Tarama programları ve bağışıklama hizmetleri morbidite ve mortaliteyi azaltmanın ve sağlığı geliştirmenin anahtarıdır. Bu araştırmada bir üniversitedeki akademisyenlerinin sağlık davranışlarını, yaş ve cinsiyetlerine uygun tarama hizmetlerine katılımlarını ve ilişkili etkenleri saptamak amaçlanmıştır. Araştırma kesitseldir ve tabakalı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Hedeflenen örnek büyüklüğünün %82,7’sine (n=197) ulaşılmıştır. Veriler anket ile gözlem altında toplanmıştır. Akademisyenlerin üçte biri düzenli kan basıncı ölçümü, yarısına yakını düzenli lipid profili takibi ve yaklaşık %60’ı düzenli açlık kan şekeri takibi yaptırmaktadır. Kolon kanseri taramasına uyum oranı %5’in altındadır. Kadınların üçte biri düzenli Pap-smear testi yaptırmaktadır; mamografi için bu oran %43,8’dir. Pnömokok aşısı en yüksek oranda hiç yaptırılmayan aşıdır (%95). Kadın olmak, sağlıkla ilişkili bir fakültede çalışıyor olmak, kronik hastalık sahibi olmak, ileri yaşta olmak koruyucu sağlık davranışları ve taramalara katılımı etkileyen olası faktörler olarak saptanmıştır. Akademisyenler sigara içme, dengeli beslenme ve emniyet kemeri kullanımı açısından toplum geneline göre daha iyi, fiziksel hareketlilik ve ilaç tedavisine uyum açısından ise daha kötü değerlere sahiptir. Bu araştırmada genel olarak akademisyenlerin yarısından fazlasının, sağlıklı yaşam biçimini yansıtan davranışları yaptığı görülmektedir. Akademisyenler, toplum sağlığını geliştirmenin önemli bir adımı olan birincil koruma için daha çok desteklenmelidirler.
|
Amaç: Bu çalışmada, bir eğitim araştırma hastanesinde çalışanaraştırma görevlisi hekimlerin Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp(GETAT) uygulamaları ile ilgili düşünce, tutum ve davranışlarını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Kesitsel tipte olan çalışmamız İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve AraştırmaHastanesi’nde görev yapmakta olan 410 araştırma görevlisinde yapılmıştır. Araştırma verileri, araştırmacılar tarafından oluşturulmuş 13 soruluk anket ile toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 22.0 programındaanaliz edilmiştir. Veri analizinde tanımlayıcı istatistikler ve ki-kare analizi kullanılmıştır. p<0,05 anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Katılımcıların %8,3’ü (n=27) GETAT ile ilgili sertifika programına katılmıştır.Hekimlerin %51,4’ü (168) GETAT’ın tedavi amaçlı kullanımları içindaha fazla bilimsel kanıta ihtiyaç olduğunu; %33,9’u (111) GETAT’ınhastalıkların tedavisinde modern tıbba yardımcı olan uygulamalar olduğunu düşünmektedir. Tüm hekimlerin %46,7’si (153) GETAT uygulamalarını hastalarına önerebileceğini belirtmiştir. GETAT kullanımınıhastalarına öneren hekimlerin %72,5’i (111) hastalarına tedavi vermeden önce GETAT kullanıp kullanmadıklarını sorgulamaktadır. En çokduyulan ilk 3 yöntem sırasıyla %98,8 (323) akupunktur, %97,2 (318)yoga ve %96,3 (315) meditasyondur. En çok bildikleri ilk 3 yöntem isesırasıyla %82,9 (271) akupunktur, %82,3 (269) meditasyon ve %81,7(267) yogadır. Hekimlerin kendileri için en çok kullandıkları yöntemler%46,5 (152) yoga ve meditasyon, %44 (144) akupunktur ve %40,4 (132)müzik terapisi; en çok hastalarına önerdikleri yöntemler ise sırasıyla%52 (170) akupunktur, %50,2 (164) yoga ve %49,2 (161) meditasyondur. Sonuç: Bu çalışmaya göre hekimlerin akupunktur, yoga, meditasyon, sülük tedavisi gibi yöntemler konusundaki bilgi seviyesi yüksekiken; apiterapi, kayropraksi, terapötik dokunma, shiatsu gibi yöntemlerkonusundaki bilgi seviyesi düşüktür. Ayrıca bilgi seviyelerinin yüksekliğinin, yöntem önerme üzerine etkili olduğu görülmüştür. Hekimlerin,GETAT konusundaki bilgilerini artırmaya yönelik girişimler ve gelecekte bu konudaki bilimsel çalışmaların artışı faydalı olacaktır.
