Purpose: The study was aimed to investigate the safety of the transrectal ultrasound-guided prostate needlebiopsy in the elderly.Material and methods: Five hundered fifteen patients, who underwent prostate biopsy between 2017-2020,were included in the study. All patients' demographic data, comorbidities, laboratory findings, prostate volumes,prostate biopsy pathology results, and post-biopsy complications were retrospectively analyzed. The patientswere divided into 2 groups: group-1 consisting of patients under the age of 65 and group-2 with above the ageof 65.Results: There were 244 in group-1 and 271 patients in group-2. The mean age of group-1 was 59.50±3.98,group-2 was 71.45±4.57 years. In group-1, post-biopsy fever was observed in 5 (2%), hematuria in 44 (18%),hemospermia in 79 (32.4%), and rectal bleeding in 7 (2.9%) patients. In group-2, post-biopsy fever was observedin 15 (5.5%), hematuria in 69 (25.5%), hemospermia in 21 (7.7%), and rectal bleeding in 11 (4.1%) patients. Thesevere sepsis findings were observed in 2 patients (0.2%) in group-1 and 6 (2.2%) in group-2. In the logisticregression-analysis, it was determined that the risk of complication increased significantly as the age, PSA, andhigher PSA density.Conclusion: In our study, it was revealed that the risk of complications was higher in the elderly and that thecomplications observed may be more seriously. Therefore, we consider that a more careful approach should betaken in elderly patients to prevent the complications related with prostate biopsy.
|
Purpose: Neutrophile-Lymphocyte (NLR) and Platelet-Lymphocyte ratio (PLR) comparison is an easy to use
and cost-effective method in diagnosis of some cancers and diseases. In this study, we aimed to investigate if
NLR/PLR ratio evaluation could be utilized in diagnosis of testicular malignencies especially in early-term with
occult metastasis.
Materials and methods: A total of 40 patients at stage-I, who have undergone radical inguinal orchiectomy
intervention for testicular tumor between 2015 and 2019, and 43 control individuals without any testicular
complaints were included in this retrospective study. The relationship between pathological risk factors for occult
metastatic disease in Stage-I testicular cancer and NLR/PLR values were investigated.
Results: The average age was 30.05 years, and there was no significant difference between the groups by
means of age (p=0.150). The NLR and PLR values of the tumor group were prominently higher in the patient
group, when compared with the control group (p=0.001 and p=0.016, respectively). In the correlation analysis
between risk-factors for occult metastatic disease in Stage-I testicular cancer and NLR/PLR, we have found that
only a significant correlation was present in terms of tumor size.
Conclusion: As a result, we have concluded that NLR increases in all types of testicular tumors. We suggest
that higher NLR ratio values can be used as prognostic marker in clinical practice.
|
Amaç: Laparoskopik radikal nefrektomi (LRN) uygulanan 8 cm veya daha büyük renal kanserler (RK) ile 8 cmaltı RK’lerin perioperatif ve postoperatif sonuçlarını karşılaştırmayı amaçladık.Gereç ve yöntem: Hastanemizde 2018-2020 yılları arasında, tek bir cerrah tarafından, LRN uygulanan 35hasta gözden geçirildi. Etik kurulu onayı sonrasında, patoloji raporu temel alınarak, tümör büyüklüklerine göre,kitleler küçük boyutlu (tümör boyutu <8 cm) ve büyük boyutlu (tümör boyutu ≥8 cm) olarak 2 gruba ayrıldı.Demografik özellikler, ameliyat süreleri, yatış süreleri, komplikasyonlar ve açık cerrahi gereksinimleri her grupiçin ayrı ayrı değerlendirildi.Bulgular: Küçük boyutlu RK grubu (Grup 1) ve büyük boyutlu RK grubu (Grup 2) sırasıyla 19 ve 16 hastadanoluşmaktaydı. İki grup yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi açısından karşılaştırıldı ve benzer bulundu (sırasıyla 0,960;0,612 ve 0,203). Grup 1 hastalarında anlamlı olarak daha az kan kaybı (sırasıyla, 80,7±56,57; 126,87±66,3;p=0,002) ve daha kısa ameliyat süresi (sırasıyla 87,36±15,21; 103,12±11,38 dakika, p=0,001) izlendi.Sonuç: Verilerimiz LRN ile büyük boyutlu renal tümörlere de güvenle cerrahi uygulanabileceğini göstermiştir.Laparoskopik deneyime sahip ürologlar LRN endikasyonlarını genişletmeyi düşünmelidir.
