Amaç: Özellikle son 10 yılda Enterobacterales üyeleri arasında karbapenem direnci artan sıklıkta rapor edilmeye başlanmıştır. Karbapenemaz üreten izolatların taranması ve saptanması, hem tedavinin doğru yönlendirilebilmesi hem de yayılımın önüne geçilebilmesi açısından önem taşımaktadır. Çalışmamızda hastanemiz Mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen örneklerden ardışık olarak soyutlanan karbapenem dirençli Klebsiella pneumoniae izolatlarının karbapenemaz tipleri ve moleküler epidemiyolojik ilişkilerinin saptanması amaçlanmıştır. Yöntem: Temmuz- Eylül 2014 tarihleri arasında Mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen örneklerden soyutlanan toplam 32 karbapeneme dirençli K. pneumoniae izolatı çalışmaya alındı. İzolatların tür düzeyinde tanımlanması klasik yöntemlere ek olarak BD Phoenix ID/AST otomatize sistemi ile yapıldı. İzolatların karbapenemaz tipleri (blaOXA-48, blaNDM, blaIMP, blaKPC, blaVIM ve blaGES) PCR ile araştırıldı. İzolatlar arasındaki klonal ilişki PFGE ile değerlendirildi. Bulgular: Onsekiz izolatın yoğun bakım ünitelerinden, dokuz izolatın servislerden ve beş izolatın polikliniklerden gönderilen örneklerden izole edildikleri görülmüştür. İzolatların tümünde blaOXA48 geni pozitif olarak saptanmış, diğer karbapenemaz genleri bulunmamıştır. Hastanemizde 32 farklı hastadan üretilen izolatların A-L olarak adlandırılan 12 farklı PFGE pulsotipine sahip olduğu belirlendi. Bunlar arasında en fazla görülenler B (n=18) ve bununla yakın ilişkili B1 paterni (n=2) idi. Geriye kalan izolatlar, birbirinden farklı olan 11 tiple temsil edildi. Salgından sorumlu B pulsotipine sahip ilk izolatın Genel Yoğun Bakım ünitesinden kaynaklanarak yayılım göstermiş olduğu görüldü. Sonuç: Karbapeneme dirençli K. pneumoniae izolatlarının hastanede yayılımının gastrointestinal kolonizasyonu olan hastalardan, hastane personelleri aracılığıyla diğer hastalara izolatların transferi yoluyla gerçekleşmiş olduğu düşünülmüştür. Bu nedenle aktif sürveyans programları ile kolonizasyonun saptanarak temas izolasyonu ve etkin enfeksiyon kontrol önlemlerinin uygulanması yoluyla hastanelerde izolatların yayılımı sınırlandırılabilir.
|
Giriş: Karbapenemaz üreten Klebsiella pneumoniae, son yıllarda nozokomiyal infeksiyonların önde gelen nedenlerinden biri halinegelmiş ve aminoglikozit grubu antibiyotikler geniş antimikrobiyal spektrumları, hızlı bakterisidal etkileri ve diğer antimikrobiyallerlesinerjistik etkileşimleri nedeniyle bu infeksiyonların tedavisinde önem kazanmıştır. Ancak bu antimikrobiyallerin aşırı kullanımı dirençproblemini de beraberinde getirmiştir. Çalışmamızda, 2014 yılında izole edilen 32 ve 2015 yılında izole edilen 35 karbapenem dirençliK. pneumoniae izolatında 16S ribozomal RNA metil transferazlardan (16S rRNA Mtaz) kaynaklanan plazmid aracılı yüksek düzeyaminoglikozit direncinin araştırılması amaçlanmıştır.Materyal ve Metod: Ardışık olarak izole edilmiş 2014 yılına ait 32 ve 2015 yılına ait 35 izolat olmak üzere toplam 67 adet karbapenemdirençli K. pneumoniae izolatı çalışmaya alındı. İdentifikasyon ve antimikrobiyal duyarlılık BD Phoenix otomatize sistem ile çalışıldı. Bununyanında aminoglikozit (amikasin ve gentamisin) duyarlılıkları disk difüzyon yöntemi ile tekrar edildi. İzolatların karbapenemaz ve 16SrRNA Mtaz gen pozitifliği in-house polimeraz zincir tepkimesi (PZT) ile belirlendi.Bulgular: Otuz iki adet 2014 yılı izolatının tamamında blaOXA48 geni saptanırken, 2015 yılı izolatlarının altı tanesinde blaNDM, 10tanesinde blaOXA48 geni tek başına pozitif olarak bulunmuştur. blaOXA-48, blaNDM birlikte pozitifliği 19 izolatta gözlenmiştir. 