|
Cutaneous leishmaniasis (CL) is a vector-borne disease characterized by skin lesions healing with an atrophic scar.Istanbul is a high risk province for CL due to internal and international immigrants. The aim of this study is to determinethe clinical and epidemiological characteristics of CL cases in Istanbul. In this descriptive study, we evaluated theCutaneous leishmaniasis cases in Istanbul between June 1st, 2014 and May 31st, 2015. The ethics committee andinstutional permissions were received. Frequency analysis were used for data analysis. The study was carried out with197 CL cases. Percentage of patients under 18 years old was 52%. Seventy seven percent of cases were Syrian andmost of them had no passports. Household avarage number was six. Percentage of individuals with a CL lesion athousehold in the last year was 23%. Sixteen percent of cases reported a recent visit to Southeastern Anatolia and 55%of them reported that the lesions appeared after the visit. About half of cases had more than one lesion. Face (43.7%)was the most commonly affected. The lesions of 74 cases (38%) appeared before living in Istanbul. Health Directoratesof the districts where Syrian immigrants live in Istanbul should screen Syrian immigrants in terms of CL periodically. Alsoimproving living conditions, drying of stagnant water areas, use of mosquito nets, wearing long-sleeved clothes,diagnosis and effective treatment of CL are recommended methods for CL control.
|
Koronavirüs-2019 (COVID-19) pandemisinin ilan edilmesi ve Türkiye’de COVID-19 olgusunun saptanmasının ardından ulusal düzeyde kişilerin temas sayılarını azaltmaya yönelik bir dizi ilaç dışı tedbirler uygulanmıştır. Bu çalışmada, İstanbul için ilk olgunun çıktığı andan itibaren sokağa çıkma yasaklarını içeren ilaç dışı tedbirler ile salgın üreme hızındaki değişikliği ($R_0$) belirlemek ve kompartman modellemesi ile vaka ve ölüm sayılarını hesaplayarak kısıtlamaların etkinliğini değerlendirmek amaçlanmıştır. Bulaş olasılığı (beta) (%3) ve bulaş süresi yedi gün şeklinde sabit tutularak ilaç dışı tedbirlerden temas sıklığını azaltmaya yönelik kısıtlamaları kapsayan beş senaryo oluşturulmuştur. İlk senaryo “hiçbir şey yapılmasaydı”, beşinci senaryo “sokağa çıkma yasağı” olarak kurgulanmıştır. Prem ve arkadaşları tarafından 16 yaş grubuna göre oluşturulmuş temas matriksi “hiçbir şey yapılmasaydı” (Senaryo 1) olarak kabul edilmiştir. Diğer senaryolar için (2-5) temas matrisleri varsayımları oluşturularak beş senaryo için de yaş gruplarına göre, İstanbul’un tümü için $R_0$ değerleri hesaplanmıştır. Her bir senaryo için ilk vakanın saptandığı günden itibaren bir yıl için “vaka ve COVID-19’a bağlı ölüm sayıları” matematik modelleme yöntemi ile hesaplanmıştır. Hiçbir müdahale olmadığında İstanbul’daki R0 değerinin 2.86 olacağı hesaplanmıştır. Yaş gruplarına göre en yüksek $R_0$ değerleri 15-19, 10-14, 5-9, 20-24 yaş gruplarındadır ve değerler sırasıyla 5.22, 4.37, 3.32 ve 3.33’dür. Okulların tatili $R_0$ değerleri sırasıyla 2.02, 1.84, 1.63, 1.85’e gerilemiştir. Yukarıdaki tedbirlere 20 yaş altı popülasyonu sokağa çıkma yasağı eklenmesi ile yaş gruplarının tümü için $R_0$ değerlerini birin altına düşürmüştür. İstanbul için $R_0$ 