Pachydermodactyly (PDD) is a benign, acquired digitalfibromatosis characterized by asymptomatic and progressiveswelling of periarticular soft tissue, and is usually seen inyoung men. The etiology of PDD is not fully understood, butis thought to be due to the result of recurrent mechanicalstimulation. PDD is usually diagnosed by clinical evaluation.There are thick collagen bundles and collection of dermalmucin in the histopathology. Treatment is not indicated dueto benign prognosis. Rheumatologic diseases, particularlyrheumatoid arthritis, affecting the joints of the hands shouldbe considered in the differential diagnosis due to the similarityof the joint involvement.
|
Yasemin DURUM POLAT,
CAN ÇEVİKOL , Abdullah Utku ŞENOL, Emir Hüseyin NAVAEİ
Yasemin DURUM POLAT,
CAN ÇEVİKOL ,
Abdullah Utku ŞENOL, Emir Hüseyin NAVAEİ
Objective: Early diagnosis of acute sacroiliitis and related disorders are quite important for preventing the irreversible results of these diseases (such as ankylosis) and increasing the efficiency of treatment. Magnetic resonance imaging (MRI) is the most important modality in early diagnosis. Routine MRI examinations should include short tau inversion recovery and contrast enhanced fat saturated T1-weighted sequences. In our study, we evaluated the role of diffusion weighted imaging (DWI) MRI sequence in the diagnosis of acute sacroiliitis. Inter-observer and intra-observer reliability was also evaluated. MaterialsandMethods: Seventy patients suffering from back pain and underwent sacroiliac joint MRI between October 2008 and December 2009 were retrospectively evaluated. Patients who were under age of 18 and had MRI examinations without contrast were excluded. Routine MRI sequences and DWI sequences (b100, b600, b1000) of 84 sacroiliac joints of 42 patients were evaluated retrospectively. Evaluations were made independently without any information about patient’s name and clinical findings. First, DWI MRI examinations were evaluated by two radiologists separately (one of the radiologist made another evaluation after one week). After one month, sacroiliac joint MRI’s of the patients were evaluated for osteitis and bone marrow enhancement (positive MRI) by two radiologists and decisions were made by consensus. A contrast-enhanced MRI study was accepted as the gold standard for the diagnosis of active sacroiliitis in the statistical evaluation. The sensitivity and specificity of DWI for active sacroiliitis were calculated. Also intra-observer and inter-observer concordances were made by Cohen kappa test in SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) version 16 software. Results: For the diagnosis of acute sacroiliitis, sensitivity and specificity values of DWI MRI were calculated as 82.1% and 87.5% respectively in 84 sacroiliac joints. By using Cohen’s kappa test, moderate intra-observer correlation for first radiologist [kappa=0.684 (p<0.05)], weak intra-observer correlation for second radiologist [kappa=0.369 (p<0.05)] and moderate inter-observer correlation [kappa=0.512 (p<0.01)] was found. Conclusion: In conclusion, DWI MRI examination is a non-invasive (contrast material administration is not needed), sensitive, fast diagnostic method in the diagnosis of acute sacroiliitis. Besides, DWI MRI may have a potential as a screening method in suspected cases, if supported with large studies.
