Tularemi bakteriyel zoonotik bir hastalıktır. Etyolojik ajan gram negatif bir kokobasil olan Francisella tularensis’tir. Türkiye’nin de bazı bölgelerinde salgınlar şeklinde ortaya çıkmaktadır. Klinik formları; ülseroglandüler veya glandüler, oküloglandüler, orofaringeal, solunum ve tifoidal formlardır. Nörolojik tutulum nadirdir; literatürde en sık menenjit ve ensefalit kliniği ile bildirilmiş olgular bulunmaktadır.Kırk iki yaşındaki olgumuzda, akut gelişen nörolojik bulgular nedeniyle, öncelikle demyelinizan hastalık, iskemik serebrovasküler hastalık, vaskülit düşünülmüştür. Sistemik muayenede tespit edilen lenfadenopatilerden yola çıkarak tularemi infeksiyonu saptanmıştır. İskemik inmeye neden olabilecek bir etyolojik faktör tespit edilmemiş, demyelinizan hastalık dışlanmıştır. Dijital substraksiyon anjiografide damar duvarlarında kontür düzensizlikleri vaskülitle uyumlu bulunmuştur. Tedavi ile lezyonlar kısmen gerilemiş, tedaviye ara verilmesi ile yeni bir enfarkt gelişmiştir. Tüm bulgular hastada sorumlu etkenin Francisella tularensis olduğunu ves tularemi infeksiyonuna bağlı santral sinir sistemi vasküliti olabileceğini düşündürmüştür.Olgumuz literatürde benzerinin olmaması nedeniyle sunuma değer bulunmuştur.
|
İnme semptomları ile acile başvuran hastalar değerlendirildiğinde, çok sayıda vasküler dışı hastalık süreçlerinin de inme benzeri bir tabloya yol açabileceği görülmektedir. Bu gibi inme taklitçilerinin tanınması amacıyla hastanın hikaye, fizik muayene, laboratuvar ve görüntüleme yöntemleri ile dikkatli değerlendirilmesi gereklidir. Biz, hastamız ile inme taklitçilerinden biri olan ve nadir bilindiğini düşündüğümüz post-stroke recrudescence sendromunu (PRS) sunarak bu konuda farkındalık yaratmayı amaçladık. PRS enfeksiyon başta olmak üzere çeşitli nedenlerle tetiklenen bir inme taklitçisidir. Bu gibi inme taklitçilerinin tanınması hastanın gereksiz inme tedavisinden ve buna bağlı gelişebilecek komplikasyonlardan korunmasını sağlayacaktır.
|
Objective: Malnutrition is common in patients on admission to hospital, affecting morbidity and mortality. Our study was planned to assess the risk of malnutrition on admission, related comorbidities, and laboratory parameters. Materials and Methods: All hospitalized patients in our clinic between June 2016 and January 2018 were included in the study. Age, sex, diagnosis and comorbidities were recorded. Laboratory parameters including, creatinine, albumin, C-reactive protein (CRP), lymphocyte count, and lipid profile were studied. Malnutrition risk was calculated using the mini nutritional assessment for patients ≥65 years of age and the Nutrition Risk Screening 2002 for younger patients (<65 years of age). Results: One hundred twenty-eight patients were included in the study. Of these, 45.5% were women and the mean age of the patients was 61.54±16.96 years. The rates of diagnoses were as follows: 68.4% ischemic stroke, 8% demyelinating disease, 5.6% hemorrhagic stroke, 4.3% central nervous system (CNS) infection, 3.8% movement disorders, 2.7% polyneuropathy, 1.8% epilepsy, 1.6% pseudotumor cerebri, 1.2% cranial neuropathy, 1% dementia, 0.6% metabolic disorders, and 0.7% myasthenia gravis. The most common comorbidity was hyperlipidemia. Out of 728 patients, 28.4% were nutritionally at risk on admission. The malnutrition risk was 30% in patients with stroke. The malnutrition risks were 19% for CNS infections, 32% for movement disorders, 25% for polyneuropathy, 24% for demyelinating diseases, 0.8% for pseudotumor cerebri, and 15% for epilepsy. Diabetes mellitus was significantly associated with malnutrition risk. Hypoalbuminemia, higher creatinine, and CRP levels were significantly associated with malnutrition risk. Conclusion: The prevalence of malnutrition is high in neurology clinics. As malnutrition is frequently observed in patients with stroke, it is often identified in other neurologic diseases. Diabetes increases the risk of malnutrition. Physicians should be alert to hypoalbuminemia, higher creatinine, and CRP levels.
