Recently, metal nanoparticles have attracted the attention of researchers due to their unique properties whencompared with bulk materials and have become used in many fields of application. In this study, green synthesis ofAg nanoparticles (AgNPs) was investigated by using the aqueous extract of T. serpyllum leaves. In addition,antimicrobial and antibiofilm activities of the synthesized AgNPs were evaluated in this study. Further, ultravioletvisiblespectroscopy (UV-Vis), fouirer transform infrared spectroscopy (FT-IR), dynamic light scattering (DLS),scanning electron microscopy (SEM) with energy dispersive X-ray (EDX) and transmission electron microscopy(TEM) were used for characterization of the green synthesized AgNPs. The UV-Vis spectrum of the synthesizedAgNPs had a maximum peak at 467 nm. Also, TEM analysis indicated spherical particles with an average size of25.2 nm. The synthesized AgNPs have higher stability (zeta potential: -29.5 mV). The antimicrobial activity of thegreen synthesized AgNPs was investigated on both Gram-positive and Gram-negative bacteria, such as Bacilluscereus (B. cereus), Staphylococcus aureus (S. aureus), Escherichia coli (E. coli) and Salmonella enterica serovarTyphimurium (S. Typhimurium) using agar well diffusion assay. According to the results of the study, Gram-positivebacteria showed larger inhibition zones compared to Gram-negative bacteria. Finally, the AgNPs were explored forthe inhibition of S. aureus biofilms. AgNPs at 100 μg/mL concentration showed a high inhibition value of about 73%for S. aureus biofilm formation. So, it is concluded that the synthesized AgNPs might be potentially used in manyapplications due to their antimicrobial and antibiofilm properties.
|
American Foulbrood (AFB) is a highly contagious bacterial honey bee disease caused by Paenibacillus larvae. The elimination of P. larvae spores from contaminated hives is a key factor to achieve the long-term success in AFB control. The purpose of this study was to evaluate the efficacy of gaseous ozone in inactivating the P. larvae spores on wooden and plastic hive materials. Untreated pinewood and polyvinyl chloride (PVC) were chosen as representatives for the hive materials. Pinewood and PVC sticks inoculated with a spore cocktail of three P. larvae strains were treated up to 120 min with two different constant concentrations of gaseous ozone (9.8 and 17.1 mg/L) at room temperature. Ozonation at 17.1 mg/L for 120 min yielded over the 4 log reduction in the counts of spores on PVC sticks. Whereas, reduction of 2.3 log was obtained on pinewood sticks under the same experimental conditions. Reductions achieved in the levels of P. larvae spores on PVC sticks after 90 and 120 min of ozonation were significantly (p<0.05) higher than those on pinewood sticks. Our results suggest that gaseous ozone treatment is a promising candidate for the sterilization of plastic hives contaminated with P. larvae spores.
|
Bu çalışmada tüketime hazır bazı gıdalarda Enterokok türlerinin prevalansı, antibiyotik dirençliliği ve virülans faktörleri belirlendi. Analize alınan 187 gıda örneğinin 112 (%59,9)'sinde 114 Enterococcus spp. izole edildi. Et ürünlerinden 39 (%34,8), peynirlerden 42 (%37,5), salatalardan 25'i (%22,3) ve helva örneklerinden 8 (%7,1)'inde Enterococcus spp. izolatı elde edildi. Antibiyotik dirençlilik testi sonuçlarına göre, elde edilen Enterokok izolatlarının çalışmada kullanılan antibiyotiklerden en az dördüne dirençlilik gösterdiği tespit edildi. İzolatların hiçbirinde gelatinaz aktivitesi gözlenmezken, 36'sında (%31,6) hemolizin aktivitesi pozitif tespit edildi. Sonuç olarak starter kültür olarak kullanılabileceği ve insanlar için zararsız olduğu düşünülen bazı Enterokok türlerinin, virülens faktörler ve sahip olabilecekleri antimikrobiyal direnç bakımından halk sağlığı ve gıda güvenliği açısından bir risk oluşturabilmektedir. Bu nedenle gıda endüstrisinde starter olarak kullanılabilecek Enterokok türleri, patojenite özelliği bulunmayan ve antibiyotik direnç genlerine sahip olmayanlardan seçilmelidir
|
Bu çalışmada üç adet konjuge linoleik asit (KLA) üreten Lactobacillus suşu 2000 µg/ml linoleik asit (LA) ve çeşitli konsantrasyonlarda Tween 80 ilave edilmiş rekonstitüe yağsız süt tozu (%10) içinde 36 saate kadar kültüre edilmiştir. İnkübasyon boyunca kültür süpernatantlarında toplam KLA düzeyleri UV-spektrofotometre ile tespit edilmiştir. KLA düzeyleri 5 ve 20 mg/ml Tween 80 ilavesi ile önemli (P<0.05) seviyede artmıştır. Bununla birlikte, Tween 80 konsantrasyonunun 20 mg/ml'den 40 mg/ml'ye arttırılması KLA düzeyinde bir artışa neden olmamıştır. İnkübasyon esnasında Lactobacillus suşlarının gelişme hızı ve KLA üretimlerinde benzer artış oranları gözlenmiştir.