2014 yılıizolatlarının tümünde armA negatif bulunmuş iken 2015 yılındaki izolatların 28 tanesinde armA pozitifliği görülmüştür. Tek başınablaNDM geni pozitif bulunan izolatların tümünde armA pozitifliği saptanırken, tek başına blaOXA-48 pozitifliği olan beş izolatta armApozitif bulunmuştur. armA pozitifliği saptanan 17 izolat ise blaOXA-48, blaNDM birlikte pozitif olan izolatlardır. ArmA pozitif izolatlarındört tanesinde otomatize cihaz ile amikasine duyarlılık saptanmıştır. Disk difüzyon yöntemi ile izolatların amikasin dirençli olduklarıbulunmuştur.Sonuç: Hastanemizde yatan hastalardan izole edilmiş olan karbapenem dirençli K. pneumoniae izolatlarından, 2014 yılı izolatlarında16S rRNA Mtaz genleri saptanmazken, takip eden bir sonraki yıl armA pozitiflikleri ortaya çıkmıştır. blaNDM pozitif izolatların ortayaçıkmasıyla armA pozitifliklerinin saptanmaya başlaması, aradaki pozitif korelasyonu göstermektedir. Ek olarak çalışmamızda 28 izolattasaptamış olduğumuz armA tipi 16S rRNA Mtaz gen pozitifliği, ülkemizden daha önce bildirilmemiş olduğu için oldukça anlamlıdır.
|
Aim: This study was designed to compare rates of acute HAV infection and HAV seroprevalence in patients aged 0-6 years and 7-15years in a pediatric hospital before and after the HAV vaccine was added to the national immunization program in 2012.Material and Methods: A total of 16,917 serum samples were evaluated in the study. Sera of the 5520 patients (3,208 of 0-6 years,2,312 of 7-15 years) were collected during 2011 and analyzed for anti-HAV IgM and anti-HAV IgG with chemiluminescent assay(period 1). After that a total of 11,397 sera of the patients (5,473 of 0-6 years and 5,924 of 7-15 years) were collected between 1 July2014 and 31 December 2016 and analyzed for anti-HAV IgM and anti-HAV total (period 2).Results: In period 1, rates of acute HAV infection and seropositivity were 26.87% and 19.25% in the 0-6 years , and 42.39% and 41.52%in the 7-15 years. Prior to routine vaccination, 54.03% of patients in the 0-6 age group and 16.08% of patients in the 7-15 age groupswere susceptible to HAV infection.In period 2, Anti-HAV IgM positivity rates in 2014, 2015, and 2016 were 14.06%, 3.92%, and 2.46%in the 0-6 age group and 16.85%, 6.80%, and 4.48% in the 7-15 age group, respectively. Seropositivity rates were 43.66%, 59.55%, and66.09% in the 0-6 age group and 45.67%, 55.41%, and 54.04% in the 7-15 age group, respectively. After routine vaccination, rates ofchildren who were susceptible to HAV infection decreased from 42.28% and 36.52 % to 31.45% in the 0-6 years and increased from37.48%, 37.79% to 41.48% in the 7-15 years. Considering the data as a whole, the most striking finding was that the acute infectionrate in the 0-6 years was decreased firstly by 47.67% and then by 85.42% and 90.85% compared to the pre-vaccination period.However, a progressive decline was also observed in the 7-15 years compared to the pre-vaccination period; the rate decreased by60.25%, 83.96%, and 89.43%, respectively in period 2. This fall in infection rates among a non-target group of HAV vaccination canbe attributed to the effect of the vaccine on "herd immunity".Conclusion: Adding HAV vaccine to the routine immunization program effectively reduced rates of acute infection, demonstrating thecontribution of vaccination to herd immunity. Studies showing the efficacy of vaccination programs are essential for raising publicawareness.
