OBJECTIVE: We aimed to investigate the role of incomplete of antenatal steroid therapy by comparing
with no and complete steroid exposure on mortality and morbidity in preterm infants.
STUDY DESIGN: This is a prospective, an observational study which includes preterm infants of 32
weeks of gestation and/or ≤1500 grams who were referred to Izmir Dr. Behcet Uz Children’s Hospital
NICU during the one year period. Infants were divided into three groups according to the administration
of antenatal steroid as those who received incomplete-dose antenatal steroid, complete dose steroid
therapy and those with no steroid exposure. Intubation at the delivery room, surfactant requirement, the
inotropic requirement in the first 72 hours and morbidities associated with prematurity were determined
as the primary results. Mortality and bronchopulmonary dysplasia at discharge and stage ≥2 retinopathy
were analyzed as secondary outcomes.
RESULTS: We found that 54 infants were born with an incomplete dose, 55 infants with complete dose
and 38 infants with no steroid therapy. Surfactant requirement, inotropic requirement, and hemodynamically
significant patent ductus arteriosus were lower in the steroid exposure group leading to a statistical
difference (p <0.05). Also, it was found that mortality and Bronchopulmonary dysplasia was lower in
the incomplete and complete dose steroid groups, leading to a statistical difference (p <0.05).
CONCLUSION: We speculate that even incomplete dose steroid may reduce mortality by reducing respiratory
distress syndrome.
|
Amaç: Metabolik yolaktaki bir enzim veya kofaktörün eksikliği ya da yokluğu sonucu özel bir metabolitin
oluşamaması ya da birikimi Doğumsal Metabolik Hastalıklar (DMH)’a neden olmaktadır. Doğumda genellikle sağlıklı olan bu bebekler, doğumdan sonra saatler ya da günler içinde aktivitede azalma, beslenememe, solunum güçlüğü, bilinç değişikliği veya nöbet gibi semptomlarla başvururlar. Bu semptomlar DMH’a
özgü olmadığından erken tanı ve tedavi ile komplikasyonların ve ölümlerin önlenmesinde klinik şüphe
varlığı önemlidir. Bu çalışmada, yenidoğan döneminde tanı alan DMH’a sahip hastaların klinik ve biyokimyasal özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntem: Bu retrospektif çalışma, 01.02.2015-01.02.2018 tarihleri arasında SBÜ İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk
Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde yapıldı.
Hastaların demografik ve klinik özellikleri ile laboratuvar bulguları kaydedildi.
Bulgular: Çalışmaya DMH’ı saptanan 33 hasta alındı. Ortanca doğum ağırlığı 3000 (çeyrekler arası, 2865-
3300) g, ortanca gebelik haftası ise 39 (çeyrekler arası 38-40) hafta idi. En sık başvuru yakınması %45,5 ile
beslenme güçlüğü ve taşipne idi. Başvuru sırasında olguların %36,4’ünde transaminaz yüksekliği,
%36,4’ünde hiperamonemi, %33,3’ünde metabolik asidoz, %27,3’ünde ise hipoglisemi saptandı. En sık
konulan tanılar galaktozemi (%21,2), Zellweger sendromu (%9,1) ve nonketotik hiperglisinemi (%9,1) idi.
Hastaların %64,7’si klinik ve laboratuvar bulguları düzelerek taburcu edildi.
Sonuç: Ülkemiz gibi akraba evliliklerinin yüksek oranda olduğu bölgelerde, yenidoğan döneminde beslenememe, taşipne ve sarılık gibi nonspesifik semptomlarla başvuran, laboratuvar incelemelerinde metabolik
asidoz ya da transaminaz yüksekliği saptanan olgularda DMH açısından dikkatli olunmalıdır.
|
Yenidoğan döneminde ilaç zehirlenmeleri ender rastlansa da meydana geldiğinde morbidite ve mortalitesi yüksektir. Hastanemiz Acil Servisine iki ay ara ile digoksin ve fenobarbital zehirlenmesi nedeniyle başvurmuş iki ayrı olgu, yenidoğan döneminde ilaç zehirlenmelerine dikkat çekmek amacıyla sunulmuştur.
Miadında, 3,335 g doğan kız olgu, postnatal 6. gününde, ventriküler septal defekt tanısıyla başlanan
digoksin tedavisinden 72 saat sonra aile tarafından 1 çay kaşığı Digoksin verilmesi nedeniyle atrioventriküler blok ve hiperpotasemi nedeniyle Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine yatırıldı. Hastaya bir kez digoksin
immun Fab uygulanarak yakın monitorize edildi. Postnatal 13. gününde şifayla taburcu edildi.
Miadında, 3,170 g doğan kız olgu, postnatal 12. gününde uzamış sarılık tanısıyla dış merkezde başlanan 5
mg/kg/gün fenobarbital tedavisinin eczane tarafından yanlış preparat verilmesine bağlı, 29 mg/kg/gün
dozunda uygulanması sonrası Acil Servise solunum depresyonu ve letarji nedeniyle başvurmuş olup,
Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine yatırıldı. Hastanın fenobarbital kan düzeyi 94,5 µg/ml (N: 10-40 µg/ml)
saptandı. Fenobarbital tedavisi kesilerek 3 gün nazal ventilasyon desteği ile izleme alınan hasta izleminin
9. gününde şifa ile taburcu edildi.
Yenidoğanlara gereksiz ilaç başlanmasından kaçınılmalı, terapötik aralığı çok dar olan Digoksin gibi ilaçların, konjestif kalp hastalığı dışında kullanımı sınırlandırılmalıdır. Müphem yakınmalarla başvuran her
yenidoğan olgusunda, annenin ve bebeğin kullandığı ilaçlar ve alternatif tedaviler ayrıntılı sorgulanmalıdır. Kronik hastalık nedeniyle ilaç kullanması gereken bebeklerin, anne ve babasına birlikte ilaç kullanma
eğitimi verilmeli, yazılı bir şekilde ilacın hazırlanma şekli ebeveynlere verilerek, aile tarafından doğru bir
şekilde hazırlanıp hazırlanmadığı kontrol edilmelidir. Ayaktan tedaviye devam edilmesi gereken yenidoğanların reçeteleri eczacılar tarafından dikkatli bir şekilde hazırlanmalıdır.
|