugammadex, particularly in the first trimester of the pregnancy.
|
Gebelik sırasında hypertrigliseridemiye bağlı akut pankreatit nadir fakat hem anne hem de bebek için ölümcül sonuçlara neden olabilen ciddi klinik bir tablodur. Otuz yedi yaşında 31 haftalık familial hypertrigliseridemi ve diabetes mellitusu olan gebede akut pankreatit gelişti. İntrauterin bebek ölümü gelişen hastanın gebeliği sonlandırıldı. Tedavide insülin, octreotidin yanısıra double membrane filtration ile plasmaferez uygulanarak trigliseritlerin hızla düşürülmesi sağlandı. Trigliserid düzeyi 24 saat sonunda 9742 mg dL-1den 432 mg dL-1 düzeyine geriledi. Hasta 5 gün sonra yoğun bakımdan, 32 gün sonra hastaneden sağlıklı olarak taburcu edildi. Bu yazıda gebe vakada ciddi hipertrigliserideminin başarılı tedavisi sunulmuştur.
|
ALPER KILIÇASLAN , Fatih KESKİN, Ozan BABAOGLU,
FUNDA GÖK , Mehmet Fatih ERDİ, Bülent KAYA, Hüseyin ÖZBİNER, Orhan ÖZBEK, Osman KOÇ, Burkay Kutluhan KAÇIRA
AmAÇ: Yakın zamanda sakral kanal, omurga hastalıklarının minimal invaziv tanı ve tedavi işlemleri için "bir koridor olarak" sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Çalışmanın amacı sakral kanalın, hiatusun ve çevre yapıların farklı yaş gurupları ve cinsiyete göre morfometrik analizlerinin çok kesitli bilgisayarlı tomografi yöntemiyle incelenmesidir. yÖNTem ve GeReÇLeR: Üç farklı yaş grubuna (20-80 yaş arasında) ayrılan 300 yetişkin (150 kadın ve 150 erkek; 20-80 yaş) hastanın multiplanar rekonstrüksiyon görüntüleri kaydedildi ve geriye dönük olarak incelendi. Sakral hiatus ve çevre yapılar ile sakral kanala ait çeşitli anatomik ölçümler yapıldı. Sakral kurvatür açısı ve lumbosakral lordotik açı kaydedildi. BuLGuLAR: Bazı olgularda hiatus yokluğu (%0,3), komplet agenezis (%1) ve kemik septum (%2,6) gibi kemik anomalilerine rastlandı. Anteroposterior (AP) Hiatus çapı olguların %5'sinde 2 mm nin altındaydı. Tüm yaş gruplarında, hiatus AP çapı ve hiatus alan ve "sakral kanal AP çapının en kısa mesafesinin" ortalaması, 60-80 yaş grubunda, 20-40 yaş grubuna göre daha kısaydı (p=0,01). Sakral kanal AP çapın en küçük olduğu lokalizasyon, en çok olguların %59,2'unda S2 ve %33,9'unda S3 seviyesinde idi. Maksimum kurvatür seviyesi olguların %63,3'ün de S3 ve %26,7'sin de S2 seviyesinde idi. Sakral kürvatur açı ve lumbosakral lordotik açı sırayla 164° and 134° olarak ölçüldü. soNuÇ: Sakral yapılarda anatomik varyasyonlar sık görünür. Anatominin ayrıntılı analizi, girişimsel işlemlerin başarısını ve güvenilirliğini artırabilir.
