Meme kanseri kadınlarda en yaygın gözlenen kanser türüdür. Mevcut tedavilerin düşük seçicilik ya da zamanla oluşan ilaç direnci gibi eksiklerini giderebilecek yeni stratejilerin belirlenmesine ihtiyaç vardır. Çalışmamızda, çoklu hedefli bir tirozin kinaz inhibitörü olan ponati- nibin meme kanseri hücreleri üzerindeki anti-kanser etkisini değerlendirmeyi ve ponatinib yanıtında yer alan miRNA'ların biyoinformatik yaklaşım ile sinyal yolaklarındaki potansiyel işlevini tanımlamayı hedefledik. Bu amaçla, MCF-7 hücrelerinde ponatinibin sitotoksik etkileri xCELLigence ile gerçek-zamanlı olarak belirlendi. Ponatinib uygulaması sonrasında apoptoz, proliferasyon hızı, hücre döngüsündeki deği- şimler akım sitometriyle, miRNA'ların ifadelerindeki düzenlenmeler qRT-PCR ile değerlendirildi. İfadelerinde anlamlı değişim belirlenen miRNA’ların ilişkili olduğu olası mRNA’lar ve sinyal yolakları KEGG yolak analizi ile tanımlandı. Ponatinibin MCF-7 hücreleri üzerinde sitotoksik etkiye sahip olduğu (IC50: 4,59 μM) belirlendi. Ponatinib uygulaması ile MCF-7 hücrelerinde anlamlı olarak apoptozun indüklen- diği, proliferasyonun baskılandığı ve hücre döngüsünün G0 /G1, S evrelerinde durakladığı belirlendi. Ayrıca, let-7a-5p, miR-29a-3p, miR-7-5p, miR-125b-5p, miR-212-3p ifadelerinde artış (p<0,05), miR-210-3p, miR-19b-3p, miR-140-5p, miR-181b-5p, miR-155-5p, miR-223-3p, miR-141-3p, miR-21-5p ifadelerinde azalma olduğu (p<0,05), miR-19a-3p ifadesinin ise tamamen baskılandığı belirlendi. Biyoinformatik analizler ile, ifadesi değişen miRNA’ların kanserde proteoglikanlar, Hippo, p53, TGF-beta, kanser-ilişkili, PI3K-Akt, prolaktin, hücre dön- güsü, östrojen, mTOR sinyal yolakları ile ilişkili olduğu ortaya koyuldu. Ponatinib uygulaması meme kanseri hücrelerinde apoptozu indükle- yerek, proliferasyonu baskılayarak ve hücre döngüsünü durdurarak güçlü anti-kanser aktivite sergilemiştir. Ponatinibin belirlenen anti-kanser etkilerinde miRNA’ların rolleri olabileceği gösterilmiştir. Olası miRNA-mRNA etkileşimleri ile meme kanserindeki hedef sinyal yolakları- nın tanımlanması ışığında, ponatinibin tek başına veya diğer tedavilerle kombinasyon halinde meme kanseri tedavisi için potansiyel bir strateji olabileceği görüşündeyiz.
|
Amaç: Dünyada yaklaşık 1 milyar insanın leishmaniasis riski altında olduğu ve leishmaniasis bildirimiyapan 200 ülke olduğu Dünya Sağlık Örgütü tarafından bildirilmektedir. En sık görülen formu olan kutanöz leishmaniasis tedavisinde ülkemizde meglumin antimonat, sodyum stiboglukonat ve son yıllardaamfoterisin B ilaçları kullanılmaktadır. Kullanılan ilaçların toksik etkisinin yüksek ve maliyetli olması yanısıra son yıllarda meglumin antimonat ve sodyum stiboglukonat ilaçlarına karşı direnç geliştiği bildirilmektedir. Leishmaniasis tedavisinde kullanılmak üzere yeni ilaç adaylarına gereksinim vardır.Çalışmamızda, Olea europaea bitkisinin yaprak ve meyve kısımlarının su, sulu etanol ve kloroform çözücülerinde hazırlanmış ekstrelerinin Leishmania tropica parazitine karşı duyarlılığının in vitro araştırılması amaçlanmıştır.Yöntem: Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazit Bankası’nda MHOM/TR/2012/CBCL-LTkodu verilerek korunan Leishmania tropica izolatının Olea europaea bitkisinin ekstrelerine karşı in vitroolarak antileishmanial aktivitesi XTT ve hemositometre yöntemiyle