The objective of this study was to compare the effects of two feedingsystems (total mixed ration; TMR vs. roughage and concentrateoffered separately; SF) on performance and milk composition ofGerman Fawn ( n= 16) and Saanen ( n= 16) dairy goats. Animals wererandomly allocated into 2 sub-groups and fed TMR or SF system.Roughage:concentrate ratio were arranged as 60:40 in TMR groups.Wheat straw (25%) and chopped alfalfa hay (75%) were used asroughage. Roughage was offered at ad libutum while concentratewas given in two equal meals (total 800 g/goat per day) in SF groups.The study was lasted 50 days. Live weights were recorded beforemorning feeding. Milk yields were recorded weekly. Individual milksamples were collected to determine total solids, fat, protein, casein,lactose, and urea-N. Feeding systems did not affect (P>0.05) milkyield, body weight, total solid, fat, protein, and caseinconcentrations. Separate access to roughage and concentratedecreased dry matter intake (P<0.01) and tended to decrease urea-N concentration (P= 0.053). Milk yield of German Fawn does waslower than Saanen does (P< 0.01; 1205.4 g/d vs. 1476.8 g/d). Whenmilk composition of two genotypes were compared, protein washigher (P<0.01) in German Fawn does than Saanen does. Inconclusion, there was no advantage of mixed diet over separatefeeding for dairy goats having moderate milk yield (1200-1500 g/d).
|
Effects of two dietary levels of starch and crude protein on performance of dairy cow fed low roughage level (70:30 concentrate to roughage) were investigated. Twenty eight Holstein cows were randomly assigned to one of four dietary treatments in a 2 x 2 factorial arrangement. Factors were two dietary level of starch (14% and 22%) and crude protein (15% and 18%). Wheat straw was used as sole roughage source. The study was continued 6 weeks. Dry matter intake was not affected (P>0.05) by the dietary treatments in the study. Milk and protein yield (kg/d) were higher (P<0.05) with higher dietary crude protein level at each starch level. Milk urea concentrations were affected (P<0.01) by dietary protein levels with a value being higher by high dietary protein level. Nitrogen efficiency (Milk N/N intake) was decreased by increasing dietary crude protein level in the diet (P< 0.01). In conclusion, the cows fed TMR containing low level of wheat straw responded better when dietary protein increased. But, efficiency of N use decreased and N excretion to the environment increased.
|
Bu çalışma, prepartum dönemde sütçü inek rasyonlarına anyonik tuz (MgCl2 veya MgSO4 ) ilavesinin metabolik profil, peripartum hastalıklar ve gebelik oranı üzerine etkilerini belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Kırk beş baş Holstein ırkı inek gebeliğin son 3 haftasından başlayarak vücut kondüsyon skorları benzer olan 3 gruba ayrılmıştır. Prepartum dönemde 21 gün süreyle, kontrol grubuna anyonik tuz içermeyen toplam karışım rasyon (TMR) yedirilirken, muamele gruplarından birine 30 g/gün/inek MgCl2, diğerine ise 30 g/gün/inek MgSO4 ilave edilen TMR verilmiştir. Postpartum dönemde tüm gruplar tek bir toplam karışım rasyonla beslenmiştir. Postpartum 30. günden sonra gruplardaki ineklere Presynch-Ovsynch senkronizasyon protokolü uygulanmış ve sabit zamanlı tohumlama yapılmıştır. Çalışma postpartum 8. haftada sonlandırılmıştır. Toplam karışım rasyon içerisine MgCl2 ilave edilen grupta, MgSO4 ilave edilen ve kontrol grubuna nazaran süt verimi artmıştır. Anyonik tuz ilavelerinin serum AST ve ALT konsantrasyonlarını azalttığı, serum glukoz, HDL, IgG, Ca ve Mg konsantrasyonlarını arttırdığı belirlenmiştir. Grupların sağlık ve üreme performanslarının benzer olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak, prepartum dönemde TMR içerisine anyonik tuz ilave edilmesinin süt verimi ve kan biyokimyasında değişimlere yol açabileceği söylenebilir.