|
Amaç: Bu çalışmada rejyonal intavenöz anestezi (R VA) uygulanan olgularda prilokain ve prilokain-magnezyum kombinasyonunun duyusal ve motor blok başlama ve geri dönüş sürelerini, analjezi ve anestezi kalitesini, ağrı ve sedasyona etkilerini ve yan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmaya dahil edilen hastalar rastgele 2 gruba ayrıldı; Grup I (n=23)e 3 mg kg-1 prilokain Grup II (n=23)ye 3 mg kg-1 prilokain + %15lik 10 ml magnezyum sülfat 0.9 NaCl ile 35-45 mlye tamamlanarak verildi. Çalışma boyunca VAS ve RSS değerlendirildi. İntraoperatif VAS≥4 olunca olgulara fentanil ilave edildi. Fentanil verilme zamanı ve verilen total fentanil dozu kaydedildi. VAS≥4 değerine ulaşınca 500 mg parasetamol verildi. Parasetamol verilme zamanı ve verilen total parasetamol dozu kaydedildi. Hastalar tüm operasyon süresince ve postoperatif 24 saat boyunca istenmeyen yan etkiler açısından izlendi. Bulgular: Duyusal ve motor blok başlama zamanı Grup IIde anlamlı derecede kısa iken, duyusal ve motor blok sonlanma zamanı Grup IIde anlamlı derecede uzun bulundu (p<0,05). Grup IIde turnike ağrısı Grup Iden anlamlı derecede geç başladı ve kullanılan fentanil miktarı daha düşüktü (p<0,05). Postoperatif ilk analjezik ihtiyacına kadar geçen süre Grup IIde, Grup Ie oranla anlamlı derecede uzundu ve kullanılan parasetamol miktarı daha düşüktü (p<0,05). Grup IIde intraoperatif ve postoperatif VAS skorları Grup Ie göre anlamlı derecede düşük bulundu (p<0,05). Grup IIde tüm olgularda magnezyuma bağlı, hafif ve kısa süreli enjeksiyon ağrısı oluştu. Grup Ide kullanılan lokal anesteziğe bağlı çok kısa süreli olmak üzere 3 hastada (%13,04) ağızda metalik tat ve 1 hastada (%4,34) kulak çınlaması tespit edildi. Sonuç: R VAda prilokaine eklenen magnezyumun turnike ağrısını, peroperatif ve postoperatif analjezik ihtiyacını azalttığı; bu nedenle, uygun olgularda daha kaliteli anestezi ve analjezi sağlayarak avantaj oluşturduğu kanaatine varıldı.
|
AMAÇ: Yakın bir zamanda zor havayolu yönetiminin mevcut potansiyelini daha da geliştirmek için CMAC sistemine, bladei daha fazla açılandırılmış CMAC D-blade eklendi. Bu çalışmanın amacı, normal ve zor havayolu simülasyonlarında yeni CMAC D-blade in laringoskopik görüntü ve entübasyon parametrelerini konvansiyonel CMAC video laringoskop ve Macintosh direkt laringoskop (ML) ile karşılaştırarak araştırmaktı. YÖNTEMLER: Bu randomize kontrollü çalışma 26 deneyimli anestezi uygulayıcısı tarafından gerçekleştirildi. Endotrakeal entübasyon işlemleri Laerdal SimMan® mankeninde: (1) normal havayolu, (2) servikal omurga immobilizasyonu, (3) dil ödemi senaryolarında gerçekleştirildiler. Entübasyon süreleri, başarı oranları, entübasyon deneme sayıları, laringoskopi görüntüleri, diş kompresyonunu şiddeti kaydedildi. BULGULAR: Tüm senaryolarda videolaringoskoplar Macintosh laringoskoptan daha iyi görüntü sağladılar ve daha az diş kompresyonuna neden oldular. Servikal omurga immobilizasyonu senaryosunda D-blade diğer laringoskoplara göre daha az diş kompresyonuna neden oldu (p<0,001). Entübasyon başarısı açısından videolaringoskoplar arasında fark yoktu (p>0,05). CMAC ile en kısa entübasyon süreleri elde edildi. ML ile başarısızlık oranı %19 idi. Dil ödemi senaryosunda, CMAC ile daha başarılı ve daha hızlı entübasyon sağlandı (p<0,001). Videolaringoskoplar arasında laringoskopik görüntü skorları ve diş basısı açısından fark yoktu (p>0,05). Başarısız entübasyon oranı ML ile %46 ve D-blade ile %7 idi. SONUÇ: CMAC D-blade servikal omurga immobilizasyonu senaryosunda konvansiyonel CMAC ve MLa göre daha az diş kompresyonuna neden olmuştur. Konvansiyonel CMAC ile dil ödemi senaryosunda D-blade ve MLa göre daha iyi entübasyon şartları sağlanmıştır. Bu iki videolaringoskop farklı zor havayolu şartlarında birbirlerini tamamlayabilirler
|
Glanzmann trombastenisi (GT) ölümcül kanamalara yol açabilen, nadir görülen otozomal resesif geçişli bir hastalıktır. Anestezistler bu kanama riskinin farkında olmalı ve gerekli önlemleri almalıdırlar. Bu yazıda, tromboelastografi traseleri rehberliğinde trombosit transfüzyonu sonrası başarılı hipospadias tamiri yapılan 9 yaşındaki GT tanılı erkek olgu sunulmuştur.
