Amaç: Progresif başlangıçlı Multipl Sklerozlu (MS) hastaların klinik ve
sosyo-demografik profillerini tanımlamak ve özürlülüğün belirleyicilerini
araştırmak.
Yöntem: Bu çalışma bir üniversite hastanesinde yürütülen retrospektif bir
çalışmadır. Çalışmaya başlangıçta progresif klinik seyri olan MS hastaları
dahil edildi. İlk analizde, kohortun klinik ve demografik özellikleri
tanımlandı. İkinci analizde yaş, cinsiyet, seyir sırasındaki klinik aktivite,
başlangıçtaki klinik semptomlar ve beyin omurilik sıvısı analizlerinin seyir
üzerindeki etkileri değerlendirildi.
Bulgular: Seyir sırasındaki klinik aktivite, ileri yaş, erkek cinsiyet,
başlangıçta medulla spinalis tutulumu ve ilk nörolojik muayenede
paraparezin saptanması kötü prognostik faktör olarak bulundu.
Sonuç: Bu araştırma, Avrupa veya Amerika toplumlarında yapılan
çalışmaların bulgularını doğrulamaktadır. Bu bulguların tekrarlanması
ve etnik veya coğrafi farklılıkların hastalık üzerindeki etkilerini daha iyi
anlaşılması için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
|
Several disorders including inflammatory, ischemic, and metabolic can cause longitudinally extensive transverse myelopathy. HIV-associated spinal cord involvement is rare. It can be due to AIDS-associated myelopathy, or opportunistic infections such as cytomegalovirus and herpes simplex virus (HSV). Herein, we describe a 49-year-old man who presented with acute paraparesis and urinary retention. His spinal magnetic resonance imaging revealed extensive hyperintense signal in the long TR sequence throughout C2 to T12, especially in the posterior and lateral columns. Both HIV ELISA test and HSV-2 DNA polymerase chain reaction were positive. Despite treatment, his clinical condition deteriorated. Acute transverse myelopathy can be the initial manifestation of an asymptomatic undiagnosed HIV positive patient. Viral serology reveals the opportunistic infections underlying the disease thereby guiding therapeutic regimens.
|
Multiple skleroz (MS) ve primer baş ağrıları genç erişkinde yaşam kalitesini en çok etkileyen nörolojik hastalıklardandır.Çalışmamızda MS hastalarının primer baş ağrı sıklığını,tiplerini araştırarak uygun tedavi seçeneklerine ışık tutmayı, hastalarınyaşam kalitelerini yükseltmeyi ve baş ağrısının hastalık modifiye edici tedavi ile ilişkisiniaraştırmayı amaçladık.Çalışmaya hastanemiz MS polikliniğinde takip edilen kesin Relapsing Remitting Multiple Skleroz (RRMS) tanılı 258 hasta dahil edildi. Baş ağrısı tanı kriterleri doğrultusunda hazırlanan ‘Baş ağrısı Formu’ ile hastalar sorgulandı. Baş ağrısı oranları, hastaların sosyodemografik özellikleri, baş ağrısının ataklarla, tedaviyle ilişkileri incelendi. Veriler IBM SPSS V18 ile analizedildi.153(%59,3)’ünde başağrısı saptanan258 MS hastasının ortalama yaşı 38,03±11,23 yıl (min-max: 18-66 yıl), , kadınlarda36,20±13,80 yıl (min-max: 18-64yıl),erkeklerde 39,08±14,12(min-max:19-66yıl)idi. Hastaların % 61,60’sı gerilim tipi baş ağrısı(GTBA), % 35,94’ü migren,%1,81’inevraljiform ağrı ve %0.65’i küme tipi baş ağrısı tanısı aldı. 55 migren hastasında% 30,9oranında auralı migren(en sık vizüel-aura)mevcut olup, bu oran MS u olmayan migrenlilerde aura görülme sıklığına göre çokyüksekti.Baş ağrısı olan hastaların çoğu kadın cinsiyette (%79,7) ve daha genç yaştaydı (p<0.001). 153 hastamızın %22,9’sinde MStanısından sonra baş ağrısı olumsuz yönde etkilenmişti; bunların %57,1’inde başağrısı sıklığında, %51,63’ündeşiddetinde artışmevcuttu. Hastalık süresi ile baş ağrısı varlığı açısından bir ilişki izlenmedi (p>0.05).Kullanılan uzun dönem hastalık modifiye ediciilaçlar ile hastaların başağrısında %28,23 oranında kötüleşme saptanmış olup bu durum istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır(p>0.05).Primer baş ağrısının MS hastalarında yüksek oranda görüldüğü tanı ve tetkiklerin planlanmasında gözönüne alınmalı,gereksiz incelemelerden kaçınılmalıdır. Sonuçta MS tedavisinin yanında başağrısının uygun tanı ve tedavisi ile hastalarınyaşamlarının daha kaliteli hale gelmesini beklemekteyiz.