|
Bu çalışma, Niğde ilinde koyunculuk işletmelerinin mevcut durumu, yapısal özellikleri ve bu işletmelerinöncelikli sorunlarının ortaya konulması amacıyla yürütülmüştür. Çalışmada, tabakalı örnekleme (ilçeler) yöntemiyleseçilen toplam 96 koyunculuk işletmesi örnek olarak alınmıştır. Bu işletmelerde uygulanan anket çalışmasıyla;işletme ile sahiplerinin genel özellikleri, mera durumu, koç katımı, doğum, sağım, kırkım, sağlık koruma,hayvanların pazarlanması ve işletmelerdeki alet-ekipman durumları ile ilgili bilgilere ulaşılmıştır. Araştırmasonunda, koyun yetiştiren işletme sahiplerinin büyük bir kısmının (%68.8) ilkokul mezunu olduğu, koyunculukyapma süresinin ortalama 25.7 yıl olduğu, çoban olarak önemli oranda (%63.5) aile işgücünün kullanıldığı, koyunırkı olarak işletmelerin %99'unda Akkaraman, %1'inide Merinos melezi koyun yetiştirildiği, işletme başınaortalama koyun sayısının 314.5 baş olduğu ayrıca işletmelerde koyundan başka ortalama 7.9 baş inek, 38.1 baş keçive 1.9 baş at bulunduğu belirlenmiştir. İşletme sahiplerinin %86.4'ü koyunculuğu atadan öğrendiklerini, %82.3'ütek geçim kaynağı olduğunu, %10.4'ü de bu işi sevdiği için yaptığını bildirmişlerdir. Niğde ilinde koyunculukişletmelerinin önemli bir kısmının (%40.6) yayla koyunculuğu, diğerlerinin yerleşik ve yayla (%19.8), yerleşik(%38.6) ve sadece göçer koyunculuk (%1.0) yaptıkları belirlenmiştir. Araştırmada işletmelerin %97.9'ununDamızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğine üye olduğu saptanmıştır. Yetiştiriciler öncelikli sorun olarak, yemfiyatlarındaki pahalılık ile meraların yetersiz ve kalitesiz olmasını bildirirken, koyunculuğun kârlı olabilmesi içinpazar fiyatlarının artması, mera ıslahı, yem bitkileri ekiliş alanının artırılması ve sürünün genetik ıslahının yapılmasıgerektiğini bildirmişlerdir.
|
Niğde ili keçicilik işletmelerinin mevcut durumu, yapısal özellikleri ve bu işletmelerin öncelikli sorunlarının ortaya konulması amacıyla yürütülmüştür. Bu amaçla rastgele seçilen 38 adet keçi işletmesinde yetiştiricilerle yüz-yüze anket çalışması yapılmıştır. Anket soruları; işletmelerin genel yapısı ile yetiştirme faaliyetlerini ortaya koyabilecek ve ayrıca yetiştiricilerin öncelikli sorunları ile memnuniyet durumlarını ölçebilecek şekilde belirlenmiştir. Anket sonuçları, keçi işletmesi sahiplerinin %89,5inin ilkokul, %5,3ünün ortaokul ve %5,3ününde lise mezunu olduğunu; yetiştiricilerin tamamının keçi ırkı olarak kıl keçisi kullandıklarını, işletmelerin %44,7sinin 500 baş ve üzeri olan işletmelerden oluştuğunu; işletmelerin %92,1inin yaylaya çıktığını, %73,7sinde çobanın aile içinden sağlandığını göstermiştir. Ayrıca, işletme gelirlerinin %50sinin keçi sütünden elde edildiği belirlenmiştir. Keçi yetiştiricilerinin, ürettikleri sütün %39,5ini sadece peynir üretimi şeklinde, %60,5inin ise peynir, tereyağı, yoğurt ve çiğ süt satışı şeklinde değerlendirdikleri saptanmıştır. İşletme sahiplerinin tamamı keçi yetiştiriciliğini karlı bir uğraş olarak değerlendirmişlerdir. Keçi yetiştiriciliğinin en önemli sorunları olarak; yem, işçilik, ilaç gibi temel giderler ile birlikte ürünlerin değer fiyattan satılamaması ve mera sorunu olduğu belirtilmiştir. Likert ölçeğine göre yetiştiricilerin keçicilik faaliyetleri içerisinde en çok memnun oldukları ilk beş konu sırasıyla; damızlık koyun keçi birliğinin hizmetleri, sahip olunan teknik bilgi, teknik personelin hizmetleri, teke katımı ve çiftleştirme ve ağılların yeterliliği olmuştur. En az memnun oldukları ilk beş konu ise sırasıyla; yem, işçilik ve elektrik gibi giderler, ürün satış fiyatı, hayvanların satış fiyatı, üretilen ürünün satışı ile ilgili pazar olanakları ve işletme için gerekli parasal destekler olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak Niğde ili keçicilik işletmelerinin en önemli sorunlarının üretim maliyetlerinin yüksekliği ile ürün fiyatlarının düşüklüğü olduğu söylenebilir.
