Purpose: The aim of this study was to compare the neurological involvement in Coronavirus 19 (COVID-19) patients with laboratory findings with these cost-free, practical tests.
Materials and Methods: Of the 170 patients diagnosed COVID-19, 103 patients could be reached by phone, and neurological symptoms were recorded as three categories. Laboratory tests of the patients and 103 controls whose real-time polymerase chain reaction (RT-PCR) test negative without any chronic disease history and drug use were obtained from the hospital software.
Results: White blood cell, neutrophil, lymphocyte, eosinophil, basophil, platelet were lower, monocyte to lymphocyte ratio and platelet to lymphocyte ratio higher in patients than controls. In the group with central nervous system findings, red blood cell and hematocrit counts, in the group with peripheral nervous system findings, lymphocyte and platelet counts and with sleep disturbances and muscle pain group eosinophil counts were lower in patients than those without.
Conclusion: COVID-19 patients with neurological symptoms have some hematological abnormalities. The presence of certain hematological findings may be a clue to the emergence of neurological symptoms, and early detection and correction of these hematological abnormalities may be the solution to prevent the development of neurological symptoms in COVID-19.
|
Giriş: 11 Mart tarihinde, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından ilan edilen COVİD-19 salgını sonrası, Mart’ınikinci haftasından itibaren ülkemizde olgular bildirilmiştir. COVİD-19 olgularının %5’inde hastalığın seyri sırasındayoğun bakım ünitesine (YBÜ) yatış ihtiyacı gelişmektedir. Bu çalışma ile YBÜ’de izlediğimiz kritik durumdakiCOVİD-19 hastalarının klinik özelliklerinin tanınması, takip ve tedavisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Gereç ve yöntem: Bu çalışmada; Mart-Haziran 2020 tarihleri arasında, COVİD-19 enfeksiyonu tanısı alan 180hastadan, Dahiliye YBÜ’ye kabul edilen 18 hasta (%12,2) değerlendirilmiştir.Bulgular: YBÜ'ye kabul edilen 18 hastadan 13'ünün (%72,2) invaziv solunum desteğine ihtiyacı vardı. Gerikalan hastalara (5 hasta, %27,8) non-invaziv ventilasyon tedavisi uygulandı. Hastaların 16'sında (%88,9) en azbir komorbiditeye rastlandı. Yoğun bakım ünitesine yatan hastaların, 28 günlük mortalitesi %55,6 iken hastanemortalitesi %61,1 idi. 60 günlük mortalite ise %66,7 olarak bulundu.Tartışma: YBÜ’ye kabul oranımız ve ölüm oranlarımız Çin, Amerika ve İtalya’dan bildirilen çalışmalara göredaha yüksek bulunmuş ve bunun muhtemel sebeplerinin hastaların ciddiyeti, invaziv mekanik ventilasyonihtiyacı olduğu düşünülmüştür.Sonuç: Bu çalışma sonuçlarına göre COVİD-19 kritik seyirli hastaların risk faktörleri, takip ve tedavisindekullandığımız yöntemler ortaya konulmuştur. Bu sonuçların gelecekteki takip ve tedavi yöntemlerine katkısağlayabileceği düşünülmekle birlikte yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.
|
Although the sensitivity of reverse transcriptase-polymerase chain reaction (RT-PCR) is low in the diagnosis of coronavirus disease 2019 (COVID-19), it is the gold standard. Clinical improvement is prioritized in the follow-up of patients with COVID-19 who are followed as possible or definitive cases. Although the priority in the discharge decision is the resolution of complaints, it is also important to see radiological improvement and RT-PCR negativity. A total of 2 of our patients who were hospitalized and treated in our clinic with a diagnosis of COVID-19 were discharged after their complaints were resolved and their treatment was completed. The patients had 2 negative RT-PCR results at discharge. Both of them presented to the hospital with symptoms such as fever, cough, and shortness of breath after the discharge, and both showed positive RT-PCR results. Considering recurrent COVID-19 infection, we aimed to present treatment and the 2 cases we followed.