|
Amaç: Ürik asit (ÜA) yüksekliğinin İdiyopatik ParkinsonHastalığından (İPH) koruyucu olduğu düşünülmekteydi ancakyapılan çalışmaların gut hastalarında İPH’nin daha sık saptandığınıgöstermesi UA İPH ilişkisinde tartışmaya yol açmıştır. AmacımızÜA seviyesi ve ÜA/kreatinin oranının (ÜKO) İPH evreleriyle ilişkisive hastalık şiddeti üzerine etkisinin araştırılmasıdır.Yöntemler: Hastalar, erken evre (EE) (Hoehn-Yahr (HY);1-2), orta evre (OE) (HY; 2,5-3), ileri evre (İE) (HY; 4-5) olarakgruplandırılarak aralarındaki ÜA seviyesi ve ÜKO farklılıklarıincelenmiştir. Covariate analiz ile düzeltilmiş yaş ve L-dopa dozuhesaplanarak gruplar arasındaki farklılıklar tekrar hesaplanmıştır.Bulgular: Otuz dokuz EE, 33 OE, 28 İE hastanın ortalama ÜAseviyesi EE’de 4,9±1,26, OE’de 5,02±1,22, İE’de 5,1±1,64 idi(p=0,85). ÜKO oranı EE’de 5,91±1,78, OE’de 6,03±1,66, İE’de5,72±1,73 idi (p=0,79). Covariate yapıldığında, düzeltilmiş yaş67,42 iken ÜA (p=0,93), kreatinin (p=0,92) ve ÜKO (p=0,91)açısından gruplar arasında farklılık saptanmamıştır. DüzeltilmişL-Dopa düzeyi 561,18 iken ÜA (p=0,99), kreatinin (p=0,51) veÜKO (p=0,21) açısından gruplar arasında farklılık saptanmamıştır.Yaş ve L-Dopa düzeyine covariate analiz yapıldığında ÜA (p=0,96),kreatinin (p=0,82) ve ÜKO (p=0,21) açısından gruplar arasındafarklılık saptanmamıştır.Sonuç: Düzeltilmiş yaş ve düzeltilmiş L-Dopa dozuna rağmen ÜAve ÜKO evreler arasında farklılık göstermemiştir. ÜA seviyesininve ÜKO’nun hastalık şiddeti ile ilişkili bir biyomarker olarakkullanılmasının her zaman doğru sonuçlar vermeyebileceği akıldatutulmalıdır.
|
Introduction: We compared white-black (WB), white-red (WR), andblack-red (BR) checkerboard stimulated visual evoked potentials (VEPs)in multiple sclerosis (MS) patients and aimed to evaluate if redcoloredVEP is more sensitive than WB VEP for the diagnosis of optic neuritis(ON).Methods: Twenty-nine MS patients (21 females [72.4%]) and 35 healthycontrol subjects (24 females [68.6%]) were included in the study.Neurological and ophthalmological examinations were conductedfor all subjects and VEP and optical coherence tomography (OCT)investigations were performed.Results: A significant difference was found between MS patients andthe control group for WB, WR, BR stimulated VEP P100 latencies andretinal nerve fiber length (RNFL) and ganglion cell complex (GCC)thicknesses, but there was no difference for WB, WR, and rb stimulatedVEP amplitude values between the groups. There was no significantpathological difference between the eyes with an ON history in MS andeyes without an ON history in MS and control subjects after WB, WR,and BR stimulation (p=).Conclusions: The WB checkerboard stimulated VEP is an ample testfor routine use; further studies are necessary regarding the utility of rbstimulated VEP in detecting subclinical ON.
