Orthostatic hypotension (OH) is an important clinical issue that may adversely affect
the rehabilitation process in patients with spinal cord injury (SCI). In some clinical situations where
OH is nonresponsive to non-pharmacological approaches, it may be beneficial to use midodrine for
the treatment of OH, which is a potent vasoconstrictive agent. A 62-year-old male patients with C4
AIS C chronic spinal cord injury, he have OH associated with spinal cord injury admitted to hospital
for the long term rehabilitative care. Rehabilitation program couldn’t be maintained as a result
of OH. Midodrine therapy was started to remove the OH. OH was completely improved with
midodrine therapy and the patient was finally able to sit. During the treatment, rate of Autonomic
Dysreflexia (AD) was increased, hence, the midodrin dosage was lowered to the level at which the
AD was at least seen, and the treatment continued. The patient then was discharged from the hospital
at a wheelchair-dependent level. The midodrine was observed to be effective for the treatment
of OH in patients with SCI. AD, however, should be kept in mind that its frequency may increases
as a side effect of midodrine therapy.
|
|
Amaç: Bu çalışmada amaç karpal tünel sendromunda (KTS), median palmar kutanöz sinir etkilenimini araştırmaktı. Gereç ve Yöntemler: Elektrofizyolojik olarak KTS tanısı almış ellerde, median palmar kutanöz sinirin duysal ileti çalışmasının elektrofizyolojik olarak değerlendirilmesidir. Bulgular: Elektrodiagnostik olarak KTS tanısı almış 83 ekstremite ile 33 kontrol ekstremite incelendi. Karpal tünel sendromu olmayan ekstremitelerin hiçbirinde median palmar kutanöz sinir duysal ileti çalışmasına ait bir patolojiye rastlanmazken, KTSsi olan ekstremitelerin %62,7 (52)sinde patolojiye rastlandı ve bu istatistiksel olarak anlamlı (p<0,05) idi. Hafif düzeyde KTS olan ekstremitelerin tümünde median palmar kutanöz sinir duysal yanıt potansiyeli elde edilirken, orta düzeyde KTS olan ekstremitelerin %20 (5/25) sinde, ağır düzeyde KTS olan ekstremitelerin ise %46,1 (6/13)inde median palmar kutanöz sinir duysal yanıt potansiyeli elde edilemedi. KTSnin şiddetine göre değerlendirildiğinde ise hafif düzeyde KTS olan ekstremitelerin %37,2 (16/43)sinde palmar kutanöz sinirde elektrofizyolojik patolojiye rastlanırken, orta düzeyde KTSsi olan ekstremitelerin %92,6 (27/25)sında ve ağır düzeyde KTSsi olan hastaların ise %84,6 (11/13)sında patolojiye rastlandı. Sonuç: Median palmar kutanöz sinir KTSsinde sıklıkla etkilenmekte ve bu yüzden KTSnin elektrofizyolojik tanısında karşılaştırmalı sinir olarak kullanılması ideal değildir.