|
Amaç: Antiviral tedavi öncesi ve sonrası serum HBsAg ve cccDNA düzeyleri ve bu değerlerdeki düşüş oranlarıarasında pozitif ilişki olduğu bilinmektedir. Serolojik HbsAg seviyesi de cccDNA ile ilişkilendirilmiştir ve serolojikHbsAg, enfekte olmuş hücreleri teşhis etmek için cccDNA'nın yerini alan bir biyobelirteç olarak kabul edilmiştir.M30 antijeni, apoptoz sırasında kaspaz proteinleri tarafından parçalanan CK 18 seviyelerini tespit etmek içinkullanılır. Ayrıca KHB hastalığında, apopitoz belirteci olan M30 antijen düzeyleri ile karaciğer hasarı arasındailişki olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada KHB enfeksiyonu’nun şiddeti ve nucleoz (t)ide analoğu (NA) tedavisineklinik yanıtının değerlendirilmesinde HbsAg ve M30 antijen titre takibinin yararını saptamayı amaçladık.Gereç ve yöntem: Çalışmaya KHB enfeksiyonuna yönelik oral antiviral tedavi verilen 60 hasta dahil edildi. Tümhastalarda tedavi başlangıcında saptanan AST, ALT, HBVDNA, HAİ, fibrozis ile HbsAg ve M30 antijen düzeyleriarasındaki korelasyon değerlendirildi. Tedavi başlangıcı ve tedavinin 6. ayında saptanan AST, ALT, HBVDNA,HbsAg ve M30 antijen düzeyleri karşılaştırıldı. Tedavi ile bu değerlerde saptanan düşüş oranları değerlendirildi.Ayrıca hastalar aldıkları tedaviye göre Lamivudin ve Tenofovir alanlar olarak iki gruba ayrıldı. İki grup tedavi ileAST, ALT, HBVDNA, HbsAg ve M30 antijen düzeylerindeki düşüş oranları açısından karşılaştırıldı. HbsAg veM30 antijen seviyelerinin tedavi sonrası azalma oranı açısından iki grup da karşılaştırıldı.Bulgular: Tedavi başlangıcında saptanan AST, ALT, HBVDNA düzeyleri ile HbsAg ve M30 antijen arasındapozitif korelasyon saptandı (p<0,001). HAİ, Fibrozis dereceleri ile HbsAg arasında anlamlı ilişki saptanmazken(p>0,05), HAİ, Fibrozis dereceleri ile M30 antijen düzeyleri arasında pozitif korelasyon saptandı (p<0,01). Tedaviverilen tüm hastalarda tedavinin 6. ayında saptanan AST, ALT, HBVDNA, HbsAg ve M30 antijen düzeylerinde,tedavi başlangıcına göre istatistiksel olarak anlamlı azalma olduğu görüldü (p<0,001). Lamivudin ve Tenofovirgrupları arasında HBVDNA düzeylerindeki düşüş oranları açısından anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Bununlabirlikte tedavi ile HbsAg ve M30 antigen düzeylerindeki düşüş oranları tenofovir grubunda lamivudin grubunagöre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek saptandı (p<0,001).Sonuç: HbsAg ve M30 antijen düzeyi ölçümü KHB enfeksiyonu’nun şiddetinin ve tedavi etkinliğinindeğerlendirilmesinde kullanılabilir. Tenofovir ile HbsAg ve M30 antijen düzeylerinde düşüşün lamivudin grubunagöre daha belirgin olması, bize KHB enfeksiyonunun en etkin ilaç seçeneği ile tedavisinin hücre ölümü-apoptozisinönüne geçilmesinde etkili olacağını gösterdi. Bu sebeple sadece ALT ve HBVDNA sonuçlarının takibine göredüşük direç bariyeri olan oral antivirallerin kullanımında ısrar edilmesinin yanlış olduğu kanaatindeyiz.
