Türkiye’de Schommer’in Epistemolojik İnançlar Modelikullanılarak yapılan bazı çalışmalarda epistemolojik inançlarıncinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterdiği, bazı çalışmalarda iseanlamlı bir farklılık göstermediği belirlenmiştir. Benzer şekildebazı çalışmalarda epistemolojik inançların akademik başarıylaanlamlı bir ilişkisi olduğu belirlenmişken, bir kısım çalışmadaanlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bu nedenle bu araştırmanınamacı, epistemolojik inançların cinsiyete göre anlamlı bir farklılıkgösterip göstermediğini ve akademik başarı ile ilişkisini metaanaliz yöntemiyle belirlemektir. Böylece bu çalışmanınalanyazındaki çelişkiyi çözmesi umulmaktadır. Bu amaçla 2005-2017 yılları arasında Türkiye’de yürütülmüş ve içerme ölçütlerinikarşılayan 37 çalışma meta-analiz yöntemiyle incelenmiştir.Epistemolojik inançların cinsiyete göre anlamlı bir farklılıkgösterip göstermediğini belirlemek için 36 çalışma; epistemolojikinançların akademik başarıyla ilişkisini belirlemek için 7 çalışmakullanılmıştır. Epistemolojik inançları cinsiyete göre incelemek içinetki büyüklüğü indeksi olarak Cohen’nin d’si; epistemolojikinançların akademik başarıyla ilişkisi için Pearson’nun r’sikullanılmıştır. Epistemolojik inanç alt faktörlerinin akademikbaşarı ile ilişkisini ve cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösteripgöstermediğini belirlemek için alt grup analizi yapılmıştır.Çalışmaların alanyazından toplanmasından dolayı cinsiyet vebaşarı için hesaplanan etki büyüklükleri rastgele etkiler modelinegöre birleştirilmiştir. Birleştirme sonucunda cinsiyet içinhesaplanan genel etki büyüklüğü (d= -0.052), erkekler lehine“zayıf” aralıkta; ancak anlamlı (p<.05) olarak belirlenmiştir. Busonuç erkeklerin epistemolojik inanç toplam puanlarınınkadınlardan daha yüksek olduğu; dolayısıyla kadınlarınepistemolojik inançlarının erkeklere göre daha gelişmiş olduğunugöstermektedir. Alt grup analizinde kadınların öğrenmenin çabayave yeteneğe bağlı olduğu inançlarının erkeklerden daha gelişmişolduğu belirlenmiştir. Başarı için hesaplanan genel etki büyüklüğü(r= 0.056) ise pozitif yönde, “küçük” düzeyde; ancak anlamlı (p>.05)değildir. Alt grup analizinde de epistemolojik inançların başarı ile ilişkisine yönelik anlamlı olmayan (p>.05) etki büyüklükleri eldeedilmiştir. Cinsiyet ve başarı için hesaplanan etki büyüklükleriarasında heterojenliğin varlığını ve büyüklüğünü belirlemek içinyapılan heterojenlik testi sonucunda (Q>χ2, p<.05) “yüksek”düzeyde heterojenlik olduğu belirlenmiştir. Bu heterojenliğe katkısağlayan bağımsız değişkenleri belirlemek için yapılan kategorikmoderatör analizi sonucunda hem cinsiyet (yayın türü, çalışmamodeli, örneklem grubu, örnekleme yöntemi, ölçek türü) hem debaşarı (yayın türü, örnekleme yöntemi) için seçilen değişkenlerinanlamlı olmadığı (p>.05) belirlenmiştir.
|
Bu araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin fen bilimleri vematematik derslerinde algıladıkları özerklik desteği ile problemçözme becerileri ve eleştirel düşünme eğilimleri arasındaki ilişkiyibelirlemektir. Bu amaçla bu araştırmada ilişkisel tarama modelikullanılmıştır. Çalışmanın örneklemi 2014-2015 eğitim/öğretimyılında Mersin ili merkez ilçelerinde 7. ve 8.sınıflarda öğrenimgören 1063 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın verileri öğrenmeiklimi ölçeği, eleştirel düşünme eğilimi ölçeği ve ortaokulöğrencileri için problem çözme becerisi ölçeğiyle toplanmıştır.Toplanan verilerin normal dağılım göstermemesinden dolayı,betimsel istatistikler, Mann Whitney U Testi ve Spearman-rhokorelasyon katsayısı ve parametrik olmayan regresyon analizikullanılmıştır. Verilerin analizi sonucunda ortaokul öğrencilerininfen bilimleri ve matematik derslerinde algıladıkları özerklikdesteğinin, eleştirel düşünme eğilimleri ve problem çözmebecerileri ile anlamlı bir ilişkisinin (p<.05) olduğu; özerklikdesteğinin eleştirel düşünme eğilimi ve problem çözme becerisinianlamlı (p<0.0001) bir şekilde yordadığı saptanmıştır.