|
Amaç: Multipl Sklerozda (MS) yaşam kalitesinin bozulması tedavi uyumunu ve klinik takibi güçleştirir. Çalışmamızda hastaların yaşam kalitesine etki eden faktörlerden fiziksel nedenler ile psikolojik olarak en fazla gözlenen depresif bulgular arasında karşılaştırma yaparak, bu konunun önemini vurgulamayı amaçladık. Yöntemler: Mc Donalds kriterlerine göre relapsing-remitting tanısı almış 100 hasta çalışmaya dahil edildi. Sosyodemografik özellikleri, hastalık başlangıç yaşları, hastalık süreleri, özürlülük düzeyleri, Beck Depresyon Ölçeği, Yorgunluk Şiddet Ölçeği ve Kısa Form Yaşam Kalitesi Ölçeği skorları kaydedildi. Bulgular: 65’i kadın, 35’i erkek 100 hastanın yaş ortalaması 35,21 ± 8,86 (min-max:18-63) yıldı. Ortalama Krutzke Genişletilmiş Dizabilite Durum Skalası (EDSS) skorları 1,65 ± 1,47 (min-max:0-6,5) olarak kaydedildi. Beck Depresyon Ölçeği skorları kadınlarda erkeklere göre daha yüksek gözlendi (13,8 ± 11,02 vs 10,17 ± 6,15; p:0,036). Depresyonu olan hastaların depresyonu olmayanlara göre; yorgunluk şiddet ve yorgunluk etki ölçeği skor ortalamaları daha yüksekken, yaşam kalitesi ölçeği skorları daha düşük izlendi (p<0,001). Depresyon varlığının ve EDSS skorlarının yaşam kalitesi skorlarına etkisi incelendiğinde, yaşam kalitesi ölçeği ile EDSS skorları arasında istatistiksel açıdan anlamlı negatif yönlü orta şiddette bir ilişki gözlendi (r=-0,508; p<0,001). Yaşam kalitesi ile depresyon skorları arasında istatistiksel açıdan anlamlı negatif yönlü orta şiddette bir ilişki saptandı (r=-0,507; p<0,001). Sonuç: MS hastalarının fiziksel özürlülüğü nedeniyle ortaya çıkan yaşam kalitesi bozukluğu benzer şekilde depresif bulgular için de geçerlidir. Sonuçlarımız fiziksel özürlülük oluşmaması için gereken özenin (tedavi seçimi, yeni tedavi arayışları gibi) depresif bulgular için de gösterilmesi ve multipl skleroz hastasına multidisipliner yaklaşımın gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuştur.
|
Aim: Menstrual migraine (MM) is a condition linked to sudden estrogen withdrawal, however, changes in vascular system and neurotransmitters and several hormones are thought to be the underlying causes. Thyroid function affects both menstrual cycle and headache, however, the relationship between thyroid hormones and MM is still not clear. The aim of the study was to evaluate the relationship of MM with thyroid stimulating hormone (TSH), T3, and T4.Methods: Fifty-six patients without MM (group 1), 34 patients with MM (group 2) and 74 controls who had no migraine (group 3) were included in the study. The mean TSH, T3 and T4 levels were compared between the groups. Age, attack frequency (AF), attack period (AP), visual analog scale (VAS) score, Migraine Disability Assessment (MIDAS) grade, and MIDAS score were compared between group 1 and group 2. Correlation analysis was done for TSH, T3, T4 and each of the variables for the groups.Results: The mean T4 level in group 1, group 2 and group 3 was 1.06±1.74, 0.91±0.22 and 1.35±1.19 (p=0.03), respectively. The mean AF was 5.66±6.37 in group 1 and 3.08±1.81 in group 2 (p=0.02).Conclusion: T4 was significantly lower in patients with MM compared to patients without MM, and this difference became more prominent as compared with controls. We would like to draw attention of our colleagues to the relationship between thyroid function (particularly T4 decline) and MM.