|
Amaç: Görsel uzaysal ihmalin orofaringeal yutmanın elektrofizyolojik parametrelerine etkisini değerlendirmek.Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 26 sağlıklı gönüllü ve yutma şikayeti olan 42 inmeli hasta dahil edildi. Hastalar görsel uzaysal ihmali olan sol hemiplejik hastalar, görsel uzaysal ihmali olmayan sol hemiplejik hastalar ve görsel uzaysal ihmali olmayan sağ hemiplejik hastalar olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Hastalar su içerken, submental elektromyografik aktivite ve laringeal vertikal hareketler elektrofizyolojik olarak kayıtlandı.Bulgular: Faringeal yutmanın tetiklenmesi için geçen süre (A-0) ve orofaringeal yutmanın faringeal faz süresi (A-C) görsel uzaysal ihmali olan sol hemiplejik hastalarda diğer gruplara göre anlamlı olarak uzamıştı (p<0,05). Görsel uzaysal ihmali olan sol hemiplejik hastalarda diğer gruplarla karşılaştırıldığında 0-2 aralığı uzamış ve disfaji limiti azalmıştı. Ancak bu uzama ve azalma sağlıklı gönüllü grupla karşılaştırılmada anlamlı iken (p<0,05), görsel uzaysal ihmali olmayan hemiplejik hastalarla karşılaştırmada istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). Sonuç: Algısal eksiklikler, orofarinksin uyaran algılama ve tanımlama kapasitesinde azalma yaparak, disfaji gelişiminde önemli rol oynarlar. Sonuç olarak, ihmali olan hastalar, disfaji şikayeti olsun ya da olmasın, yutma problemleri açısından değerlendirilmelidirler
|
Amaç: Bu çalışmada amaç plantar fleksör spastisitesi bulunan inmeli hastalarda plantar fleksör kaslarına uygulanan elektrik stimülasyonunun spastisite üzerindeki etkisinin klinik ve elektrofizyolojik olarak değerlendirilmesidir.Gereç ve Yöntemler: Alt ekstremitesinde spastisitesi bulunan 32 inmeli hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışma grubundaki hastalara (n=19) konvansiyonel rehabilitasyon programına ek olarak spastik agonist kaslara (gastroknemius kasına) günde 20 dakika toplam 15 gün elektrik stimülasyonu, kontrol grubundaki hastalara (n=13) ise sadece konvansiyonel rehabilitasyon programı uygulandı. Hastalar tedavi öncesi ve tedaviden 24 ila 48 saat sonra olmak üzere iki kere klinik ve elektrofizyolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: Elektrik stimülasyon uygulanan grupta tedavi öncesi ile karşılaştırıldığında tedavi sonrası; Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçütü (FBÖ) skorunda, ayak bileği dorsifleksiyon gücünde, pasif ayak bileği dorsifleksiyonu eklem hareket açıklığında anlamlı artış ve ayak bileği plantar fleksör tonusunda istatistiksel olarak anlamlı azalma bulundu. H refleks amplitüdünün bileşik kas aksiyon potansiyeli amplitüdüne oranı (H/M oranı) tedavi öncesi değerlendirmede hem kontrol hem de çalışma grubunda hemiplejik tarafta istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunurken (p=0,005), kontrol ve çalışma gruplarında tedavi öncesine göre tedavi sonrasında elektrofizyolojik parametrelerde istatistiksel farklılık saptanmadı (p>0,05). Sonuç: Elektrik stimülasyonu, spastisitenin tedavisinde konvansiyonel tedavi yöntemlerine ek kullanılarak, inmeli hastalarda daha iyi bir fonksiyonel performans sağlaması ve uygulanmasının kolay olması, hastanın evinde de yapılabilmesi, ucuz olması ve yan etkisinin az olması nedeniyle iyi bir seçenek olabilir
|