|
Stenotrophomonas maltophilia is a gram-negative bacterium. Hospitals can be a source of S. maltophilia because it adheres to nonliving surfaces and forms a biofilm.This study was performed to investigate the clonal relationship between S. maltophilia isolates obtained from kidney stone samples. Samples of kidney stones takenfrom patients and surrogate samples from nephroscopes, cleaning solution, disinfectant solution were included in the study. The clonal relationship between isolates wasdetermined by PFGE. S. maltophilia was isolated from 34 of 94 kidney stone samples sent from the urology operating room between July 2017 and January 2018. A totalof 26 S. maltophilia strains (21 from kidney stone samples, three from nephroscopes, and two from urine culture) were isolated. PFGE showed that the 21 kidney stoneisolates and the 3 S. maltophilia isolates obtained from the nephroscope belonged to the same clone. The two urine culture isolates showed no clonal relationship to theoutbreak isolates and were considered sporadic. Molecular typing confirmed that this pseudo-outbreak was attributed to inadequate disinfection of the nephroscopes. Afterdisinfection protocols were reviewed and revised as needed, especially regarding the removal of organic material from nephroscopes after use, no further bacterial growthwas detected from kidney stone specimens obtained with nephroscopes
|
Amaç: Hepatit C virüsü (HCV), karaciğer ile ilişkili morbidite ve mortalitenin önde gelen nedenlerinden olan, küreselboyutlarda halk sağlığı sorunu oluşturan bir virüstür. Akut veya kronik HCV enfeksiyonundan kuşkulanıldığında,ulusal ve uluslararası kılavuzlar ilk basamak test olarak anti-HCV tarama testini önermektedir. HCV-RNA testi ise,viral RNA’yı doğrudan saptayarak, aktif ve eski HCV enfeksiyonunu birbirinden ayırma ve anti-HCV pozitifliğinidoğrulama avantajına sahiptir. Çalışmamızın amacı, Anti-HCV pozitifliği saptanan serum örneklerinde, HCV-RNApozitiflik oranlarının belirlenmesi, HCV-RNA test istem oranlarının, test istemi yapan ve yapmayan birimlerin değerlendirilmesidir.Yöntem: 01.01.2008 ve 01.01.2018 tarihleri arasında Anti-HCV test istemi ile Mikrobiyoloji Laboratuvarına serumugönderilen hastaların test sonuçları geriye dönük olarak incelenmiştir. Çalışmaya belirtilen tarihlerde çeşitli birimlerden laboratuvarımıza Anti-HCV test istemi ile gönderilen 46.964 hastanın test sonuçları dâhil edilmiştir. AntiHCV testi sonuçları Sample/Cut-off (S/Co) indeks değeri üzerinden değerlendirilmiştir. Hastaların HCV-RNA testistem durumu ve Enfeksiyon Hastalıkları Hepatit Polikliniği’ne başvurma durumu değerlendirilmiştir.Bulgular: 01.01.2008 ve 01.01.2018 tarihleri arasında Mikrobiyoloji Laboratuvarı’na gönderilen 46.964 hastanıntest sonuçlarına göre 618 (%1.24) hastada Anti-HCV pozitifliği saptanmıştır. HCV-RNA test istemi bu hastalarınyalnızca 308 (%49.84)’inde yapılmış, 310 (%50.16) hastadan ise test istemi yapılmamıştır. HCV-RNA test istemi yapılanhastaların 218’inde (%70.78) negatiflik saptanmış, 90 (%29.22) hastada viral yük pozitif olarak bulunmuştur. HCVRNA istemi yapılmamış olan hastaların anti-HCV istemlerinin yapıldığı birimler değerlendirildiğinde, 219’unun (%70.6)cerrahi birimler, 81’inin (%26.1) dahili birimler ve 10’unun (%3.3) Enfeksiyon Hastalıkları birimi tarafından istendiğisaptanmıştır. HCV-RNA pozitifliği saptanan hastaların 72’si (%80), HCV-RNA negatif hastaların 170’i (%78) ve HCVRNA istemi olmayan hastaların 31’i (%10) Enfeksiyon Hastalıkları Hepatit Polikliniği’ne başvurmuştur.Sonuç: Sonuç olarak; hastaların yaklaşık olarak yarısı için HCV