|
Bu çalışma farklı altlık materyallerine değişik dozlarda ilave edilen Yucca schidigeranın üretimin 5. haftasında bazı altlık özellikleri (nem, pH, amonyak, toplam koloni sayısı, Enterobakteri ve maya-küf düzeyleri) ile etçi piliçlerde göğüs yanıkları üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışmada toplam 432 adet bir günlük yaşta erkek civciv (ROSS 308) kullanılmıştır. Çalışmada civcivler 170x94x90 cm (genişlik x uzunluk x yükseklik) boyutlarındaki bölmelerin her birinde 12 adet olacak şekilde yerleştirilmiştir. Altlık materyali olarak bölmelerin yarısında talaş diğer yarısında pirinç kavuzu kullanılmıştır. Her altlık grubu denemenin 2. haftasından itibaren her hafta altlığa 0, %4 ve %8 Yucca schidigera püskürtülecek şekilde 3 eşit alt gruba ayrılmıştır. Kullanılan altlık malzemelerinin ve altlığa değişik düzeylerde Yucca schidigera ilavesinin üretimin 5. haftasında incelenen altlık özellikleri ile etçi piliçlerde göğüs yanıklarını etkilemediği görülmüştür (P>0.05).
|
Bu çalışmada, farklı prensiplere dayalı üç farklı antibiyotik test kitinin performansları beta-laktam grubu antibiyotiklerden penisilin G, ampisilin, amoksisilin ve kloksasilin ile yapay olarak kontamine edilmiş çiğ süt örneklerinde değerlendirildi. Kontamine edilmemiş çiğ süt örneklerinde immunoreseptör ve enzimatik temelli test kitleri ile yanlış pozitif sonuç alınmadı. Bununla beraber, mikrobiyal inhibisyon temelli test kiti ile bir örnekten yanlış pozitif sonuç elde edildi. Türk Gıda Kodeksi maksimum kalıntı limitlerinde en yüksek hassasiyet oranı immunoreseptör temelli test kiti ile elde edildi. Enzimatik temelli test kitinin maksimum kalıntı limitlerindeki performansının yetersiz olduğu tespit edildi. Çalışmada, örnekteki antibiyotik kalıntılarının C18 katı faz ekstraksiyonu, benzoik anhidrit ve 1,2,4-triazol civa klorid solüsyonu ile türevlendirme ve 325 nm dalga boyunda UV ile tespit prensibine dayanan HPLC metodu kullanıldı. Metot tespit limitleri, ampisilin için 8 μg/kg, amoksisilin için 8 μg/kg; penisilin G için 6 μg/kg ve kloksasilin için 11 μg/kg olarak belirlendi. Ortalama geri kazanımlar % 67.7 ve % 76.6 arasında tespit edildi. Kromatografik metot ile elde edilen tespit limitleri, ampisilin, amoksisilin ve penisilin G için Türkiye ve Avrupa Birliği maksimum kalıntı limitlerinin üzerinde saptandı
|
Gıda endüstrisinde kalite güvencenin sağlanmasında ve halk sağlığının korunmasında mikrobiyolojik risklerin hızlı tespiti önemlidir. Bu nedenle gıda mikrobiyolojisinde analiz sürelerini kısaltmak amacıyla birçok alternatif metot geliştirilmiştir. Bu metotların birçoğu mikroorganizmaların spesifik enzim aktivitelerini tespit etmeye yönelik kromojenik ve florojenik substratların kullanımı esasına dayalıdır. Gıda mikrobiyolojisi laboratuvarlarında iş gücü ve zamandan tasarruf sağladıklarından dolayı kromojenik ve florojenik substratlar içeren besiyerlerinin kullanımı artarak devam etmektedir. Bu derlemede, gıda mikrobiyolojisi bakımından en önemli familya olan Enterobacteriaceae familyası üyesi bakterilerin tespit edilmesi ve sayılmasına yönelik kromojenik ve florojenik besiyerleri son gelişmeler doğrultusunda kapsamlı olarak ele alınmıştır.
|
Bu çalışmada kitosan ve uçucu yağ içeren kitosan solüsyonları ile hazırlanan yenilebilir filmlerin Staphylococcus aureus ve Escherichia coli O157:H7'ye karşı antimikrobiyal etkinlikleri kaşar peyniri üzerinde değerlendirilmiştir. Kekik ve karanfil uçucu yağları film solüsyonlarına %0.5 ve %1 oranında ilave edilmiştir. Kaşar peyniri örnekleri S. aureus ve E. coli O157:H7ile Log 5 kob/g düzeyinde kontamine edilmiştir. Yapay olarak kontamine edilen örnekler hazırlanan filmler ile kaplanmış ve 4ºC' de 14 gün muhafaza edilmiştir. Muhafazanın 1, 7 ve 14. günlerinde yapılan sayımlar ile filmlerin S. aureus ve E. coli O157:H7'ye karşı antimikrobiyal etkinlikleri değerlendirilmiştir. Muhafaza periyodu sonunda tüm film tiplerinin her iki patojene karşı antimikrobiyal etkinliği kontrol grubuna nazaran önemli düzeyde bulunmuştur (P<0.05). Kontrol grubuna nazaran yenilebilir filmler ile kaplanmış örneklerde S. aureus sayısı 0.90 Log ile 2.66 Log arasında ve E. coli O157:H7 sayısı 0.75 Log ile 2.32 Log arasında düşük tespit edilmiştir.
|
Bu çalışmada, Konya bölgesinden sağlanan 100 adet yem örneğinde Avrupa Birliği direktiflerine göre, yemlerde istenmeyen maddelerden olan organik klorlu pestisit kalıntılannın varlığı GC-ECD ile araştırılmıştır. Genel olarak yemlerde en çok kirletici durumundaki pestisitler, HCH izomerleri olarak tespit edilmiştir. y-HCH yem örneklerinin 45 tanesinde, diğer HCH izomerleri (a, [3 ve 5) ise 73 örnekte tespit edilmiştir. HCH izomerlerini sırasıyla; heptaklor türevleri, DDT türevleri, endosülfan izomerleri, aldrin-dieldrin ve endrin takip etmektedir. 31 örnekteki kalıntı miktarları Avrupa Birliği maksimum kalıntı limitlerinin üzerinde bulunmuştur.
|