|
Giriş: Multipl sklerozda (MS) yorgunluk yakınması sık gözlenen ve hastalarınhayat kalitelerini olumsuz yönde etkileyen bir bulgudur. Etyolojisimultifaktöryeldir ve uyku bozuklukları önemli bir rol oynar. Çalışmamızda MShastalarında gözlenen yorgunluk şikayetinin uyku bozuklukları ile ilişkisininortaya konması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya dahil edilen 100 relapsing remittingmultiplskleroz hastasının sosyodemografik özellikleri kaydedildi ve hastalaraGenişletilmiş Dizabilite Durum Skalası (EDSS), Yorgunluk Şiddet ve Etkiölçekleri (YŞÖ, YEÖ), Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği (PUKÖ), EpworthUykululuk Ölçeği (EUÖ), Berlin anketi, Stop-Bang anketi, Huzursuz BacaklarSendromu Şiddet Skalası (HBSŞS), Kısa form-36 (KF-36) yaşam kalitesi ölçeğiuygulandı.Bulgular: 100 RRMS hastasının 65’ikadın, 35’i erkekti ve yaş ortalamaları35,21± 8,86 (min-max:18-63) yıldı. %57’sinde yorgunlukşikayeti izlendi.Yorgunluğu olan grupta PUKÖ, EUÖ, HBSŞS, KF-36skorları anlamlı orandayüksekti. YŞÖ skorları EDSS ile pozitif, yaşam kalitesi ile negatif korelasyongösterdi (p=0.000, r:0,488, r: -0,510). Hastalık süresi ile yorgunluk arasındaanlamlı ilişki saptanmadı. Berlin anketine göre yorgunluğu olan grupta %17,6,Stop-Bang anketinde de %11,3 hastada tıkayıcı uyku apne sendromu için risktespit edildi. Yorgunluğu olmayan grupta ise bu oran %6,4 olarak izlendi.Tartışma: MS’de gözlenen yorgunluk şikayetinin önemli etyolojikfaktörlerinden biri uyku bozukluklarıdır. Yorgunluk şikayeti olan MShastalarının bu açıdan değerlendirilmesi ve tedavilerinin düzenlenmesiözürlülük düzeylerinde ve yaşam kalitelerinde olumlu etki sağlayacaktır.
|
Aim: The presence of neuropsychiatric disorders in patients with multiple sclerosis (MS) has been recognized since Charcot first described the disease and reported at rates reaching 60%. However, knowledge about impulsivity which can significantly affect the quality of life of patients and their relatives is limited. In this study, we aimed to determine whether there is a relationship between MS and impulsivity.Material and Methods: MS patients and healthy controls were included in this paired case-control study. The clinical (disability rate, duration of disease, clinical course) of MS patients and demographics (age, gender, income status, marital status, educational status) characteristics of the whole population were questioned. Beck depression scale and Barrat's impulsivity scale were applied to all participants. The patient and control groups were compared in terms of impulsivity. Considering that depression is frequently observed in MS patients and depression may affect impulsivity, the groups were compared again with covariance analysis.Results: The study included 60 MS patients of whom 41 was female and 51 healthy controls of whom 40 was female. Cognitive impulsivity was significantly higher in the MS group, and the MS group was significantly depressive than the controls. This difference in cognitive impulsivity continued after the effect of depression stabilized.Conclusion: Impulsivity was significantly higher in MS patients than in normal controls. Approaches that take into account impulsivity may be useful in the treatment of MS.
|