tanısını doğrulama işlemini şansa bırakmayacakuygulamalara gereksinim vardır. Bu amaçla Mikrobiyoloji Laboratuvarı hastane dinamiklerini de göz önündebulundurarak tanısal algoritmalar oluşturmalıdır. Bunun yanında “Akılcı Laboratuvar Kullanımı Projesi”nde reflekstest uygulamasına göre, anti-HCV pozitifliği saptanan hastalarda refleks test tanımlamasıyla HCV-RNA istemininyapılması sağlanabilir. Anti-HCV pozitifliği saptanan hastalar, algoritma veya refleks test istemi kapsamında sonuç-lara eklenecek yönlendirici notlar ile Enfeksiyon Hastalıkları Hepatit Polikliniği’ne yönlendirilmelidir.
|
Objectives: This study aimed to determine how ventilator - associated pneumonia (VAP) frequency, and antibioticsusceptibilities are affected by the changes in the intensive care unit (ICU) conditions in adult patients.Methods: In this retrospective study, 457 VAP patients diagnosed in the ICUs of a training hospital between 2008 and2017 were analyzed. Alterations in VAP rates during this period were evaluated.Results: Our results indicated that the improvement of physical conditions, and VAP prevention measures yielded aremarkable decline in the rates of VAP. VAP rates (cases per 1000 ventilator-days) decreased significantly between before2013 and 2013-2017 periods (from 16.1 to 7.1; p<0.0000001). A total of 504 VAP episodes developed and 569microorganisms were identified. The most frequent microorganisms were Acinetobacter baumanii (33.7%), Pseudomonasaeruginosa (31.6%), Klebsiella pneumonia (12%). The resistances against sulbactam-ampicillin, imipenem, andmeropenem were increased significantly after 2013. (p=0.002, p<0.001, p=0.001; respectively.) There was a noteworthysurge in resistances against colistin (p=0.010) in Gram - negative bacteria and teicoplanin in Gram - positive bacteria(p=0.044).Conclusion: The study shows that the rates of VAP can be decreased with collaboration with other disciplines, adherenceto preventative measures and continue education of healthcare workers.
|
Objectives: This study aims to identify the risk factors associated with 14-day mortality in nosocomial Enterococcibacteremia.Methods: This retrospective study was conducted in a tertiary training hospital. Patients aged 16 or older, with nosoco-mial bacteremia due to Enterococci between January 2012 and January 2018 were included. Analyses were performed using SPSS version 21. Pearson’s chi-square, and Fisher’s Exact tests were used for the comparison of categorical data. Parameters found to be statistically significant in univariate analyses were further tested with multivariate logistic re-gression to predict the risk of mortality. Statistical significance is interpreted as p-values lower than 0.05.Results: The mean age in our study was 64.82±16.76. Patients were diagnosed in intensive care unit (44%), internal medicine wards (41.3%) or surgical wards (14.7%). Reasons of admittance included medical problems (52.7%), surgery (14.1%), cerebrovascular occlusion (12.5%), burns (7.1%) and community acquired infections (6.5%). We found that increase in both Charlson and Pitt bacteremia scores; the presence of neutropenia, severe sepsis, septic shock, or other concurrent infections significantly increased the risk of death. Gentamicin sensitivity yielded more favorable therapeu-tic outcomes regarding mortality.Conclusion: Mortality is higher in patients with higher Charlson comorbidity indices and Pitt bacteremia scores, in neutropenic cases, and patients with concomitant infections and sepsis. Interestingly, mortality in gentamicin-sensitive cases is significantly lower.
|