|
Eğitim sisteminin temeli olan yükseköğretim kurumları için performans, motivasyon ve teşvik kavramları önemli yer tutmaktadır. Bu çalışmada, 2015 yılında uygulamaya konulan akademik teşvik sistemi hakkındaki akademisyen görüşlerini belirlemek amaçlanmıştır. Bu çalışma betimsel modelde tasarlanmış nitel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu farklı üniversitelerde görev yapan 27 akademisyen oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak “Akademik Teşvik Sistemine ‹lişkin Açık Uçlu Anket Formu” kullanılmıştır. Bu çalışmada ortaya çıkan bulgular doğrultusunda, teşvik sistemiyle ilgili akademisyen görüşleri tekrar etme sıklığına göre şu şekilde kategorize edilmiştir: “Bilimsel Etiğe ‹lişkin Olumsuz Do- ğurgular”, “Niceliğin Egemenliği ve Akademik Amaçtan Sapma”, “Yorgun Türk Bilim Cemiyetine Taze Kan”, “Akademik Teşviğe ‹lişkin Duyuşsal Boyut”, “Puanlama Kriterlerine ‹lişkin Akademik Camiada Rahatsızlık” ve “Akademik Camiada ‹steksizlik”. Önem ve tekrar sırasına göre ortaya çıkan kodlar şu şekildedir : “Etik Dışı Davranışların Yaygınlaşması” (f=18), “Akademisyenlerden Gelen ‹yileşme Önerileri-Beklentileri” (f=15), “Puanlamanın Belirli Maddelerine ‹lişkin Tepki” (f=14), “Niceliksel Artış/Niteliksel Düşüş” (f=13), “Performansta Artış Sağlayıcı Figür olarak Akademik Teşvik” (f=13), “Olumlu Tutum” (f=13), “Motive Edici Figür Olarak Akademik Teşvik” (f=11), “Teşvikte 30 Puan Kriterine Karşı Tepki” (f=7), “Akademik Çabanın Parayla ‹lişkilendirilmesi” (f=7), “Olumsuz Tutum” (f=6), “Ticari Pazar Oluşturma Riski” (f=6), “Kurum ‹çi Rekabet” (f=5), “Bir Mobbing Aracı Olarak Akademik Teşvik” (f=5) ve “Akademisyenlerin ‹tibarının Teşviğe Göre Belirlenme Sorunu” (f=4). Çalışmanın sonucunda, akademisyenler, akademik camianın nitelikli çalışma yapamadığını, bu sistemin akademik üretkenliği artırmayı amaçladığını, fakat etik ihlallere yol açtığı için bazı akademisyenleri isteksiz kıldı- ğını belirtmişlerdir.