2.86 ve 1.55 olduğunda bir yıllık vaka ile ölüm sayıları sırasıyla yaklaşık 14 milyon ile 2 milyon ve 2.5 milyon ile 327 bin olarak hesaplanmıştır. Okulların tatil edilmesi, ilaç dışı tedbirler arasındaki en etkili kısıtlama olarak hesaplanmıştır. Okulların tatili ve esnek çalışma saatlerine 20 yaş altı ve 65 yaş üstü sokağa çıkma yasaklarının da eklenmesiyle gerçekleşen ilaç dışı tedbirler, İstanbul’da COVID-19 salgınının kontrol edilmesinde etkin yöntemler olarak saptanmıştır. Bu çalışma gerçek hayattaki sayıları yansıtmasa da, ilaç dışı tedbirlerin etkinliğini değerlendirmede yöneticiler için yol gösterici olacaktır.
|
Hatice İKİIŞIK ,
Merve KIRLANGIC ,
Güven TURAN ,
Feyza KUTAY ,
Umut KARAYALCIN ,
Sena EKİZ ,
Mehemt Ali ARIKAN ,
Fulya Buse GÜNGÖR ,
Zeynep Sena ERAKKAYA ,
Beyza EVİRGEN ,
Işıl MARAL
OBJECTIVE: This study aims to evaluate the knowledge, perceptions, and attitudes of physician faculty members, nurses, and medical students who work in a hospital in Istanbul regarding COVID-19.METHODS: This cross-sectional study was conducted in a tertiary hospital from March 2 to March 10, 2020. The research data were collected through a survey consisting of 22 questions about their demographics and their level of knowledge, sources of information, actions, attitudes, and thoughts about COVID-19. The collected data were analyzed using SPSS 22.0.RESULTS: Out of 1.460 people, 614 (42%) participated in this study. More than 60% of the participants correctly answered the information questions about COVID-19. 72.6% of the participants stated that the situation that would stress them out the most in case of a COVID-19 outbreak in Turkey would be the diagnosis of one of their family members with COVID-19. Social media (66.4%) was the primary source of information in this process.CONCLUSION: The findings obtained in this study showed that right before the outbreak, healthcare professionals were concerned and stressed about the inadequacy of protective measures and the possibility of transmission, although they were ready for the outbreak in the professional sense.
|
OBJECTIVE
Prostate cancer is one of the most common cancers in male gender. Despite recent advances in the
diagnosis and the treatment methods, more reliable molecular biomarkers have been needed for the diagnosis and evaluation of response to treatments such as chemotherapy, anti-androgen therapy, and radiotherapy. The aim of this study is to investigate promoter methylation status of HOX3D and PCDH17
genes in prostate cancer in Turkish population.
METHODS
A total of 46 patients with prostate cancer were included in this study. Tissue samples obtained from
36 patients with benign prostate hyperplasia were used as controls. Methylation status of HOXD3 and
PCDH17 genes was determined by quantitative Methylation-Specific PCR with commercially available
primer sets.
RESULTS
Both HOXD3 and PCDH17 promoter methylation was determined significantly higher in patients
with compare to controls (p=0.0198 and p=0.0386, respectively). A significant but weak correlation
was found between methylation status and pre-operative PSA level for HOXD3 (Spearman’s rho=0.259,
p=0.02) and PCDH17 gene (Spearman’s rho=0.324, p=0.006).