|
Hayvansal üretimin en önemli endüstriyel alanlarından biri olan ruminant yetiştiriciliğinde başarı; teorik besleme prensipleri, pratik yetiştirici bilgileri, hayvan sağlığı ve hayvan sayısına bağlıdır. Yüksek verimli hayvanların ve özellikle süt ineklerinin çok sayıda besin maddesine duydukları gereksinmelerin ve bunlar arasındaki dengelerin sınırlı sayıda yemle sağlanmasının olanaksız olduğu, besleme olayında salt besin madde gereksinmesi karşılamanın yeterli olmadığı, bunlar arasındaki oran veya dengelerin de mutlaka dikkate alınması gerektiği günümüzün tartışmasız bir gerçeğidir. Ruminant hayvanların et ve özellikle süt üretiminde gözlenen kayda değer artış tesadüf değil, genetik ilerleme yanında besleme, yem ve yem teknolojisindeki gelişme ile de yakından ilişkilidir. Yem, yem teknolojisi ve hayvan besleme çalışmaları, ekonomik kriterler, sürdürülebilirlik ve ürün kalitesi ile ilişkili olarak son on yılda önemli aşamalar kaydetmiştir. Mevcut çalışma kapsamında, yem kaynakları ve yem teknolojisi, mineraller, vitaminler ve amino asitler, yem katkı maddeleri (antibiyotiklere alternatif büyüme uyarıcılar, rumen modülatörleri, alternatif yem katkıları, sindirime yardımcı eksojen enzimler, bitkisel ekstraktlar, toksin bağlayıcılar ve diğer etkicil maddeler), besleme-ürün (et-süt-döl) kalitesi ve fonksiyonel gıda üretimi (süt ve et), besleme-üreme performansı, besleme-hayvan sağlığı, besleme-çevre sıcaklığı, besleme-küresel ısınma konuları incelenmiştir.
|
Bu çalışma kahverengi yumurta tavukları yemlerinde farklı dozlarda kullanılan likopenin yumurta kolesterolü ve yağ asidi komposizyonu üzerine etkisini belirlemek amacıyla yürütülmüştür. 72 adet benzer canlı ağırlıkta yirmi sekiz haftalık yumurtacı tavuk, her birinde 18 hayvan bulunacak şekilde 4 gruba rastgele dağıtılmıştır. Bireysel kafes sisteminde barındırılan tavuklar 8 hafta süreyle denemede tutulmuşlar ve 0, 100, 200 ve 400 ppm likopen içeren standart yumurtacı tavuk yemleriyle beslenmişlerdir. Deneme süresince 16:8 saatlik aydınlık:karanlık aydınlatma periyodu uygulanmıştır. Yem ve su ad libitum verilmiştir. Yumurta kolesterol içeriği haftalık olarak, yağ asidi komposizyonu ise deneme başı ve deneme sonunda ölçülmüştür. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, yumurta sarısı kolesterol içeriğinin (mg/dl) likopenin dozlarına bağlı olarak azalma eğilimi gösterdiği, yumurta sarısının linoleik asit düzeyinin rasyon muamelesine bağlı olarak artış gösterdiği saptanmıştır. Araştırma sonuçları rasyonda likopen kullanımının linoleik asitçe zenginleştirilmiş, düşük kolesterollü-fonksiyonel yumurta üretme potansiyeline sahip olabileceğini göstermiştir.
|