|
Kürşat GÜNDOĞAN,
İsmail AKBUDAK ,
Pervin HANCI ,
Burçin HALAÇLI ,
Şahin TEMEL ,
Zuhal GÜLLÜ ,
Kamil İNCİ ,
Yeliz BİLİR ,
Firdevs Tuğba BOZKURT ,
Fatma YILDIRIM , Meltem ŞİMŞEK,
Recep YÜKSEL ,
Esma EREN ,
NERİMAN DEFNE ALTINTAŞ ,
Leyla TALAN ,
GÜLSEREN ELAY ,
Göksel GÜVEN ,
İskender KARA ,
Emre AYDIN ,
Seda YILMAZ ,
Tuğçe MENGİ ,
SEMA SARI ,
Türkay AKBAŞ ,
Burcu ACAR CINLET ,
Nazire ATEŞ AYHAN ,
Deniz Aral ÖZBEK ,
Taha Koray ŞAHİN ,
Aslı AÇIKGÖZ ,
Ali Ümit ESBAH ,
Ahmet FIRAT ,
Ferhan DEMİRER AYDEMİR ,
Mehmet Çağatay GÜRKÖK ,
Avşar ZERMAN ,
Ayça GÜMÜŞ ,
Melda TÜRKOĞLU ,
Müge AYDOĞDU ,
Ramazan ULU ,
Jale ÇELİK ,
Canan BALCI ,
SAMİ CENK KIRAKLI ,
Emre KARAKOÇ ,
Ezgi ÖZYILMAZ ,
Ebru ORTAÇ ERSOY ,
Serpil ÖCAL ,
İrem ŞENA ,
İbrahim Hakkı TOR ,
Bilgin COMERT ,
BEGÜM ERGAN ,
Kemal Tolga SARAÇOĞLU ,
Julide ERGİL , Ümmü Gülsüm YÜKSEL,
Nuri TUTAR ,
Murat SUNGUR ,
Arzu TOPELİ
Background: There are limited data on the long-term outcomes of COVID-19 from different parts of the world. Aims: To determine risk factors of 90-day mortality in critically ill patients in Turkish intensive care units (ICUs), with respiratory failure. Study design: Retrospective, observational cohort. Methods: Patients with laboratory-confirmed COVID-19 and who had been followed up in the ICUs with respiratory failure for more than 24 hours were included in the study. Their demographics, clinical characteristics, laboratory variables, treatment protocols, and survival data were recorded. Results: A total of 421 patients were included. The median age was 67 (IQR: 57-76) years, and 251 patients (59.6%) were men. The 90-day mortality rate was 55.1%. The factors independently associated with 90-day mortality were invasive mechanical ventilation (IMV) (HR 4.09 [95% CI: [2.20-7.63], P < .001), lactate level >2 mmol/L (2.78 [1.93-4.01], P < .001), age ≥60 years (2.45 [1.48-4.06)], P < .001), cardiac arrhythmia during ICU stay (2.01 [1.27-3.20], P = .003), vasopressor treatment (1.94 [1.32-2.84], P = .001), positive fluid balance of ≥600 mL/day (1.68 [1.21-2.34], P = .002), PaO2/FiO2 ratio of ≤150 mmHg (1.66 [1.18-2.32], P = .003), and ECOG score ≥1 (1.42 [1.00-2.02], P = .050). Conclusion: Long-term mortality was high in critically ill patients with COVID-19 hospitalized in intensive care units in Turkey. Invasive mechanical ventilation, lactate level, age, cardiac arrhythmia, vasopressor therapy, positive fluid balance, severe hypoxemia and ECOG score were the independent risk factors for 90-day mortality
|
In this study, we aimed to investigate the relationship between the viral load detected by PCR and the biochemical and demographic data of patients who were admitted to our hospital and positive for SARS-CoV-2 infection. Data from 132 laboratory-confirmed adult patients were retrospectively analyzed. COVID-19 patients were classified in different groups as pneumonia-non pneumonia and symptomatic- asymptomatic patients. In all, 77.2% patients were symptomatic and 39.4% had