Faydalı toprak organizmaları olan Arbusküler Mikorizal Funguslar (AMF), bitki besin
elementlerinin bitki kökleri tarafından alımında ve dolayısıyla sağlıklı bitki gelişiminde önemli bir
role sahiptirler. Bu çalışmada toprağa eklenen Glomus etunicatum’un, su kısıtı uygulanan biber
bitkilerinin gelişimi üzerine etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada, dört farklı sulama
konusu (I25, I50, I75, I100) ve AMF uygulamasının Tesla F1 biber çeşidinin bitki gelişimi ve bazı meyve
özellikleri üzerine etkileri belirlenmiştir. Bu amaçla deneme sonunda; sürgün uzunluğu (cm), kök
uzunluğu (cm), kök yayılımı (cm), yaprak sayısı (adet), yaprak genişliği (mm) ve uzunluğu (mm),
gövde çapı (mm), meyve eni (mm), meyve uzunluğu (mm), kök ve sürgün ağırlıkları (g), meyve pH,
meyvede kuru madde miktarı ve klorofil indeksi ölçümleri yapılmıştır. Bitkilerden alınan yapraklar
örneklerinin P (fosfor) ve K (potasyum) içerikleri belirlenmiştir. Çalışma sonunda AMF uygulanan
ve uygulanmayan bitkilerin tümünde I75 sulama konusunun hem bitki gelişimi hem de meyve
özellikleri açısından en iyi sonucu verdiği belirlenmiştir. Ayrıca I75 sulama konusunun bitki gelişimi
için yeterli olduğu sonucuna varılmıştır
|
Kohlrabi, which has increased production in our country in recent years, is a vegetable with high water consumption. The aim of this study was to determine the effects of different irrigation levels on plant and tuber growth and determine the appropriate irrigation level. In this study, vegetative growth and some tuber quality parameters of two different kohlrabi cultivars (Korist F1, Kolibri F1)
at 4 different irrigation levels (I100 I75, I50, I25) were investigated. The experiment was carried out in
unheated greenhouse as a pot experiment in April-June with three replicates and 10 plants per replicate. At the end of the experiment; number of leaves, leaf width (mm), leaf length (mm), tuber diameter (cm), tuber height (cm), tuber weight (g), tuber pH, total soluble solid content of the tuber
and chlorophyll index were measured. The growth curves of the tubers were drawn and potassium (K), phosphorus (P) and sodium (Na) contents of the tubers were determined. In Kolibri F1, the highest tuber weight was obtained from the I75 irrigated plants with an average of 369.59 g. In Korist F1, the highest tuber weight was obtained from I100 applied plants with an average of 362.25 g. Especially in terms of tuber development, I100 has provided better results in water deficiency
application. However, according to the results of the analysis, there was no statistically significant
difference between I100 and I75 irrigation levels. It was determined that I75 irrigation level could be
applied for kohlrabi cultivars in April-June cultivation period in Antalya conditions
|
Bu çalışma, farklı turp çeşitlerinin (beyaz, siyah, kırmızı, kırmızı fındık turp) tuz stresi koşullarında
tolerans düzeylerini belirlemek ve dışarıdan salisilik asit (SA) uygulamasının çimlenme ve vejetatif
gelişim üzerine etkinliğini tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla; çimlenme yüzdesi (%),
çimlenme süresi, çimlenme indeksi hesaplanmış, ayrıca yaprak sayısı (adet), sürgün boyu (cm), kök
uzunluğu (cm), yaprak genişliği (cm), yaprak uzunluğu (cm), gövde çapı (mm), bitki yaş ve kuru
ağırlıkları (g) ölçülmüştür. Turp tohumları kontrol, 100 mM, 150 mM ve 200 mM tuz
konsantrasyonlarında çimlenmeye tabi tutulmuştur. Tuz stresi çimlenmeyi yüksek oranda inhibe
etmemiş ancak bitkilerin vejetatif gelişimlerini olumsuz etkilemiştir. Elde edilen verilerin istatistik
analiz sonuçlarına göre 150 mM eşik değer olarak belirlenmiştir. Daha sonra 150 mM tuz
konsantrasyonu uygulanan tohumlara farklı dozlarda (0,25, 0,50, 0,75, 1,00 mM) SA ilavesi yapılmış
ve çimlenme yüzdeleri açısından tüm çeşitlerde 0,50 mM SA uygulanabileceği sonucuna
ulaşılmıştır. Bununla birlikte 1 mM SA uygulaması iri kırmızı ve kırmızı fındık turp çeşitlerinde
çimlenmeyi inhibe etmiş, ani ve ciddi çimlenme kayıplarına neden olmuştur (%10, %8, sırasıyla).