|
Several disorders including inflammatory, ischemic, and metabolic can cause longitudinally extensive transverse myelopathy. HIV-associated spinal cord involvement is rare. It can be due to AIDS-associated myelopathy, or opportunistic infections such as cytomegalovirus and herpes simplex virus (HSV). Herein, we describe a 49-year-old man who presented with acute paraparesis and urinary retention. His spinal magnetic resonance imaging revealed extensive hyperintense signal in the long TR sequence throughout C2 to T12, especially in the posterior and lateral columns. Both HIV ELISA test and HSV-2 DNA polymerase chain reaction were positive. Despite treatment, his clinical condition deteriorated. Acute transverse myelopathy can be the initial manifestation of an asymptomatic undiagnosed HIV positive patient. Viral serology reveals the opportunistic infections underlying the disease thereby guiding therapeutic regimens.
|
Amaç: İnmeye yaklaşımda toplumun ve sağlık personellerinin farkındalığı hayati önem taşır. Bu çalışmada inme geçiren hasta yakınlarının ve sağlık personelinin (hekim dışı) bu farkındalıkta olup olmadığını ve akut inme sırasında hastaya doğru davranışı ne kadar gösterebildiğini karşılaştırmalı olarak araştırmayı amaçladık.Yöntemler: Ağustos 2018-Kasım 2018 tarihleri arasında hastanemizde çalışan sağlık personeli, servislerimizde inme tanısıyla yatan/poliklinik takibi olan hasta yakınları; inme hastasıyla karşılaşmamış toplum kaynaklı kişiler (kontrol grubu) gönüllük esasıyla çalışmaya dahil edilmiştir. Katılımcıların sosyo-demografik özellikleriyle beraber, araştırmacılarca hazırlanan inme bulguları/acil yaklaşımları/risk faktörleri sorularının değerlendirildiği anket formu katılımcılara uygulanmıştır.Bulgular: Çalışmaya 236 sağlık personeli; 268 hasta yakını, 165 kontrol grubu olmak üzere toplam 669 kişi katıldı. Hasta yakınlarının ve kontrol grubunun sağlık çalışanlarına göre anlamlı düzeyde en sık internetten inme ile ilgili bilgiyi aldıkları saptandı (p=0,001); beklenenin aksine hasta yakınlarının üçüncü sıklıkta sağlık personelinden inme bilgisine ulaştığı izlendi. İnmenin tedavi edilebilir olduğu bilinci, sağlık personelinde mevcutken (p≤0,005), hasta yakını grubunun kontrol grubuyla benzer sayıda yeterli bilinçlilikte olmadığı tespit edildi. İnme hastasına ilk yaklaşım olarak sağlık personeli %77, hasta yakını grubu %46 ve kontrol grubu ise %34 oranlarında ACİL-112’yi arama cevabını verdi. Sağlık personelinin %73,7’si, hasta yakınlarının %38’i, kontrol grubunun %24’ü inme hastasına acil yaklaşım süresinin ilk 4,5 saat içinde olduğu doğru cevabını verdi.Sonuç: İnme farkındalığı açısından üç grupta benzer yüksek bilinçlilikte iken, inmenin tedavi edilebilirliği ile inme hastasına ilk yaklaşımın 112’yi aranması açısından yeterli bilinçlilikte olunmadığı gözlemlend
|
Objectives: Transient Ischemic Attack (TIA) is due to a temporary lack of adequate blood and oxygen to the brain. TIAs typicallylast less than 24 hours. 10-15% of ischemic stroke patients have a history of TIA. 18% of them experience an ischemic stroke within90 days, and the ABCD2 scoring system is used to estimate the risk. Our study aims to investigate the risk factors, the etiology, thelesion occurrence on MRI and the near-term risk of stroke of patients on whom TIA was diagnosed.Methods: In this study, 124 patients were included between January 2012 and January 2018. Sixty-eight of the 124 patients weremale. The history of patients was questioned; systemic and neurological examinations were made. The stroke risk factors and TIAduration were noted and ABCD2 scores were calculated. All the patients’ blood samples, including glucose and lipid profile, werestudied. They received CT, DWI MRI, electrocardiography, transthoracic echocardiography, ultrasound and/or MR angiography ofthe cervical arteries.Results: One hundred twenty-four patients were included in this study, and 56 patients were female. The mean age was63.04±16.77. Hypertension was the most common risk factor (50.8%). Twenty-seven patients were on antithrombotic; six patientswere on anticoagulant therapy, while 91 patients were not receiving any antiaggregan therapy. ABCD2 scores were significantlyhigher on the antithrombotic therapy group (p=0.019). In 52 patients ABCD2 score was below 4, and in 72 patients, the score wasgreater than 4. In 67.7% of patients, no etiology was found. An ischemic lesion was detected in 16.9% of the patients. 58 % of thepatients were discharged on anticoagulant therapy. Five patients developed ischemic stroke.Conclusion: The risk factors of ischemic stroke and TIAs are similar factors. The etiology of TIAs cannot be found out in most of thepatients. Thus, the patients are discharged with oral anticoagulant treatment.
|