Objective: Leishmania RNA virus was detected the first time in the New World Leishmania species. Recent studies were also
showed the presence of Leishmania RNA virus 2 (LRV2) in Old Word Leishmania species including Turkish L. major and L. tropica
isolates. This study aimed to increase the sensitivity of qPCR with a modification in the denaturation step of cDNA preparation
protocol.
Methods: In this study, LRV2+ three L. major, two L. tropica strains and L. major control strain (MHOM/SU/73/5-ASKH) were
included. Total RNA isolation was done using different numbers of Leishmania promastigotes (108
, 105
and 103
). Before cDNA
synthesis, samples were denatured at 95 °C for 2 min, as a modification of the kit procedure. qPCR was undertaken using 0.5
mM primers (LRV F-HR/LRV R-HR) diluted in SYBR Green Master mix.
Results: We observed lower Ct values in amplicons with the modified version than with the classical kit protocol for cDNA
synthesis, in all of the strains used in the study. The addition of pre-denaturation step at 95 °C showed lower Ct values meaning
the sensitivity increased. Different parasite dilutions showed similar results.
Conclusion: It is important to increase the sensitivity especially with the aim for detecting LRV in clinical samples obtained from
patients probably have less number of parasites. The presence and burden of the virus can help to understand the relationship
between the clinical findings and the pathogenicity of the parasite which may lead to changes in the course of treatment.
|
Amaç: Trichomonas vaginalis, tek hücreli ve kamçılı bir parazit olup, cinsel yolla bulaşan etkenler arasında virüslerden sonra en sık
görülen ikinci patojendir. T. vaginalis’in laboratuvar tanısı, mikroskobik inceleme, kültür ve moleküler yöntemler ile yapılmaktadır.
Ancak rutin mikrobiyoloji laboratuvarlarının çoğunda kültür ve moleküler yöntemlerin maliyetli olması nedeniyle sadece
mikroskopi ile tanı konulmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmada, mikrobiyoloji laboratuvarında yaygın olarak bulunan besiyerlerinde
T. vaginalis’in üretilmesi amaçlanmıştır.
Yöntemler: Bu çalışmada, tiyoglukolat besiyeri (THIO), brain heart infusion besiyeri (BHI), tryptic soya broth besiyeri (TSB)
ve Brucella broth besiyeri (BRB) olmak üzere dört besiyeri modifiye edilerek denenmiştir. Referans besiyeri olarak trypticaseyeast-
extract-maltose (TYM) besiyeri kullanılmıştır. Denenen her bir besiyeri, üç farklı serum katkısı ile zenginleştirilmiştir.
Her bir besiyerine 104 parazit/mL T. vaginalis trofozoiti inoküle edilmiş ve 37 °C’de 10 gün inkübe edilmiştir. Trofozoit sayısı
hemasitometre, canlılık oranları ise tripan mavisi kullanılarak belirlenmiştir.
Bulgular: Besiyerlerindeki T. vaginalis üremesi, referans besiyeri olan TYM ile kıyaslanmıştır. T. vaginalis, at serumu ve fetal sığır
serumu ile zenginleştirilmiş THIO, BHI ve TSB besiyerlerinde çok iyi ürerken, BRB besiyerinde ürememiştir. Buna ek olarak, insan
serumu ile zenginleştirilmiş besiyerlerinin hiçbirinde T. vaginalis üremesi görülmemiştir. Parazitin en yüksek seviyeye ulaştığı
zaman ve sayı, THIO-ATS ve THIO-FCS besiyerleri için sırasıyla, beşinci ve dördüncü günde 100x104 parazit/mL; BHI-ATS besiyeri
için üçüncü günde 100x104 parazit/mL; BHI-FCS besiyeri için beşinci günde 98x104 parazit/mL; TSB-ATS besiyeri için dördüncü
günde 100x104 parazit/mL ve TSB-FCS besiyeri için ise yedinci günde 82x104 parazit/mL olarak belirlenmiştir. Referans besyeri
olan TYM ile kıyaslandığında T. vaginalis trofozoitlerinin yaşam süresinin THIO, BHI ve TSB besiyerlerinde çok daha uzun olduğu
saptanmıştır.