SA’in vejetatif gelişim parametreleri üzerine olan etkileri çeşide göre farklılık göstermiş olup, beyaz
turp çeşidinde vejetatif gelişim özellikleri açısından inhibe edici olduğu belirlenmiştir. Diğer taraftan
siyah ve iri kırmızı turp çeşitlerinde 0,50 mM, kırmızı fındık turp çeşidinde ise 0,75 mM SA
uygulaması vejetatif gelişim açısından olumlu sonuç vermiştir.
|
Plant growth and development, which is associated with endogenous and exogenous factors, is greatly affected by abiotic stress factors such as drought, salt, high and low temperature, radiation and heavy metals. Coping with stress in plants takes place by making changes in cell metabolism under adverse conditions and activating defence mechanisms. Salicylic acid (SA) is one of the molecules that activate these mechanisms in plants and it is an internal plant growth regulator which is especially effective in responding to pathogen attacks. SA, which is a phenolic compound and also known as a plant hormone, acts as a signalling molecule under stress conditions and regulates the response of the plant under stress conditions and ensures its survival. It is known that especially exogenous SA applications provide resistance by activating pathogenicity-related genes in plants. There are many studies showing that externally applied SA increases plant resistance against abiotic stress factors as well as biotic stress factors. Exogenous SA applications were researched in different plantssuch as tomato, pepper, corn, maize and bean and it was found to be effective in forming resistance for salt, high and low temperature, drought and heavy metal stresses.However, some studies have shown that exogenous SA applications have inhibitory properties in some vegetative and biochemical contents of some plant species. It is concluded that the effects of SA may vary depending on the application dose, plant species and the mode of application.
|
Being one of the agricultural products to be commonly grown and consumed in the world, beans display a wide range of production and sort in Turkey though it is not a native land. Although the beans production is limited to some parts of Turkey, it is commonly cultivated for family consumption both at low and high-altitude territories. However, the demand towards the commercial seeds seems to increase today, and this situation threatens the presence of landrace genotypes. The landrace genotypes, one of the genetic sources, are crucial for maintaining the genetic variability, food safety and breeding applications. From this point of view, this study was conducted in order to determine some parameters of landrace green bean (Phaseolus vulgaris L.) genotypes collected from Antalya, Isparta, and Burdur in Western-Mediterranean of Turkey between 2013 and 2014. In order to develop a gene pool and to make a beginning material for breeding studies, 124 landrace common bean genotypes adapted to both coastal line and highlands have been gathered, recorded and taken under protection with the detected locations. As a result of the study, the most genotypes were collected from Antalya province. It has been determined that there are more landrace common bean varieties (56.5%) in higher altitude areas and it is detected that the pole type (5.5%) is more common than the bush type. Furthermore, the seeds of 62.9% of the collected genotypes were unicolor and white color was predominant in the seed color.
|
Bu araştırmada, kuraklık stresinde yetiştirilen çilek çeşitlerinde, prolinin bitki büyüme ve gelişmesi ile verim ve kalite üzerine etkileri incelenmiştir. Araştırmada materyal olarak Festival (kuraklığa toleranslı) ve Osmanlı (kuraklığa hassas) çeşitleri; prolin uygulamaları olarak ise üç farklı konsantrasyon (0, 10, 20 mM) iki kere kullanılmıştır. Örtüaltı koşullarında Ekim ayı sonunda kokopit torbalarına (2 L/bitki) dikilen fidelere, Kasım ayı ortası kuraklık (%15 drenaj), kontrol (%30 drenaj) uygulamaları başlatılmış ve belirtilen dozlarda prolin (dikim ve dikimden 30 gün sonra) uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, kuraklık koşullarında kardeşlenme sayısı kontrole göre %21.87; yaprak sayısı %41.85; klorofil indeksi %22.79, meyve ağırlığı %68.60, SÇKM %21.72, bitki başına düşen verim %76.65 oranında düşüş göstermiş olup, yaprak sıcaklığı %8.78, toplam fenolik madde içeriği %113.34, toplam antosiyanin %17.13 ve antioksidan aktivite %27.56 oranında artış göstermiştir. Kuraklık stresine bağlı olarak bitkilerde yaprak uç yanıklığı zararı artmış olup, bu zarar Osmanlı çeşidinde daha fazla göze çarpmıştır. Artan prolin konsantrasyonları ise özellikle kardeşlenme sayısını artırırken, yaprak uç yanıklığı zararını da önemli ölçüde azaltmıştır. Stres şartlarında, verim ve kalite bakımından prolin konsantrasyonları arasında önemli fark belirlenmemiş olup, Festival çeşidi verim, erkencilik ve meyve ağırlığı bakımından ön plana çıkmıştır
|
Bu çalışma, farklı tuzluluk seviyelerinin (0.7, 4.0, 8.0, 12.0, 16.0 dS m-1) karpuz yetiştiriciliğinde anaç olarak kullanılan bazı ticari hibrit kabak çeşitlerine ait (Obez F1, Ferro F1, RS841 F1) fizyolojik parametreler üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Tuzlu sulama suları; NaCl ve CaCl2 tuzlarının şebeke suyuna karıştırılmasıyla elde edilmiştir. Bitkiler 3-4 yapraklı döneme geldikten sonra farklı tuzluluk seviyelerinin uygulamasına geçilmiştir. Bitkiler çiçeklenme aşamasında hasat edilmiştir. Tesadüf bloklarında bölünmüş parseller deneme deseninde yürütülen araştırmada anaçlar ana konu iken, sulama suyu tuzluluk seviyeleri ise alt konuları oluşturmuş ve her konu 3 kez tekrarlanmıştır. Üç anaçta da, tuzluluk seviyesi arttıkça fizyolojik parametrelere ait değerlerin azaldığı belirlenmiştir. Kontrol ve tuz uygulamaları birlikte değerlendirildiğinde, bitki boyları 14.4-107.1 cm arasında değişirken, bitki yaprak alanları 152.0-2182.7 cm2 arasında ölçülmüştür. Klorofil-a, klorofil-b ve toplam karotenoid değerlerinin tuzluluk seviyesi arttıkça azaldığı belirlenmiştir. En yüksek klorofil ve karotenoid ölçümlerinin elde edildiği kontrol uygulaması hariç tutulduğunda, en yüksek klorofil-a, klorofil-b ve toplam karotenoid değerleri sırasıyla 14.8 mg l-1, 12.8 mg l-1 ve 0.28 mg g-1 fw ile Obez F1 çeşidinin 4.0 dS m-1 dozundaki tuz uygulamasından elde edilmiştir.