araştırılmıştır. Ayrıca bitki ekstrelerinin sitotoksik aktiviteleri incelenmiştir.Bulgular: Antileishmanial aktivitenin değerlendirilmesinde yaprak su ekstresinin IC50 değeri 6.77 mg/kg,yaprak sulu etanol ekstresinin IC50 değeri 2.45 mg/kg, yaprak kloroform ekstresinin IC50 değeri 6.50 mg/kg, meyve sulu etanol ekstresinin IC50 değeri 4.16 mg/kg ve meyve kloroform ekstresinin IC50 değeri 0.23mg/kg olarak belirlenmiş ve meyve su ekstresinin antileishmanial etkisinin istatiksel olarak anlamlıdiğerlerinin ise anlamsız olduğu görülmüştür. Sonuçların ilaçsız kontrol grubu ile istatistiksel olarakkarşılaştırılmasına göre meyve klorofm ekstresinin (p<0.05) antileishmanial etki gösterdiği diğer ekstrelerinin anlamsız olduğu görülmüştür (p>0.05). Olea europaea bitkisinin yaprak su ekstresi (LC50 58.45µg/ml) dışındaki ekstreler sitotoksik aktivite göstermemiştir.Sonuç: Bu çalışmamızın sonucunda, Olea europaea bitkisinin meyve kloroform ekstresinin antileishmanial aktivite göstermesi projenin amacı olan antileishmanial etken maddeler saptanması konusundaönemli ve ümit verici bir gelişme olarak değerlendirilmektedir
|
BACKGROUND/AIMSThe purpose of this study was to research the effects of genistein on telomerase activity and apoptosis in an acute promyelocytic leukemia cell line (HL-60).MATERIAL and METHODSIn HL-60 cells, the cytotoxic effect of commercially available genistein was evaluated by the XTT method. The XTT method is a Cell Proliferation Assay. The Annexin V-EGFP method was used to determine apoptosis. The human telomerase reverse transcriptase (hTERT) is a marker of telomerase activity. hTERT gene expression analysis was performed by LightCycler real-time RT-PCR.RESULTSIn HL-60 cells, the IC50 of genistein was found to be 50 μM at 72 hours. It was observed that the induction of apoptosis was 4.25-fold higher compared to the genistein untreated cells used as the control group. Compared to the control group, hTERT activity was found to decrease by 5.16, 3.81 and 5.04-fold at 24, 48 and 72 hours, respectively.CONCLUSIONInduced apoptosis of HL-60 cells by the reduction of human telomerase reverse transcriptase activity may be a beneficial parameter in leukemia patients
|
In this study, a group of 4-substituted benzoyltaurinamide derivatives were designed, synthesized, and investigated for
their anticancer activity against three cancer cell lines and one nontumorigenic cell line by MTT assay. Among the final compounds,
methoxyphenyl derivatives 14, 15, 16 were found to be effective against all the tested cancerous cell lines with promising selectivity. The
most active compounds were further evaluated to determine the molecular mechanism of their anticancer activity by using western blot
assay and the Annexin V-FITC/PI test. Compound 14 (in SH-SY5Y and MDA-MB-231 cell lines) and 15 (in SH-SY5Y cell line) were
found to induce intrinsic apoptotic pathway by upregulating BAX, caspase-3, and caspase-9, while downregulating Bcl-2 and Bcl-xL
expression levels. According to mechanistic studies, compounds displayed their anticancer activity via three different mechanisms: a.
caspase-dependent, b. caspase-independent, and c. caspase-dependent pathway that excluded caspase-9 activation. As a result, this study provides interesting data which can be used to design new taurine-based anticancer derivatives.