pneumonia. The most common laboratory abnormalities of all patients were elevated C-reactive protein (CRP), D-dimer, Fibrinogen and Neutrophil/lymphocyte ratio (NLR). Statistically significant differences (p < 0.05) were found between the symptomatic and asymptomatic groups regarding CRP, NLR, Prothrombin Time (PT), international normalized ratio (INR), D-dimer and Fibrinogen. Additionally of these parameters significantly higher aspartate amino-transferase (AST), blood urea nitrogen (BUN), creatinine and lactate dehydrogenase (LDH) observed in pneumonia group compared to non-pneumonia group. The cycle threshold (Ct) values in all patients were 32.42 ± 6.03 and there were no significant differences in Ct values between the groups. There was a negatively significant correlation between Ct and blood urea nitrogen (BUN) (r=-0,205, P=0.019). Abnormalities of several hematologic and biochemical biomarkers were associated with SARSCoV-2 infection and disease severity. To investigate the association with disease severity and viral load, quantitative PCR results would be more accurate than semi-quantitative Ct results.
|
Amaç: Amacımız pron pozisyonda cerrahi geçirecek obezlerde farklı seviyelerde ekspirasyon sonu pozitifbasınç (PEEP) uygulamalarının solunum mekanikleri, hemodinami ve intraabdominal basınç üzerine etkileriniaraştırmaktır.Hastalar ve yöntem: Pron pozisyonda, batın dışı operasyon geçirecek olan, vücut kitle indeksi (VKİ) 30 ve üzeri54 hasta çalışmaya alındı. Hastalar 3 gruba randomize edildi. PEEP Grup 1’de 0 cmH2O, Grup 2‘de 5 cmH2O,Grup 3’de 10 cmH2O olarak ayarlandı. Pron çevirmeden hemen önce supin pozisyonunda ve pron pozisyonundakan gazı örnekleri alındı. Kalp tepe atımı(KTA), sistolik arter basıncı(SAB), diastolik arter basıncı (DAB), ortalamaarter basıncı (OAB) ve dinamik kompliyans, Pozitif inspiratuar basınç (PIP), plato basınç (Pplato), solunum sonukarbondioksit basıncı (PetCO2), oksijen saturasyonu (SpO2), tidal volüm (VT) kaydedildi. İntrabdominal basınçölçümü (İAB) yapıldı. Prondan supin pozisyonuna döndürüldükten sonra ölçümler tekrarlanarak kaydedildi.Bulgular: Supin dönem ile karşılaştırıldığında pron dönemde ölçülen kompliyans, SAB, DAB, OAB, KTA,PetCO2 değerleri her üç grupta da istatistiksel olarak anlamlı düşük saptandı [p değeri sırasıyla; (p=0,02),(p=0,018), (p=0,013), (p=0,002), (p=0,02), (p=0,01). Supin dönem ile karşılaştırıldığında pron dönemde ölçülenPIP ve Pplato değerleri istatistiksel olarak anlamlı daha yüksek saptandı (p=0,002) ve (p=0,001). Gruplar arasıikili karşılaştırmada Grup 3'de PIP ve Pplato değerleri Grup 1'e göre anlamlı yüksek saptandı (p=0,002) ve(p=0,001).Sonuç: Pron pozisyonda cerrahi girişim geçirecek hastalarda fizyolojik PEEP uygulamasının yararlı olacağı,özellikle VKİ yüksek hastalarda pron pozisyonun intraabdominal basıncta anlamlı artışa sebep olmadığıve hemodinamiyi olumsuz etkilmediği ayrıca fizyolojik sınırlarda PEEP uygulamasının oksijenlenmeyiiyileştirebileceği sonucuna varılmıştır.