|
Capparis spp., elverişsiz topraklar ve yüksek sıcaklık gibi olumsuz çevre koşullarına gösterdiği toleranstan dolayı Akdeniz ülkeleri için önemli bitkilerden biridir. Bununla birlikte, dormansiden dolayı tohumlarının çimlenme yüzdeleri oldukça düşüktür. Tohum çimlenme yüzdesini arttırmak için yapılan bu çalışmada sülfürik asit (H2SO4) ve giberellik asit (GA 3) kullanılmıştır. Capparis spinosa L. tohumları, farklı süre ve konsantrasyonlarda GA3 ve H2SO4 ön uygulamalarına tabi tutulmuşlardır. Araştırma sonuçlarına göre in vivo koşullarda en iyi çimlenme sonucu 30 dakika derişik H2SO 4 + 600 ppm GA 3 (%30.55), in vitro koşullarda ise 30 dakika H2SO4 + 200 ppm GA 3 (%61.11) ön uygulamasına tabi tutulan kapari tohumlarından elde edilmiştir.
|
Moleküler markörler fasulyede yapılan genetik benzerlik ve farklılık çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından selekte edilen 33 bodur taze fasulye hattının moleküler karakterizasyonu yapılmıştır. Fasulye hatlarının moleküler karakterizasyonu için Karakterize Edilmiş Çoğaltılan Alanlar (SCAR) ve Basit Tekrarlı Sekanslar (SSR) DNA moleküler analiz teknikleri kullanılmıştır. SSR primer çiftlerinin yaklaşık %73ü polimorfik bantlar vermiş ve primer çiftlerinin polimorfizm bilgi içeriği (PBİ) 0.047-0.373 arasında değişim göstermiştir. SCAR primer çiftlerinin tamamı araştırma yapılan bitkiler için polimorfik bulunurken PBİ değerleri 0.071-0.379 arasında gerçekleşmiştir. Genotipler arasındaki genetik benzerlik indeksi ise 0.520.98 arasında değişmiştir. Kümeleme analizinin (PCO) sonuçlarına göre, üzerinde çalışılan genotipler arasındaki genetik farklılığın yüksek olmadığı ve tüm genotiplerin And dağları gen havuzu ile daha yakın bir genetik ilişkiye sahip olabileceği sonucuna varılmıştır.
|
Nüfusun hızla arttığı dünyada, birim alandan elde edilen ürün miktarını arttırmak son derece önem arz etmektedir. Üretimi ve ticareti sürekli artış gösteren domatesin birim alandan elde edilen verimini arttırmak amacıyla yapılan bu çalışmada verim artışını sağlamanın yanı sıra, yapılan uygulamaların kalite özellikleri üzerine olan etkileri de değerlendirilmiştir. Bu amaçla farklı terbiye sistemleri (atlatma, klips, yatırma) ve dikim mesafeleri (sık 40 x 40, seyrek 80 x 40) uygulanmıştır. Eylül ayının ikinci haftası seraya dikilen fidelerin sökümü sera sıcaklığının aşırı artmasından dolayı temmuz başında gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, seyrek dikim uygulaması kesinlikle önerilmezken sık dikim ve uç almadan yapılan yetiştiriciliğin ciddi verim artışı sağladığı tespit edilmiştir. Kontrol sık dikim uygulamasının verim (711,11 g/salkım) artışını sağlayan en iyi uygulama olduğu tespit edilmiştir. Ancak atlatma sık uygulamasında toplam verimde 1 tonluk bir azalma olmasına rağmen meyve iriliğinin, meyve eti sertliğinin ve meyve eti kalınlığının daha fazla olması, duyusal analizlerde atlatma sık uygulamasının daha iyi netice vermesi üretim sistemi ile tüketici tercihinin ortak noktada buluşması açısından da önem kazanmaktadır. Hem elde edilen verim hem de meyve kalitesi yönünden salkım domates çeşitleri için önerilebilecek terbiye sisteminin atlatma sık dikim uygulaması olduğu sonucuna varılmıştır.
|