Amaç: Bu araştırma, gebelerin doğum eyleminde doğum korkusu ve doğum ağrısı düzeylerini ve bunu etkileyen bazı faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntemler: Tanımlayıcı tipte olan araştırmanın örneklemini, araştırmanın yapıldığı tarihler arasında ilgili birime başvuran, araştırmaya alınma kriterlerini karşılayan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 130 gebe kadın oluşturmuştur. Veriler, “Gebe Tanılama Formu”, “WIJMA Doğum Beklentisi/Deneyimi Ölçeği A Versiyonu (W-DEQ)” ve “Vizüel Analog Skala (VAS) Ağrı Formu” aracılığıyla toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesine yüzdelik, frekans, aritmetik ortalama ve standart sapma, Kruskal-Wallis testi, Mann-Whitney U testi, bağımsız gruplarda t-testi ve Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırma kapsamına alınan kadınların yaş ortalamalarının 27,42±4,19 ve gebelik haftası ortalamalarının 38,48±1,14 olduğu belirlenmiştir. W-DEQ’ya göre çalışma kapsamındaki gebelerin %33,8’inin klinik düzeyde ve %15,4’ünün ise doğuma ilişkin şiddetli korku yaşadığı belirlenmiştir. W-DEQ ve VAS toplam puan ortalamalarının sırasıyla 66,46±28,40 ve 5,82±3,15 olduğu ve aralarında pozitif yönde, yüksek düzeyde bir ilişki olduğu saptanmıştır (r=0,654, p<0,05). Gebelerin eğitim durumuna ve gebeliğin planlanma durumuna göre W-DEQ ve planlanan doğum şekline, küretajın varlığına ve gebeliğin planlanma durumuna göre VAS toplam puan ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Sonuç: Kadınların doğum korkusunu ve ağrısını azaltmak için gebelik sürecinde doğuma yönelik korkuların sorgulanması ve danışmanlık hizmetleri verilmesi önerilebilir.
|
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Tip 2 Diyabet Damgalama Değerlendirme Ölçeği’nin (DDDÖ-2) Türkçe versiyonunun geçerlilik ve güvenilirliğini test etmektir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmanın evrenini Tip 2 diyabet tanısıyla endokrinoloji ve metabolik hastalıklar kliniğine izleme ve kontrol amacıyla başvuran 125 hasta oluşturdu. Verilerin toplanmasında “Sosyodemografik Anket” ve “DDDÖ-2” kullanılmıştır. Ölçeğin, geçerlik-güvenirlik analizinde dil ve içerik geçerliliği, açıklayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi, Cronbach alfa katsayısı, madde-toplam puan korelasyonu, yarı yarıya güvenirlik analizi, taban ve tavan etkileri ve test-tekrar test güvenirlik yöntemleri kullanılmıştır. Bulgular: Açımlayıcı faktör analizi kullanılarak, DDDÖ-2’nin 3 faktöre sahip olduğu bulunmuştur. Ölçeğin 3 faktörlü yapısı, doğrulayıcı faktör analizi kullanılarak doğrulanmıştır. Ölçeğin Cronbach alfa değeri 0,902’dir. Ayrıca ölçeğin madde-ölçek toplam korelasyonu ve testtekrar test analizi yüksek korelasyona sahiptir. Sonuç: DDDÖ-2’nin Türkçe versiyonunun güvenilir ve geçerli bir araç olduğu sonucuna varılmıştır.
|
This research was planned in randomized controlled trial in order to reveal the effect of intercultural nursing training on cultural sensitivity and empathic tendency level among nursing students. 120 students were included in the sample group. Students in the study group attended in intercultural nursing training 2 hours a week for 8 weeks. There was no application for the students in the control group. Descriptive statistics, independent and dependent t tests were used to appraise the data. It was observed in the study that before the training, the cultural sensitivity total score of both control and training groups was at moderate level. After training: the total Empathic Tendency Scale score of the training group was higher than the control group’s and the training group’s total scores for Intercultural Sensitivity Scale, subdimensions regarding interaction engagement and attentiveness, and respect for cultural difference were higher than the control group. The results of the research showed that intercultural training was effective in increasing the intercultural sensitivity and empathic tendency level and enabling the students to acquire empathy skills. As a result, it has been observed that intercultural training is effective on students' gaining empathy skills.