|
Objective: To analyze the outcomes of the patients who underwent surgical treatment of penile fracture especially em- phasizing the effects of the time of surgery on erectile function of the patients. Material and Methods: Between 2007 and 2019, 31 pa- tients who were consulted with the complaints and suspicion of penile fracture to the Emergency Department of Pamukkale University Hos- pitals were evaluated retrospectively. Erectile functions both prior to the surgery and at postoperative 3rd month were evaluated. The pa- tients who had an International Index of Erectile Function-5 (IIEF-5) decrease in the follow-up before the procedure and the patients who received medical treatment and no change in IEFF were divided into two groups. Compatibility of variables to normal distribution was evaluated with the Kolmogorov Smirnov test. The results were ex- pressed in 95% confidence interval and p<0.05 was considered sta- tistically significant. Results: In the study conducted on the etiology of a decrease in IEFF and the need for treatment after surgery, it was found that the rate of application to the emergency room within the first 6 hours statistically decreased the rate significantly. In addition, it has been found that the surgical application in the first 12 hours de- creases both IEFF and the need for treatment in the IEFF. Conclu- sion: Penile fracture is a rare urological emergency. Erectile dysfunction which can be seen after penile fracture, is significantly re- duced with early application of penile fracture within 6 hours to the hospital and surgical repair within the first 12 hours.
|
Amaç: Aşırı aktif mesane (AAM) ve çocuk-luk çağı işeme bozuklukları önemli ve sık rastla-nılan sağlık sorunlarıdır. Literatürde çocukluk çağı işeme bozukluklarının erişkin çağda AAM için önemli bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Biz de çocukluk çağında işeme bozukluğu görü-len kişilerde erişkin çağda AAM ortaya çıkmasını kolaylaştıran faktörleri ortaya koymayı amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Çocukluk çağında işe-me bozukluğu görülen 144 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar erişkin dönemde AAM görülenler (1. Grup) ve görülmeyenler (2. Grup) olarak 2 gruba ayrıldı. Tüm hastalara demografik bilgile-rini, yeme içme alışkanlıklarını sorgulayan anket formu uygulandı.Bulgular: 1. grupta 44 kadın (%59,5), 30 erkek (%39,5) dahil edildi. 2. grupta 31 kadın (% 44,3), 39 erkek (% 55,7) vardı. 1. Grup Vücut kitle indeksi ortalaması (26,0±5,2) 2. gruptan (24,4±3,4) yüksek bulundu. (p=0,034). Gruplar arasında yeme içme alışkanlıklarından günlük su, çay ve kahve tüketimi arasından fark yoktu. Acı tüketiminin ise 1. Grubun 2. Gruptan anlamlı olarak yüksek olduğu saptandı (p=0,003). Sigara tüketimi açısından gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0,796). Alkol tüketimi 1. Grupta fazla olmakla birlikte istatiksel anlamlı fark sap-tanmadı (p=0,591).Sonuç: Çocukluk çağında işeme bozukluğu olan hastalarda erişkin çağda AAM için risk fak-törleri olarak obezite ve acı yiyecek tüketimi ola-bileceğini ortaya koyduk. Daha büyük hasta grup-ları ile yapılacak prospektif çalışmalar ile bu risk faktörleri ve etiyolojide yer alabilecek farklı risk faktörlerinin belirlenebileceğini düşünmekteyiz.
|
Amaç: Düşük riskli mesane kanserinin klinik sonuçlarını analiz ederek “çok düşük riskli” mesane kanserinin öngörücü rollerini değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve yöntem: 2013 ve Aralık 2019 tarihleri arasında düşük riskli kas invaziv olmayan mesane kanseri (KİOMK) tanısı ile tedavi ve takip edilen 32 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar tümör büyüklüğüne göre iki prognostik gruba ayrıldı (≤1,0 cm ve >1,0 cm). İki grup klinik, patolojik bulgular ve nüks, takipte ilerleme açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 32 hasta nüks görülme süresine kadar takip edildi. Toplam 14 hastada, tümör boyutu 1 cm altında idi. Tek değişkenli Cox modellemesinde, sigara içme durumu ve intravezikal mitomisin C (MMC), rekürrens için daha kısa süre ile anlamlı derecede ilişkiliydi (sırasıyla, HR 0,103, %95 CI 0,020-0,520, p=0,006; HR 4,264, %95 CI 1,026-17,727, p=0,046). Tümör boyutunun bağımsız öngörü faktörü olarak rekürrens zamanını etkilemediği görüldü (p=0,838). Sonuç: Düşük riskli KİOMK tanısı alan hastalarda önerilen çok düşük riskli grup modellemesinde, 1 cm altı olarak belirlenen grup ile 1 cm üstü tümörlerde rekürrens açısından anlamlı farklılık izlenmedi.