|
Amaç: Bu çalışmada, gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu yöntemi ile parazitin sitokrom bgen bölgesi kullanılarak leishmaniasis etkeninin (Leishmania donovani, Leishmania major,Leishmania tropica ve Leishmania infantum) tür tayininin belirlenmesi için primer ve problarındizayn edilmesi amaçlanmıştır.Yöntem: Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazit Bankası’nda kriyoprezervasyonuyapılarak sıvı azot tankında saklanmış olan Leishmania suşları uygun koşullarda canlandırılarakbesiyerlerine aktarılmış ve ticari kit ile DNA izolasyonları yapılmıştır. Elde edilen DNA’laraLeishmania’nın yeni tasarladığımız sitokrom b gen bölgesi primer ve prob adayları ve kontrol içindaha önce kullandığımız internal transcribed spacer-1 gen bölgesine özgü tasarlanan primer veproblar kullanılarak gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu erime analizleri uygulanmıştır.Bulgular: Yeni tasarlanan sitokrom b gen bölgesi primer ve probları ile Leishmania tropica,Leishmania major, Leishmania infantum, Leishmania donovani, Leishmania aethiopica veLeishmania infantum/donovani hibrit türlerinin genotiplendiği saptanmıştır.Sonuç: Yeni Dünya leishmaniasis etkenleri olan Leishmania brazilensis ve Leishmania amazonensis dışında, Eski Dünya leishmaniasis etkeni olan Leishmania tropica, Leishmania major,Leishmania infantum, Leishmania donovani, Leishmania aethiopica ve Leishmania infantum/donovani hibritinin yeni tasarlanan sitokrom b gen bölgesi primer ve probları kullanılarak başarı-lı bir şekilde genotiplendirildiği görülmüştür
|
Amaç: Çalışmamızda mikroalbüminürisi olan ve olmayan tip 2 diabetes mellituslu hastalarda aterosklerozbelirteçlerini karşılaştırmayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 40-60 yaşları arasında, tip 2 diyabetli mikroalbüminürik vemikroalbuminürisi olmayan 80 hasta dahil edildi. Hastaların serum asimetrik dimetil arjinin, fetuin-Adüzeyleri, lipit profili ile açlık ve tokluk glukoz, A1c gibi laboratuvar parametreleri değerlendirildi. Anklebrakiyal indeks (ABİ) ölçümleri yapıldı.Bulgular: Mikroalbüminüri ile total kolesterol, trigliserid, LDL kolesterol, HDL kolesterol, A1c, plazma açlıkglukozu, vücut kitle indeksi, ankle-brakiyal indeksi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı.mikroalbüminürisi olan hastalar mikroalbüminürisi olmayan hastalara göre anlamlı olarak daha düşükserum fetuin-A düzeylerine sahipti (p = 0,008). Ancak, fetuin-A düzeyleri ve mikroalbüminüri arasındaanlamlı negatif korelasyon elde edildi. Düşük fetuin-A düzeylerinin, ABİ ≤ 0,9 olarak tanımlanan periferikarter hastalığı ile ilişkili olduğu belirlendi (p = 0,001). Mikroalbüminüri ve serum asimetrik dimetil arjinindüzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı. Mikroalbüminürisi olan hastaların,olmayanlara göre anlamlı olarak daha yüksek serum asimetrik dimetil arjinin düzeylerine sahip olduğubelirlendi (p = 0,013).Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarına göre, aterosklerotik süreçte tip 2 diabetes mellituslu mikroalbüminürisiolan hastalarda serum asimetrik dimetil arjininin fetuin-A'ya üstün olduğu ileri sürülebilir.
|
BACKGROUND/AIMSBreast cancer is the most common type of cancer in women and is among the leading causes of cancer-related deaths. Long non-coding RNAs (lncRNAs) play significant roles in cell proliferation, transcriptional regulation, cell cycle progression, apoptosis, carcinogenesis, and metastasis. Studies have shown that ponatinib has an antiproliferative effect in some types of cancer. The aim of the present study was to evaluate the effect of ponatinib on cytotoxicity and to determine changes in lncRNA expression levels with the use of ponatinib treatment in estrogen receptor (ER)-independent MDA-MB-231 and ER-dependent MCF-7 breast cancer cells.MATERIAL and METHODSThe cytotoxic effects of ponatinib were determined by using the xCELLigence system. Changes in lncRNA expression profiles were determined using quantitative reverse transcription polymerase chain reaction to investigate the antiproliferative roles of ponatinib in breast cancer.RESULTSIn human breast adenocarcinoma cell lines (MCF-7 and MDA-MB-231), the IC50 doses of ponatinib were determined to be 4.59 μM (72 h) and 1.41 μM (48 h), respectively. After ponatinib treatment, we observed changes in lncRNA expression profiles in ER-independent MDA-MB-231 and ER-dependent MCF-7 breast cancer cells compared with the control group.CONCLUSIONThe changes in the lncRNA expression profiles and the anti-cancer agent of ponatinib play roles in the definition of therapeutic target for new approach in breast cancer.
|
Objectives: The association between manganese superoxidedismutase (MnSOD) p.Val16Ala polymorphism andcancer has been shown in various studies. The aim of thisstudy is to investigate the relationship between MnSODpolymorphism (V/V, V/A, A/A) and cancer in the Turkishand Cypriot population through meta-analysis.Material and methods: The present study included metaanalysisof 14 publications covering 2413 cancer patientsand 2907 healthy control groups from 2005 to 2016. Pooledodds ratio (OR) and 95% confidence interval (CI) were calculatedusing the random effect model of DerSimonianand Laird for each study. Publication bias was checkedwith funnel plot by Begg’s and Egger’s test statistics.Results: Meta-analysis of MnSOD polymorphism was performedin the additive model (AV vs. VV; OR = 1.133, 95%CI: 1.002–1.282), allele contrast (A vs. V; OR = 1.016, 95%CI: 0.930–1.278), homozygote model (AA vs. VV; OR = 0.983,95% CI: 0.839–1.153), dominant model (AA + AV vs. VV;OR = 1.090, 95% CI: 0.971–1.223) and recessive model (AA vs.AV + VV; OR = 0.924, 95% CI: 0.803–1.064). The A/V genotypepolymorphism was found be significant for cancer.Conclusion: The frequency of the A/V heterozygote genotypeof the MnSOD polymorphisms is found to be higherin the Cypriot and Turkish populations than any othergenotype.