Sonuç: THIO-ATS, THIO-FCS, TSB-ATS, TSB-FCS, BHI-ATS ve BHI-FCS besiyerlerinin, T. vaginalis’in üretilebilmesi açısından
TYM ile kıyaslanabilir olduğu saptanmıştır. Rutin mikrobiyoloji laboratuvarında yaygın olarak bulunan THIO, TSB ve BHI
besiyerlerinin zengin içeriği T. vaginalis’in kültürüne imkan sağlayabilir
|
Leishmaniasis, Leishmania cinsi protozoonların neden olduğu vektör kaynaklı bir hastalıktır. Leishmaniasis
dünya genelinde tropik, subtropik alanlarda bulunan 98 ülkede/bölgede görülen bir hastalıklar grubudur.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre bu bölgelerde yaklaşık 350 milyon insanın risk altında olduğu
ve yaklaşık 12 milyon insanın da enfekte olduğu tahmin edilmektedir. Leishmaniasisin üç ana klinik formuna
bağlı yılda yaklaşık 1.2 milyon yeni olgunun görülmekte ve tedavisinde son yıllarda endemik bölgelere göre
giderek artan ilaç direncine rastlanmaktadır. Bu nedenle bitki kaynaklı etken maddelere ilgi son yıllarda artmakta ve in vitro çalışmalarda yeni anti-leishmanial ilaçlar araştırılmaktadır. Bu çalışmada, yeni bir tedavi ilacı
olarak Şırnak kırsalından toplanan Prangos ferulacea ve Ferula orientalis bitkilerinden elde edilen ekstrelerin
Leishmania tropica’ya karşı anti-leishmanial etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. P.ferulaceae ve F.orientalis
bitkilerinin kök, gövde ve meyve kısımlarının su, kloroform ve etanol ekstreleri elde edilerek sitotoksik aktivite testleri yapılmıştır. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Parazit Bankasından temin edilen L.tropica promastigotları (MHOM/TR/2012/CBCL-LT) RPMI 1640 besiyerinde çoğaltılmıştır. Her bir ekstrenin farklı oranlarda hazırlanan konsantrasyonları kullanılarak L.tropica promastigotları ile in vitro testleri yapılmış ve etkinliği XTT
testi ile değerlendirilerek IC50 değerleri belirlenmiştir. Pozitif kontrol olarak amfoterisin B (AmpB), sitotoksisite testi için de WI-38 fetal akciğer fibroblast hücre hattı kullanılmıştır. Bitki ekstrelerinin en düşük IC50 değerleri; P.ferulaceae bitkisinin kök kloroform ekstresi 36 µg/ml, meyve kloroform ekstresi 20 µg/ml; F.orientalis
bitkisinin kök etanol ekstresi 2.5 µg/ml, meyve etanol ekstresi 48 µg/ml, gövde kloroform ekstresi 24 µg/
ml ve meyve kloroform ekstresi 3.1 µg/ml olarak bulunmuştur. Ayrıca çalışmamızda sadece P.ferulaceae
kök etanol ekstresinin WI-38 fetal akciğer fibroblast hücre hattı üzerine 72. saate 65.19 µg/ml’de sitotoksik
aktivite gösterdiği saptanmıştır. Ülkemizde yüksek rakımlı bölgelerinde yetişen P.ferulaceae ve F.orientalis
bitkilerinin L.tropica’ya karşı potansiyel anti-leishmanial aktivitesi ilk kez çalışılmıştır. Anti-leishmanial aktivitelerini incelediğimiz 18 bitki ekstresi arasında en düşük IC50 değerine sahip olanların P.ferulaceae kök etanol
ekstresi ve meyve kloroform ekstresi olduğu belirlenmiştir. Bu araştırmada elde edilen verilerin P.ferulaceae
ve F.orientalis bitkilerinin anti-leishmanial aktiviteleri konusunda etken madde saptanması açısından yararlı
olacağı düşünülmektedir
|
Amaç: Leishmaniasis, Dünya Sağlık Örgütü’nün ihmal edilen hastalıklar sıralamasında sıtmadan sonra dünyada en fazla ölüme
sebep olan ikinci paraziter hastalıktır. Kutanöz leishmaniasis (KL), Leishmaniasis’in en yaygın görülen formu olup, çatışma
ve çevresel faktörlerden dolayı, insidansı artmakta olan az sayıdaki bulaşıcı hastalıklardan biri olarak bilinmektedir. KL iki
ana gruba ayrılabilir: Akut KL (AKL) ve kronik KL (KKL). Bu çalışmada, oral yol ile kullanılan bir alkilfosfolipid analoğu olan
miltefosinin, standart tedavide kullanılan beş değerli antimon bileşiklerine göre tedavi etkinliğinin in vitro olarak karşılaştırılması
amaçlanmıştır.