|
Giriş: Hematolojik kanser (HK) tanısı alan hastaların takip ve tedavisi sırasında sıklıkla yoğun bakım ihtiyacı
olmaktadır. Bu çalışma ile yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) takip edilen HK tanısı almış hastaların, klinik özellikleri
ve takip sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve yöntem: Bu çalışmada, Şubat 2019 ile Mart 2020 tarihleri arasında yoğun bakım takibi gerektiren
77 erişkin hastanın kayıtları geriye dönük olarak incelenmiştir. Bulgular: Çalışmaya alınan, 38 (%50,6) hasta
nötropenikti ve YBÜ'ne yatış sırasında 67 hastada (%87) enfeksiyon vardı. 35 (%45,5) hastaya akut miyeloid
lösemi tanısı konmuştu. 56 (%72,7) hastaya yatışta mekanik ventilasyon uygulanmıştı. İzlemde 32 (%41,6)
hastada YBÜ enfeksiyonu, 24 (%31,2) hastada bakteriyemi gelişmiş olup en sık saptanan patojenler; gramnegatif
basillerden Klebsiella pneumonia (n=11, %14,3) ve fermentasyon yapmayan bakterilerdi (n=13,
%16,6). Genel YBÜ sağ kalım oranı %32,5 (n=25) idi. Tek değişkenli analizde mortaliteyi etkilediği ön görülen
değişkenler; APACHE II skoru ≥25 (p<0,001), kanser tedavisine direnç veya relaps (p=0,015), yatışta septik şok
(p<0,001), invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı (p<0,001) ve hastane enfeksiyon varlığı (p=0,006) istatistiksel
olarak anlamlı risk faktörleri olarak saptandı. Bu değişkenler ile kurulan çok değişkenli model sonucunda ise
APACHE II skorunun mortalite için anlamlı bir tahmin edici olduğu görüldü (ROC:0,884).
Sonuç: APACHE II skoru ≥25 ve septik şok önemli kötü prognoz kriterleridir. Yoğun bakım ihtiyacı olan HK
hastalarının takip ve tedavisinde belirlenecek protokoller, destekleyici tedaviler ve hastane enfeksiyonlarının
önlenmesi ile tedavi başarısının ve yaşam süresinin uzatılması sağlanabilir.
|
Corticosteroid therapy has been used for many years and is still controversial in use. In the Coronovirus disease2019 (COVID-19) outbreak, it is very important to find reliable treatment information for clinicians andpatients. Low dose corticosteroids are also used in patients with septic shock, relative adrenal insufficiency andacute respiratory distress syndrome (ARDS). There is not enough evidence for its use in COVID-19. However,low dose use is recommended in the case of ARDS and septic shock in COVID-19 patients. Caution should beexercised until further evidence emerges surrounding the use of corticosteroids in COVID-19 patients.
|
Objective: The present study aims to evaluate vitamin D (Vit D) level in critically ill patients and to assess its level about morbidity and mortality. Materials and Methods: This study was conducted in an intensive care unit (ICU). Vit D level was measured on admission, third and seventh day. Results: Of the 62 patients, the median Vit D level at baseline and on the third and seventh days was 12.8 mcg/L, 8.35 mcg/L, and 9.30 mcg/L, respectively. Vitamin D level was low (<30 mcg/L) in 92% of patients at baseline and 97% on the third day. 23% of the studied patients developed a new site infection. No statistically difference in the Vit D level at baseline, or on the third or seventh day based on the presence of infection (p=0.556, p=0.404, p=0.439, respectively). The mostcommonly seen infections were ventilator-associated pneumonia (VAP) and catheter-related bloodstream infection (CRBSI). The growth of Acinetobacter baumannii was the most frequent. Vit D level (p>0.05) might not have a causal role in mortality (ICU, 30-day, and 6-month), and no correlation was found between them. Conclusion: The level of Vit D was low. Our study did not show any relationship between mortality rates and Vit D level, but VAP and CRBSI were observed.
|