|
Problem Durumu: Yaşamın kaçınılmaz gerçeklerinden biri travmatik yaşantılardır. Faklı gelişim dönemlerinde hemen hemen herkes şu veya bu şekilde travmatik sayılacak düzeyde deneyimlerden geçer. Bu deneyimlere karşı verilen tepkiler, dışsal ve içsel faktörlere göre değişiklik gösterir. Olumsuz deneyimlerin olumlu sonuçlara dönüştürülmesi için sahip olunması gereken koruyucu faktörler, psikolojik dayanıklılık kavramını gün yüzüne çıkarır. Psikolojik dayanıklılık, pek çok faktöre bağlı olarak gelişen bir mekanizmadır. Bu mekanizmayı etkileyen önemli faktörlerden biri, travmatik olaylar sonucunda oluşabilecek olumsuz duyguları dönüştürebilme inancı olarak kabul edilen duygusal öz-yeterliliktir. İnsanların duygularını algılaması, duygularını anlaması, bunları düşünceye yardımcı bir araç olarak kullanması ve duygularını düzenleyebilmesi duygusal öz-yeterliği oluşturan temel bileşenlerdir. Psikolojik dayanıklılık üzerinde etkisi olduğu düşünülen bir diğer faktör ise kişilerarası duyarlılıktır. Kişilerarası duyarlılık diğer kişilerin tutum ve tavırlarının yanlış yorumlamasına neden olan kişilik özelliği olarak tanımlanır. İlişkilerde olumlu ve sağlıklı iletişime sahip olmak, güçlü kişilerarası bağlantıların oluşumuna zemin hazırlar. Bu durum, psikolojik dayanıklılıkları açısından bireylere koruyucu bir faktör olarak kalkan görevi görür. Öte yandan başkalarıyla kurulan olumsuz ve gerginlik unsuru olan bağlar, psikolojik dayanıklılık için risk faktörü olarak kabul edilir. Bu açılardan değerlendirildiğinde, duygusal öz-yeterlik ve kişilerarası duyarlılığın, psikolojik dayanıklılık üzerinde önemli bir etki gücü olduğu düşünülmektedir. Amaç: Bu bağlamda bu çalışma, duygusal öz-yeterlik ve kişilerarası duyarlılık özelliklerinin genç yetişkinlerin psikolojik dayanıklılıkları üzerinde bir etki gücüne sahip olup olmadığı ve sahipse bu etkinin derecesini inceleme üzerine yapılandırılmıştır. Yöntem: Araştırmanın örneklemini 2014-2015 eğitim öğretim döneminde Marmara Üniversitesi'nde öğrenim görmekte olan genç yetişkinlerden oluşturmaktadır. Basit seçkisiz örnekleme yönteminin kullanıldığı çalışmada, yaşları 18-34 arasında değişen (ss:3.48, xmodelinin kullanıldığı bu çalışmada araştırmanın amaçlarını test etmek için Eş Zamanlı Çoklu Regresyon analizinden yararlanılmıştır. : 21.26) 331 genç yetişkine (243 bayan, 88 bay) ulaşılmıştır. İlişkisel tarama Bulgular: Araştırmanın amaçları doğrultusunda yapılan analizler neticesinde duygusal öz-yeterlik (duyguları anlama ve duyguları düşünceye destekleyici olarak kullanma alt boyutları) ile kişilerarası duyarlılığın (onaylanma ihtiyacı alt boyutu) birlikte, psikolojik dayanıklılığın toplam varyansının % 34'ünü açıkladığı sonucuna ulaşılmıştır. Psikolojik dayanıklılığın alt boyutlar bazında ise elde edilen bulgular şu şekildedir: duyguları düşünceye destekleyici olarak kullanma ve duyguları anlama birlikte gelecek algısının toplam varyansının %14'ünü, onaylanma ihtiyacı ve duyguları algılama boyutları birlikte aile uyumunun toplam varyansının %8'ini, ayrılma anksiyetesi, duygu düzenleme, duyguları düşünceye destekleyici olarak kullanma ve duyguları anlama boyutları birlikte kendilik algısının toplam varyansının %38'ini, duyguları düşünceye destekleyici olarak kullanma boyutu tek başına sosyal yeterliliğin toplam varyansının %27'sini ve son olarak duyguları anlama boyutu yine tek başına sosyal kaynakların toplam varyansının %20'sini anlamlı şekilde yordamıştır. Buna karşın psikolojik dayanıklılığın diğer alt boyutu olan yapısal sitil, duygusal öz-yeterlik ve kişilerarası duyarlılık tarafından anlamlı bir şekilde açıklanmamıştır Sonuç ve Öneriler: Bu çalışma genç yetişkinlerin duygusal öz-yeterlik ve kişilerarası duyarlılıklarının sahip oldukları psikolojik dayanıklılık özellikleri üzerinde belirleyici etkilerinin olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Travmatik deneyim karşısında yaşanan zorluklarla başa çıkabilmek için, insanlar durumun üstesinden gelme yeteneğine sahip olduklarına inanmak zorundadırlar. İnsanlar kişilerarası ilişkilere aşırı duyarlı hale geldikleri zaman çeşitli psikolojik rahatsızlıklar karşısında savunmasız kalırlar. Kişilerarası ilişkilerde beklenilen onaylanma ihtiyacı, düşük düzey dayanıklılığın bir göstergesidir. Bu durum ise olumsuz değerlendirilme, küçük düşürülme, reddedilme, dışlama vb. nedenlerden ötürü sosyal ilişkilerden kaçınma ve uzaklaşmaya yol açar. Araştırmanın önemli bulgularından biri, duyguları düşünceye yardımcı bir araç olarak kullanma ve duyguları anlamanın gelecek algısı üzerindeki belirleyici etkisidir. Duygular kişinin bilişsel algılarını dolaysıyla kararlarını ve hedeflerini belirler, dolayısıyla gelecek algısını şekillendirir. Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu duyguları düşünceye yardımcı bir araç olarak kullanma, duygu düzenleme, duyguları anlama ve ayrılma anksiyetesinin birlikte kendilik algısın üzerinde yordayıcı etkisi olduğu yönündedir. Yaşam olayları karşısında duygusal başarıların tekrarlanması, insanları gelecekte zor durumlarla baş edebileceklerine inanmalarını sağlar. Duygusal açıdan tutarlı ve istikrarlı olmanın kişisel güç ve kendilik algısı üzerinde belirleyici bir rolü vardır. Bu nedenledir ki, duygusal açıdan yetenekli olabilme insanların öz-yeterlik ve benlik saygısı olumlu yönde etki eder. Buna karşın kişilerarası ilişkilerde deneyimlenen ayrılma anksiyetesi benlik algısını zayıflatır. Çünkü ayrılma kaygısı insanlar için savunmasızlık yaratır, kaygı ve duygudurum bozuklukları olasılığını artırır. Araştırmada elde edilen bir diğer sonuç ise duyguları anlama ve onaylanma ihtiyacının aile uyumu üzerindeki yordayıcı etkisidir. Çocukların ihtiyaçları tam karşılanmadığında, koruyucu bir faktör olması gereken aile ne yazık ki bir savunmasızlık/kırılganlık faktörüne dönüşür. Çalışmanın bir diğer bulgusu ise duyguları düşünceye yardımcı bir araç olarak kullanmanın sosyal yeterlik üzerindeki yordayıcı etkisidir. Duygular, sosyal etkileşimler üzerinde belirleyicidir. Tüm sosyal etkileşimler duygusal yeteneği içerir ve aralarında güçlü bir bağlantı vardır. Olumsuz duygular sosyal yeterliliğin azalmasına, sosyal ilişkilerde güçlükler yaşanmasına ve sosyal kaygıya yol açar. Bu çalışmada elde edilen son bulgu ise duyguları anlamanın psikolojik dayanıklılığın alt boyutlarından sosyal kaynaklar üzerinde yordayıcı etkisinin olduğu yönündedir. Olumsuz ve travmatik bir durum karşısında, insanların duygularını başkalarıyla paylaşarak destek alabilmeleri gerekebilir. Kendinin ve başkalarının duyguları algılama ve diğer insanlardan destek alma sosyal kaynakları artırır ve ilişkileri kuvvetlendirir. Coğrafi konumu nedeniyle savaş ve terör olaylarıyla karşılaşma, sosyo-politik alandaki hızlı ve beklenmedik değişimler ve aile içindeki dalgalanmalar gibi etmenler ülkemizdeki bireylerin travmaya maruz kalma olasılıklarını ne yazık ki güçlendirmektedir. Bu noktada psikolojik dayanıklılığın önemi daha da güçlü olur. Bu çalışma genç yetişkinlerin psikolojik dayanıklılık özelliklerinin duygusal özyeterlik ve kişilerarası duyarlılık özelliklerine göre şekillendiği açıkça ortaya koymaktadır. Ne var ki psikolojik dayanıklılık bu bağlamda ele alınarak ayrıntılı bir şekilde incelenmemiştir. Bu çalışma alandaki bu boşluğu bir açıdan doldurabilecek niteliktedir. Ayrıca, duygusal öz-yeterlik gelişmekte olan bir kavramdır ve amprik çalışmalarla desteklenmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışma duyguların, psikolojik dayanıklılığı açıklamada temel olgu olduğunu işaret etmekte olup alanda yapılacak yeni çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir
|
The purpose of this study is to calculate the effect size, by running a meta-analysis, of the experimental studies carried out in Turkey between 2004 and 2014 that investigate the effect of learning styles on academic achievement, attitude, retention, and to define whether the academic achievement shows a significant difference in terms of learning styles model, experimental design and course type. For this purpose, a metaanalytical review method was employed to combine the outcome of the independent experimental studies. The studies included in this review were collected from CoHE National Thesis Archive (2015), ULAKBIM (2015), Google Academic (2015), ERIC (2015) and EBSCO (2015) databases. As a result of the searching process, 402 studies were assessed according to the inclusion criteria and 30 experimental studies were included in this study. Cohen's d coefficient was calculated for the effect size in this study. Because there was a high amount of heterogeneity (Q > x2, p < .05) among the effect sizes of the studies, the common effect size was calculated according to the random effect model. As a result of meta-analysis, it was determined that the instructional designs based on the learning styles model had a large effect on the academic achievement (d = 1.029), attitude (d = 1.113) and retention (d = 1.290). Moreover, the academic achievement did not show any significant difference according to learning style model, course type and experimental design.