Yöntemler: Çalışmada, daha önce 5 KKL hastasından elde edilen hasta örnekleri kullanılmıştır. Bu izolatlara internal
transcribed spacer-1 problu gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu testi uygulanarak genotipleme yapılmıştır. Genotipleme
sonrası, meglumin antimoniat (MA) ve miltefosine karşı etkinliklerini değerlendirmek amacıyla in vitro ilaç etkinliği testleri
uygulanmıştır. MA ve miltefosinden hazırlanan seri sulandırımlar (512, 256, 128, 64, 32, 16, 8 ve 4 µg/mL) RPMI 1640 besiyeri
(%15 FCS eklenmiş) içinde 96’lık düz tabanlı hücre kültürü plaklarında 100 µL olarak hazırlanmış ve 48 saat boyunca 24 °C’lik
etüvlerde enkübe edilmiştir. İlaçların Leishmania spp. promastigotları üzerindeki etkisi, 24. ve 48. saatlerde, hemositometri
lamında sayılarak ve XTT hücre canlılık testi ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Tüm örnekler L. tropica olarak genotiplenmiştir. İlk 24 saat sonunda yapılan hemositometri ve XTT testleri
sonucunda, miltefosin ve MA’ın tam leishmanisidal etki gösterdiği minimum konsantrasyon sırasıyla 128 µg/mL ve 256 µg/mL
olarak saptanmıştır. Kırk sekizinci saatteki incelemede, miltefosin ve MA’nın minimum etkin konsantrasyonu 32 µg/mL ve 64
µg/mL olarak izlenmiştir. Hemositometri ile sayım ve XTT yöntemi sonuçları korelasyon göstermektedir.
Sonuç: Literatürde, KKL hasta örneklerinde miltefosin etkinliğinin değerlendirildiği bir çalışma bulunmamaktadır. Bu özel
hasta grubunda karşılaşılan tedavi zorluklarının giderilmesi için daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir. Elde ettiğimiz
sonuçlara göre, miltefosinin KKL tedavisinde etkili bir ajan olduğu görülmüş ve miltefosin ile yapılacak klinik çalışmaların
değerli veriler sunacağı sonucuna varılmıştır.
|
Amaç: Bitkilerden elde edilen doğal ürünlerin leishmaniasis tedavisi için yeni ve etkili bileşiklerin üretilmesine öncülük edeceği düşünülmektedir. Çalışmamızda, Kuzey Kıbrıs’ta yetişen Origanum dubium (OD), Origanum majorana (OM), Salvia fruticosa (SF) ve Laurus nobilis (LN) bitkilerinden elde edilen uçucu yağların Leishmania tropica’ya karşı in vitro etkinlikleri araştırılmıştır. Yöntemler: Çalışmamızda, Leishmania tropica suşu (MHOM/TR/2012/CBCL-LT) kullanıldı. Düz tabanlı 96’lık plaklarda, tüm kuyucuklara 100 µL RPMI-1640 ve ilk kuyucuklara 100 µg/mL uçucu yağlar eklenerek, seri dilüsyonları yapıldı. Ardından tüm kuyucuklara Leishmania tropica promastigot süspansiyonundan pipetlendi ve inkübe edildi. Hemositometre yöntemiyle promastigotların sayısı incelendi. Bulgular: OD yağının minimum inhibitör konsantrasyonu (MİK)=0,2 µg/mL’de tüm promastigotları öldürürken, en düşük konsantrasyonlarda bile etkili olduğu görülmüştür. SF ve LN uçucu yağlarının ikisinde de MİK=1,56 µg/mL, LD50=0,78 µg/mL olarak saptanmıştır. SF’nin en düşük konsantrasyonlarının bile promastigot morfolojisini bozduğu görülürken, Laurus nobilis’in ise 0,2 µg/mL’den sonraki konsantrasyonlarda etkisini kaybettiği belirlenmiştir. OM uçucu yağının MİK=3,13 µg/mL, LD50=1,56 µg/mL olduğu görülmüştür. Sonuç: Kullanılan tüm uçucu yağların Leishmania tropica promastigotlarını inhibe ettiği görülürken, en yüksek anti-leishmanial etkinlik Origanum dubium uçucu yağında bulunmuştur.