|
AMAÇ: Bu çalışmada PSA seviyesi 4-10 ng/mL olan hastalardaalt üriner sistem semptomalarının prostat adenokanser ve benignprostat hiperplazisini ön görecek bir parametre olup olmadığınıaraştırmayı amaçladık.GEREÇ VE YÖNTEMLER: 01 Haziran 2019 - 01 Şubat 2020 tarihleriarasında PSA değeri 4-10 ng/ml olan ilk kez TRUS-Bx uygulanan 75hasta prospektif olarak çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş, vücutkitle indeksi, PSA, Prostat hacmi, PSA dansitesi, uluslararası prostatsemptom skorları ve uluslararası erektil fonksiyon skorları kayıtedildi. Patoloji sonucuna göre grup 1 (benign prostat hiperplazisi)ve grup 2 (prostat adenokanser) olarak hastalar 2 gruba ayrılarakbelirtilen parametreler ile ilişkisi araştırıldı.BULGULAR: PSA değeri 4-10 ng/ml olan ilk kez TRUS-Bxuygulanan 75 hastanın patoloji sonucunda; 57 (%76) hastadabenign prostat hiperplazisi (Grup 1), 18 (%24) hastada prostatadenokanser (Grup 2) saptandı. İncelenen parametrelerden sadeceparmakle rektal muayenede pozitiflik (sertlik) bulgusu ve IPSS skordüşüklüğü Grup 2’de, Grup 1’e göre istatistiksel anlamlı farklılıksaptandı (sırası ile; p=0.001 ve p=0.022). Yapılan korelasyon analiziile de bulgular teyit edildi.SONUÇ: PSA 4-10 ng/mL olan hastalar için IPSS skor düşüklüğü,parmakla rektal muayenede pozitiflik (sertlik) olması kansersaptanma ihtimalini arttırmaktadır.
|
Objective: Non-muscle invasive bladder cancer (NMIBC) accounts for 75% of all bladder cancer cases. Several models to predict relapses and progression have been developed. We aimed to determine the predictive value of the neutrophil-lymphocyte ratio (NLR) for recurrence and/or progression of the disease.Materials and Methods: Seventy patients with high-risk NMIBC according to the European Organization for Research and Treatment of Cancer (EORTC) risk classification who were receiving Bacillus Calmette-Guerin (BCG) treatment and were followed up at our clinic were included in the study.Results: The average score level and NLR values differed significantly on patient classification according to the EORTC Progression and Recurrence Risk score. The positive correlations among EORTC Recurrence score, EORTC Progression score, Club Urológico Espanol de Tratamiento Oncológico (CUETO) Recurrence score, and CUETO Progression score and NLR values were not statistically significant. The NLR values decreased significantly on follow-ups on BCG treatment.Conclusion: Patients with bladder cancer have a high NLR, which has predictive utility with regard to prognosis. A decrease in NLR with BCG treatment is indicative of the decreased likelihood of recurrence and progression.
|
Amaç: Penil eğriliğin en sık nedeni olan peyronie hastalığı için hala en etkili tedavi yöntemini cerrrahi müdahaleler oluşturmaktadır. Fonksiyonel ve kozmetik sonuçları olan peyronie cerrahisinde hasta memnuniyetine etki eden faktörleri araştırmayı amaçladık. Gereç ve yöntem: 2012-2019 yılları arasında peyronie hastalığı tanısı konulmuş ve peyronie cerrahisi önerilmiş hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi. 1. yıl kontrollerinde hastaların erektil kapasite, rezidüel / tekrarlayan penil deformite, penil uzunluk ve potansiyel komplikasyonlar açısından preoperatif kayıtları ile birlikte değerlendirildi ve memnuniyet düzeyleri ölçülerek etki eden faktörler araştırıldı. Bulgular: Plikasyon cerrahisi (Grup 1) geçiren 27 hasta, İnsizyon safen ven greft cerrahisi (Grup 2) geçiren 21 hasta saptandı. Grup 1'de hasta memnuniyet %83,33, Grup 2'de %67,14 saptandı. Grup 2’de penil kısalma miktarı (2,71±1,41 cm) Grup 1’e (1,14±0,91 cm) göre daha fazla gözlendi. Hastaların memnuniyetine etki eden parametreler incelendiğinde; penis boyu kısalmasıyla (p=0,036), cerrahi öncesi erektil disfonksiyon varlığını belirtmekle (rho-,375, p=0,009), plak varlığıyla (p=0,002), eşlik eden komorbid hastalık varlığıyla (p<0,001), şikayet tekrarı varlığıyla (p=0,006) hasta memnuniyeti arasında negatif korelasyon saptandı. Sonuç: Peyronie hastalığında cerrahi yöntemler en etkili tedavi yöntemleri olarak önerilmektedir. Hastaların postoperatif penil kısalma ve kurvatür rekürrensi açısından preoperatif iyi bir bilgilendirme yapılması hasta memnuniyetlerini arttırabilir.
|
Perkütan böbrek taşı cerrahisi birçok avantajı olmasın rağmen komplikasyonsuz bir cerrahi değildir. Bu komplikasyonlardan bir tanesi de kolon yaralanmasıdır. Bu vaka sunumunda mobil böbrek nedeniyle pron pozisyonda perkütan nefrolitotomi yapılamayan 56 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Bu tür hastalarda operasyon öncesi supin pozisyonda tomografi çekilmesi gerekebilmektedir. Bu vakada olduğu gibi mobil böbrek durumlarında tomografi eşliğinde akses oluşturulması veya supin PCNL seçeneği de göz önünde bulundurulmalıdır.
|