|
Kuantum öğrenme modeli, farklı yaş grubundaki bireyler için etkililiği kanıtlanmış öğretim yöntem ve tekniklerini bir araya getirerek onlara hızlı bir şekilde ve zevkle akademik ve yaşam boyu öğrenme becerileri kazandırdığı iddia edilen bir modeldir. Alan yazın incelendiğinde kuantum öğrenme modelinin akademik başarıyı arttırdığını belirten çalışmalar olduğu gibi akademik başarı üzerinde herhangi bir etkisi olmadığını ortaya koyan çalışmalarda vardır. Bu nedenle bu çalışmanın amacı kuantum öğrenme modelinin akademik başarıya etkisini inceleyen deneysel çalışmaların meta analizini yaparak genel etki büyüklünü hesaplamak ve bu etki büyüklüğünün çeşitli değişkenlere göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemektir. Bu araştırmada meta analitik tarama yöntemi kullanılmıştır. 2004-2014 yılları arasında kuantum öğretim modelinin akademik başarıya etkisini inceleyen kodlama ölçütlerine uygun 13 çalışma (15 karşılaştırma) belirlenmiştir. Yapılan meta analiz sonucunda kuantum öğrenme modeline göre düzenlenen eğitim ortamlarının akademik başarı üzerinde pozitif, küçük aralıkta bir etki büyüklüğüne sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu etki büyüklüğünün çalışmanın desen türüne göre zayıf deneysel desen lehine ve çalışmanın türüne göre makale lehine anlamlı farklılık gösterdiği; ancak çalışmanın yürütüldüğü yere, ders türüne ve öğretim kademesine göre anlamlı fark göstermediği belirlenmiştir.
|
Bu çalışmanın amacı fen bilgisi öğretmenliği anabilim dalında henüz öğrenime başlayan öğretmen adaylarının epistemolojik inançları, öğrenme yaklaşımları ve LYS puanları arasındaki ilişkileri belirlemek ve LYS puanının öğretmen adaylarının öğrenme yaklaşımı ve epistemolojik inanç düzeylerine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini incelemektir. Bu araştırma tarama türünde olup çalışma grubunu 2014-2015 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Mersin Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Muğla Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi fen bilgisi öğretmenliği programına yeni başlayan 290 öğretmen adayı oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında Epistemolojik İnançlar Ölçeği ile Düzeltilmiş İki Faktörlü Çalışma Süreci Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde parametrik olmayan testlerden Spearman Brown Sıra Farkları Korelasyon testi ile Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Analiz sonucunda fen bilgisi öğretmen adaylarının öğrenmenin çabaya ve yeteneğe bağlı inançlarının gelişmiş olduğu, daha çok derin öğrenme yaklaşımını tercih ettikleri, LYS puanlarıyla öğrenme yaklaşımları arasında anlamlı bir ilişki olmadığı; ancak epistemolojik inançlarıyla çok zayıf ve anlamlı bir ilişki olduğu, LYS puanlarının öğrenme yaklaşımı ve epistemolojik inanç düzeylerine göre anlamlı bir farklılık göstermediği belirlenmiştir.