|
Amaç: Özellikle immun sistemi baskılanmış hastalar ve çocuklarda şiddetli gastrointestinal sistem yakınmalarına yol açabilen Blastocystis sp., Cryptosporidium sp. ve Giardia intestinalis’in tanısı için yerli hastalardan elde edilen izolatlarla yeni bir Multipleks Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) protokolünün geliştirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Mikroskobik incelemesinde yoğun miktarlarda Blastocystis sp., Cryptosporidium sp. ve Giardia intestinalis saptanan farklı hastalara ait üç dışkı örneğinden ticari bir kit ile DNA izolasyonu yapılmıştır. Önce her bir protozoona karşı özel PZR protokolü geliştirilmiştir. Sonrasında bu üç protozoonun birlikte tanı konabildiği multipleks PZR protokolü optimize edilmiştir. Bulgular: DNA izolasyonu sonrası gerçekleştirilen multipleks PZR protokolünde Cryptosporidium sp., Blastocystis sp. ve G. intestinalis için sırasıyla 95 bp, 227 bp ve 258 bp’lik bantlar elde edilmiştir. Sonuç: Geliştirilen özgün protokolle Cryptosporidium sp., Blastocystis sp. ve G. intestinalis’in multipleks PZR ile tanısı gerçekleştirilmiştir. Parazitolojik incelemelerde farklı yöntemlerin kullanılmasındaki zorluklar nedeniyle, optimize edilen bu protokole halk sağlığı için önemli olan diğer protozoonların da eklenmesiyle, çok sayıda parazitin tek bir moleküler yöntemle saptanması mümkün hale gelebilecektir.
|
Sıtma tanısında ve tedavinin takibinde mikroskobik yöntem altın standart olarak kabul edilmektedir. Fakat doğru tanı ve tedavi takibi için mikroskopide deneyimli personel gerektiğinden farklı bir yöntemle tanıyı doğrulamak önem taşımaktadır. Çalışmamızda, sıtma tedavisinin takibinde mikroskobik yöntemlerin yanı sıra gerçek zamanlı revers transkriptaz polimeraz zincir reaksiyonu (rRT-PCR)’nun kullanımının uygunluğunun araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamızda her grupta beş adet erkek Balb/c farenin bulunduğu beş grup oluşturulmuştur. Her bir fare intraperitoneal (IP) olarak 107/ml Plasmodium berghei parazitiyle enfekte edilmiştir. I, II ve III. grupta bulunan farelere sırasıyla bir gün, iki gün ve üç gün 50 mg/kg/ gün klorokin tedavisi, parazitin verildiği günden iki gün sonra uygulanmıştır. IV. gruptaki farelere tedavi uygulanmamış, V. gruptaki farelere ise üç gün serum fizyolojik verilmiştir. Parazitemi durumu 21 gün boyunca farelerin kuyruk ucundan alınan kandan yapılan preparatların kontrolü ve rRT-PCR ile Plasmodium’a ait hedef gen bölgesinin varlığıyla kontrol edilmiştir. Üçüncü grup dışındaki gruplarda bulunan farelerin boyalı preparatları ve rRT-PCR sonuçları pozitif olarak saptanmıştır. Üçüncü gruptaki farelerin beşinci ve yedinci gündeki boyalı preparatlarında pozitiflik görülürken diğer preparatları negatif olarak değerlendirilmiştir. rRT-PCR sonuçlarında ise yedinci gün pozitiflik görülürken diğer günlerde parazite ait hedef gen bölgesi saptanamamıştır. Mikroskopi yöntemiyle rRT-PCR yöntemi karşılaştırıldığında her iki yöntemin de paralel sonuç verdiği görülmektedir. Mikroskobik inceleme yöntemi dışında rRT-PCR yönteminin sıtma tanısında ve tedavi sürecinde hastanın takibi açısından önemli olduğu ve birbirini destekleyen farklı yöntemlerin kullanılması gerektiği kanısına varılmıştır.