|
Objective: The diagnosis of infertility negatively affects the individual's integrity, individual autonomy and social bonds. Thus, the infertile individual cannot share his / her thoughts, feelings and experiences loneliness, hopelessness, anger,depression. The nurse can observe these reactions of the patient; however, understanding these reactions and revealing the cause is only possible by the empathic approach. This study was conducted to determine attitudes toward infertility and empathy levels in nursing students. Material and Methods: This descriptive, cross-sectional study was conducted at Bingöl University. The study sample consisted of 190 nursing students. Data collection tools included a questionnaire form, Jefferson Empathy Scale for Nursing Students and Attitude Towards Infertility Scale. Results: The mean age of the participants was 20.44±1.50 years, 125 (65.8%) were female, 103 (54.2%) stated that infertility cannot be treated, and 155 (82%) expressed that women should apply for treatment first if the couple cannot have a baby. Attitude mean score was 44.24±7.66 (min/max 12-60), empathy mean score was 91.51±17.44 (min/max 18-126).We identified a positive relationship between total scores for the positive attitude infertility and the empathy scales (r=.301**p<0.001). Conclusion: The empathy level of the students was moderate and they had a positive attitude toward infertility. Male students have more negative attitudes toward infertility and less empathy than female students
|
Giriş: Bu çalışmada doğum yapan annelerin doğumu algılayışı ile hemşirelik bakımını algılayışı arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: Tanımlayıcı tipteki epidemiyolojik araştırmada 97normal doğum ya da planlanmamış sezeryan yapan anneye ulaşılmıştır.Veri toplamak amacıyla Soru Formu, Annenin Doğumu Algılama Ölçeği(ADAÖ) ve Hemşirelik Bakımını Algılama Ölçeği (HBAÖ) kullanılmıştır.Veri girişi için “SPSS for Windows 18.0”paket programı kullanılmıştır.Bulgular: Doğum sayısı ve ADAÖ alt boyutundan doğum ağrısıdeneyimleri puan ortalamaları arasında istatiksel olarak anlamlı farkolduğu, doğum sayısı arttıkça doğum ağrısı deneyimlerinin olumluolduğu belirlenmiştir (p<0.05). Katılımcıların ADAÖ ve tüm alt boyutlarıpuan ortalamaları ile HBAÖ toplam puan ortalamaları arasında pozitifyönde ve anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05).Sonuç: Annelerin hemşirelik bakımı olumlu yönde algılayışı doğum sürecini de olumlu algılamalarını sağlamaktadır.
|
The burnout is an emotionally negative reaction activated in individuals in response to difficulties encountered with in the work place. The aim of study was to ases the presence of burnout levels and related factors among health works in Bingol Public Hospital. This study was carried out in caregivers in Bingol. Of the 230 health workers in the hospital, 161 were surveyed. The socio-demographic guestionnaire form and Maslach Burnout Inventory were used to collect data. The mean age of participants was 32.8±7.5 years. Of the respondents, 62.1% was nurse. The mean scores taken by the respondents in the emotional exhaustion, depersonalization, and personal accomplishment sub-scales of the burnout inventory were 18.8±6.8, 6.6±3.6, and 21.1±4.1 respectively. The mean depersonalization score of the nurses was 7.0±3.3, whereas the mean depersonalization score of other healthcare workers (technicians, clinical secretary, etc.) was 5.1±3.9 (p<0.05). The mean emotional exhaustion score of the female staff was 20.0±6.8, whereas it was 17.5±6.7 for the male staff (p<0.05). Correlation analysis indicated that emotional exhaustion increases with increasing weekly working hours. It was found that gender, profession, weekly working hours, and having children were effective on burnout. It is recommended to extend social support provided to employees as well as regulating the working hours.
|
Amaç: Bu çalışmada hemşirelik bölümü öğrencilerinin içselleştirilmiş kilo önyargı düzeyinin depresyon ve yeme davranışlarıyla ilişkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki araştırmada 329 öğrenciye ulaşılmıştır. Veri toplamak amacıyla Soru Formu, İçselleştirilmiş Kilo Önyargı Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri ve Hollanda Yeme Davranışı Anketi kullanılmıştır. Verilerin analizinde sayı, yüzdelik dağılımları, ortalama, standart sapma, t testi, Pearson Korelasyon testi kullanılmıştır.Bulgular: Araştırmaya katılanların %73.5’inin kız, %15.1’inin beden kitle indeksi <18.5, % 61.7’sinin 18.5-24.9 ve %23.2’sinin 25.0-40.0 arasında olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin cinsiyet durumuna göre, yeme davranışı toplam puan ortalamaları ve alt boyutlarında duygusal yeme arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu, kız öğrencilerin puan ortalamasının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Beden kitle indeksi ve kilo önyargıları toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu, sadece kilolu-obez bireylerin değil zayıf bireylerinde kilolarından dolayı kendilerini damgaladıkları belirlenmiştir. Öğrencilerin kilo önyargı ile depresyon ölçeği ve yeme davranışı toplam puanı, alt boyutlarından duygusal yeme ve kısıtlayıcı yeme arasında pozitif yönde ve anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu saptanmıştır.Sonuç: Çalışmamızda içselleştirilmiş kilo önyargı düzeyi ile depresyon, duygusal ve kısıtlayıcı yeme davranışları arasında pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki belirlenmiştir. İçselleştirilmiş kilo önyargı düzeyinin sadece kilolu-obez bireylerde değil aşırı zayıf bireylerde de yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda; toplumdaki kiloya yönelik önyargılarla beslenen içselleştirilmiş önyargı düzeyinin kilo ile mücadelede göz ardı edilmemesi gerektiği düşünülmektedir.
|