|
Bu çalışmanın amacı öğrencilerin İngilizce okuma-yazma, dinleme-konuşmaya ilişkin öz yeterlik inançlarının, algıladıkları özerklik desteği ile nasıl bir ilişkisi olduğu ve özerklik desteğinin düzeylerine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemektir. Bu araştırma ilişkisel tarama modelinde bir çalışmadır. Çalışma grubunu 2012-2013 eğitim-öğretim yılında Gaziantep Üniversitesi Yabancı Diller Meslek Yüksek Okulunda öğrenim gören 414 öğrenci (198 kız, 216 erkek) oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında İngilizce İle İlgili Öz Yeterlik İnancı Ölçeği ve Öğrenme İklimi Ölçeği kullanılmıştır. Toplanan verilerin normal dağılım özellikleri göstermemesinden dolayı veri analizinde parametrik olmayan testlerden Spearman Brown Sıra Farkları Korelasyon testi ile Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Korelasyon testi sonucu öğrencilerin dinleme-konuşma (r= 0.26, p<0.01) ve okuma-yazma (r=0.31, p<0.01) öz yeterlikleri ile algıladıkları özerklik desteği arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki belirleniştir. Kruskal Walis testi sonucunda öğrencilerin İngilizce öz yeterliklerinin özerklik desteğinin seviyelerine göre anlamlı faklılık gösterdiği saptanmıştır. İngilizce dersinde öğretmenlerin sağlayacağı özerklik desteğinin öğrencilerin İngilizce öz yeterlik inançlarının geliştirilmesinde önemli bir değişken olabileceği sonucuna varılmıştır
|
Bu araştırmanın amacı; üstbilişsel davranışları olarak görülen soruyu anlamak için tekrar tekrar okumanın, soruyla ilgili şekiller (resim, tablo vb.) çizmenin, sonucun mantıksal ve matematiksel kontrolünü yapmanın (Wheatley, 1984; Garofalo ve Lester, 1985; Artzt ve Armour-Thomas, 1992; Georghiades, 2004; Schoenfeld, 2006) problem çözmeye etkisi olup olmadığını belirlemektir. Bu çalışma bir vaka incelemesidir ve araştırmanın çalışma grubunu, Gaziantep’te bir ilköğretim okulunda okuyan 25 tane 7. sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Bu çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemiyle (Patton, 2002, s.230) belirlenmiştir. Veriler, sesli düşünme (think aloud) (Ericsson & Simon, 1980) yöntemi kullanılarak bir ses kayıt cihazı ile toplanmıştır. Ses kayıtları yazıya çevrilmiş daha sonra içerik (tümevarım) analizi yapılarak kategori ve kodlar tespit edilmiştir (Patton, 2002, ss. 453-54). Araştırmanın sonucunda soruyu tekrar tekrar okuma, soruyla ilgili şekil çizme, sonucun mantıksal ve matematiksel kontrolünü yapma yöntemlerinin alıştırma sorularının çözümünde etkili olduğu, problem çözümünde herhangi bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir.
|
Bu çalışmanın amacı, bağlamın öğrencilerin sahip oldukları kavramları kullanma şekli üzerine etkisini incelemektir. Bu amaçla öncelikle öğrencilere kuvvet ve sürat bağlamları içerisinde hareket kavramı ile ilgili açık uçlu soruların bulunduğu bir test uygulanmıştır. Bağlamın öğrencilerin sahip olduğu kavramları ne şekilde etkilediğini bulmak amacıyla, bu testte başarılı olan öğrencilerden 13 öğrenci ile bir mülakat yapılmış ve mülakatta kuvvet ve sürat kavramlarının birlikte olduğu bir bağlamda, hareket kavramı ile ilgili bir problem öğrencilere yöneltilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre: (1) çağrıştırılmış bir kavram imajı (ÇKİ) sınırlı bir bağlamda öğrenciye başarılı sonuçlar sağlarken, daha geniş bir bağlamda yetersiz kalabilmektedir ve (2) herhangi bir bağlamda gözlemlenemeyen bir kavram yanılgısı farklı bir bağlamda ortaya çıkabilmektedir.
|