CONCLUSION
Our results indicated that HOXD3 and PCDH17 promoter methylation levels are higher in patients with
prostate cancer. Further studies with large sample cohorts and clinicopathological data will enlighten
presumptive role of HOXD3 and PCDH17 methylation status.
|
Amaç: Sağlık okur-yazarlığı “bireylerin sağlığını geliştirmesi ve iyi sağlık halini sürdürebilmesi için sağlık bilgisine ulaşması, anlaması ve kullanmasındagerekli bilişsel ve sosyal beceriler” olarak tanımlanmıştır. Bizim çalışmamızdaki amacımız, üçüncü basamak bir eğitim ve araştırma hastanesi geneldahiliye polikliniğine başvuran hastaların sağlık okuryazarlığı düzeylerinin belirlenmesidir.Gereç ve Yöntem: Çalışma tarihlerinde polikliniğe başvuran 307 kişiden 259’una (%84,3) anket uygulanmıştır. Veri toplamak için beş sosyodemografiksoru ve Türkiye sağlık okuryazarlığı-32 ölçeği (TSOY-32) testinden oluşan anket formu yüz yüze uygulanmıştır. İstatistiksel analizde SPSS 22.0programı kullanılmıştır.Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 43,4±15,4 yıl ve %60,6’sı (n=157) kadınlardan oluşmaktadır. SOY düzeyi %44,8’inde (n=116) sorunlu/sınırlı,%25,1’inde (n=65) yeterli, olarak bulunmuştur. Kadınlarda “yetersiz” ve “mükemmel” sağlık okuryazarlığı oranları sırasıyla %21,7 (n=34) ve %14,6(n=23) iken erkek katılımcıların %53,9’unun (n=55) Sorunlu-Sınırlı SOY olduğu tespit edilmiştir (p<0,05).Sonuç: Araştırma popülasyonunda SOY düzeyi her üç kişiden ikisinde yetersiz ve sorunlu/sınırlı olarak saptanmıştır. SOY’si sağlık sistemi içinde birkılavuz olarak değerlendirirsek SOY düzeyi yükseldikçe bireylerin sistemde yön bulmalarının kolaylaştığı görülecektir.
|
Amaç: Bu çalışmada amaç akıllı telefon kullanımının, bireylerin sosyodemografik özellikleri, kişiliközellikleri ve akıllı telefon kullanım alışkanlıkları ile ilişkisini değerlendirmektir.Yöntem: Çalışmada bir tıp fakültesinde öğrenim gören tıp fakültesi öğrencilerinin tümüne ulaşılmayaçalışılmıştır. Çalışmamızda sosyodemografik özellikler, akıllı telefon kullanım alışkanlıkları ve kişininyaşamına etkilerini değerlendirmek amacı ile oluşturulan soruların yer aldığı bir anketin yanı sıra AkıllıTelefon Bağımlılık Ölçeği Kısa Formu(ATBÖ-KF) ve ayrıca On Maddelik Kişilik Ölçeği (OMKÖ)uygulanmıştır.Bulgular: Çalışmada 780(%84,7) öğrenciye ulaşılmıştır. Akıllı telefonun en sık kullanım amacınaöğrencilerin %81,3’ü (s:634) sosyal ağlar cevabını vermiştir. Kadınlar 29,85(±10,35) puan ile ATBÖ’denerkeklerden daha yüksek puan almıştır(p=0,035). En çok kullandıkları sosyal medya ağına bakıldığındaen yüksek ATBÖ puanı 31,58(±10,80) ile İnstagram cevabı verenlerde bulunmuştur.Sonuç: Öğrencilerin yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelen akıllı telefon kullanımı günlük hayatınrutin bir davranışı haline gelmiştir. Ancak bu davranış potansiyel bir bağımlılığa dönüşebilmektedir. Bubağımlılığın insanın ruhsal ve bedensel sağlığına olumsuz etkileri olacağı unutulmamalı ve akıllı telefonunbilinçli ve uygun derecede kullanılmasına yönelik farkındalık sağlanmalıdır sağlanmalıdır.