Amaç: Bu çalışmada; romatoid artritli (RA) hastalarda düşme öyküsü, düşme korkusu ve düşme riski değerlendirildi ve bunların fonksiyonel durum, denge, disabilite, yürüme hızı ve hastalık aktivitesi ile ilişkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 65 RA'lı hasta ve 43 sağlıklı gönüllü dahil edildi. Son bir yıl içindeki düşme öyküleri sorgulandı. Hasta grubunda fonksiyonel değerlendirme Steinbrocker fonksiyonel sınıflandırması kullanılarak yapıldı. Düşme korkusu Tinetti'nin Düşme Etki Ölçeği (Tinetti FES) ile değerlendirildi. Tinetti Denge ve Yürüme Testi, Berg Denge Ölçeği, 10 Metre Yürüme Testi, Süreli Kalk ve Yürü Testi, Tek Ayak Üzerinde Durma Testi, Fonksiyonel Uzanma Testi, Süreli Kalk ve Yürü Testi, Tek Ayak Üzerinde Durma Testi, Fonksiyonel Uzanma Testi uygulandı. Disabilite Sağlık Değerlendirme Anketi (HAQ) ile değerlendirildi. Bulgular: Hasta grubundaki bireylerin 28'i son bir yıl içinde bir veya daha fazla düşme bildirdi. Bu olguların düşme öyküsü olmayanlara göre yaşları daha ileri, hastalık süreleri daha uzun, HAQ skorları daha yüksek, fonksiyonel evreleri daha ileri ve düşme korkuları daha fazlaydı. Tinetti total skora göre 28 (%43,1) hastanın düşük, 22 (%33,8) hastanın orta ve 15 (%23,1) hastanın yüksek düşme riski vardı. Sonuç: Düşme üzerinde etkili olabilecek olası risk faktörleri arasında en belirleyici olanları sırasıyla Steinbrocker fonksiyonel evresi ve Tinetti FES skoru olarak saptandı
|
Amaç: Subakut/ kronik inmelilerde fonksiyonel elektrik stimülasyonunun el bileği fonksiyonları ve spastisitesine etkisini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Randomize, kontrollü, prospektif çalışma. Yaş ortalaması 58,9±12,3 yıl, ortalama inme süresi 100±62 gün olan 28 hasta, rastgele fonksiyonel elektrik stimülasyonu veya kontrol grubuna alındı. Kontrol grubunda bulunan hastalara (n=14) standart rehabilitasyon programı, diğer grup hastalara (n=14) standart rehabilitasyon programına ek olarak el bileği ve parmak ekstansörlerine fonksiyonel elektrik stimülasyon uygulandı. Üst ekstremite fonksiyonları Motricity indeksi, spatisite Ashworth skalası ile tedavi öncesi ve 2 hafta sonrası değerlendirildi. El bileği fleksiyon ve ekstansiyonunda pasif direnç izokinetik dinamometre ile90 ve 120 derece/sn açısal hızlarda ölçüldü. Bulgular: Total üst ekstremite Motricity indeks skoru tedavi öncesi gruplar arasında benzerdi (p=0,142). Grup içi Motricity indeks analizlerinde, total Motricity indeks skoru fonksiyonel elektrik stimülasyonu grubunda düzelme gösterirken (n=14) (p=0,027), diğer parametrelerde anlamlı düzelme görülmedi (p>0,05). Fonksiyonel elektrik stimülasyon grubunda araştırılan diğer parametrelerde de düzelme görülmedi (p>0,05). Sonuç: İnme sonrası gelişen hemiplejide standart rehabilitasyon programına eklenen fonksiyonel elektrik stimülasyon üst ekstremite motor fonksiyonlarını olumlu yönde etkilemektedir. Türk Fiz Tp Re hab Derg 2013;59:97-102. 60,
|
Kompleks bölgesel ağrı sendromu (KBAS) tip 1 ekstremitede yanıcı ağrı, ödem, eklem hareket açıklığında kısıtlılık, vazomotor ve trofik değişiklikler ile karakterize bir tablodur. İnme sonrasında üst ekstremitede %20’lere varan oranlarda görülen bu sendrom alt ekstremitede oldukça nadirdir. Burada sol hemipleji nedeniyle takip edilen ve sol alt ekstremitesindeki ağrı nedeni ile yapılan değerlendirmeler sonucunda KBAS tip 1 tanısı alan 60 yaşında kadın hasta sunulmuştur. Hastanın tedaviside Transkütanöz Elektiriksel Sinir Sitimülasyonu (TENS), kalsitonin ve gabapentin kullanımı ile ağrıda azalma kaydedilmiştir. Erişkinlerde, inmeli hastalarda alt ekstremitede KBAS gelişimi oldukça nadirdir. Ancak bu hastalarda görülebilecek alt ekstremite ağrılarının ayrıcı tanısında mutlaka akılda tutulmalıdır.