|
Amaç: Endometrium kanserinde (EK) primer tümörün maksimum standardize tutulum değeri (SUVmaks) ve minimum görünen difüzyon katsayısının (ADCmin) klinikopatolojik özellikler ile olan ilişkisini araştırmak ve bunların öngörü gücünü belirlemektir.Yöntem: 18F-fluorodeoksiglukoz (FDG) pozitron emisyon tomografisi/bilgisayarlı tomografi (PET/BT) ve difüzyon ağırlıklımanyetik rezonans görüntüleme (DA-MRG) ile preoperatif değerlendirmeyi takiben evreleme cerrahisi yapılan toplamda 45 hasta, planlı veri toplama yapılan prospektif bir olgu serisine dahil edildiler. Çalışma verileri arasındaki ilişkiler çoklu doğrusal regresyon analizi ile araştırıldı.Bulgular: Ortalama ADCmin ve SUVmaks sırasıyla 0,72±0,22 ve 16,54±8,73 olarak bulundu. Tek değişkenli analizde yaş, myometriyal invazyon (Mİ) ve lenfovasküler alan tutulumu (LVAT) ADCmin ile ilişkili potansiyel faktörler olarak bulunurken, yaş, evre, tümör büyüklüğü, LVAT ve metastatik lenf düğümlerinin sayısı SUVmaks ile ilişkili potansiyel değişkenler olarak tespit edildiler. Diğer taraftan, çok değişkenli analizde Mİ, ADCmin (p=0,007) ve SUVmaks (p=0,024) ile ilişkili tek anlamlı değişkendi. Derin Mİ en iyi, <=0,77'lik [%93,7 duyarlılık, %48,2 özgüllük ve %93,0 negatif öngörü değeri (NPD)] bir ADCmin kesim değeri ve >20,5'lik (%62,5 duyarlılık, %86,2 özgüllük ve %81,0 NPD) bir SUVmaks kesim değeri ile öngörülebiliyordu. Ne var ki, her iki tanısal test birbirlerinden anlamlı şekilde farklı değildi (p=0,266).Sonuç: Klinikopatolojik özelliklerden yalnızca Mİ bağımsız ve anlamlı şekilde SUVmaks ve ADCmin ile ilişkiliydi. Ne var ki, her iki parametrenin ideal olmayan öngörü performansları nedeniyle 18F-FDG PET/BT veya DA-MRG'nin rutin kullanımı şu noktada önerilemez.
|
Yetkin SÖYÜNCÜ,
CAN ÇEVİKOL , Seçkin SÖYÜNCÜ, Aydın YILDIRIM, Feyyaz AKYILDIZ
Yetkin SÖYÜNCÜ,
CAN ÇEVİKOL ,
Seçkin SÖYÜNCÜ, Aydın YILDIRIM, Feyyaz AKYILDIZ
Doğum travmasına bağlı meydana gelen distal humerus epifiz ayrılması oldukça seyrek görülen bir durumdur ve sıklıkla dirsek ekleminin arkaya çıkığı ile karıştırılır. Acil tıp ve ortopedi doktorları, yenidoğanlardaki dirsek travmalarını değerlendirirken distal humerus epifiz ayrılması konusunda son derece dikkatli davranmalıdırlar. Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ayırıcı tanıda önemli yer tutar. Bu yazıda, yenidoğanda ultrasonografi ve MRG tekniklerinden yararlanarak distal humerus epifiz ayrılmasının tam olarak görüntülenmesi ve orta dönem cerrahi sonucunun verilmesi amaçlandı.
|
CAN ÇEVİKOL , Kamil KARAALİ, Gökhan ESEN, Ali APAYDIN, Merter ÖZENCİ, Utku ŞENOL, Oğuz BİRCAN
AMAÇ Düşük (0.35 T) Tesla ve yüksek (1.5 T) Tesla MRG cihazları nında yapılan diz MRG incelemelerinin, menisküs yırtıklarının tanısındaki etkinliklerini karşılaştırmak. GEREÇ VE YÖNTEM Artroskopi sonuçları bilinen, düşük (açık magnet) Tesla MRG cihazında incelenmiş 48 olgu ve yüksek Tesla MRG cihazında incelenmiş 76 olgu, retrospektif olarak değerlendirilerek, düşük ve yüksek Tesla MRG cihazlarının menisküs yırtıklarının saptanması ndaki tanısal etkinlikleri araştırılmıştır. BULGULAR Düşük (0.35 T) Tesla MRG cihazının menisküs yırtıklarını saptamada, iç menisküs için duyarlılığı % 93.7, seçiciliği %87.5, tanısal doğruluğu %91.6, dış menisküs için duyarlılığı %87.5, seçiciliği %95.0, tanısal doğruluğu %93.7 olarak bulunmuştur. Yüksek (1.5 T) Tesla MRG cihazının menisküs yırtıklarını saptamada, iç menisküs için duyarlılığı %96.6, seçiciliği %88.2, tanısal doğruluğu %94.7, dış menisküs için duyarlılığı % 71.4, seçiciliği %98.5, tanısal doğruluğu %96.0 olarak bulunmuştur. Çalışmamızda iç ve dış meniküs lezyonlarının saptanmasında, düşük ve yüksek Tesla MRG cihazlarının duyarlılık, seçicilik ve tanısal doğrulukları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır. SONUÇ Sonuç olarak, menisküs lezyonların tanısında, düşük Tesla MRG cihazlarının, yüksek Tesla MRG cihazları kadar etkin olduğunu düşünüyoruz.
|