|
This study aimed to investigate the awareness of menopause and strategıes to cope wıth menopausal symptoms of the women aged between 40 and 65 who consulted to a tertiary care hospital and among those who were postmenopausal, to measure the severity of symptoms and to determine the strategies and choice of resources to cope with menopausal symptoms. From a total of 292 women 272 (93%) were available to participate in the study. A questionnaire and the Menopause Rating Scale (MRS) was during face-to-face interviews. The mean age was 50.1±6.5 years. The mean total MRS score of non-menopausal women was 16.6±8.9. The mean scores: 6.2±3.5 for somatic subscale, 6.5±3.7 for psychological subscale and 3.8±2.7 for urogenital subscale. The most common menopausal symptom was physical and mental exhaustion (84.0%). Severe menopausal symptoms were identified in 79 (46.7%) women completing the MRS scale. The women with an average monthly income of 2000 TL or less and chronic illness had a higher frequency of severe menopausal symptoms. The most commonly preferred coping strategy was visit to a medical doctor or a healthcare center (n=103, 60.9%). In order to raise awareness about menopause, structured education programs should be prepared and implemented.
|
Amaç: Bu çalışmada 2. ve 5. sınıf tıp öğrencilerinin üreme sağlığı ve aile planlaması konusundakibilgi düzeyini değerlendirmek amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: İstanbul’da bir tıp fakültesinin tüm ikinci sınıf öğrencilerinin 121’ine (%81,7),tüm beşinci sınıf öğrencilerinin 88’ine (%79,2) olmak üzere, araştırma kapsamında toplam 209öğrenciye ulaşılmıştır. Veriler, sosyodemografik özellikleri, üreme sağlığı ve aile planlaması konusundaki bilgi ve tutumları değerlendirmeye yönelik 17 sorudan oluşan bir anket formu aracılığıyla toplanmıştır.Bulgular: Öğrencilere aile planlamasının tanımı sorulmuş ve 2. sınıf öğrencilerinin 107’sinden(%88,4), 5. sınıf öğrencilerinin ise 67’sinden (%76,1) “ailenin bakabileceği ve yetiştirebileceği kadar çocuk sahibi olmak” yanıtı alınmıştır (p<0,05). Öğrencilerden aile planlaması hakkındaki bilgidurumlarını kendilerinin değerlendirmesi istenmiş, ikinci sınıfların 51’i (%42,1), beşinci sınıfların64’ü (%72,2) aile planlaması yöntemleri hakkında yeterli bilgiye sahip olduğunu söylemiştir. Heriki sınıfta da kondom 185 (%88,5) en çok, spermisitler ise 89 (%42,6) en az bilinen aile planlamasıyöntemi idi. En az bilinen cinsel yolla bulaşan enfeksiyon 106 öğrenci (%50,7) ile Trikomonasvaginalis enfeksiyonu, en çok bilinen ise 207 öğrenci (%99) ile HIV enfeksiyonuydu. Öğrencilere,“Lisede yeterli düzeyde cinsel sağlık eğitimi aldınız mı?” sorusu da sorulmuş, ikinci sınıfların102’si (%84,3), beşinci sınıfların ise 78’i (%88,6) “Hayır” cevabı vermiştir.Tartışma ve Sonuç: Tıp fakültesi 2. ve 5. sınıf öğrencilerinin aile planlaması yöntemleri, cinselyolla bulaşan hastalıklar, acil kontrasepsiyon ve acil kontraseptif yöntemler hakkındaki bilgi düzeylerinin farklı olduğu saptanmıştır.
|