|
Sıtma, 2017 yılındaki verilere göre geneli Afrika kıtasında ve çoğunluğunu Afrikalı çocukların oluşturduğu, yaklaşık 435 bin ölüm ve 219 milyon olgu ile günümüzde halen önemli bir halk sağlığı sorunudur. İnsanda patojen olan Plasmodium türleri, enfekte dişi Anopheles cinsi sivrisineklerin ısırması ile insanlara bulaşmaktadır. Ülkemizde ise, 2017 Sağlık İstatistikleri Yıllığı’na göre yerli olgu hiç görülmemesine rağmen 214 import olgu bildirilmiş ve geçmiş yıllarda P. vivax en sık görülen tür iken, son yıllarda import Plasmodium falciparum (P. falciparum) olguları artış göstermiştir. Olgumuz, iki hafta önce yapmış olduğu ve bir hafta süren Afrika seyahatinden dönen 41 yaşındaki erkek hastadır. Yapılan periferik yayma incelemesinde sınırlı sayıda da olsa parazite ait farklı kan evreleri (olgun trofozoit, genç ve olgun şizont) tespit edilmiş, fakat gametosit görülmemiştir. Olgumuzda da olduğu gibi, periferik kan yaymasında erken evrelerin yanı sıra olgun formların da görülmesi, etkenin P. falciparum olma ihtimalini ortadan kaldırmamıştır. Olası bir karma enfeksiyon ayrımı için moleküler yöntemler kullanılarak, hem tanıyı teyit etmek hem de tedavi protokolünü düzenlemek için tiplendirme yapılmıştır. Bu çalışmada, yapılan periferik yayma incelemesinde sınırlı sayıda da olsa farklı kan evrelerinin bulunmasından dolayı, ağır seyreden P. falciparum sıtması mı, yoksa diğer Plasmodium türlerinden biri ile kombine bir karma sıtma olgusu mu olduğu konusunda tereddütte kalınan bir olguya yaklaşım konusunda farkındalık oluşturmak amaçlanmıştır.
|
Objective: Because the protocols used in the treatment of leishmaniasis can be toxic and have many limitations, such as the
development of resistance against such protocols, new treatment options are needed, especially against resistant patients. Ex vivo
models may be a good source for evaluating new drug options for patients with antimony-resistant parasites. This study aimed to
evaluate the Glucantime concentration for our ex vivo glial cell amastigote model we had defined in previous work.
Methods: We prepared the astroglial cell culture from brains of 2 to 3 day old neonatal Sprague-Dawley rats under sterile
conditions by modifying McCarthy’s method. Four plates of cells were infected with antimony-resistant Leishmania tropica
promastigotes. After 24 h of incubation, we added Glucantime to 3 plates with different concentrations. After 72 h, we removed
the supernatant and then dried, fixed, and stained the plates with Giemsa to count the amastigotes in the glial cells.
Results: We observed the amastigotes in glial cells in the control flask. Glial cells were ruined in flasks, which include 75 µg/
mL and 37.5 µg/mL Glucantime. The number of amastigotes per 100 glial cells was 116 for the flask with 7.5 µg/mL Glucantime
concentration, while 487 for the control flask.
Conclusion: We found that while high concentrations of Glucantime were toxic for glial cells, 7.5 µg/mL Glucantime concentration
managed to reduce the number of Leishmania tropica amastigotes in glial cells.
|
Amaç: Sıtma, günümüzde halen bazı bölgelerde yüksek mortalite ile seyreden bir enfeksiyondur. Özellikle hastalığın endemik olduğu Afrika ülkelerinden, eradike edildiği bölgelere seyahat eden insanlar nedeniyle gelecekte de önemini koruyacağı düşünülmektedir. Çalışmamız, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde import sıtma olgularındaki artışa dikkat çekmek amacıyla yapılmıştır. Yöntemler: Çalışmamızda, 2016-2019 tarihleri arasında hastanemizde sıtma tanısı almış 13 sıtma olgusu incelemeye alındı. Tüm olgular klinik olarak değerlendirildikten sonra tanı amacıyla; Giemsa boyalı ince yayma ve kalın damla preparatları incelendi, ayrıca malarya hızlı antijen testleri ve beş hastaya gerçek-zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile genotip tayini yapıldı. Hastalar yaş, cinsiyet ve mevsimsel açıdan değerlendirildi.Bulgular:Sıtma olgularının 11’i (%84,4) erkek ve 2’si (%15,6) kadındı. Sıtma enfeksiyonu ile cinsiyet arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamsız bulundu (p=0,358). Hastaların 10’unda (%76,9) Plasmodium falciparum, 2’sinde (%15,4) Plasmodium vivax ve 1’inde (%7,7) Plasmodium ovale sıtması saptandı. Yıllar içinde, 2019 yılındaki olgu sayısı (n=9) diğer yıllara göre anlamlı derecede artmıştı (p=0,003). Ayrıca sıtmanın en sık sohbahar mevsiminde (8/13, %61,5) görüldüğü tespit edildi.Sonuç: Kuzey Kıbrıs’ta sıtmanın eradikasyonu başarı ile sağlanmış olmakla birlikte, günümüzde import olguların artmasından dolayı yerli olgu artışı açısından bir risk olarak görülmektedir. Özellikle endemik bölgeden seyahat öyküsü bulunan, ateş ve titreme bulguları olan ve laboratuvar testlerinde trombositopeni saptanan hastalarda sıtma enfeksiyonu ilk olarak akla gelmelidir. .
|