|
Amaç: Palbociclib (PD-0332991) siklin bağımlı kinaz 4/6 kompleksi için bir inhibitördür ve luminal ER+ meme kanserlerinde daha fazla aktivite sergilemektedir. Ancak, meme kanseri kök hücrelerinin (MKKH) PD-0332991 uygulamasına olan hassasiyeti ve hücre döngüsü düzenleyici genleri üzerine PD-0332991'in etkisi MKKH'leri için açıklığa kavuşmamıştır. Bu çalışma, MKKH'lerinin PD-0332991 uygulamasına olan yanıtın belirlenmesini amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Meme kanseri hücre hatları üzerinde deneysel bir in vitro çalışma tasarlanmıştır. Bu çalışmada, MCF-7 ve MKKH hücre hatları kullanıldı. Suda çözünür tetrazolyum tuzu-1 (WST-1) testi sitotoksisite deneyi için kullanıldı. Hücre döngüsü dağılımı ve apoptosis, 48. saat IC50 değerlerine göre flow sitometri ile incelendi. CDKN1A, CHEK1, CDKN2A, CDC25A ve CCND1 genlerinin ifade profillerinin belirlenmesinde RealTime PCR kullanıldıBulgular: Her iki hücre hattında, PD-0332991 hücre proliferasyonunu azalttı. Her iki hücre hattı için G0/G1 tutuklanması belirlendi. PD-0332991'in apoptotik etkisi MCF-7 ve MKKH hücrelerinde bulunmadı. MCF-7 hücrelerinde, CDKN1A, CDKN2A ve CCND1 ifade düzeyleri sırasıyla 3,11; 3,21 ve 1,05 kat arttı. CHEK1 ve CDC25A ifade düzeyleri sırasıyla 4,75 ve 3,73 kat azaldı. MKKH'lerinde CDKN1A, CHEK1, CDKN2A ve CCND1 ifade düzeleri sırasıyla 1,15; 2,01; 1,32 ve 1,68 kat azaldı. MKKH'lerinde, CDC25A geni ifadesi bulunmadı. Sonuç: Bu çalışmada, MKKH ve meme kanseri hücreleri arasında PD-0332991'in hücre döngüsü düzenleyici genler için farklı ifade profillerine neden olduğu gözlenmiştir.
|
EMİN KARACA ,
AYÇA AYKUT , Biray ERTÜRK,
MEHMET BURAK DURMAZ , Ahmet GÜLER, Barış BÜKE,
AHMET ÖZGÜR YENİEL ,
AHMET METE ERGENOĞLU ,
FERİŞTAH FERDA ÖZKINAY ,
MEHMET ÖZEREN , Mert KAZANDI, Fuat AKERCAN, Sermet SAĞOL,
CUMHUR GÜNDÜZ ,
MUHSİN ÖZGÜR ÇOĞULU
Background: Down syndrome, which is the most common human chromosomal anomaly that can affect people of any race and age, can be diagnosed prenatally in most cases. Prenatal diagnosis via culture method is time-consuming; thus, genetic analysis has thus been introduced and is continually being developed for rapid prenatal diagnosis. For this reason, the effective use of microRNA profiling for the rapid analysis of prenatal amniotic fluid samples for the diagnosis of Down syndrome was investigated. Aims: To evaluate the expression levels of 14 microRNAs encoded by chromosome 21 in amniotic fluid samples and their utility for prenatal diagnosis of Down syndrome. Study Design: Case-control study. Methods: We performed invasive prenatal testing for 56 pregnant women; 23 carried fetuses with Down syndrome, and 33 carried fetuses with a normal karyotype. Advanced maternal age and increased risk for Down syndrome in the screening tests were indications for invasive prenatal testing. The age of gestation in the study and control groups ranged between 17 and 18 weeks. The expression levels of microRNA were measured by real-time polymerase chain reaction. Results: The expression levels of microRNA-125b-2, microRNA-155, and microRNA-3156 were significantly higher in the study group than in the control group. Conclusion: The presence of significantly dysregulated microRNAs may be associated with either the phenotype or the result of abnormal development. Further large-scale comparative studies conducted in a variety of conditions may bring novel insights in the field of abnormal prenatal conditions
|