|
|
Halit ÇOBANOĞLU, Aybars TAVLAN, Ahmet TOPAL,
ALPER KILIÇASLAN , Atilla EROL, Şeref OTELCİOĞLU
Halit ÇOBANOĞLU, Aybars TAVLAN, Ahmet TOPAL,
ALPER KILIÇASLAN ,
Atilla EROL, Şeref OTELCİOĞLU
Genel anestezi altında, elektif cerrahi girişim geçirecek geriatrik olgularda desfluran ve sevofluranın erken postoperatif kogni- tif fonksiyonlar üzerine etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. Ulusal etik kurul izni alındıktan sonra, yaşları 65-75 arasında olan 40 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar desfluran (n=20) ve sevofluran (n=20) olarak iki gruba ayrıldı. Tüm hastaların anes- tezi indüksiyonunda propofol ve remifantil kullanılırken, anestezi idamesinde remifentanil ile birlikte desfluran veya sevofluran kullanıldı. Anesteziden uyanma zamanları ve Aldrete derlenme skorları kaydedildi. Hastaların kognitif fonksiyonları iki kognitif test; Kısa Blessed Oryantasyon Bellek Konsantrasyon Testi (BOMC) ve Standardize Mini Mental Test (SMMT) ile preoperatif ve post- operatif ekstübasyon sonrası 60. ve 180. dakikalarda değerlendirildi. Ortalama ekstübasyon süreleri, göz açma süreleri ve Aldrete skorları desfluran ve sevofluran grubunda benzerdi (p>0,05). Preoperatif ve postoperatif 60. ile 180. dakikalarda BOMC ve MMST skorları karşılaştırıldığında sevofluran ve desfluran grupları arasında anlamlı fark yoktu (p>0,05). Geriatrik hastalarda desfluran ve sevofluran anestezisinin erken postoperatif kognitif fonksiyonlar üzerine benzer etkilere sahip olduğu sonucuna varıldı.
|
Üst ve alt ekstremite bloklarının aynı ameliyat içinde kombine kullanımı lokal anestetiklerin sistemik toksisite riskinden dolayı nadi- ren uygulanmaktadır. Bu yüzden bu tür ameliyatlarda genellikle genel anestezi tercih edilmektedir. Ancak ultrason kullanımı sinir- lerin etrafında güvenilir anestezik birikimi sağlayarak, imkan dahilinde anestezik ihtiyacı azaltır. Bu yazıda, ultrason rehberliğinde infraklaviküler brakiyal pleksus bloğu ve lateral femoral kütanöz sinir bloğuyla, 44 yaşında erkek, ASA fziksel durumu I, yan uyluk bölgesinden alınacak olan deri greftiyle üst ekstremite rekonstriksiyonu yapılan bir hasta sunuldu. Blok başarılı oldu ve bloğa bağlı komplikasyon görülmedi. Biz ultrason rehberliğinde infraklavikuler brakiyal pleksus bloğu ile lateral femoral kutaneus sinir bloğunun kombine edilmesinin klinik olarak kullanışlı ve güvenli bir teknik olduğunu ve üst ekstremitenin deri grefti gerektiren rekonstriksiyon- larında alternatif bir anestezi metodu olduğunu düşünmekteyiz.
|