|
Kurtuluş KAYA, Murat ERSÖZ, Engin KOYUNCU, Sumru ÖZEL,
MÜFİT AKYÜZ , Neşe ÖZGİRGİN
Kurtuluş KAYA, Murat ERSÖZ, Engin KOYUNCU, Sumru ÖZEL,
MÜFİT AKYÜZ ,
Neşe ÖZGİRGİN
Amaç: Elli ml/dk hızda yapılan orta hızlı sürekli dolum sistometrisi dolum süresinin kısalığı ve yayınlanmış referans değerlerinin oluşu gibi avantajları nedeniyle yaygın olarak kullanılan bir metotdur. Bununla birlikte bu tip dolum bazen detrüsör kontraksiyonlarını provoke edebilir ve mesane kapasitesini saptamada hatalara neden olabilir. Bu çalışmanın amacı aşırı aktif detrüsöre sahip omurilik yaralanmalı (OY) hastalarda sürekli ve aralıklı dolumla yapılan sistometrik ölçümlerin karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya aşırı aktif detrüsöre sahip OY’li 20 hasta dahil edildi. Mesanedeki tüm idrar boşaltıldıktan sonra, mesane ilk önce oda sıcaklığındaki steril serum fizyolojik ile 50 ml/dk hızla sürekli olarak dolduruldu ve mesane kapasitesi belirlendi. Sürekli dolum sistometrisinden sonra mesane tekrar boşaltıldı ve 50 ml/dk dolum hızıyla 30 saniyelik dolum periyodlarını izleyen 15 saniyelik duraklamalarla aralıklı olarak dolduruldu. Sürekli ve aralıklı dolum sırasında saptanan kapasiteler Wilcoxon işaretli sıra testi ile karşılaştırıldı. Bulgular: Maksimum sistometrik kapasite ortalama değerleri sürekli ve aralıklı dolumda sırasıyla 86,5±43,7 ml ve 122,7±62,2 ml idi (p<0,001). Aralıklı dolumla saptanan ortalama artış 36,2±38,1 ml idi ve bu ortalama %41,84’lük bir artışa tekabül ediyordu. Sonuç: Bu çalışmada aşırı aktif detrüsörlü OY’li hastalarda aralıklı dolum ile daha yüksek sistometrik kapasiteler gözlendi. Bu yöntem aşırı aktif detrüsörlü hastalarda mesane kapasitesinin daha doğru belirlenmesine ve uygun tedavi kararlarının verilmesine yardımcı olabilir.
|
Levator palpebra kası bilinç bozulduğunda baskılanan tonik aktivitesi olan bir kastır. Dolayısıyla beyin sapında levator palpebra motor nükleusu ile ARAS arasında doğrudan bir ilişkinin bulunması beklenir. . Bu çalışmada levator palpebra motor nükleusu ile ARAS arasındaki dolaylı ilişki araştırılmış ve O.Oculi kasında istemli kas aktivitesi olmayan total periferik fasial paralizili 6 hastada median sinirin bilekten uyarımı ile levator palpebra superior kasından kaydedilen sessiz periyot incelenmiştir. Median sinirin bilekten 0.5-1 msn süreli ağrılı uyarımı ile Levator palpebra kasında ortalama 53±4 msn. de başlayıp 78±3 msn.de sona eren sessiz periyot gözlenmiş ve ortalama 25±4 msn. süren bir baskılanma saptanmıştır. Normal taraftaki Orbikülaris Oküli kasında aynı taraf median sinirin bilekten uyarımında sessiz periyot gözlenmemiştir. Gözlenen bu sessiz periyot Levatör palpebra superior kası ile asandan retiküler formasyon arasındaki ilişkinin elektrofizyolojik dolaylı bir bulgusu olabilir . Bu bulgu inhibitor bir ilişkiye karşılık gelmekle birlikte uykuda inhibe olan polisinaptik eksitatör tipte yol ile de bağıntılı olabilir.
|